İçeriğe geç

Gizli Telkinle Kur’an Terapisi Kitap Alıntıları – Kubilay Aktaş

Kubilay Aktaş kitaplarından Gizli Telkinle Kur’an Terapisi kitap alıntıları sizlerle…

Gizli Telkinle Kur’an Terapisi Kitap Alıntıları

&“&”

Evet zerresin ama kainata gebesin
Sadık Efendi şöyle dermiş : Kırk yıldır Allah’la sohbetteyim halk beni vaaz ediyor sanıyor
Dinin aslı soyuttur. Saf manadır ve din ne kadar somutlaşır ve siyasallaşırsa o kadar aslından uzaklaşır
Evet insan dar kalıplardan ve putlardan kurtuluşun ve fıtratını bulmanın anahtarını aramaktadır
İlk gördüğümüz zaman korktuğumuz nice şeyler vardır ki, zamanla alışır, hiç aldırmaz oluruz.

Aisopos

“Kişilere kendinize göre değil, onların düzeyine göre muamelede bulunun” diyor Allah Resûlü (s.a.v).
İşin en zor tarafı hastanın hasta olduğunun farkında olmamasıdır.
Hz. Mevlânâ diyor ki: “Sen kendini duru pak zannediyorsun ama dibin çamur bağlamış.”
“Yerde ne bağlarsanız gökte onu bağlarsınız. Yerde ne çözerseniz, göklerde de onu çözersiniz.”

Hz. İsa (a.s)

Bir kavim kendini değiştirmedikçe, Allah o kavmi felâha erdirmez.

Rad, 11

Evet, insan toplumu, toplum da insanı etkiler.

Bizler, bireysel bilinçaltımız düzeyinde dahi kolektif bilinçaltı dediğimiz tüm insanlıkla derin irtibat halindeyiz.

Mesela bazı insanlarla yıldızımız barışmaz, onlarla anlaşamayız. Aslında daha önceden bu kişiye benzer birini veya benzer çevresel faktörlerle bağlantılı kötü bir deneyimi bilinçaltı kayda almıştır ve yeni olayla özdeşleştirir. Ve dışarıdaki adam belki iyi biri olmasına rağmen sen o kötü olayla onu özdeşleştirdiğin için olay senin için barışmamak olarak algılanır. Yani hükmü veren saf farkındalık değil bilinçaltındaki kodlanmış olan bilgidir.
Pakistanlı Müslüman bir bilim adamı, bir genetik mühendisi DNA üzerinde yaptığı çalışmalarda DNA’nın P19 numaralı kodonlarında Alak Sûresinin yazılı olduğunu tespit etti.
Evet insan DNA’sında Kur’ân yazıyor.
Dikkat et, P19 ve Alak Sûresi, ilk inen sûre ve 19 âyettir.
Kur’ân, yerçekiminden bahsederken, Newton’un çekim kanunu da onun içinde.
Suya rahmet derken, suyun kimyası da, fiziği de, matematiği de bu âyet içinde.
Yani bahsettiği bir kavram veya kastettiği bir mânâ her şeyle, istisnasız her şeyle bağlantılı…
Burası çok çok önemli…
Tek bir âyet, her şeyle bağlantılı
Salyangoz, üç saniyede bir algılar.
Yani siz, üç saniye içinde gidin bir yere girin çıkın, salyangoz sizin hâlâ orada olduğunuzu zanneder.
Gördüğünüz lamba, saniyede elli defa yanıp söner, ama siz hep onu orada yanıyor görürsünüz.
Siz, her an sonsuz âleme yansır ve tekrar kendi konumunuza gelirsiniz.
Her an ölür, dirilirsiniz.
Ama sanki hep bulunduğunuz yerdeymişsiniz gibi gelir size.
Aman çocuğum düşmesin” diye sürekli peşinden koşuyorsun. Niye?
Düşerse, dizini kanatır, belki mikrop kapar; kafasını vurabilir, tehlike sonuçlar doğurabilir. Olabilir?!
O zaman ne yapmalıyım? Peşinden koşmalıyım.
Sonra o çocuk oluyor bir embesil.
Annesinden ayrılmayan ve kendi ayakları üzerinde duramayan bir embesil.
Geçmiş olsun…
Fight Club-Dövüş Kulubü diye bir film var. Çok seyredildi.
Özel cihazlarla tam 22 tane 25. Kare yakalanmış.
Dikkat, siz fark etmiyorsunuz oradaki 25. Kareyi.
Orada ne olduğunu bilmiyorsunuz, ama gizli bir mesaj bilinçaltınıza akıyor.
O filmdeki mesaj neydi biliyor musunuz?
Eşcinsellik. Evet eşcinsellik.
O filmden sonra Türkiye’de eşcinsellik ciddi bir patlama gösterdi.
Pornografik eşcinselliği telkin eden kareler, filmin içine gizli olarak yerleştirilmiş.
Televizyon veya sinema ekranında gördüğünüz bir saniyelik görüntü, aslında 24 karelik ard arda çekilmiş resimden oluşur.
1 saniyelik görüntü eşittir 24 tane resim.
Gözümüz saniyede 24 kare algılayabiliyor.
Yani siz 24 kareyi fark ediyorsunuz.
Fakat işin içine bir 25’inci kare eklerseniz, işte bu noktada bilinç bunu fark edemiyor.
Artık o kareye verilecek bilgi, kişinin inisiyatifine kalmış.
Ne tür bir veri eklerseniz, o direkt bilinçaltına akıyor. Yani tarlanıza sizin haberiniz olmadan bir tohum atılıyor, işte bu sistemin adı 25’inci Kare.
Dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadan başka birşey değildir.

—En’am, 32

Bir kavim kendini değiştirmedikçe, Allah o kavmi felâha erdirmez.

-Rad, 11

İlk gördüğümüz zaman korktuğumuz nice şeyler vardır ki, zamanla alışır, hiç aldırmaz oluruz.

—Aisopos

Alışkanlıklar, bırakılmazlarsa, zamanla ihtiyaç haline gelirler.
Yaklaşık olarak yirmi gün boyunca bilinçli zihninizle yaptığınız bir eylem, bilinçaltında yeni bir klasör açar ve artık o eylem sizde otomatikleşir.
Refleks haline dönüşür.
Bu eylemler bilinçaltı ağa benzer.
Düşünceler ve alışkanlıklar devam ettikçe bu ağ güçlenir ve bir süre sonra da aşılmaz olur.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Bilinçaltının aldığı bilgiyi aynen uyguladığına dair çok deneyler yapılmıştır.
Tabi bunlar çok hızlı süreçlerde trans halinde ve hipnoz konumunda yapılmıştır.
Uzman bir hipnozcu sizi transa soksa ve sizin elinize bir buz parçası koysa ve size “Elinde köz var, ateş parçası var” dese bir süre sonra elinizde üçüncü derece yanık oluşabilir.
Böyle bir deney aynen gerçekleşmiştir.
Bilinçaltı, insanı savunmaya yönelik çalışır ve en temel özelliği genelleme yapmasıdır.
Bir yerde olanı tüm alana yayar.
Aldatılmış bir kadın, bütün erkeklerin aldatma üzerine programlandığını düşünür ve “Zaten erkekler böyledir” diyebilir.
“Zaten herkes böyledir. İnsanlar böyledir. Araplar şöyledir, Kürtler böyledir, İngilizler böyledir” gibi…
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
-Anıları depolar, geçici olan ve geçici olmayan herşeyi kaydeder.
– Duyguların alanıdır, semptomlar vasıtasıyla haberleşir.
– Vücuttaki her türlü reaksiyon bilinçaltına bağlıdır, bastırılan herşey farklı bir şekilde ortaya çıkar. Beden dili onun hakimiyetindedir.
– Semboller (somutlaştırma) ile daha iyi anlar.
– 11 yaşındaki bir çocuk gibi hareket eder. Ve çocuk merakıyla öğrenir.
– Mantıklı açıklamalar yapmak ve duyguları serbest bırakmak için bastırılmış anıları açığa çıkarır.
– Emirlere uymayı sever, net talimatlara ihtiyacı vardır.
– Bilinçli zihin devre dışı kaldığında hipnoza yatkınlığı artar ve herşeyi hatırlar ya da unutabilir.
-Her şeyi kişisel düzeyde ele alır.
Doğduğunuz andan itibaren size söylenen her sözcük doğrudan bilinçaltına gitmektedir.
Kendi yemeğini yemek isteyen çocuğa sarfedilen “Dur dökersin, beceremezsin!” “Dokunma, kırarsın” gibi cümleler, gençlik ve yetişkinlik dönemlerinde becerememe, cesaret edememe, özgüvenini kaybetme gibi davranışların temelini oluştururlar.
Bu nedenle çocuğun yaşamının ilk yılları çok önemlidir.
Bilinçaltına yerleşen bu bilgiler, çocuğu tüm hayatı boyunca etkiler.
Bilinçüstü alan gelecekle ilgilidir.
Henüz işlenmemiş saf enerji vardır.
Saf enerjiye form verebilmek ancak bilinçaltını kapatıp bilinci temizledikten sonra mümkün olabilir.
Saf enerjiye saf düşünceyle erişilebilir.
Bilinçüstünde henüz yaşanmamış olaylar, niyetler ve hayaller vardır.
Tırtıl, eğer kelebek olması gerektiği zaman kelebek olamazsa, yani dönüşemezse, tırtıl olarak da hayatını devam ettiremez.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Bir kayıt cihazı gibi. Ancak kayıt cihazları sadece birkaç duyguyu kodlarken bilinçaltı, farkında olalım veya olmayalım, her şeyi kayıt altına alır. Bilinçli zihin dakikada dokuz düşünceyi bilinçli olarak algılayabilir; ama bilinçaltı bir dakikada 2.3 milyon bilgi parçacığını süreçten geçirir. Ancak biz bunun bir kısmını fark edebiliriz.
Üst bilinçle sadece odaklandığın şeyleri fark edersin, fakat bilinçaltı her şeyi fark eder. Bu, bir kameranın sorgusuz sualsiz her şeyi kaydetmesi gibidir. Çünkü kameranın bir ön yargısı, herhangi bir filtresi yoktur. Aslında gözümüz de mükemmel bir kameradır. Saniyede on yedi kare fotoğraf çeker. Ve üst bilincimiz, bilinçaltında olan yazılımların etkisiyle hissettiklerimize, gördüklerimize tarafsız gözle bakmamızı engeller. Eğer tarafsız ve önyargısız bakabilseydik, şimdiki gördüğümüzden çok daha fazlasını görürdük.
Kendine göre değil onun gerçekliğine göre iletişime gir. Onunla uyumu yakala. Belki onun rolünden anlat. Sen iyi bir aktörsen, hikmet icabı onun rolüne girer ve onu o durumdan daha üst bilince çekebilirsin. Bu üst bilinç, onu bulunduğu durum üzere denge yoluna getirmektir. Yoksa kimseyi kendimize benzetmek değil. Sadece o durumun denge üzere kanalize edilmesidir. Tabii bu, kapasiteye bağlı… Biz bunu beceremediğimiz için anladığımız bir rol seçeriz. Evet sen aktör, saf gözlemcisin. Kendi rolünle özdeşleşmiyorsun. Bu üst bilinçlere ait bir yapı. Ama bilinçaltımız hep özdeşleştirir, bilgileri geçmiş ve gelecek eksenli tanımladığı için kendi algısından çıkamaz.
Kişilere kendinize göre değil, onların düzeyine göre muamelede bulunun..
insan olaylara hep bu düzlemden bakmayı öğrenmiştir. Bir rol benimsemiştir. O rol üstüne yapışmıştır ve o rolün dışına çıkamaz. Halbuki insanın aslı aktördür. Aktör, rolün ötesindeki saf gözlemcidir. Bedenin üstündeki elbise beden değildir.
hadis-i şerifte; “Kul musibeti anlarsa, o musibet rahmete dönüşür”
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
İkramdan anlayan birine ikramda bulunsan onu kazanırsın. Fakat fıtratı bozuk, ikramdan anlamayan birisine ikramda bulunsan onu inada sevk edersin.
Bilinçaltı tam anlamıyla çok geniş ölçekli bir kayıt makinesidir
Mesela görme olayında, aslında gören göz değildir. Tıpkı seçimlerimizde etken faktör, zihnimiz olmadığı gibi. Her iki olayda da etken faktör bilinçaltıdır. Göz, sadece bir penceredir. Zihin ise sadece fark edendir. Zihin, seçen ana faktör gibi görünse de, zihnimiz sadece bilinçaltında olan yazılımlara göre seçimde bulunur. Ne ekmişsek onları biçeriz.
Ve acaba, neden algıda seçiciliği yaşarız ve olayları kendileştiririz? Olayları neden aslıyla değil hep kendimize göre algılar, hakikati kendi aynamızın rengine bürürüz?
Fizyolojik olarak hepimizin gördüğü aynı olmasına rağmen, neden ayrı ayrı yorumlarız? Sistem hepimizde aynı işler, ama nasıl olur da herkes farklı görür?
İşte her iki olayın da baş aktörü bilinçaltı.
Biyolojik yapımızın düzenliliği ile psikolojik kimliğimizin oluşumu, bilinçaltı denen yapımız tarafından kontrol edilir.
Yerde ne bağlarsanız gökte onu bağlarsınız. Yerde ne çözerseniz , göklerde de onu çözersiniz ."
Hz.İsa ( a.s.)
Şüphesiz Allah (hiçkimseye) zerre kadar zulmetmez.
(Nisa ,40)
Bilinçaltimızdaki bilgiler bir tür mıknatıs gibidir.İçerde var olan şeyleri dışarıdan çeker .
İtalyan bir psikiyatr olan Roberto Assagioli ve İsvicreli psikiyatr Carl Jung , bilinçalti zihnin içeriğinin sadece bastırılmış durtülerden ve kabul edilemez isteklerden oluşmadığını belirtmişlerdir.Onlara gore bilinçaltı zihin aynı zamanda yaratıcılıgın , iyilikseverliğin , empatinin, ilhamın ve daha bir çok insani değerlerin kaynağıdır.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Geçmiş ve gelecek arasindaki bilinç anı belirler.Bilinçaltı geçmişle ilgilidir.Geçmişte yaşadigimiz herşey bilinçaltinda depolanir.
Bilinçüstü alan gelecekle ilgilidir.Henuz işlenmemiş saf enerji vardir… Bilinçüstunde henuz yaşanmamış olaylar , niyetler ve hayaller vardir.
Ikramda anlayan birine ikramda bulunursan onu kazanırsin ancak ikramdan anlamayan birine ikramda bulunursan onu inada sevk edersin..
Divanı mutenebbi.
Pakistanlı Müslüman bir bilim
adamı, bir genetik mühendisi DNA üzerinde yaptığı çalışmalarda DNA’nın P19 numaralı
kodonlarında Alak Sûresinin yazılı olduğunu tespit etti. Evet insan DNA’sında Kur’ân yazıyor. Dikkat
et, P19 ve Alak Sûresi, ilk inen sûre ve 19 âyettir.
Dayanak noktan ne ise ona uygun kanalları açarsın-çekersin.Hazinen nerede ise,yüreğin orada olacaktır.
Bilge kişi,arayan değil,bulmuş olandır
40 yaşında salgılanan hormonlarla beyinde açılan loblar 21 yaşındakiler gibi değil
Mesela görme olayında, aslında gören göz değildir. Tıpkı seçimlerimizde etken faktör, zihnimiz olmadığı gibi.
Her iki olayda da etken faktör bilinçaltıdır. Göz, sadece bir penceredir. Zihin ise sadece fark edendir.
Zihin, seçen ana faktör gibi görünse de,zihnimiz sadece bilinçaltında olan yazılımlara göre seçimde bulunur.
Ne ekmişsek onları biçeriz.
Dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadan başka birşey değildir.

En’am, 32

Bir kavim kendini değiştirmedikçe, Allah o kavmi felâha erdirmez.

Rad, 11

Gözleri çok iyi görmeyen adam, evinin kapısının anahtarını kaybeder. Anahtar çok küçüktür. Ancak büyük bir evin kapısını açacaktır. O sırada yoldan geçen delikanlı, adama ne aradığını sorar. Adam “Anahtarımı düşürdüm, onu arıyorum” der. Ve ikisi birlikte aramaya başlar.

Bunu üzerine delikanlı, işi daha da kolaylaştırmak için “Peki tam olarak nerede kaybettiniz” der. Amacı o bölgeye yoğunlaşmaktır. Gözleri iyi görmeyen adam, “Anahtarı arka bahçede kaybettim” der.

Delikanlı iyice şaşırır. “O halde neden bahçenin bu tarafında arıyorsun, arkada aramıyorsun? Burada bulamazsın ki” deyince:

“Ama benim gözlerim peki iyi görmez ve arka bahçe de çok karanlık, anahtarı bahçenin aydınlık olan yerinde arıyorum” der.

İlk gördüğümüz zaman korktuğumuz nice şeyler vardır ki, zamanla alışır, hiç aldırmaz oluruz.

Aisopos

Alışkanlıklar, bırakılmazlarsa, zamanla ihtiyaç haline gelirler.

St. Augustine

“Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır” diyor Bediüzzaman. Evet güzel görmek, bilinçli zihinle ilgilidir. Dış yapıdan, yani görme sahasından bilinçaltına güzel görüntüler düştüğü zaman bu, sezgisel yapımızı etkiliyor ve artık sizin düşünceleriniz de güzel olmaya başlıyor.
Sizin hayatınız, sizin bilinçaltınızın yazılımına göre oluşur. Bilinçaltı kişinin gördüğü ya da göremediği, duyduğu ya da duyamadığı, düşündüğü, hissettiği, fark ettiği, aldırdığı ya da aldırmadığı her şeyi kaydeder. Eğer bilinçaltına yüklenen bilgiler, telkinler olumsuzluk içeriyorsa, kişinin hayatında olumsuzluğa doğru kaymalar olacaktır.
Eğer gerçekten inanmış kimseler iseniz, üstün olan sizlersiniz.

Al-i İmran,139

… bazı insanlarla yıldızımız barışmaz, onlarla anlaşamayız. Aslında daha önceden bu kişiye benzer birini veya benzer çevresel faktörlerle bağlantılı kötü bir deneyimi bilinçaltı kayda almıştır ve yeni olayla özdeşleştirir.
“Adam bana neden ikram etti, benden bir çıkarı var herhalde” diyor. Ve bu güzel duyguyu anlamıyor, içinde ne varsa onu çıkartıyor.

Onun için hadis-i şerifte; “Kul musibeti anlarsa, o musibet rahmete dönüşür” diyor.

İkramdan anlayan birine ikramda bulunsan onu kazanırsın. Fakat fıtratı bozuk, ikramdan anlamayan birisine ikramda bulunsan onu inada sevk edersin.

Divan-ı Mütenebbi

Bilinçaltı aradan yıllar geçse de unutmaz ve onu çağrıştıran bir olay olduğunda aynı duygu durumunu yaşatır.
Pire normalde kendi boyunun iki yüz misli yükseğe sıçrayabilir. Pireyi bir kavanoz içine koyun ve bir hafta kalsın. Kapağı açmanıza rağmen kavanozun boyu kadar sıçrar. Çünkü daha yükseğe sıçrarsa kafasını çarpacağı bilgisi, onu daha yukarıya sıçratmaz.
Bilinçaltı, insanı savunmaya yönelik çalışır ve en temel özelliği genelleme yapmasıdır. Bir yerde olanı tüm alana yayar. Aldatılmış bir kadın, bütün erkeklerin aldatma üzerine programlandığını düşünür ve “Zaten erkekler böyledir” diyebilir.
Zafer Akıncı hoca bir örnek vermişti: “Derslerde deniz hakkında insanlara bir şeyler sordum. Herkes deniz hakkındaki duygularını anlattı. Çok güzel şeyler söylediler. Kimi için özgürlük, kimi için hakikat sembolü, kimi için tatil vs.”

“Ama” dedi Zafer hoca “Kadının biri hüngür hüngür ağladı. Çünkü, oğlu denizde boğularak ölmüştü!”

Bir şeyi görmek, ona bakmak başka bir şey; onu algılamak ise bambaşka bir şeydir. Bu nokta bilinçaltıdır. Burada filtreler var. Primer bölge sadece alır, oraya sadece düşer. Algılayan sekonderdeki (bilinçaltındaki) filtrelerdir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir