İçeriğe geç

Gıda Mühendisi Gibi Düşünmek Kitap Alıntıları – Abdullah Reha Nazlı

Abdullah Reha Nazlı kitaplarından Gıda Mühendisi Gibi Düşünmek kitap alıntıları sizlerle…

Gıda Mühendisi Gibi Düşünmek Kitap Alıntıları

Bir şeyi mecbur kalmadığımız sürece doğru yapmama alışkanlığı edinmiş durumdayız.
Hayat hızlanıyor, pişmanlıklar artıyor. Sonra da insan ölmeden bir şeyler yapmak telaşına düşüyor ve mutsuz oluyor.
Ne iş yapacağını bilecek kadar kitaplardan,filmlerden,bloglardan,dünyadaki akımlardan,önemli kişilerden ilham alıp kendini geliştirenler zaten bir süre sonra serbest çalışacak özgüveni kendilerinde buluyorlar.
Bebekler masum doğarlar, bizler onları katillere,hırsızlara,dolandırıcılara dönüştürürüz. O arada ne olduğundan tüm toplum ve devlet sorumludur.
Ken Robinson’un dediği gibi Tüm dünyada eğitim sistemlerinin tek amacı üniversiteye öğrenci yetiştirmektir Ve akademik kariyer yapan kişiler genellikle kendilerini insanın vardığı en üst yaşam formunda kabul eder. Üniversitenin güvenli ortamında kalmışlar ve kendilerini garantiye almışlardır. Oysa profesörlük sadece başka bir yaşam biçimidir; toplumun olabildiğince fazla çeşitte insana ihtiyacı vardır.
Bilmeden doğruyu yapmanın bilmeden yanlış yapmaya üstünlüğü yoktur.
Mutlu eden yalanların önünde kuyruk vardır,rahatsız edici gerçekler terk edilmiştir.
Her zaman aynı enerjiyle çalışması gereken insan öğrenmiyordur.Tecrübe, gittikçe daha az enerjiyle daha çok iş başarmaktır.
Meslek insana değer katmaz, değerli insanlar mesleğine değer katar.
Her kesin dilediği bölümü okuyabilmesinin önünün açılması, bir şekilde o mesleği layıkıyla yerine getirecek azınlığı ortaya çıkarmak içindir.
Sinema, gerçeği anlatmak için kullanılan bir yalandır.
Mevcut yaygın bir suç genellikle ortada toplumsal bir adaletsizliğin göstergesidir. Bebekler masum doğarlar, bizler onları katillere, hırsızlara, dolandırıcılara dönüştürürüz. O arada ne olduğundan tüm toplum ve devlet sorumludur.
Bilim şeytani değildir, ideolojik değildir, taraflı değildir.
Bir bilginin doğrusu ortaya çıktığında dahi insanlar hata yaptığını kabul etmez, gerçeği aynı hızda yaymaz. Yalan öyle bir yayılmıştır ki gerçekler bunu temiIzlemeye yetmez.
Hepimiz kendi yönlerimizi keşfettiğimizde sanatçıyızdır ama dünyada neyi
en iyi yapabileceğimizi keşfedemeden ölür gideriz, hayatta aklımızı çelen pek çok şey vardır.
Bilinmesi gereken; her maddenin eksikliğinde ihtiyaç, fazlalığında tehlikeli olduğudur.
Yalan bir hastalık gibi yayılmakta.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsan neyi savunursa savunsun, aradığında delil bulur.
Olaylara sadece kendi bulunduğumuz açıdan bakarız.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Görmek istediğimizi görür, duymak istediğimizi duyarız.
Amacı kendini kandırmak olan herkes düşüncesine uygun kaynak bulur.
Ne araştırdığınız, ne okuduğunuz,
bilginizi hangi deneye, delile, akla, mantığa, analizlere, karşılaştırmalara dayandırdığınız hiç fark etmez. Bağıra çağıra konuşan, çok televizyon izleyen, espri yapabilen
herhangi bir kişi sizi ortamda rezil edebilir.
İnsan ulaşmak istediği sonuca ulaşmak için değil gerçeğe ulaşmak için çalışmasına devam etmelidir.
Bilim ve takvim ilerliyor ancak anlayışlarımız Ortaçağ düzeyinde kalmaya devam ediyor.
Gıdayı rahat bulduğu için esas konuyu onu nasıl satın alacağı ve nasıl tüketilecileceği zanneden hiçbir halkın günün birinde onu bulamadığında ne yapacağına dair bir planı yoktur.
Tarihe not düşülmüş bile olsa, okunmayan kitap sadece kağıttır.
İnsan tanıma, psikoloji, empati Hiçbir kavram gündem değil. Hayatın en önemli konuları, sınavlarda çıkmadığı için örtbas edildi.
Eğer insanların inanmak istemediği bir gerçek biliyorsanız hayat sizin için çok zor geçecektir.
Toplumun inanmak istediği yalanlar; hiçbir kanıtın, araştırmanın, fikrin müdahale edemeyeceği bir dokunulmazlıktadır. İnanılmak istenen bir bilgi, binlerce deney sonucundan önemlidir.
Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinde binlerce yıllık bir gelenek sürdürülmekte ve her sene hıdrellezden sonraki iki gün boyunca sabah namazı ile tan ağarması arasında bitkilerin üzerindeki çiy tanelerinden yoğurt mayası elde edilmekte.
Allah dikkatimizi incire ve zeytine çekmektedir. Sebebini bilim insanları bulacaktır.
İncire ve zeytine andolsun.
Allah yasaklamadığı sürece hiçbir gıda ile kendimiz arasında bir çizgi çekemeyiz.
Allah’ın yarattığını değiştirdiğimiz şeyler aklıma geldi; balıkların rengi, genetiği değştirilmiş soya fasulyesi, 3 ayda büyüyen tavuklar ve hiç yeşillikte dolaşmamış inekler
Kafamda ayet şu halde aklımda kalmıştı;
onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler
Sigara çıktıktan sonra uzun yıllar zararları ciddiye alınmamış, hatta gazetelerde doktorların tercihi şeklinde reklamı yapılmakta imiş.
Runaway Jury, Weatherman vs. filmleri izlediğimde ülkemize Starbucks benzeri kahve şubelerinin geleceğini anladım. ABD resmen kahve ülkesine kahve satacaktı ve öyle de oldu.
Markadan daha önemli bir şey olması da gerekirdi. Mesela Sultanahmet köftecisinin lezzeti de dillere destandı, ama o ayağımıza gelmiyordu, McDonalds geliyordu.
Amerikalılar hamburger yiyordu, biz de hemen adapte olduk. Kolamız onlarla aynı markaydı ama hamburgerimiz filmlerdeki gibi McDonalds değildi ve yıllar sonra ilk defa McDonalds geldi, koşa koşa gidildi Normalde zenginler bizim yiyemediğimiz şeyler yerdi, şimdi ise kaliteli bir şeyi hem onlar yiyordu, hem biz Konu hamburger yemek değildi, marka yemekti.
Ninja Kaplumbağalar’ı izlerken şehrimizde pizza satan bir yer bile yoktu, geldiğinde hepimiz zaten bekliyor idik. Pazarlamanın kuralı önce tanıtım yapmak sonra da ömür boyu reklam yapmaktır.
Derler ki Fatih zamanında İstanbul’da bir sokak esnafından kaymak aldığın zaman yoğurdu da karşı komşusundan almanı söylermiş. 1980’lerdeki Kemal Sunal filmlerinde ise elini çaktırmadan teraziye koyan esnaf var. O arada ne oldu?
O arada hile-hurda esnafın işine girdi ama size söyleyeyim; ilk hamle insanlardan geldi. Hiçbir hilenin mazur sebebi olamaz ama her kötülüğün bir hikayesi vardır. Pazarlıktan bunalan bir ilk esnaf belki de geçinebilmek için süte su kattı. Belki pişman oldu, belki olmadı. Ama babasının çektiklerini gören oğlu belki de bunu bir gelenek haline getirdi.
Bu memlekette ailecek hafta sonu alışveriş merkezine gidilir. Çocuklara hamburger alınır, anne baba güzel bir yemek yer, dev marka bir marketten alışveriş yapılır. Bagaj dolu bir şekilde eve dönülür. Tüm bunlar olurken indirim, pazarlık diyalogları yaşanmaz, ne söylenmişse o ödenir ve gelinir.
Aynı kişiler tanıdık bakkala gidince üç kuruş çıkışmayınca helal et derler, tanıdık restoranda torpilli olsun ustam derler, hiç tanımadıkları yerlerde de yapabildikleri kadar pazarlık yaparlar. Esnafı bu işi yaptığına ve pazar günleri bu insanlar için dükkan açtığına pişman edecek kadar.
Yangından ölümlerin çoğu zehirlenmeden dolayıdır. Bazı nörotoksinler kalpler önce ciğerleri durdurur.
İnsanların uzun ömürlü olmaları ve tüketici kalmaya devam etmeleri kapitalizm için daha iyi bir ticarettir.
Marka yaratmanın kurallarından biri daralmadır. Tek bir alana yönelmek ve o konuda en iyi olmak. Dominos evlere paket pizza konusuna odaklanmıştır, Starbucks sadece kahve kararı aldıktan sonra büyümüştür, Mc-Donalds hamburgere yoğunlaşmak için diğer işlerinden vazgeçmiştir.
Kalecisinden defansına herkesin gol atmaya çalıştığı, kimsenin pas atmadığı bir takım gibiyiz. Bilimin hiçbir alanında ilk 11’e giremiyoruz. Çünkü sadece gol atmayı başarı sayıyoruz, görevini tam yapmayı değil.
Biz, bir gıdaya limon katınca daha iyi olduğunu keşfettik. Onlar sebebinin sitrik asit olduğunu buldu ve sadece onu kattı. Biz nohut kattık, onlar azotla ilgisini buldu. Biz reçel yaptık, onlar şekerle dayandırma olarak tanımladı. Biz kuruttuk, onlar su aktivitesini azaltmak dedi. Biz olabildiğince kaynattık, onlar kaç derecede bakterilerin ölüp gıdanın bozulmadan kalacağını hesapladı.
İlk kez yoğurt yapan millet olarak yoğurt bakterilerini Batı’dan öğrendik. İsmimizi bile vermedik.
Siz tarladan çatala kadar ürünün takibini yaparken bir tüketici yanlış kullanımı sonucu ürünü beğenmez ya da etkilenir.
Yalan bir hastalık gibi yayılmakta, inanılmak istenen herhangi bir şey çok büyük taraftar kitleleri oluşturabilmekte.
Üniversitede yeterince insan olduğu için ufak bir tatsızlıkta bir daha görüşülmüyor.
Kimler akademik kariyerin uzun ve yorucu zorluklarına katlanabilir; sabırlı olanlar ve muhtemelen üniversitede pikniğe gitmemiş olanlar.
Görmek istediğimizi görür, duymak istediğimizi duyarız.
Eğer insanların inanmak istemediği bir gerçek biliyorsanız hayat sizin için çok zor geçecektir.
Fikir sahibi olmadan önce bilgi sahibi olmak gerekir.
Hiçbir koşul tek bir asker dahi kaybettirmemelidir.
Tüy kalemi mürekkebe daldıran kişiler bizim kadar rahat değillerdi.
Biz tabağın desenine göre misafirin bizle ilgili görüşünün değişeceğini zanneden insanlarız.
Karnı tok, kafası boş insanlar olarak sistem bize ne satarsa almaya razıyız.
Bizde bilim ağızda sakızdır.
Üniversite ancak sektörü, hayatı anlamak ve kendinde neyin eksik olduğunu çözmek için kullanıldığında yararlıdır. Meslekler birer kalıptır ve bu kalıplar hiçbir iş yerine tam oturmaz, teori ile pratik asla uyuşmaz.
Bizim bir şeyi baştan kusursuz yapmak gibi bir çabamız yoktur. Mükemmellik ile hatasızlığı birbirine karıştırdık. Elbette kusuru olacak diyerek hatayı övdük, yaygınlaştırdık.
Hayat; fizik, kimya, biyolojiyle tanışmadan, matematiğe hayranlık duymadan, istatistik ve ekonomiyle en az bir kez haşır neşir olmadan, algoritmik düşünme ve planlama keşfedilmeden doğru yorumlanamaz.
Tüketicinin hem sağlığını hem damak tadına, ürünün hem dayanıklılığına hem fiyatına, sistemin hem prosedürlerine hem çalışma şartlarına alisirken inanılmaz bir oyuncu veya savaşçı gibidir gıda mühendisi. Tüm bunlar olurken birisi internette Uht süt almayın, evde kaynatin , Sütün içinden kaymağını alıyorlar yazar. Milyonlarca kişi paylaşır.
Satranç gibidir gıda mühendisliği. Şahın kontrolü sizde değildir, vezirlik görevinizi yapamazsınız, piyonlar başına buyruktur, tahta sallaniyordur, Gıda mühendisi yine de savaşır.
Aya bakarken taşa takılmak

Gıdayı yemek ile eş anlamlı kullanan insanımızın lügatında gıdanın bir karşılığı yok. Gıdanın manası, kutsallığı,uğruna savaşılan bir şey oluşu falan unutuldu, elimizde sadece lezzet ve kalori hesabı kaldı.

Üniversite ancak sektörü, hayatı anlamak ve kendinde neyin eksik olduğunu çözmek için kullanıldığında yararlıdır. Meslekler birer kalıptır ve bu kalıplar hiçbir iş yerine tam oturmaz, teori ile pratik asla uyuşmaz.
Kültür transfer etmeye gönüllüyüz, çünkü iş ve sektör üretmiyor sadece ithal ediyoruz.
Dünyadaki açlığın kaynağı tokları doyuramadığımız içindir.
Fikrin lezzeti dünyanın tüm duygularının üzerindedir.
Az düşünen insan anlamadığına hayranlık duyar, karmaşayı beğenir. Gerçek zeka, basitlikten etkilenir.
Öğrenmeyi öğrenmek geliştirmemiz gereken en büyük yeteneğimiz. Bir insan bilgiyi aklına almaktan çok kullanmakla ilgileniyorsa onu nerede bulacağını da biliyor demektir ki bunun diğer adı mühendisliktir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir