İçeriğe geç

Gölge Hırsızı Kitap Alıntıları – Marc Levy

Marc Levy kitaplarından Gölge Hırsızı kitap alıntıları sizlerle…

Gölge Hırsızı Kitap Alıntıları

Ergenlikte, anne babasını terk edeceği günün hayalini kurar insan, gün gelir onlar sizi terk ediverir. işte o zaman, bir an için de olsa, yine onların çatısı altında yaşayan çocuk olabilmenin hayalini kurarsınız; onlara sarılmaktan hiç çekinmeden onlara sevdiğinizi söylemekten ve sizi bir kez daha teskin etsinler diye onları kucaklamaktan başka bir şey hayal edemez olursunuz.
Zaman sadece geçermiş gibi yapıyor. En basit anlar içimize hiç silinmemecesine demir atmış duruyorlar.
Kazanmak istiyorsan, düşünce biçimini değiştir. Hiçbir şey başlamadan kaybedilmez; şansını yaratmak istiyorsan bir şampiyonun iradesine sahip olmalısın
Sanırım o sabah, bir mendireğin ucundaki, terk edilmiş deniz fenerinin ışığı tekrar yanmaya başladı, bir hatıranın gölgesi anlattı bunu bana.
Dudaklarımla yanağına dokundum. Anneye verilen son öpücük, çocukluğunuzun sahnesine hiç kalkmamacasına inen bir perdedir adeta. Geceyi annemin başında geçirdim, o benim başucumda birçok gece geçirmişti.
Kötü yetiştirilmiş bir sürü çocuk gördüm, kötü yetiştirilmiş çocukların ebeveynleri onlardan daha kötüdür, bunu aklınıza yazın.
Uçurtma uçurmak tıpkı bisiklete binmek gibidir, yıllarca elinizi sürmeseniz de asla unutmazsınız.
Hiç sesimi çıkarmadım. Clea’nın hikayesini anlatmak ona ihanet etmak anlamına geleceği için belki de. Çocukluk aşkı kutsaldır, kimse söküp alamaz işinizden onu. Kalbinizin derinliklerine demir atar.
İnsan hayatındaki bazı değerli anlar küçük rastlantılara bağlı olabilir. Bu akşam dönmüş olsaydım, annemle bu sohbeti hiç gerçekleştiremezdim sanırım. Tavan arasından inerken, çatı penceresine son bir kez baktım ve gölgeme sessizce teşekkür ettim.
İnsanın mutlu olduğunu hissetmesi için birinden bir işaret beklemesi çok ürkütücü.
Çok kederli gözüküyordu, bana git diye bağırırken samimi değildi. Onu yalnız bırakmamam gerektiğini hissettim. Arkadaş olmak bu demek değil miydi? Arkadaşınız tersini söylese de, aslında yüreğinin derinliklerinden neler geçtiğini tahmin etmek değil midir?
Kazanmak istiyorsan, düşünce biçimini değiştir. Hiçbir şey başlamadan kaybedilmez; şansını yaratmak istiyorsan bir şampiyonun iradesine sahip olmalısın; babam öyle diyor.
Hademenin geceden bu denli korktuğunu nereden bildiğime dair en ufak bir fikrim yoktu. Belki de tek yaptığım kendi korkularımı ona yansıtmaktı. Yetişkinler neden illa her şeye bir açıklama getirme ihtiyacı duyarlar ki?
Bir anne asla tam olarak ölmez, sevdiği çocuğun kalbinde ölümsüzdür o.
Çocukluk aşkı kutsaldır, kimse söküp alamaz içinizden onu. Kalbinizin derinliklerine demir atar.
Deniz Denizi görmek istiyorum, sonsuza uzayan ufku, enginliği seyretmek, suyun serpintisini hissetmek, martıları dinlemek
Herkese açıksın, sabah tanıştığın bir yabancıya bile adayabilirsin kendini; ama ben fırtınalı günlerde sığındığın ve hava açar açmaz terk ettiğin bir limandan başka bir şey değilim senin gözünde.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Onu sevmekten hiç vazgeçmedim. Aşk ve nefret bir araya geldiğinde, insan daha sonra pişman olacağı korkunç şeyler yapabiliyor.
İnsanın bir yeteneği varsa, onu heba etmesi günahtır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Büyümekten korkuyorum, yalnızım, günlerim, robot gibi geçirdiğim bitmek bilmeyen uzun gecelere benziyor.
Birine bağlanmak son derece tehlikeli. İnsanı inanılmaz incitiyor. Onu kaybetmenin korkusu bile acı veriyor.
Birine bağlanmayı istemek, ona güvenme riskini almıyorsak neye yarar?
İnsan kötü alışkanlık edinmeyegörsün, kurtulması çok zordur.
İnsan başkalarına bağlanmamalı, çok tehlikeli.
Yolların kesişmesi, bazen yalnızca bir zaman meselesidir. Kişilerin doğru zamanda karşılaşması gerekir.
Düşünüyorum.
Ne düşünüyorsun?
Sevmenin neye yaradığını.
Kazanmak istiyorsan, düşünce biçimini değiştir. Hiçbir şey başlamadan kaybedilmez; şansını yaratmak istiyorsan bir şampiyonun iradesine sahip olmalısın.
Yıkanırsam, hayatıma kabus gibi çöken bütün dertler suyla birlikte akıp gidecekti sanki.
Kocalar karılarını aldatırlar, bunu herkes bilir; peki ya kiminle, sorarım sana? Kocalarını aldatan kadınlarla değilse kiminle aldatırlar?
Yetişkinler neden illa her şeye bir açıklama getirme ihtiyacı duyarlar ki?
Seni heyecanlandıran bir şey olmalı mutlaka, her şeyden çok yapmak istediğin, gerçekleştirmek istediğin bir rüyan olmalı.
İyi yapabildiğin bir şey var mı ?
Aşk, en çok hayal gücüne ihtiyaç duyar, biliyor musun?
Doktor olursan, baban, hayattaki çizdiğin yolu hasta olduğu gün takdir edecektir.
”Oysa hayatın bizim için başka planları vardı. ”
Çocukluğumun gölgesi geri gelsin diye dua ettim, üzerinden öyle uzun zaman geçmişti ki.
İnsanın ardında bıraktığı küçücük şeyler vardır, toz tutan zamanın içine demir atmış duran yaşanmış anlardır bunlar. Onları görmezden gelebiliriz ama uç uca eklenen bu küçücük anlar sizi geçmişe bağlayan bir zincir oluştururlar.
Anneye verilen son öpücük, çocukluğunuzun sahnesine hiç kalkmamacasına inen bir perdedir adeta.
İnsanın bir yeteneği varsa, onu heba etmesi günahtır
Hayal gücünden mahrum olanları, yönetmeliklerin rahatlatması ne çılgınca.
Kazanmak istiyorsan, düşünce biçimini değiştir. Hiç bir şey başlamadan kaybedilmez; şansını yaratmak istiyorsan bir şampiyonun iradesine sahip olmalısın.
Ergenlikte, anne babasını terk edeceği günün hayalini kurar insan, gün gelir onlar sizi terk ediverir. İşte o zaman, bir an için de olsa, yine onların çatısı altında yaşayan çocuk olabilmenin hayalini kurarsınız; onlara sarılmaktan hiç çekinmeden onları sevdiğinizi söylemekten ve sizi bir kez daha teskin etsinler diye onları kucaklamaktan başka bir şey hayal edemez olursunuz.
İnsan yalan söylemeye bir başladı mı nerede duracağını hiç bilemiyor.
Sevdiklerimizin öldüğünün gerçekten bilincine varmamızı sağlayan şey küçük ayrıntılardır zaten. Komodinin üzerinde tik taklarına devam eden bir saat, dağınık bir yataktan sarkan yastık, şifonyerin üzerindeki bir fotoğraf, bardakta duran bir diş fırçası, mutfak penceresinin pervazına, camdan bahçeyi seyretsin diye ağzı dışarıya bakacak şekilde konmuş bir çaydanlık ve masanın üzerinde, akçaağaç şurubuyla kaplı elmalı bir pastadan geriye kalanlar.
Tanrı’ya inanın ya da inanmayın, bir anne asla tam olarak ölmez, sevdiği çocuğun kalbinde ölümsüzdür o. Bir gün ben de, yetiştireceğim çocuğun kalbinden, sonsuzluktan kendime düşen payı alırım umarım.
Ergenlikte, anne babasını terk edeceği günün hayalini kurar insan, gün gelir onlar sizi terk ediverir. İşte o zaman, bir an için de olsa, yine onların çatısı altında yaşayan çocuk olabilmenin hayalini kurarsınız; onlara sarılmaktan, hiç çekinmeden onları sevdiğinizi söylemekten ve sizi bir kez daha teskin etsinler diye onları kucaklamaktan başka bir şey hayal edemez olursunuz.
Oysa hayatın bizim için başka planları vardı.
Hayatınızı çocuklarınızı büyütmek için çalışıp didinerek geçirmişseniz ve hiçbiri sizi görmeye gelmiyor, hatta aramaya bile vakit bulamıyorsa, delirmek için geçerli nedeniniz var demektir, hafızanızdaki bütün anıları silmek istersiniz.
Canının neyin sıktığını benimle paylaşmak istediğinde, sen farkında olmasan da, yanında, hemen oracıkta olacağım.
Çocukluk aşkı kutsaldır, kimse söküp alamaz içinizden onu. Kalbinizin derinliklerine demir atar. Anılarınız onu salıverdiğinde, kanattları kırılmış da olsa, yüzeye çıkıverir.
Zaman sadece geçermiş gibi yapıyor. En basit anlar, içmize hiç silinmemecesine demir atmış duruyor.
Ama her öğrenci üstatlarını aşmayı hayal etmez mi zaten?
Anne babalar belli bir yaşa, hafızanızdaki görüntülerinin donduğu yaşa kadar ihtiyarlıyor.
İnsanın mutlu olduğunu hissetmesi için birinden bir işaret beklemesi çok ürkütücü.
Birine bağlanmayı istemek, ona güvenme riskini almıyorsak neye yarar?
Hayat inanılmaz bir hızla değişebiliyor. Her şey çok kötü giderken, aniden, hiç beklenmedik bir şey olayların akışını değiştiriveriyor.
Yolların kesişmesi, bazen yalnızca bir zaman meselesidir. Kişilerin doğru zamanda karşılaşması gerekir.
Arkadaş olmak bu demek değil midir? Arkadaşınız tersini söylese de, aslında yüreğinin derinliklerinden neler geçtiğini tahmin etmek değil midir?
Şimdi düşünüyorum da, çocukluğum hep ilklerle dolu oldu benim.
Annemin ne zaman bir sıkıntısı olsa alışverişe gittiğimizi uzun zaman önce fark etmiştim. Bir kutu tahıl gevreğinin, taze meyvenin ya da yeni bir külotlu çorabın nasıl olup da insanın moralini düzelttiğini hiç anlayamadım.
Yetişkinler neden illa her şeye bir açıklama getirme ihtiyacı duyarlar ki?
Seni heyecanlandıran bir şey olmalı mutlaka, her şeyden çok yapmak istediğin, gerçekleştirmek istediğin bir rüyan olmalı!
“Göreceksin, her şey yolunda gidecek ”
Oysa hayatın bizim için başka planları vardı.
Çocukluk aşkı kutaldır, kimse söküp alamaz içinizden onu. Kalbinizin derinliklerine demir atar. Anılarınız onu salıverdiğinde, kanatları kırılmış da olsa, yüzeye çıkıverir.
Kimi insan gölgeleri kucaklar durur; sonunda senin gibi mutluluğun gölgesini bulur.
WILLIAM SHAKESPEARE
Ergenlikte, anne babasını terk edeceği günün hayalini kurar insan, gün gelir onlar sizi terk ediverir. İşte o zaman, bir an için de olsa yine onların çatısı altında yaşayan çocuk olabilmenin hayalini kurarsınız; onlara sarılmaktan, hiç çekinmeden onları sevdiğinizi söylemekten ve sizi bir kez daha teskin etsinler diye onları kucaklamaktan başka bir şey hayal edemez olursunuz.
“Babam, insanları birbiriyle karşılaştırmamak gerektiğini, her insanın farklı olduğunu, önemli olanın bize en uygun gelen farklılığını bulmak olduğunu söylerdi.”
Zaman sadece geçermiş gibi yapıyor. En basit anlar, içimize hiç silinmemecesine demir atmış duruyorlar.
Belki aşk da gölge gibidir, biri üzerine basar ve onu da alıp gidiverir. Belki de fazla ışık aşk için tehlikeli ya da tam tersi, ışıksız kalınca aşkın gölgesi siliniyor, o da çekip gidiyor.
Büyümek için korkularının üzerine gitmeyi, gerçekle yüzleşmeyi öğrenmelisin.
Kazanmak istiyorsan, düşünce biçimini değiştir. Hiçbir şey başlamadan kaybedilmez.
Mekanların da gölgeleri olduğunu anladım. Onlara fazla yaklaştığınızda, hatıralar başınıza üşüşüp özlem duymanıza sebep oluyor.
Onu geçirmeye gara gittiğimde, vagona binmeden önce bana sarılır, öyle sıkı bir kucaklar ki beni, her seferinde onu bir daha göremeyeceğimden korkarım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir