İçeriğe geç

Gölge Sokağı No: 77 Kitap Alıntıları – Dean R. Koontz

Dean R. Koontz kitaplarından Gölge Sokağı No: 77 kitap alıntıları sizlerle…

Gölge Sokağı No: 77 Kitap Alıntıları

Artık her türden sersemin bol miktarda bulunduğu bir çağ yaşanıyordu.
Artık her türden sersemin bol miktarda bulunduğu bir çağ yaşanıyordu.
Dolayısıyla insan neyle karşılaşırsa karşılaşsın bundan en iyi şekilde yararlanmalı ve her türlü güçlüğe rağmen gülümsemeyi bilmeliydi. İşin güzel tarafı, insan olabildiğince yararlanmaya çalıştığı ve fırtınaları gülümseyerek atlattığı zaman, kötü şeyler asla beklediği kadar kötü olmuyor, iyi şeylerse insanın kendisi için dilediği en iyi temenniden bile güzel oluyordu
Hiçbir şey sonsuza dek sürmüyordu,
Ölüp kalkamayan zayıf yaratıklar dünyaya iyilik eder, çünkü güçsüzlerle dolu bir dünya geleceği olmayan bir dünyadır.
Sonunda beyni uyuşana kadar okumak, hep okumak istiyordu.
İşin güzel tarafı , insan olabildiğince yararlanmaya çalıştığı ve fırtınaları gülümseyerek atlattığı zaman ; iyi şeylerse insanın kendisi için dilediği en iyi temenniden bile güzel oluyordu.
Hayat iyiyle kötünün ardı ardına gelmesinden ibaretti.
Bailey , ” Önce hangisi vardı? ” diye sordu. ” Geleceği mahveden çalışmalarınız mı , yoksa Bir’in hüküm sürdüğü olası gelecekle ilgili öngörünüz mü? O geleceği biz görmeden önce mi yaptınız Yoksa gördükten sonra ‘ daha iyi ‘ bir gelecek yapmaya ikna mı oldunuz? ”
” Zaman ve kader karmaşık şeylerdir , ” dedi. ” Tek bir gelecek mi var Yoksa birçok gelecek mümkün mü? ”
” Tesadüf sadece rastgele şanstan ibarettir , ” dedi Tom Tran.
” Mahkemelerde her şey neden ve sonuç , güdü ve niyet üzerine kuruludur. Biz tesadüfleri sevmeyiz. ”
Bunlar tarihteki yüzsüzler çetesinin son örneğiydi.
Burada yeryüzündeki kötülüklerin binlerce yılı tek bir anda toplanmıştı.
” Yanlış olan bilim değil , onun uygulanma şeklidir. Bu ayrımı yapmanız gerekir. ”
Artık düşünmek istemiyorum. Bu konuda iyi değilim.
Çöküşten önce gurur gelir. Ama o , o zamandı; bugünse şimdi. Bu konuda gururum haklı çıktı. İnsanoğlunun bütün geçmişinden , hatta insanlığın öncesinden , zaman sıçramasından ve hatta zamanın öncesinden dersler çıkardım. Şimdi bu benim dünyam ve sonsuza dek benim olacak.
Bir süre düşünmeye ihtiyacı vardı. En az bir ay kadar.
Onun dediğine göre insan bugünlerde nereye gitse karşısına bir serseri , hırsız veya kaçık çıkma olasılığı yüksekti.
Ne var ki , insanı andıran ancak insan olmayan bir canlı görmüştü.
Şimdi buradan kaçarsa gelecekte onu mutsuz bir evlilik , iğrenç görünümlü sürtükler , viski , biraz uyuşturucu , bar kavgaları , arkadaşı olduğunu söyleyen ancak onu hor gören geri zekalılardan oluşan bir çevre bekliyordu. On yıl daha büyüdükten sonra geleceği böyle olacaktı. Dolayısıyla şimdiyle o zaman arasında kendini ne sefil bir hale getireceğini ancak Tanrı bilirdi.
Deliliği kabullenmenin insanı hem dünyayla hem kendisiyle barışık kılması ne tuhaftı.
Onları isteyen sadece bir oda değil , bütün bir ev , hatta evin dışındaki bütün dünyaydı. Şu ya da bu mekan fark etmiyordu , darbe sonunda gelecekti.
Bu koşullar altında bir çocuğun suskunluğu da en az çığlığı kadar kaygı vericiydi.
Eğer aklını kaçırdıysa , o zaman dünyanın neden böyle değiştiği ortaya çıkıyordu. Bunların hepsi bir hezeyan olabilirdi. Belki dünya hep eskisi gibiydi ama o aklını oynattığı için farklı görüyordu.
Kalp atışları adeta bir aygırın toynaklarıyla ahır kapısına çifte atması gibi kaburgalarını zorluyordu.
Fakat çocuğun sesindeki endişe kalbine bir bıçak gibi saplanıştı.
Winny bunca yıl babasının propagandasına katlandığından beyin yıkamaya karşı direnç geliştirmişti.
Kütüphaneler dolusu kitap okumanın tehlikelerinden biri , hayal gücünün vücut geliştirmek için steroitlerle beslenen birisi gibi lüzumsuz bilgilerle şişmesiydi.
Savaşta bir muhbir ya gerçeği söylerdi ya kuyruklu yalan.
Geriye sadece dakikada sayısız kez ölen ve aynı sıklıkta yeniden doğan tek bir varlık kalmıştı. Çayırdaki otların arasında süren savaş , havada gerçekleşen savaş , denizde yapılan savaş hep birer içsavaştı ; dolayısıyla bunların kazananı veya kaybedeni yoktu. Kaybeden tüketilip işlendikten sonra kazanan heline geliyordu.
Tek bir gramın bile israf edilmediği , sağlıklı , verimli bir ekolojiydi. Böylece narsist doğa sadece kendisiyle çekiştiği , kendi çıkarından başka güdüsü olmadığı için serpilip gelişiyordu. Bu mümkün olabilecek en iyi dünyada her şey yolundaydı , çünkü onu yaratan değişim nihai değişimdi.
Öfkesini doğru hedeflere yöneltmek , yeryüzünde yaşanan bu cehennemin köklerine inmek için burada neler olduğunu anlaması lazımdı.
” Bir meziyeti kim tedavi tedavi etmek ister? Senin inatçılık dediğin şeye babamla ben ideallere bağlılık diyoruz. ”
” GPS cihazını arabada kullanmayı reddetmek ideallere bağlılık mı oluyor? ”
” Ben nereye gittiğimi daima bilirim. ”
” Evet , bilirsin. Sorun şu ki , A noktasından F noktasına Z noktasından dolaşarak gidiyorsun. ”
” Ona manzaralı yol denir. Hem GPS kullanmayı reddetmemin ardında bir ideal yatıyor. Bu insan istisnacılığı ideali. Ben hür irademi aptal bir cihaza teslim etmem. ”
Gary Dai’nin dubleks dairesinin üst katı hayalet bir şehir gibi görünüyordu. Bunu sebebi burada ürkütücü bir şeyin beklediğini bilmek değil , her bir köşede pusuya yatmış , ne olduğu belirsiz gölgelerin bulunmasıydı.
Artık hepsi bir aile gibi olmuştu , ya birlikte sağ kalmaya ya da birlikte ölmeye mahkumdular. Bedeli ne olursa olsun kimse terk edilmeyecekti.
İmkansız bileşimler imkansız bir hızla şekil değiştirerek daha büyük imkansızlıklara dönüşüyordu.
Cehalet paniğin , bilgi huzurun babasıydı.
” Benim tecrübeme göre dünya bazen şirazesinden çıkar ve herkes çıldırır , fakat böyle bir çılgınlık görmedim. ”
Onları öldürmeyecekti ama kurtarmasına da olanak yoktu.
Kaybolan şehri özlemiyordu ; en güzel şehirler bile uzaktan bakıldığı zaman güzeldi , içine girince az çok hepsi sefildi.
Artık hiçbir duyguyu hissetmiyordu. İçinde her şey istek veya anlamdan yoksun biçimde kararmıştı.
Çok iyi bildiği ama artık isimlendiremediği yüzler ,tanıdığı ama neresi olduğunu çıkaramadığı yerler görüyordu. Kayıp bir zamana ait çeşitli anlar beliriyordu. Bir saat , bir hafta veya on yıl öncesine ait olabilecek görüntüler , içinde boğulduğu bu havuzda birbiri ardına geçiyordu. Renkli başlayan görüntüler önce siyah beyaza , ardından grinin tonlarına bürünüyordu.
Ya cehennem kapıları açılmış ya da Tom aklını kaybetmiş olmalıydı. Lanetliler diyarının dışında böyle bir yaratığa ancak iyice azıtmış paranoyak bir psikopatın hummalı fantezilerinde rastlanabilirdi.
Ölüm kalabalık bir ordu gibi her yerdeydi , onun gözünden kaçmanın imkanı yoktu ; bazı yerlerdeyse daha çok sayıda ortaya çıkıyordu.
Gecenin karanlığı doğuya doğru en küçük bir ışık izi olmadan , uçsuz bucaksız uzanıyordu.
Söylediği bir söz vardı ki-Yukarı çıkan şey aşağı düşmek zorunda değildir , eğer aşağının anlamını yeniden tanımlarsan- hiçbir anlamı yoktur.
Bu hayalet mekandaki kokular bile hayalet gibiydi.
Ne var ki gerçeklik boynundan yakalayıp adam edeceğin bir köpek değildi.
Kafasının içinde bir jiroskop varmış ve uydu kılavuzu sistemine bağlanmış gibi yolunda dümdüz ilerledi. Mantık onun bastonu , sağduyu da haritasıydı.
Adam Padmini’nin sabrı ve soğukkanlılığını sınamanın en uç örneği gibiydi.
İgnis kendisini kızdıran bir sineği kovar gibi yaptığı hareketle bu teoriyi beğenmediğini gösterip devam etti : ” Neye inanırsanız inanın , paralele bir dünyaya taşındığımızı düşünmek zaman kaybı. Burası uzak geleceğin bir noktasındaki evrenimiz , bizim dünyamız. Bazılarının gördüğü şeyler , pencerelerin dışında hepimizin gördüğü şu yabancı manzara ya yüz binlerce yıllık evrimin ürünü ya da birkaç yüzyıl içinde bütün dünyayı değiştiren , hayal edemediğimiz bir felaketin sonucu. ”
” Her şey neyse odur , ” diye tekrarladı Edna.
” Evet , ama bu sabitlerin son derece spesifik doğası akla tasarımı getiriyor , hatta bunu üzerine basarak söylüyor. Bilimi evreni tasarlayan biri olduğu kavramına asla tahammül edemez ve etmeyecektir. ”
Edna , ” Ben gayet güzel tahammül ederim , ” diye kararını açıkladı.
Ölüm , bu yaşama katılmanın bedelinden ibaretti , dünyanın sunduğu nimetler göz önüne alındığında aslında ucuzdu. Ölümden korkmak aynı zamanda yaşamdan yaşamdan korkmak demekti ki yaşama sanatının bütün güzelliğini alıp götürüyordu.
Kendisi için korku duymuyordu. Kaderin şimşekleri kendi yaşamını öylesine belirlemişti ki , çok uzun zaman önce kendini olayların akışına teslim etmişti , elinden geldiğince hayatını kontrol ediyor , gerisi için hiç üzülmüyordu.
Mahkemede bütün olguları bir araya getirmeden davayı kazanmanın imkanı yoktu. Buradaysa hem kendisinin hem komşularının yaşamı dava ediliyordu.
İşte şimdi gerçeklik sudan çıkmış bir yılanbalığı kadar kaygandı.
Gerçeklik sersemleri yer bitirirdi. Akıllılarsa gerçekliğe tasma takıp dize getirirdi.
Dünya ezelden beri insanların istila ettiği bir yer olarak devam edemez , tamamen çorak bir kaya parçası haline gelene dek çürüyemez. bana rahat nefes almaya hasret , yorgun , yoksul ve üst üste yığılmış kitleleri gönder ; ben de onları yeni ve daha iyi bir dünyanın tohumları haline çevireyim.
Dünyaya getirdiğinden beri oğlu , sersemletici bir hızla dönen bu dünyada tek dayanak noktası olmuştu. Yaşamak için verdiği mücadeleler onunla anlam kazanmıştı.
Kadın bu haliyle savaş meydanlarında tecrübe kazanmış , iman dolu yaşlı bir Jan dark’a benziyordu. Yaşadığı korkuyu gözlerine hapsetmişti , iri gözbebekleri birer namluyu andırıyordu.
İçinde bulundukları mekan sanki yırtılan bir zar , etraflarını sımsıkı saran bir streç filmdi. Fakat aynı anda yoğun bir agorafobi yaşıyordu.
Annesi aptallığın ağır cezalık bir suç olması gerektiğini söylerdi.
Her seferinde tek bir ses iyi. İkisini dinlemek zor. Şimdi tam beş ses var ve söyledikleri ona artık birer kelime gibi gelmiyor. Odaya doluşmuş bir yabanarısı sürüsü gibi vızıldıyorlar.
Geçmişinden parçaları , yaşamından rastgele anları karışık bir düzen içinde hatırladı. Hiçbir parçanın bir diğeriyle ilgisi yok gibiydi , hepsi birer kısa filmi andırıyordu.
Üstüne sinen bu dinginlik sayesinde , kıyamet kopsa istifini bozmayacak haldeydi.
Annesi güçlülerin etkide bulunduğunu , zayıfların buna tepki verdiğini söylerdi. Zayıfların pişmanlıkları , güçlülerin zaferleri vardı. Zayıflar Tanrı’ya , güçlüler kendilerine inanırdı. Hem güçlüler hem zayıflar besin zincirinin bir parçasıydı , o halde yem olmaktansa yemek iyiydi. Güçlüler gururlu , zayıflar alçakgönüllüydü. Annesi alçakgönüllülüğünden gurur duyduğunu , gururu konusunda alçakgönüllü davrandığını söylerdi. Ona göre güç her şeyi haklı çıkarırdı , mutlak güçse her şeyi mutlak biçimde haklı çıkarırdı.
Atış poligonuna gitmeyeli on yıl olmuştu. Silah kullanmak istemiyordu ama işler her zaman insanın istediği gibi gitmiyordu.
Kitaplar başka bir yaşam demekti. İnsan çekingense , ne diyeceğini bilmiyorsa , kendini hiçbir yere ait hissetmiyorsa ; kitaplar başka bir yaşamın yolunu oluşturuyordu. Tamamen farklı biri olmanın , birisi olmanın yolu kitaplardan geçiyordu.
” Belki kapıyı kilitlemekle birtakım şeyleri dışarıda bırakmıyor , içeride tutuyorum , ” dedi.
İris’i de tanıyordu ama o hiç merhaba demezdi. Kendisinden üç yaş büyük olan kız insanlara dayanamıyordu. Bunun sebebi insanların aptal , kaba ve sıkıcı olduğunu düşünmesi değil-ki birçoğu öyleydi-otistik olmasıydı.
Adam bakışlarını duvarlarda , tavanda gezdirmeye devam ettikçe yüzü acı dolu duygularla buruştu. Anlaşılan şaşkınlığı hızla artarak müthiş bir kafa karışıklığına dönüşüyor , algı , hafıza ve mantık yeteneği çöküyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir