İçeriğe geç

Giderken Bana Bir Şeyler Söyle Kitap Alıntıları – Mustafa Ulusoy

Mustafa Ulusoy kitaplarından Giderken Bana Bir Şeyler Söyle kitap alıntıları sizlerle…

Giderken Bana Bir Şeyler Söyle Kitap Alıntıları

&“&”

İyi şeyleri kendimize mal edip bunlardan narsistik haz almak ama kötü görünen olayları Yaratıcı’ya mal edip sorumluluklarımızdan kaçınmak adil bir tutum gibi gelmiyor bana"
Gerçekten ilginç.
Belki de olana rıza göstermemek şu nedenle kötülük olarak tanımlanıyor:
● Var olana razı olmamak ve asla orada olmayanı istemek, insanın en büyük sınır ihlalidir.

■ Çünkü kendi varoluşsal gücünü aşan, insan olma gücünü aşan bir hüküm verir kişi, teslim olmayarak.

Bu da ruhunu kasvete boğar. Ne garip bir varlık insan.

■ Yaratıcı insana hiç zulmetmiyor. İnsana esas zulmü yine kendisi yapıyor.

Biliyormusun, artık seni kimse terk edemiyecek"
Ölmekle insanın elinden hayatın alındığını düşünenler aldanmıştı.
Herkese yaptığı gibi Kırmızı’yı da başka bir hayata aldı Melek.
Kendini dışarıya kapattığı kadar içine düşmüştü.
Ayrılırken söylenen sözler ,

Beraberken yaşananların bir özetidir.

Ölümün farkında olmak,
■ İnsanı önemsiz meşguliyetlerden uzaklaştırıp
■ Hayata derinlik ,
■ Lezzet
■ Ve tamamen farklı bir bakış açısı kazandırır.
Geçiciliğin hüznü
Terk etmenin ve Terk edilmenin hüznü.
Parıltıların sönmeye yüz tutmasının hüznü.
Onlarca yıldır yaşadığı uğrak yerinden ayrılmanın hüznü.
Ansızın gelen hüzünler yanında, ansızın gelen güzelliklerle de doluydu hayat.
■ Olmuş olana öfke duymak insana hiç iyi gelmezdi
Dert dinlemek iyi midir, değildir
Dert işte, eliyle koymuş gibi
Bulur herkesi, herkeste bulunur
İnsan için var olan tek bir zaman vardı. Şu an. Çok az insan şu ana odaklanıyor, çoğunluk ise ya geçmişte ya da gelecekte yaşıyordu. İnsan ne geçmişinden kurtuluyordu ne de varlığı kesin olmayan bir gelecekten.
Hayat, insanın başına gelebilecek en güzel şeydi.
Dünya eksik bir yerdir."
Onsuz hayatın anlamı yok! Diyebileceğiniz kimse yoktu bu dünyada. Sadece "O"nsuz yaşamın anlamı yoktur," anlamlıydı…"
Dünya eksik bir yerdir…"
Dünya’da yaşamak, sarsıla sarsıla, ayaklar bata çıka yürümek gibidir. En önemli özelliği, beklenmedik anlarda, ansızın çıkagelen olaylardır. Bir söz, bir hastalık, bir ayrılık, bir ölüm…"
Çok sevdiğiniz birinin sizden önce ölmesinin güzel tarafıdır bu. O kişiye duyduğunuz özlem, kendi ölümünüzü kabullenmenize kolaylaştırır.
Sessiz sedasız yaşardı çoğunlukla insan. İçinde fokur fokur kaynayarak. Sessizce duran bir kedi sessizce duruyordu ama sessizce duran bir insan sessizce konuşuyordu. İçinden. Bir mabedin önünden sessizliğe bürünerek."
Sorun şuydu: Geçmiş, geçip gitmiştir. Geçmiş, güya bugünün küllerinden başka bir şey değildir. Şu an yoktur. Şu an yoktur ama tekrar tekrar yaşanır. Tekrar tekrar. Kırıcı bir söz, bir travma, örselenme, bir anı. İyi ya da kötü. Ama özellikle kötü yaşantılar, bin kez çarpıyordu insana. Yok olan, artık şimdi olmayan bir olay nasıl oluyor da bin kez yaşanabiliyordu?"
Susmak. Konuşmak. Sessizlik. Durgunluk. Dalmak. Derinlere. Dalınca kopmak. Konuşmamak. Aslında içinden konuşmak. Dalıp gitmek. Saatlerce. İnsan nereye dalar? Ne çok merak etmiştim bu sorunun cevabını."
Aşağı inen yapraklar değildi sanki. Her yaprak bir anı, bir haftayı, bir ayı temsil ediyor gibiydi; kopup giden, hayatından çalınan zamanlardı."
Her an ölüyor ve hayat her an elinden gidiyorsa, bu yaşam kimindir? İnsanın koruyup kollayamadığı, sonsuza kadar elinde tutamadığı bir şeye benim diyebilmesi tuhaf, değil mi?"
İnsan denince, içimde bir ürperti hissederdim. Hayat hepiniz için çok zordu. Zor olan, hayat değildi belki de. Tabii sizler daha iyi bilirsiniz ama bana sorarsanız, zor olan insan olmaktı. Kendisine yüklenen sorumluluğu da ancak insan kaldırabilirdi öte yandan."
Halbuki o bir yere kaybolmamış, sadece gitmişti. İnsanlar gözleriyle görmediklerine niye kaybettik derlerdi ki ?
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Kaybetmek onun en büyük korkusuydu. Ölerek kaybetmek ise en acısı.
Ancak bilinmelidir ki, her insanın hayatı zaten kayıt altına alınıyordu. Bazıları bunun farkındaydı, bazıları ise korktukları için unutmak istemişlerdi bu gerçeği.
Çok sevdiğiniz birinin sizden önce ölmesinin güzel tarafıdır bu. O kişiye duyduğunuz özlem, kendi ölümünüzü kabullenmenizi kolaylaştırır.
Ansızın gelen hüzünler yanında, ansızın gelen güzelliklerle de doluydu hayat.
Tüm ruhunuzu sarıp sarmalayan, içinizi en çok ısıtan merhamet ve şefkatti.
Şunu çok iyi anlamıştım: İnsan demek, kırıklık demektir. Her türlü kırıklık. Düş kırıklığı, kalp kırıklığı. Yaşamanız gerektiğine inandığınız şeyleri yaşamadığınızın, olmanız gereken yerde olamadığınızın, sahip olmak isteyip de olamadıklarınızın kırıklığı ve bu kırıklığın doğurduğu hüzün.
Dünyada yaşamak, sarsıla sarsıla, ayaklar bata çıka yürümek gibidir. En önemli özelliği, beklenmedik anlarda, ansızın çıkagelen olaylardır. Bir söz, bir hastalık, bir ayrılık, bir ölüm…
Dünya eksik bir yerdir.
İnsana keşke dedirten, niye diye sormasıdır.
aşk bir ilişkiden ziyade yoğun hislerin yaşandığı bir haldir.
Ne kadar ilginç değil mi, O’ndan kopamamam bile kendim içindi.
Yaratıcı ona tahammül edebileceği kadar şey yaşattı, fakat kendisi binlercesini kurguladı.
İnsanı yazmak isteyen, işe ayrılıkla başlamalıydı.
Sevdiğinin acısı insanın kendi acısını örtebiliyor."
Yaşadıklarına, dolayısıyla hayatlarına razı olabilenler, ölümlerine razı olabilir ve büyük bir vakarla karşılarlar ölümü.
İyi şeyleri kendimize mal edip bunlardan narsistik haz almak ama kötü görünen olayları Yaratıcı’ya mal edip sorumluluklarımızdan kaçınmak adil bir tutum gibi gelmiyor bana."
Her an ölüyor ve hayat her an elinden alınıyorsa, bu yaşam kimindir? İnsanın koruyup kollamadığı, sonsuza kadar elinde tutamadığı bir şeye benim diyebilmesi tuhaf, değil mi..? "
~ Hayatım Rabbani bir mektuptur."
Dünyada hep garip hissetmişti kendini…
Dünyadayken insanların yolu iki şeye; Aşka ve ölüme mutlaka düşerdi.."
Acılarımız düşüncelere dönüştüğünde iyileşmeye başlar
Niye deyip olana rıza göstermeyen insan keşke diyerek o olayın gerçekleşmemesinin koşullarını aramaya başlar. Keşke şunu yapsaydım ya da yapmasaydım diye. Huzurlu olmak istiyorsan kızım, asla niye dememeye çalış.
Demek ki insanın kibri en çok kendine yönelikti ve önce kendine zarar veriyordu
sevdiğinin acısı, insanın kendi acısını örtebiliyor.
Kalbine en güzel düşünceler hep gökyüzüne bakarken gelmişti.
İnsan kendini sevdirmeye çalışmamalı, sevilmeye bırakmalı.
Musibetlere maruz kaldığımızda feryat etmemiz, başımıza gelen esas belaydı.
Ölünce arkamda ne bırakacağım diyenler hep aldandılar. Önüme ne katacağım diyenlerse kazananlar oldular.
Susmak. Konuşmak. Sessizlik. Durgunluk. Dalmak .Derinlere. Dalınca kopmak.Konuşmamak. Aslında içinden konuşmak. Dalıp gitmek .Saatlerce.
&”İnsanların hayati, dalıp gittikleri yerde geçiyordu. Karanlıklarda. Sessizce. … İnsan: Dalıp giden ve çoğunlukla da dalıp gittiği yerde yasayan varlık.&”
&”İnsanın yüzündeki çizgileri çizen neydi? Zaman mı? Geçicilik mi? İnsan olmanın yükü mü? Yasadıkları belki…&”
Göz yaşarır kalp hüzünlenir
O gün insana dair yeni bir tanıma ulaşmıştım.
İnsan:Dalıp giden ve çoğunlukla da dalıp gittiği yerde yaşayan varlık.
Ne geçmişine takıl ne de olmayan geleceğine. Her an elinden alınan anlara odaklan ve onların nereye akıp gittiğini öğren. İşte o zaman, ölüm elinden hiçbir şeyi almaz. Çünkü o anlae gitmesi gerektiği yere senden önce gitmiştir.
Çok sevdiğiniz birinin sizden önce ölmesininin güzel tarafıdır bu.O kişiye duyduğunuz özlem, kendi ölümünüzü kabullenmenizi kolaylaştırır.
Ayrılırken söylenen sözler, beraberken yaşananların bir özetidir."
Dünya eksik bir yerdir."
Bir söz, bir hastalık, bir ayrılık, bir ölüm… Olaylar kimi zaman bir kasırga gibi etkiler, kimi zaman da sadece bir titreşim hissettirir insanın içinde.
Dünya hayatı : Gelip geçici. Fani. Kısa bir durak yeri. Gelinip sonra da gidilen, konup göçülen bir yer. Bir uğrak yeri. Meşakkat, zorluk, zahmet. Kesinlikle rahatla, şöyle başından sonuna dek keyifle yaşanılacak bir yer değil. Hiç kimsenin başının göğe ermediği bir yaşantı. İnsanın istek ve arzularının tümünü asla gerçekleştiremeyeceği hayat.
Insan. Geçici hayatta, etkisi sonsuza dek sürecek seçimler yapmak zorunda kalan varlık.
Bu insan tanımını düşündükçe hafakanlar basıyor bana
Sahici ilişki, insanın kendi varoluşsal gerçekliğini, yaratılmışlığını; elinde avucunda büyüklemeyi haklı kılacak bir şey olmadığına derin bir inanç duyarak bu haliyle kendini sevebilmesidir. Bu dünyaya hayran olunmak için değil, hayran olmak için,övülmek için değil, övmek için, beğenilmek için değil, beğenmek için geldiğini, gönderildiğini bilme halidir."
Şunu çok iyi anlamıştım : İnsan demek kırılıklık demektir. Her türlü kırıklık. Düş kırıklığı, kalp kırıklığı.
Hikâye sonsuzlaşmıyorsa,

İnsanın Ruhu asla tatmin olmuyordu.

İnsanın Ölümü,

HAYATLA ÖLÜMÜN buluşmasıydı sadece.

Sessizce duran bir kedi sessizce duruyordu ama sessizce duran bir insan sessizce konuşuyordu.
Daha önce de konuştuk, Yaratıcı bize kaldıramayacağımız acılar vermiyor. Yaşadıklarımızı kaldıramayacağımızı hissediyorsak, bunun nedeni yaşadıklarımızı kabul edemememiz, isyanımız.
Bir çift gözüm var
Ve bu güzel manzaralara tanıklık ediyorum,diye

Düşündükçe içi varoluşsal
İŞE YARAMA DUYGUSUyla doluyordu.

O otobüse bindiğinde aslında kaderine giden yola koyulmuştu.
Siz onun ölümüne sebep olmadınız, sadece onu kaderine uğurladınız teyzeciğim.
Kader geldiğinde gören gözler görmez olur.
Her şey olacağına varır bu hayatta.

Ve bunu kimse durduramaz. Anneler bile.

Biz, hiçbirimiz ölümden korkmuyoruz aslında "

" Biz, Sonsuz Ayrılıktan korkuyoruz "

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir