Oylum Yılmaz kitaplarından Gerçek Hayat kitap alıntıları sizlerle…
Gerçek Hayat Kitap Alıntıları
At ölür, ite bayram olur.
Denge bozulur ama sevgi sürer zanneder insan, sonu uzatmak, noktayı koymadan önce noktalı virgülleri yan cümlelerle yan cümleler ekleyerek sağlamak ister işte.
Aşk hep karşıdaki kişinin sevgisini umut eder; ama bir gün gerçekten sevildiğimi anladığımda, hissettiğim şeyin sadece şaşkınlık olduğuna şaşırıp kalmıştım.
Benim, benle sorunum var, biliyorum.
Roman, okuyanı tutar elinden bir yere götürür. Bunu inkâr edemezsiniz. Ve o yer, yazarın mesuliyetindedir. Kim okuyarak ve yazarak kaçmaktan söz etse, ondandır ki güler geçerim. Gevelemeyi bırakın da, sadede, hakikatin kendisine geliniz, derim!
Hakikat bir kör kuyudur, hayalin beslediği, doymak bilmeyen bir hiçlikten ibarettir.
Decartes ‘Roman bir zehirdir, fakat öyledir ki bazı zehirlerin panzehri olduğu halde roman ile hastalananlara ilaç işlemez’ demiş.
Gerçektir ve gerçeğe bazen zehir de denir
En mantıklısı geçmişi didiklemeyi bırakıp bugüne göz dikmek.
Edebiyat bizatihi bir iddiadır! İddiası olmadığını söyleyen edebiyatçıya gülerim, her devrin nemelazımcıları vardır, o da işte ancak onlardandır.
Ağaçlar insanlara benzemiyor. Rüzgârdan ve yağmurdan kaçmıyor, kuytulara, saçaklara sığınıp her şeyin bitmesini beklemiyorlar.
Bilir misiniz Leylâ, derler ki insan hayatta en çok âşık olduğunu unuturmuş, belki de harekete geçmeden evvela öfkenizi değil, aşkınızı hatırlamaya başlamalısınız
Hayat bir kadından doğarak başlar ve biter.
İnsan hayatta bir vazifesi olduğunu düşünürse, nasıl da büyük bir şevkle yaşar.
Kahraman olmak gibi çocuksu bir arzunun yerine gelmeyeceğini anlamış akıllı ve hisli kadın, etrafında dönüp duran bu büyük hikâyenin parçası olmayı ister.
Aşk, hayatın ödülüdür, aşk romanları bu ödül için kıvranan ruhlara, tez elden gelen ölümdür. Bilirsin ya, aşk bitince hayat da biter. Aşkı aramakta çok acele etmemelisin yavrum, ama böyle sallanarak da olmaz tabii.
Ve hayat verdiğin tüm sözleri tek tek illaki hatırlatırmış sana.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Okuyarak, izleyerek ve sanırım ufak ufak delirerek ölüyordum.
Kıpırtısız bir göl yüzeyine yavaşça atılmış küçük bir taştır öykünme, yüzeyde, yüzeyi de, dibi de etkilemeyecek birkaç küçük, zahmetsiz halkadır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kim büyük bir aşkın kahramanı olmak istemez ki, bu kupkuru, yapayalnız, aşksız kalmış hayatın dip sularında büyük bir aşk pınarının kaynadığını, ince, nazlı ama bir o kadar ısrarcı, kararından dönmez sarmaşık kolları gibi bütün o dibi sardığını, sardıkça suyun kabardığını, yatağından taşacak kadar coşkuyla aktığını ansızın öğrenmek; aslında sevildiğini meğerse unuttuğunu, suspus olmuş dillerin konuştuğunu, kör gözlerin aniden ışıkla dolduğunu fark etmek istemez ki? Yaşamak unutmakmış, aşksa hatırlamak değil miydi hem; unutuluşu, hatta hiç olmamışı uyduruşu?
Bir lokma için her türlü eziyete katlanan köpek, gün gelecek dişlerini gösterecek.
Benimle ilgiliydi çünkü ben okuma aşkıyla lanetlenmiştim. Benimle ilgiliydi çünkü yaşamayı değil, okumayı seçmiştim.
Onunla beni birbirimize bağlayan her an
dağılacak kader ortaklığımız mıydı, çaresizliğimiz, kimsesizliğimiz mi?
dağılacak kader ortaklığımız mıydı, çaresizliğimiz, kimsesizliğimiz mi?
Ali’yi sevdiğimi, Ali bir gün çok üzüldüğünde anlamışım belki de. Bir bıçak saplanmış yüreğime onun üzüntüsünü hissettiğimde.
Yıllardır sır olup susmanın acısını, karşısında hiçbir şey anlamayan, hiçbir şeyden anlıyor gibi görünmeyen bir kadına anlatmanın, dilsiz bir kuyuya içini boşaltmanın tadını çıkarır gibiydi.
Bazı şeyleri bulmak için düşünmekten çok görmek gerektiğini o günden önce, kapıyı yüzüme o kadının açmasından evvel, bilemezdim Görmek, görmek için gözümü açıp bakmak. Sadece ve belki de
hiç düşünmeden bakmak bakmak bakmak
hiç düşünmeden bakmak bakmak bakmak
Zaman içini çekti sanki. Ve kendinden daha fazlasını dışına çıkardı.
Peki ya kim unutur ömrü boyunca bekleyip hasretiyle yanıp tutuştuğu aşkı, en kıymetli hatıralarını?
Ama herkes bir gün mutlaka aşık olur. Ve aşk gerçek olamayacak kadar güzel, hayal kadar karanlık tüm arzulan bir bir doyurur
Kim bilir, üçümüz de aynı anda haklıydık belki de.
Ama öldürmenin başka bir yolu daha vardır Ahsen. İmkansızı elediğinde elinde kalan hani, ne kadar çılgınca olursa olsun hani, gerçektir Gerçektir ve gerçeğe bazen zehir de denir ..
Anneannem evden çıkarken, kendinle git kendinle gel kızım derdi.
Yerin sadeliği çileden çıkarıyor
Göğe sığınmak zor
Göğe sığınmak zor
Ev cehennemse sokaklar gül bahçesi miydi? Kendini benim gibi, yangından kaçar gibi telaşla, hiç düşünmeden sersem sersem sokaklara atanlara sanki ne vaat edilmişti?
Ama işte cennet dediğin o. Kendini bilmeden yaşamak. Hayat, içinde tek bir bilgi, tek bir şuur kırıntısı bile olmayan, ömürle sınırlı bir aşk.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.