Hüseyin Rahmi Gürpınar kitaplarından Gönül Bir Yel Değirmenidir Sevda Öğütür kitap alıntıları sizlerle…
Gönül Bir Yel Değirmenidir Sevda Öğütür Kitap Alıntıları
Çok sevilmek için az sevmelidir. Veya hiç…
İnsanların en büyük eğlenceleri muzipliktir. İnsan insanın hüsranından, zararından ve hatta felaketinden hoşlandığı kadar hiçbir şeyden lezzet almaz.
Çektiğimiz felaketler cinden periden değil en çok ademoğlundandır.
Zaman, her bereyi saran bir devaymış
Sen ayıplayarak bana gülüp ağlarken bil ki, aynı insani vazifeyi ben de senin için yapıyorum. Çünkü ben senim, sen bensin
Af bir caniyi günahından arındırmak demektir ki, affeden de, edilen de ruhunda sevinç duyar.
Hakiki pişmanlıklar affa layıktır.
Zaman, her şeyi tamir eder
İnsan bazı noktalarda haksızlığını itiraf edecek kadar insaflı olsa da bu insafını fiilen gösterebilecek derecede cömert olamıyor.
Suçumuzu daima dışa bağlı ve mazur görme hastalığı; biz yapalım fakat aynı şeyi başkası bize yapmasın!
Biz birbirimize sevdalı olduğumuz gibi onlar da birbirinin sözüne âşık
İnsanların mayasında vardır bir gariplik; övmeye üşenir, yermekten haz duyarlar. Adam çekiştirmek o kadar tatlı bir şeydir ki Hele bizim gibi sosyal eğlencelerin kıt olduğu bir memlekette bu, en zevkli meşgalenin yerini tutar.
Demek halkın en büyük, en vazgeçilmez ihtiyacı bu iki şeyden ibarettir: Ekmek ve sevda.
Cenabıhak bin bir ayıbımızı bilir, yüzümüze vurmaz. Biz birbirimizinkinden hemen istifade etmek isteriz.
Canınızı, malınızı, saadetinizi, her şeyinizi fedaya hazır olduğunuzu anlatarak işe başlıyorsunuz Sonra bir kılınıza zarar gelmesinden korkarak bütün kabahatleri âciz bir kızın üzerine yığıp, bu günahtan tertemiz sıyrılmaya bakıyorsunuz.
Kadın bize hep bizim istediğimizi değil, yaradılışının, kabiliyetinin, kalbinin, meylinin, terbiyesinin bizim için ayırabileceği kadarını verebilir.
Beni levmetmez için bîperva
Hastayım baksana muhtac-ı deva
Hastayım baksana muhtac-ı deva
İnsan beyni günde elli binden daha fazla düşünce üretmek zorunda olmasına rağmen piyasada niçin bu kadar aptal var?Çünkü beynin sana günde elli binden fazla düşünce üretmek zorundasın demiş ama aynı düşünceyi tekrar tekrar üretmek yasaktır dememiş!
Her genç bir sevda değirmenidir.
İnsan kardeşlerine nasihat vermekle meşgul olanların cümlesi, sözlerini kendileri yarı yarıya tutmak insafını gösterselerdi çoktan bu âlem düzelmeye yüz tutardı.
İnsana her cüreti veren, her fenalığı yaptırtan zarurettir.
Sevmemek istemenin sevmek olduğunu bu ana gelinceye kadar bu derece şiddetle tecrübe etmemiştim.
Şairlerin aşkı daha şiddetli, daha lezzetli mi olur acaba?
Her şeklin, her sesin, her hareketin, her vaziyetin üzerimizde bir tesiri vardır. Ve bunlar infial, ihtiras gibi ruhumuzun maddi, manevi bir özelliğiyle örtüşür. Her şeyden aldığımız tesiri kendi varlığımızla açıklayarak ve izah ederek cansız şeylerde de kendimizinki gibi birer ruh varmış gibi vehmederiz.
Sevmekten bıktım
İnsanların, iyilik ve sadakatine karşı bu ihanetler neden ileri geliyor?
Bu nasihatlerimi ben de beğeniyordum ama Cenabıhak bu iyi sözlere göre davranmak ilham ve istidadından beni mahrum yaratmıştı. Dünyadaki insanların çoğu da benim gibi değil miydi? İnsan kardeşlerine nasihat vermekle meş gul olanların cümlesi, sözlerini kendileri yarı yarıya tutmak insafını gösterselerdi çoktan bu alem düzelmeye yüz tutardı.
Halk şarkılarının güftelerini tahlil ediniz, sevdadan başka ne bulursunuz?
Cahil olmak ne fena şeydir. Senden pek az şey bilenler sana allamelik taslar dururlar.
Her gün burun buruna yaşadığı kocasının ne dediğini anlamamak acınacak bir hayat sayılmaz mı?
Hayattaki mutlu saatler saniye hızıyla kaçıyor. Sizinle yıllar geçirsem doymayacağım.
Dertlerimizin aynılığı ıstıraplarımızı birleştiriyor.
Şu kanaryanın ötüşünde belki bir güfte hisseder ve ondan bir mana çıkarırım. Fakat kocamın ne dediğini anlamam.
Bir insan hayatta bir can yoldaşı, bir eş bulmak için evlenmez mi? Ben bu adamla daima bir dam altında, tek bir odada yaşadığım halde yalnızım. Aramızda bir sonsuzluk var. Hiçbir hisle dolma imkânı olmayan bir boşluk Onun gözleri beni hiç görmez.
Her şeyin kadere bağlandığı bir memlekette yaşıyoruz.
Zamanı zaman yapan bizim ona izafe ettiğimiz mazi, istikbal vasıflarıdır. Bunlar yok olunca zaman nasıl var olabilir? Sonsuzluk, halin ince makasıyla ikiye bölünemez. Mazi mevcut değildir. İstikbal ise henüz gelmemiştir ve bu yüzden de o bir yok tur.
Maziyi inkâr edemem. Çünkü bütün intibaları zihnimde duruyor.
Hayatımızın kökü mazidedir. Mazi olmasa hatıra olmaz. Hatıra olmayınca hayat, şimdi yaşadığımız nefes alma saniyesinden ibaret kalır.
Çok sevilmek için az sevmelidir. Veya hiç
Her şey mutlak surette aleni olsa, ahlakın bünyesinde fesat mikropları barınamaz. En ayıp, en ağır fiilleri onları gizli tutabilmek kanaatine bağlanarak ve böyle bir saklayışa güvenerek işleriz.
Ahlaksızlık en bulaşıcı hastalıktır.
Herkes kendi vicdanına göre büyük bir cani değildir.
Zihinlerimize tatlı bir sanat sarhoşluğu vererek düşünme gücümüzü uyandıran şaheserler artık sinemanın icadıyla bir hayal oldu, seraba döndü.
İnsanların mayasında vardır bu gariplik;
övmeye üşenir, yermekten haz duyarlar.
övmeye üşenir, yermekten haz duyarlar.
Her şeyin kadere bağlandığı bir memlekette yaşıyoruz.
Güneşi anlamak için onun ışınlarıyla beraber titremeli… Ve ayın şiirselliğini hissetmek için gece karanlığında onun ışığıyla beraber titreşmeli ve keza yıldızların mavi veya sarı parıltılarıyla birlikte kamaşmalıdır. Yani tabiatı canlandırmak için onun ruhunu kendimize, kendimizinkini ona aktarmalıyız; zira kalemimizden dökülen kelimeleri, fırçamızdan akan boyaları başka türlü canlandıramayız.
Sanatın başlıca maksadı duyguların ifadesidir. Çünkü bütün hayatı canlandıran ve ona hâkim olan duygulardır. Mesela benim aşkım, kendimden daha canlı ve daha hakikidir.
Aşk, daima ikiyi birleştiren bir cazibedir.
Erkekliğin her sırrını döküyorum. Bütün erkekler tıpkı tıpkısına benim gibi olmasalar bile, bilirim çoğu bana benzer. Bir çiçekle yaz edemezler. Daima çeşni değiştirmek isterler. Eski kibarlarımızdaki, paşalarımızdaki odalıklar,sofalıklar , dörde ve daha fazlasına kadar evlenme müsaadesi, hep bunlar erkeğin kadına doymazlığını gösteren ananeleri mizden değil mi?
İnsan, insanın şeytanıdır.
Seni büyük gösteren kendi ilmin değil, etrafındakilerin cehaletidir.
Mektepsiz yetiştirmek anormalliği yanlız bize mahsustur.
Benim nazarımda nikâh demek karşılıklı sadakate söz vermek demektir. Bu sadakati sürdüremeyecek kadar hercai karakterli olanlar kendi zaaflarını bilip böyle ağır bir taahhüt altına girmemelidirler.
Her ne kadar dinlemesem de kurulu saat gibi daima işleyen bir ağıza muhatap olmak insana sıkıntı veriyor. Edebiyatçı bir kadına koca olmak tecrübeme göre çekilir dertlerden değil…
Yaygın olarak yanlış bir kanı vardır. Büyük yazarların dehalarının kıymetini eserlerinin çokluğuyla tartarlar. Fransa’da Victor Hugo, Balzac, Alexander Dumas, Zola gibi çok yazan büyük yazarlar gelmiştir. Fakat bunlar birbiri ardınca şaheserler doğurmamışlar. Hugo’nun eserleri içinde kıymetsizleri de vardır. Beşeri Komedya külliyatının cılızları da çoktur. Çok veren ağacın bütün meyveleri besili ve besleyici olmaz. Bu yazarlar zamanlarını şöhretleriyle doldurmuşlardır. Bugün hemen hemen okunmuyorlar. Fakat Romeo ve Juliet, Tartuffe, Faust gibi abıhayatla yazılmış ölümsüz eserler var. Bunların kıymetlerini eser sahiplerinin çok eser yazmalarıyla ölçmek kimin aklına gelir? Sonra Paul ve Virginie, La Dame aux Camélias ayarında şaheserler her neslin zihninde iz bırakacak büyüleyicilikte seçkin eserlerdir. Birer defa okumakla bu hikayelere doyulmaz. İnsan tekrar tekrar okur ve her okuyuşunda ağlar. La Dame aux Camélias kim bilir daha ne kadar zaman okunacak, operasının hazin nağmeleri dinleyenleri duygulandıracak, dramının sahnesi önünde daha kaç nesil hıçkıracaktır. Bir sene içerisinde aralıksız, birkaç yüz defa oynanacak kadar büyük muvaffakiyetler kazanan yeni eserler görüldü. Bunlar talaş alevi gibi birden parlıyorlar. Etraflarında bir hayhuy, bir gürültüdür gidiyor, takdir naralarıyla ortalık inliyor, sonra bu şaaşayı, bu velveleyi yoğun bir karanlık, derin bir sessizlik takip ediyor. artık hep anlık heyecanlar arkasından koşuluyor. İnsanlık, ebedi yaşayacak eserleri selamlamak zevk ve şerefinden büsbütün kaldı zannolunuyor. Büyük eserler geç ve güç anlaşılıyor. Fakat bu kevserden tadanlar artık lezzetin unutmuyorlar. Zihinlerimize tatlı bir sanat sarhoşluğu vererek düşünme gücümüzü uyandıran şaheserler artık sinemanın icadıyla br hayal oldu, seraba döndü.
Sevdim. Galiba o da beni
İnsanların mayasında vardır bu gariplik; övmeye üşenir, yermekten haz duyarlar. Adam çekiştirmek o kadar tatlı bir şeydir ki
Demek halkın en büyük, en vazgeçilmez ihtiyacı bu iki şeyden ibarettir: Ekmek ve sevda.
İşte ilk aşkım böyle bir çökme faciasıyla göçtü. Fakat bu birinci tecrübe bir hayli gözlerimi açtı. Ben bütün genç kızlarda toy bir Mesrure ve analarda kızlarının âşıklarını benimsemek hatasına düşen birer Lütfiyar Hanim görüyorum.
İşte bu sebeple erkek aşkta hercaidir. Ettiği sadakat vaadine harfiyen inananlar aldanırlar.
Yaradılıştan gelen zaaflarımızın sevkiyle hepimiz kendimizi aklamaya, her kim olursa olsun karşımızdakini suçlamaya çabalarız. Hakikati dosdoğru ve apaçık görme aydınlığına ve insafına ersek, illeti müzminleştirerek bizi zorla sevemeyen kalbi kurşunla delmek çaresizliğine düşmeyiz.
Adam çekiştirrmek o kadar tatlı bir şeydir ki Hele bizimki gibi sosyal eğlencelerin kıt olduğu bir memlekette bu, en zevkli meşgalenin yerini tutar.
Halkın en büyük, en vazgeçilmez ihtiyacı bu iki şeyden ibarettir: Ekmek ve sevda.
Genç, güzel ve zenginseniz siz kendinizi ne kadar sakınsanız da zaten kadınlar sizi rahat bırakmaz. Bir erkeğin gözü sevdaya, şöyle böyle gelişigüzel düşüp kalkmalara ne kadar tok olsa da erkek cinsi bu cici mama hususunda obur çocuk lara benzer. Bu açgözlülerin bayramda midelerini ne kadar şekerle doldursanız da bunlar yine camekanda iştahlarını çekecek bir bonbona tesadüf ederler. Ve bunun için cüzdan Iarının köşesindeki en temiz parayı fedadan çekinmezler.
Eğer siz aldatmıyorsanız bu sadakatİnizin koskocaman bir veya birkaç sebebi olmalı. Affedersiniz, ya kadınların sizden hoşlanmayacakları bir yaradılıştasınız ya da kadınların kalplerini ele geçirmek sanatına hiç aşina değilsiniz. Veyahut da para tutmuyorsunuz. Bu son kusur pek üzücü, fakat bu zamanda hiç ayıp değil.
Çektiğimiz felaketler cinden periden değil en çok âdemoğlundandir
insani galeyana, heyecana getirmek için sevdasına dokunmalıdır
Âlim, alimle kolay fikir teati eder ve çabuk anlaşır Hüner, cahili ikna edebilmektedir.
İnsanların mayasında vardır bu gariplik; övmeye üşenir, yermekten haz duyarlar.
Demek halkın en büyük, en vazgeçilmez ihtiyacı bu iki şeyden ibarettir: Ekmek ve sevda.
Eğer onlara, Sizin arzunuzca kadın nasıl olmalıdır? diye soracak olursanız, alacağınız cevapların saçmalığından şaşırır kalırsınız.
En ayıp, en ağır fiilleri onları gizli tutabilmek kanaatine bağlanarak ve böyle bir saklayışa güvenerek işleriz.
Hayattaki mutlu saatler saniye hızıyla kaçıyor.
Demek halkın en büyük, en vazgeçilmez ihtiyacı bu iki şeyden ibarettir: Ekmek ve sevda.
Sevdada açgözlü, sinsi ve inkarcı