İçeriğe geç

Gölgeler Kitap Alıntıları – Zülfü Livaneli

Zülfü Livaneli kitaplarından Gölgeler kitap alıntıları sizlerle…

Gölgeler Kitap Alıntıları

Ne garip, şehirlerde pembe panjurlu, köylerde beyaz badanalı evler. Umutlarımız da, hayallerimiz de köyün çitlerini, evin duvarlarını aşamamış; nasıl da çocukmuşuz, nasıl da masum!
Demek ki kalın duvarların ardında insan böyle ayakta kalıyordu.
Hep bir umut vardı, hep bir direnç. Yaşamın gölgesi hep insanın üstündeydi.
Her şey nasıl da bugündü. Değişmeyen bir şeyler vardı sanki.
Ardımdan

ağlayacak

Yalnızlar Rıhtımı

Hep bir umut vardı, hep bir direnç. Yaşamın gölgesi hep insanın üstündeydi.
İstanbul’un kimseye göstermediği yüzleri, kimsenin bilmediği adetleri, günden geceye değişen renkleri, fotoğrafçının kamerasından, ressamın fırçasından, şairin kaleminden kaçan utangaç köşeleri… Hep anlatılmayan bir İstanbul olacaktı…
Her şeyini yazmışlar mıydı İstanbul’un? Ne kadar çok yazarlarsa yazsınlar anlatılmayan eksik kalan bir şeyler olacaktı hep.
Ben bir gölgeyim sayfanın ortasında, ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında.
Edebiyat dünyası gölgeler diyarıydı adeta. Binlerce isim, milyonlarca yazı.
Bu şehir o eski İstanbul mudur?
Sizler hamasetle beyni çürütülmüş bir avuç ahmaktan başka bir şey değilsiniz.
“Bu şehir o eski İstanbul mudur?”
“İyi ama…”
“Kelimeler bizim gerçek hayatımız.”
Galiba beyhude bir gayret bizimkisi, iki lokma taam edelim, iki kadeh rakı yuvarlayalım diye geldik ama vaziyet ümitsiz..
Bir büyük rüzgar dağıtır şarkılarımı
Sesler vardı ama duyulmuyordu
Bu şehir o eski İstanbul mudur?
Şenlik dağıldı, Bir acı yel kaldı, bahçede yalnız
Kelimeler bizim gerçek hayatımız
Hem varsınız hem yoksunuz, gerçekte yoksunuz ama üzülmeyin, edebiyat tarihinde varsınız.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Sen bir gölge olup kaçmaya çalışırsın. Şehirler sana bir tuzak olur, kelimeler yasak.
Dans edemediğim devrim devrim değildir. Cumhuriyet’le kadınlar dans etmeyi öğrendiler. Utanmadan, korkmadan Ayaklarını özgür yarınların temposuna uydurarak. Sağ olun Paşam
‘Sesler vardı ama duyulmuyordu.’ Tıpkı bizim sesimiz gibi.
Devlet dersinde düşünenler ve sevişenler sınıfta kalır bu topraklarda.
Kelimeler bizim gerçek hayatımız.
Kimi polis korkusundan, kimi geçim derdinden, kimi de utangaçlıktan gölgeler yaratmıştı kendine.Edebiyat dünyası gölgeler diyarıydı adeta.Binlerce isim, milyonlarca yazı..
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Gölgeler ‘Kral çıplak’ diye bağıran cesur yüreklerdir diyor.
Dans edemediğim devrim devrim değildir.
Ardımdan ağlayacak Yalnızlar Rıhtımı
Şenlik dağıldı, bir acı yel kaldı bahçede yalnız.
Sesler vardı ama duyulmuyordu.
Şenlik dağıldı. Bir acı yel kaldı, bahçede yalnız.
Biz gerçekten yokuz Görmüyor musunuz, yokuz işte. Kimse bizim farkımızda değil, görmüyorlar, duymuyorlar, birbirimize göre var olmamız hiç bir anlam ifade etmiyor, bu dünyaya göre yokuz.
Kelimeler bizim gerçek hayatımız.
Hayaletler gibiyiz. Bizi görmüyorlar.
Unutabilir miyim seni hiç?
Hala beton malta boylarında duyuyorum
Takunyaların sesini!
Unutabilir miyim seni?
Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim
Elbet bir gün, bütün çiçekler beyaz açar
Hür ve mes’ut bir şarkı halinde
Penceremizden uzanır nur
Ne garip, şehirlerde pembe panjurlu, köylerde beyaz badanalı evler. Umutlarımız da, hayallerimiz de köyün çitlerini, evin duvarlarını aşamamış; nasıl da çocukmuşuz, nasıl da masum!
Gölgeler ‘Kral çıplak’ diye bağıran cesur yüreklerdir diyor.
Demek ki kalın duvarların ardında insan böyle ayakta kalıyordu. Hep bir umut vardı, hep bir direnç. Yaşamın gölgesi hep insanın üstündeydi.
O yeni bir hayat için yaşadı, yeni bir hayat için canını verdi
Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül, aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül, aldırma
Her şeyini yazmışlar mıydı İstanbul’un? Ne kadar çok yazarlarsa yazsınlar anlatılmayan, eksik kalan bir şeyler olacaktı hep.
Tuhaf şey, sanki bütün şiirler gölgeleri anlatmış. ‘Sesler vardı ama duyulmuyordu.’ Tıpkı bizim sesimiz gibi. Bir zamanlar şehir bizim seslerimizle inlememiş gibi Evet, gerçekten de misalsiz bir dünya bu; gölgelere dair, bize dair diye mırıldanıyor.
Varsın bu alkışları kimse duymasın, o gölgesini yeryüzüne bırakmıştı ya, önemli olan bu.
Size anlatılanları tarihle bağdaştıramadınız, çünkü derdiniz gerçek değil, hamaset. Sizler hamasetle beyni çürütülmüş bir avuç ahmaktan başka bir şey değilsiniz.
Biz gerçekten yokuz diyor.
Görmüyor musunuz, yokuz işte. Kimse bizim farkımızda değil, görmüyorlar, duymuyorlar, birbirimize göre var olmamız hiçbir anlam ifade etmiyor, bu dünyaya göre yokuz.
Müthiş bir anlatım bu, sonradan görme.
Elbet bir gün, bizim de sevgilim köyümüzde beyaz badanalı bir evimiz olur.
Sesler vardı ama duyulmuyordu. Tıpkı bizim sesimiz gibi.
İnsanlığın ölmemek için ne zararlı, ne acıklı, ne gülünç özençleri var.
İstanbul’un kimseye göstermediği yüzleri , kimsenin bilmediği âdetleri , günden geceye değişen renkleri , fotoğrafçının kamerasından , ressamın fırçasından , şairin kaleminden kaçan utangaç köşeleri Hep anlatılamayan bir İstanbul olacaktı
Sesler vardı ama duyulmuyordu
Dans edemediğim devrim devrim değildir.
Sesler vardı, ama duyulmuyordu.
Demek ki kalın duvarların ardında insan böyle ayakta kalıyordu. Hep bir umut vardı,hep bir direnç. Yaşamın gölgesi hep insanın üstündeydi.
yeter ki kararmasin sol memenin altindaki cevahir
cumhuriyet’le kadinlar dans etmeyi ogrendiler. utanmadan, korkmadan
bir buyuk ruzgar dagitir sarkilarimi
Gerçeği söylersen devletin gölgesi düşer peşine. Sen bir gölge olup kaçmaya çalışırsın. Şehirler sana bir tuzak olur kelimeler yasak.
Devlet dersine düşünenler ve sevişenler sınıfta kalır bu topraklarda.
senlik dagildi. bir aci yel kaldi, bahcede yalniz.
Şenlik dağıldı
Bir acı yel kaldı, bahçede yalnız
kimse bizim farkimizda degil, gormuyorlar, duymuyorlar birbirimize gore var olmamiz hicbir anlam ifade etmiyor, bu dunyaya gore yokuz.
Unutabilir miyim seni?
Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim
Yeter ki kararmasın sol memenin altındaki cevahir!(Orhan Selim-Nazım Hikmet)
Görmesen bile denizi
Yukarıya çevir gözü
Deniz gibidir gökyüzü
Aldırma gönül, aldırma(Sebahattin Ali)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir