İçeriğe geç

Göktanrı’nın Çocukları Kitap Alıntıları – Ahmet Haldun Terzioğlu

Ahmet Haldun Terzioğlu kitaplarından Göktanrı’nın Çocukları kitap alıntıları sizlerle…

Göktanrı’nın Çocukları Kitap Alıntıları

Hazırlandığı tek bir şey vardı artık
Gelecekteki görevi
Kişi yalnız olmaz. Kişi yersiz olmaz. Kişiye yurt gerektir budun gerektir. Buduna kağan ve il gerektir. Kutlu bir töre gerektir
Yalnızlık senin yazgın
Kişioğlu bu kadar iyilik bilmez olabilir mi atam ?
Türk’e kut olsun
Derdini kolayca anlatanlarla değil, derdini söyleyemeyenlerle ilgilenmeli.
Gök Tanrı’nın çocukları, bugün hangi inançta olurlarsa olsunlar, Gök Tanrı’nın çocuklarıdırlar.
Bilirdi ki Türk, destanların varlığıyla güçlüydü. Destanlar Türk’ün varlığı ile sonsuz
Destanlar yaşamalıydı.
Yeni destanlar doğmalıydı.
Destanlar çağının, Türk için asla sona ermediğine inanırdı.
Her destanın içinde bir tarih, bir ders yatar.
Her işte bir amaç, her adımda bir gerekçe var.
Hiçbir şey göründüğü gibi değilse, ne olduğunu anlamak gerekti. Bilmek gerekti. Bilmiyorsa öğrenmek gerekti.
Sıradan yaşamları kazanmanın ve onları harekete geçirmenin yolu değişimdir. Değişim bir süre sonra merak uyandırır ya da korku yaratır. Bu merak ve korku ise her zaman yanımızda olan ama alıştığımızdan bir süre sonra kanıksadığımız birilerini, bir şeyleri hatırlatır.
Her şey görünür ama hiçbir şey göründüğü gibi değildir.
Şaman olmak böyle bir görevdi işte Her şeyi bilmek, bilineni yaşamış gibi anlatmak Hem yeniden yaşamak, hem de yeniden yaşatmak
Gök gözlü Gök yiğidi, Samsun’a ayak bastığında
Ama günü gelince (kişi) kendi destan olmalı
Gök Tanrı’nın çocukları bugün hangi inançta olurlarsa olsunlar, Gök Tanrı’nın çocuklarıdırlar.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Yaptım de! Olsun de! Oldu de! Sakın yaptım olmadı deme!
Öğrenmek sonsuzdu.
Bilmemek ise sıradan
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yorulmuyorum. Çünkü zaten yorgunum.
Acunda pek çok inancı denemiştir Türk. Pek çok dine inanmış, yaşamını bu dinlerin ışığında sürdürmüştür. Ancak Gök’ü hiç unutmamış, ihmal etmemiştir.
Yorulmuyorum. Çünkü zaten yorgunum.
Sevgiye kim engel olabilir? Kim karışabilir? Kim karşı çıkabilir? Yoksa sevdiğinin sende gözü yok mu? Başka birisine mi gönül düşürmüş? Bak o zaman bir şey yapamazsın. Yalnızca yanacaksın ve susacaksın. Hem de öyle bir yanacaksın ki Öyle bir susacaksın ki Sevgi birazda özveridir. Susmaktır.
Söylenecek sözün dönüşü ya yoktur, ya da çok zordur.
Yaratıldık. Türedik. Yaşadık. Öldük.
Şahin şahince davranır, kuzgun kuzgunca diye tekrarladı sonra. Kurt kurtça yaşar, geyik geyikçe. Ayı ayılığını bilir yılan yılanlığını. Bir tek insan dedi ve durdu.
Destanlar kaybolursa tarih kaybolur. Tarih kaybolursa, yaşamışsın yaşamamıştım kim bilecek? Olanı olmayanı kim hatırlayacak? Gerçeği yalanı kim ayıracak? diye kendi kendine mırıldandı Görgü Ata.
Her şey gitmiş olsa da anıların, seslerin kaldığını bilirdi.
Sonra sevdalar vardı derinden yaşanan. Kimi gözlerden, gönüllerden ırak, kimi açıktan coşkuyla. Birileri bu sevdaları anlamalıydı, dinlemeliydi. Sevdaların her zaman var olduğunu, var olacağını bilmeliydi.
Sorular dedi Görgü Ata. Bu sorular ne zaman bitecek?
Yine kendisi yanıtladı : Bitmez.
Düş ve gerçek arasında gidip gelir insan. Kabul edilemez gerçeklerin zorlanması, bir başka alemin kapılarını açar. Bu, hayal alemine geçiş kapısıdır. Aralandığında gerçek ve hayal birbirine karışır. Düş gerçek olur, gerçek bir düş gibi görünür. Güzellikler ve çirkinlikler arasında uçuştur bu. İnsan dilediğine inanır ve inandığını gerçek kabul eder. Dilediğinde gördüğünü bile inkar eder.
Gök Tanrı’nın çocukları, bugün hangi inançta olurlarsa olsunlar, Gök Tanrı’nın çocuklarıdırlar.
Sabretmeyi pekiştirmenin en güzel yolu hayvanlarla uğraşmak değil miydi?
Bilgi, sevgi, saygı! Diye yineledi içinden sagan. Her faydalı işin anahtarının bu üç kutlu sözcük olduğunu düşünüyordu.
Kut olsun Gök Tanrı’nın Çocuklarına!
Türk’e kut olsun!
‘Sen Tanrı’sın dedi Ak Ana ona bir serzenişte bulunarak .”Yaratsana!”

‘Ne yaratayım?” Diye sordu Bay-Ülgen.”Nasıl yaratayım?”

“Ne istiyorsan yarat!” diye karşılık verdi Ak Ana.
“Yaptım de! Olsun de! Sakın yaptım olmadı deme!
Sözlerini bitirir bitirmez de geldiği gibi ortadan kayboldu.

O günden bugüne anlatılır bu destan. Ben size anlattım, siz de sonrakilere anlatacaksınız. Yurt bulmanın, yurt bilmenin, yurt tutmanın gereğini bileceksiniz. Bir candan iki cana, iki candan dört cana, dört candan bu yana hep bir canız. Gelin canlar bir olalım. Hak Hu!
Bir başlangıç yeridir Gök. Bir kutlu yükselişin tanımıdır. Varlık adamasının duygusudur. Tartışılmaz bir güçtür. Enginlikle kanıtlanmış varlıktır. Tutunulan ve inanılan olgudur. Tanrı’dır inanlar için! El açılan, istenen, beklenendir. Gök, Türk’tür!
Budun neye sahip çıkarsa o yaşar.
Budun neyi severse o vardır.
Budun neye inanırsa o yücedir.
Bir başlangıç yeridir gök. Bir kutlu yükselişin tanımıdır. Varlık adamasının duygusudur. Tartışılmaz bir güçtür. Enginlikle kanıtlanmış varlıktır. Tutunulan ve inanılan bir ongundur. Tanrı’dır inananlar için! El açılan, istenen, beklenendir. Gök, Türk’tür!
Türk’ün de Tanrı’nın da başka hesapları vardı.
Ya istiklal, ya ölüm!
Bu seçimi yapmak, kahramanların işiydi.
O Gök gözlü kahramandı. Türk’ün umudu
Gök gözlü kahraman, Gök Tanrı’nın öz çocuklarından Mustafa Kemal, Geldikleri gibi giderler diyecek kadar ileri görüşlü, ufuklu ve inançlıydı.
Savaş başladığında, bu savaşa girilmemesi gerektiğini söyleyen yiğit komutanlar, girmek istemedikleri bu savaşı kazanmak için var güçleri ile savaşım verdiler. – – Unutulmazlara yazıldılar ki savaş yenilgi ile sonuçlandığında bile dimdik ayakta durmayı bildiler.
Gökbilge Atsız’ın dediği gibi Ölmüşler ancak attan düşmemişlerdi!
Türk, dış yağılarına kolayca karşı koyarken, içindeki yağıları bilmez, duymaz, onlardan etkilenir ve kolayca tutsak olurdu. Gözü onları nedense görmezdi. Onların varlığının farkına bile varmazdı. Üstelik onlarla savaşım içinde olanlara da sahip çıkmazdı. Öz çocuklarını yalnız bırakır, hainlerin, satılmışların sözlerine uyardı.
Destancı
Bilirdi ki Türk, destanların varlığıyla güçlüydü. Destanlar Türk’ün varlığı ile sonsuz
Unutulmayan destanlar yeni destanları çağırırdı yanına. Rum ili yeni destanlara gebeydi. Çocuklar şimdi uyuyacaklardı ama hep uyanık duracaklardı.
Ozan diline kimse kızamazdı, kızmazdı. Birileri doğruyu söylemezse kim bilecekti doğruları? Yanlışları Kağanlara, yönetenlere kim korkmadan haykıracaktı?
Mesele şu ki Sevdiceğim beyin kızı
Ne olmuş beyin kızıysa? Sen de bir yiğidin oğlusun.
‘O da beni seviyor. ‘
‘Oh! O zaman hiçbir sorun yok. Bütün sorunlar çözülür!’ Birden ayağa fırladı, kollarını iki yana açtı ve var gücüyle bağırdı: ‘O zaman sevgi dağları bile eritir, dağları bile.’
Sevdiğin varsa daha ne istiyorsun be yiğit? Sevdiğin varsa her şeyin var demektir. Daha ne istiyorsun?
Bütün doğa sevilileri gibi sevgiden söz edildi mı her şeyi unuturdu Usu Baksı. Sevgiden, seviden öte bir şey tanımazdı.
Baksı, kutla bir anılırdı. Baksıların tinlerle ve cinlerle konusabildiklerine, onlarla duyumlaştıklarına inanılırdı. Bilinmezleri bilirlerdi. Onlar aynı zamanda iyi birer ozan, iyi birer otacıydılar. Belirli bir yerleri, yurtları ve oguşları yoktu. Sürekli gezer, gittikleri yerlerden öğrendiklerini ozansı bir dille anlatırlardı.
Bozkır budunları delillerin pek tekin olmadığına, onların Tanrılarla konuştuklarına inanırlardı.
Türkler, yıldızların arasında kaplık bağları bulunduğuna inanırlardı. Zühre yıldızı, ayın kızıydı inanışa göre.
Türklerin inancına göre Ay Ata onların ilk atasıydı.
Bütün analar kutluydu, bütün doğumlar kutluydu.
Özgürlük için savaşmak kadar, budunun mutluluğu için barış da gereklidir.
Çinliler bozkır budunlarından değildirler. Koca koca taştan duvarların ardında taştan evlerde yaşarlar. Töreleri de bizim töremize benzemez. Savaşta yenemediklerine değişik hileler ve oyunlarla üstünlük kurmaya çalışırlar. Bu hep böyle olmuştur, böyle olacaktır.
Değişim bir süre sonra merak uyandırır ya da korku yaratır.
‘Yeri tutan dağdır. Budunu tutan beydir’ derler.
Her şey görünür ama hicbir şey göründüğü gibi değildir.
Sen şamanlığın olmak istenince olunacak bir yok olduğunu mu sanıyorsun? Şaman olmak için şaman doğmak gerekir. Şamanlık için doğduğunu bilmek gerekir.
Önce genç erkekler, sonra kızlar, büyük bir ödün çevresinde dönerek, salınarak hünerlerini gösterdiler. Bir kahramanlık gösterisini, bir naz ve eda salınması izledi. Gençler yavuklularına saygılı bakışlarla imler gönderdiler. Ki şölenler onlar için ayrı bir değer taşıyordu. Pek çok sevi bu cağlarda yaşanıyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir