Yaşar Kemal kitaplarından Gökyüzü Mavi Kaldı kitap alıntıları sizlerle…
Gökyüzü Mavi Kaldı Kitap Alıntıları
Aksakallı bir koca
Hiç bilmez ki hal nice
Emek yemesin hacca
Bir gönül yıkar ise
-Yunus Emre
Gittim eve ağlarlar,
Sordum neye ağlarlar,
Adamı ipsiz bağlarlar.
(Nikâh)
Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret ettin beni kavim kardaşa
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm
Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm
Karac’ oğlan der de kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm
Mecliste arif ol kelamı dinle
El iki söylerse sen birin söyle
Elinden geldikçe iyilik eyle
Hatıra dokunup yıkıcı olma
Dokunur hatıra kendisin bilmez
Asilzadelerden hiç kemlik olmaz
Sen iyilik et de o zayi olmaz
Darılıp da başa kakıcı olma
Muradım nasihat bunda söylemek
Size lâyık olan onu dinlemek
Sev seni seveni zay etme emek
Sevenin sözünden geçici olma
Okudum bildim deme
Çok tâat kıldım deme
Eğer hak bilmez isen
Abes yere yelmektir.
Dört kitabın ma’nisi
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin
Bu nice okumaktır.
Yunus Emre der hoca
Gerekse bin var hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir.
Sen sana ne sanırsan
Ayruğa da anı san
Dört kitabın manası
Budur eğer var ise
Dünya bir penceredir
Her gelen bakar gider
Dağlar çiçek açar Veysel dert açar
Sen petek misali Veysel de arı
İnleşir beraber yapardık balı
Ben bir insan oğlu sen bir dut dalı
Ben babamı sen ustanı unutma
Yarım hekim candan eder, yarım hoca dinden
Manda karadır ama sudu beyazdır.
İnsan bir umutta doğar, bin umutla ölür
Bıçak yarası onulur, dil yarası onulmaz.
Taşa te’sîr eyler amma yâre te’sîr eylemez
Kanda varsa âşık-i bîçâre cânânın arar
Derd ile bîmâr olan elbette dermânın arar
Aşk ehline dünyâda dilâra mı bulunmaz
Mecnûn isen ey dil sana Leylâ mı bulunmaz
İyiliğe iyilik her kişinin kârı kötülüğe iyilik er kişinin kârı.
Akılları pazara çıkarmışlar herkes kendi aklını satın almış.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Zemane şeyhine veli diyorlar
Gittikçe çoğalır delimiz bizim
‘Gel gör beni aşk neyledi..
Kuş uçtu yuva kaldı,
Gökyüzü mavi kaldı.
Hadini de Karac’oğlan hadini
Aramazlar gurbet ele gideni
Ağlayı ağlayı düştüm yollara
Karışayım boz bulanık sellere
Adı sanı duyulmadık ellere
Gitmeyince gönül yardan ayrılmaz
Nuh’un gemisine bühtan edenler
Yelken açıp yel kadrini ne bilir
O Süleyman kuş dilini bilirdi
Her Süleyman dil kadrini ne bilir
Yürü bre yalan dünya
Sana konan göçer bir gün
İnsan bir ekin misali
Seni eken biçer bir gün
Kuş uçtu yuva kaldı
Gökyüzü mavi kaldı..
Biz dünyadan gider olduk
Kalanlara selam olsun
Bizim için hayır dua
Kılanlara selam olsun
Beni bende demen bende değilim
Bir ben vardır bende benden içeri
Kuş uçtu yuva kaldı
Gökyüzü mavi kaldı
Sözüm el gün için değil
Sevenlere bir söz yeter
Sevdiğim söylemez isem
Sevmek derdi beni boğar
Şunlar ki çoktu malları
Gör nice oldu halleri
Sonucu bir gömlek geymiş
Onun da yoktur yenleri
Sen sana ne sanırsan
Ayruğa da anı san
Dört kitabın manası
Budur eğer var ise
Ben âşıkı biçareyim
Baştan ayağa yareyim
Ben bir deli divaneyim
Aklım da yar olmaz bana
1772 yılında Bolu’nun Şahnalar köyünde doğmuştur. Çobandır. Topraklarını bir ağa ellerinden alınca sazını alıp gurbete çıkmış, çok yer dolaşmıştır. 1845’te Ankara’da ölmüştür.
Sıvasın Şarkışla ilçesinin İğdecik köyündendir. 19. yüzyıl şairlerindendir. Yaşamı üstüne çok bilgi yoktur. Şiirlerinin büyük bir çoğunluğu bulunmamıştır.
Yaşamı hakkında, var olup, ya da olmadığı hakkında bir şey bilmiyoruz. Ünlü Âşık Garip hikâyesinin kahramanıdır. Yaşamış olabileceği gibi, bir halk şairi tarafından, ya da halkça yaratılabilir. Âşık Garip hikâyeleri her bölgede ayrı ayrı söylenir. Örneğin Çukurova Âşık Garip’i, Kars, Orta Anadolu Âşık Garip’leri vardır. Söylenceleri derlenmemiştir.
19. yüzyılın büyük halk şairidir. Öz adı Veli’dir. Ünlü Kozanoğlu başkaldırmasının önderlerindendir. Bu Türkmen başkaldırmasının şiirini yazmıştır. Sonra da yenilgiye ağıtlar söylemiştir. Osmanlılarca sürgüne gönderilmiş, sürgünde ölmüştür. Nerede, nasıl öldüğü ya da öldürüldüğü bilinmiyor.
17. yüzyılda yaşamış Bektaşi şairlerindendir. Hurufi inancını yaymaya çalışan ve bu yüzden Halep’te derisi yüzülerek öldürülen divan şairi Bağdatlı Nesimi ile karıştırılmaması için “Kul Nesimi” adıyla da anılır. İran Safevilerinin Anadoluda egemenlik kurma çabalarına katıldığından kovuşturmaya uğramıştır. Birçok nefesi bestelenmiştir.
Şimdiye kadar 17 kolu derlenmiş büyük Köroğlu hikâyesinin kahramanıdır. Hikâyede büyük bir kahraman olduğu kadar da usta bir şairdir. 1579 ve 1581 yıllarında yakalanması için padişahça Anadolu Beylerbeyine hükümler yazıldığı biliniyor. Yalnız bunun bizim destan kahramanı Köroğlu olup olmadığı kesin değil. Köroğlu Azerbaycan’da, Türkmenistan’da, Özbekistan’da da geniş halk yığınlarınca Anadolu’daki kadar biliniyor. Köroğlu’nun 17 koluna daha bir sürü kollar eklenecektir. Yeni yeni araştırmalar bunu gösteriyor.
Çukurovalı büyük Türkmen şairidir. 16. yüzyılda yaşadığı sanılıyor. Yaşamı hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmiyoruz. Cönklere çok az geçen şiirleri halkın dilinden derlenmiştir. Yaşamı hakkında birçok halk hikâyesi vardır, bir kısmı ya da bir çoğu derlenmemiştir.
İran’ın Türkmen asıllı şahıdır. 1486 yılında doğmuştur. Yavuz Sultan Selim’le savaşmış, savaşta ona yenilmiştir. Yedi büyük Alevi şairinden birisidir. Anadolu şiirinin büyük ermişlerinden sayılır.
13. yüzyılda yaşamıştır. Yaşamı efsane olmuştur. Mezarı Anadolu’nun birçok yerindedir. Birçok il ona sahip çıkar. Taptuk Emre’nin dergâhında kırk yıl çalışmış, pişmiştir. Şiirimizin büyük ermişidir.
Kanda varsa âşık-i bîçâre cânânın arar
Derd ile bîmâr olan elbette dermânın arar.
Şeytanın boynuzlarına salıncak kurup kırk yıl sallanmış.
Çenende bir tutam kıl taşıyacağına yüreğinde bir damla nur taşı.
Cehenneme zebani olur musun demişler maaş kaç demiş.
Çiftçinin karnını yarmışlar kırk tane gelecek yıl çıkmış.
Nesimi’ye sordular ki
Yârin ile hoş musun
Hoş olayım olmayayım
O yâr benim kime ne
Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk’olmasa
Bir odası vardır gayet küçücük
Kendi aklı sıra keyf yetirecek
Bir çanağı yoktur ayran içecek
Kahveyi bulunca fincan beğenmez
Bir vakte erdi ki bizim günümüz
Yiğit belli değil mert belli değil
Herkes yarasına derman arıyor
Deva belli değil dert belli değil
..
Adalet kalmadı hep zulüm doldu
Geçti şu baharın gülleri soldu
Dünyanın gidişi acayip oldu
Koyun belli değil kurt belli değil
Okuduğun tutmaz oldu âlimler
Kalmadı adalet arttı zulümler
Terlemeden mal kazanan zâlimler
Can verirken soluması zor imiş
İnsanoğlu yeryüzüne gelince
Kur’ağaçtan meyve bitmiş gib’olur
Kâmil olup kendi kendin bilince
Cevahirden yükün tutmuş gib’olur
Evlerinin önü çardak
Elifin elinde bardak
Yavru yeşil başlı ördek
Yüzer Elif Elif deyi
Bir hastaya vardın ise
Bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele
Hak şarabın içmiş gibi
Biz sevdik âşık olduk
Sevildik ma’şuk olduk
Her dem yeni doğarız
Bizden kim usanası
Hani mülke benim diyen
Köşk ü saray beğenmeyen
Şimdi bir evde yatarlar
Taşlar olmuş üstünleri
Az söz erin yüküdür
Çok söz hayvan yüküdür
Bilene bu söz yeter
Sende güher var ise
Kuş uçtu yuva kaldı
Gökyüzü mavi kaldı
Kanda varsa âşık-i bîçâre cânânın arar
Derd ile bîmâr olan elbette dermânın arar.
İğne batti
Ciğerimi yaktı
Tombul kuş
Arabaya koş
Çıngıldaklı mıngıldaklı koç.
Hah huri Altın tok
Şeytanın boynuzlarına salıncak kurup kırk yıl sallanmış.
İnsan bir umutta doğar bir umutta ölür.
Evi delikle baca milleti hacıyla hoca yıkar.
Çiftçinin karnını yarmışlar kırk tane gelecek yıl çıkmış.
Gesi bağlarında bir top gülüm var
Hey Allahtan korkmaz sana bana ölüm var
Ölüm değil şu gençlikte zulüm var
Atma anam şu dağların ardına
Kimseler yanmasın anam yansın derdime
Gesi bağlarından gelsin geçilsin
Süzülsün badeler tas tas içilsin
Herkes sevdiğini alsın seçilsin
Atma anam şu dağların ardına
Kimseler yanmasın anam yansın derdime
Gesi bağlarının gülleri mavi
Ayrıldım yarimden gülmeyim bari
Yardan ayrılanın nic’olur hali
Atma anam şu dağların ardına
Kimseler yanmasın anam yansın derdime
Gesi bağlarında dolanıyorum
Yitirdim yarimi aranıyorum
Bir çift kelamına güveniyorum
Gel yanıma hallerimi söyleyim
Halden bilmez ben o yari neyleyim
Aylar tamam oldu yıllar tükenmez
Bakarım yollara yiğidim gelmez
Karni gur gur eder kurbağa değil,
Ağzında zurnası var, zurnacı değil,
Başında tablası var, tablacı değil.
Baldan tatlı, baltadan ağır;
Elde tutulmaz, çarşıda satılmaz;
Mendile konulmaz, tadına doyulmaz.
Dünyanın döndüğünü kim bilir?