Johann Wolfgang Von Goethe kitaplarından Genç Werter’in Acıları kitap alıntıları sizlerle…
Genç Werter’in Acıları Kitap Alıntıları
Bazı şeylerin bizde eksik olduğunu çok sık duyumsuyoruz, eksikliğini duyduğumuz şey de çoğunlukla bir başkasında varmış gibi geliyor bize, sahip olduklarımızın yanı sıra yüceltilen bir parça gönül huzurunu bile ona layık görüyoruz. Böylece şans-lı kişinin, yani bizim hayal ürünümüz olan kişinin hiçbir eksiği kalmıyor.
Oysa bütün zafiyetlerimiz ve dertlerimizle yolumuzdan sapmadan çalışmaya devam etsek, başkalarının yelkenleri ve kürekleriyle ilerlediği yolda biz dolaşıp zikzaklar çizdiğimiz halde öne geçtiğimizi sıklıkla göreceğiz — ve — elbette insan bunu ancak başkalarıyla aynı konuma gelince veya onların önüne geçince anlayabiliyor.
Her şeyi kendimizle, kendimizi de herkesle karşılaştıracak şekilde yaratılmışız bir kere, bundan dolayı mutluluk ve hüznümüz bağlı olduğumuz şeylerden etkileniyor kuşkusuz, bu durumda en tehlikeli şey de yalnızlık.
Bu dünyada nadiren iki insan birbirini anlıyor
Evet doğru, ben sadece bir gezginci, başıboş dolaşan bir kişiyim bu dünyada. Peki, siz benden başka türlü müsünüz sanki?
Düşüncelerime ve bilgilerime değer veriyor ama duygularımı umursamıyor. Oysa bana gurur veren tek şey duygularımdır Benim bildiklerimi herkes bilir ama bu kalp yalnız benimdir.
Sevgili dost, sana söz veriyorum, daha iyi olmak istiyorum
…bana seni anımsatan ne yok ki? Benliğim seninle çevrili değil mi?
Yüreğimin heyecan duyduğu ya da mutlu olduğu tek bir an yok. Yok! Yok!
Birbirimizi anlayamadan birbirimizden ayrıldık. Bu dünyada insanlar birbirlerini ne kadar nadir anlıyorlardı böyle!
Bedbaht! Bu halin delilik değil de nedir? Sen kendi kendini kandırmıyor musun? Bu delice bağımlılıktan, bu sonu olmayan âşktan ne umuyorsun?
İnsanoğlu böyle geçicidir. Kendi varlığına en çok inandığı, sevdiklerinin anılarında ve kalplerinde derin izler bıraktığını sandığı yerlerde bile, hızla silinip gider.
Doğa nasıl sonbahara dönüyorsa, kendi içimde ve kendi çevremde de sonbahar şimdi. Yapraklarım sararıyor, çevremdeki ağaçların yaprakları döküldü bile.
Gülüyorum şu yüreğimin haline – yine de arzularına boyun eğiyorum.
Ah, benim bildiklerimi herkes bilebilir – ama yüreğimdir yalnızca bana ait olan.
Mutluluğumuz ve acılarımız da genellikle çevremizdeki nesneler ve insanlardan kaynaklanır. Bu yüzden, hiçbir şey yalnızlıktan daha tehlikeli değildir. Yalnızken, hayal gücümüz devreye girip, bizi kanatlarının üzerine alarak kendimizi herkesten daha aşağıdaymışız gibi hissettirir. Her şey normalde olduğundan daha yüce, bizden daha üstün görünür. Zihnin bu algısı gayet doğaldır. Genellikle yetersizliklerimizi sürekli olarak göz önünde bulundurur, başkalarının bizlerde olmayan niteliklere sahip olduklarıni düşünürüz. Bizdeki tüm nitelikleri onlara yükler, sonra da sadece hayal gücümüzde var olan mükemmel ve mutlu insanlar yaratırız.
Zayıflıklar ya da hayal kırıklıklarına karşın, devam etmeye kalktığımızda da diğerlerinin rüzgâr ve dalgalardan yardım almalarına rağmen bizden daha geride olduklarını görürüz. Bir yarışta onlarla başa baş olmaktan ya da onları geçmekten daha güzel bir his yoktur.
Genç Werther’in Acıları, Goethe
Zayıflıklar ya da hayal kırıklıklarına karşın, devam etmeye kalktığımızda da diğerlerinin rüzgâr ve dalgalardan yardım almalarına rağmen bizden daha geride olduklarını görürüz. Bir yarışta onlarla başa baş olmaktan ya da onları geçmekten daha güzel bir his yoktur.
Genç Werther’in Acıları, Goethe
Lanet olsun göğsümdeki bu boşluğa! Bazen düşünüyorum da keşke onu bir kez olsun kalbime bastırabilsem, o zaman bu korkunç boşluk dolardı.
Çok şeye sahibim ama ona olan sevgim her şeyi silip atıyor. Çok fazla şeyim var ama onsuz hiçbir şeyim yokmuş gibi.
Yine bir seyyah oldum. Dünyayı gezen bir hacı. Ama zaten hepimiz öyle değil miyiz?
Siz insanlar, diye bağırdım, bir şeyden bahsederken hemen, ‘Bu ahmaklık, bu akıllıca, bu saçmalık’ demek zorunda mısınız? Bütün bunlar ne demek oluyor? Ahmakça bulduğunuz şeyin perde arkasındaki nedenleri araştırıyor musunuz? Nedenlerini; nasıl öyle olduğunu ya da olması gerektiğini kesin olarak bilebiliyor musunuz? Eğer bunu yapabilseydiniz bir hüküm vermeden önce düşünürdünüz!
Benim zekama ve yeteneklerime, hislerimden daha fazla değer veriyor oysa benim için asıl önemli olan hislerim. Gücümün, mutluluğumun ve kederimin tek kaynağı onlar. Sahip olduğum diğer tüm bilgileri başkaları da edinebilir ancak hislerim yalnızca bana aittir.
Başkalarını kendine göre değerlendirmenin nasıl bir ahmaklık olduğunu her gün daha iyi anlıyorum. Kendimle ilgili çok fazla sorunum var ve kalbim sürekli kederli. Öyle ki, insanlar bana biraz huzur verecek olsa, onlara hiç bulaşmayacağım.
Birbirimiz mutlu edemediğimiz yetmiyormuş gibi, bir de başkasının mutluluğuna engel olmak da neyin nesi?
Nasıl olur da mutluluk kaynağımız aynı zamanda keder çeşmemiz olabilir? Kalbimi sevgiye boğan ve cenneti önüme sererek beni mutlu eden coşkulu duygular, çekilmez bir eziyete dönüştü. Sürekli peşimde beni rahat bırakmayan şeytan gibi.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Neden her konuda, bu mantıklı, bu delice, bu iyi bu kötü diye sınıflandırma gereği duyarsanız ki? Tüm bunların anlamı ne? Davranışlarımızın altında yatan nedenleri hiç düşündün mü? Bu olaylara neden olan ve onları kaçınılmaz kılan şeyi açıklaya biliyor musun? Açıklayabilirsen, o zaman karar verirken bu kadar aceleci davranmazsın.
Wilhelm, kalplerimizdeki sevgi olmasa, dünyanın ne anlamı olurdu? Işıksız olsa, sihirli bir fenerin ne anlamı kalır? İçindeki alevi tutuşturmalısın ki beyaz duvarlar aydınlansın.
keyfi olmadığı halde bunu gizleyecek, etrafındaki sevinçli havayı dağıtmadan buna yalnız başına katlanacak kadar iyi bir insan gösterin bana! ya da bu, her zaman aptalca bir kendini beğenmişliğin körüklediği kıskançlıktan kaynaklanan, kendimizle barışık olmayışımızın, kendimize saygı duymayışımızın sonucu ortaya çıkan iç huzursuzluğundan başka bir şey değil mi? mutlu edemediğimiz mutlu insanlar görüyoruz, dayanılmaz olan bu.
Yeryüzünde ardında kirli oyunlar olmayan tek bir şey yok zaten ve eğer insan başkalarının arzusuyla herhangi bir tutku ya da ihtiyaç duymadan para, şeref ya da herhangi bir şey için canını dişine takıyorsa olsa olsa ahmaktır.
“…ve seni sevmem, seni onun kollarından kendiminkine çekmem bu dünya için günah mı peki? Günah? Tamam, bunun kefaretini ben öderim; onu ben tüm hazzıyla tattım, bu günahı, yaşam iksirini ve gücünü içime çektim.”
Ah bu boşluk! Burada, yüreğimin ortasında hissettiğim o dehşetengiz boşluk! – Onu bir kere, sadece bir kere olsun kucaklayıp bastırabilsem göğsüme, bütün bu boşluk tamamen dolardı.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ulu Tanrım! Ya akılları başlarında değilken ya da akıllarını kaybettikten sonra mı mutlu olmaktır insanların yazgısı!
Bazen beni kavrıyor; korku değil, kaygı değil içimde, göğsümü parçalayacak hissi veren, gırtlağımı sıkan, bilinmeyen bir kudurtu!
Seni kurtarmak mümkün değil, bedbaht! Görüyorum ki, bizim kurtulmamız mümkün değil.
Benim kendimle uğraşmaktan başka şeye bakacak vaktim yok.
Bütün varlığım olmakla olmamak arasında titrer, geçmiş geleceğin zifiri uçurumunda bir şimşek gibi çakar ve etrafımdaki her şey çökerken, dünya da benimle birlikte battığı için, niçin utanayım ki! Beyhude çabalayan güçlerinin iç derinliklerinde gıcırdayan, salt kendi itilmişin, kendine yetmeyip durmadan uçuruma yuvarlanan mahluğun sesi değil mi: Tanrım! Tanrım! Beni niçin terk ettin? Peki, gökyüzünü bir çarşaf gibi düreni sakınmayan ifadeden utanmalı, o andan endişe mi duymalıyım?
İnsanın mutluluğu, aynı zamanda kederinin kaynağı mı olmalıydı ?
Farkındayım yazgım zorlu sınamalara gebe. Ama yılmamak gerek !
“Bu şüphe ve erteleme neden? Çünkü arkada bizi bekleyenleri bilmiyoruz. Çünkü bunun geri dönüşü yok. Çünkü zihinlerimiz, belirsizlikten başka bir şeyin olmadığı her yerin, karanlık ve karmaşık olduğunu düşünür. “
O kadar çok şeye sahibim, ama ona karşı duygularım hepsini yutuyor; o kadar çok şeye sahibim, ama onsuz hepsi bir hiç.
“İnsanoğlu böyle geçicidir. Kendi varlığına en çok inandığı, sevdiklerinin anılarında ve kalplerinde derin izler bıraktığını sandığı yerlerde bile, hızla silinip giderler. “
Ah, bu boşluk, burada göğsümde hissettiğim bu korkunç boşluk! Sık sık düşünüyorum: onu bir defa olsun, yalnız bir defacık şu bağra basabilsem, bütün bu boşluk dolardı.
“Kendimle ilgili çok fazla sorunum var ve kalbim sürekli kederli. Öyle ki, insanlar bana biraz huzur verecek olsa, onlara hiç bulaşmayacağım. “
Yaşamımı harekete geçirecek maya eksik; derin gecelerde beni şenlendiren heyecan bitik, sabah beni uyandıran yitik.
“Gözlerime bir perde inmiş gibi. Sonsuz yaşamın görüntüsü sanki önümde açık bekleyen bir mezara dönüşmüş gibi. “
İnsanın sonsuz mutluluğu olan şey, yine onun sefaletinin kaynağı olmak zorunda mıydı?
“Kendime bakıyorum ve bir dünya görüyorum. Ama bu dünya farklı ve canlı bir güç yerine hayal ve karanlık arzularla dolu. “
Dünyada insana sevgiden daha gerekli bir şeyin olmadığı kesin.
Donakalmıştır, aklı başında değildir, bir uçurumun kenarındadır; etrafı çepçevre zifiri karanlıktır, hiçbir çıkış, hiçbir umar, hiçbir sezi yoktur! Zira o, kız salt kendi varlığını duyumsadığı bir anda onu terk etmiştir. Önünde açılan geniş dünyayı görmez, kaybının yerine geçebilecek birçoklarını görmez, kendini yalnız, bütün dünya tarafından terk edilmiş olarak hisseder. Ve kör, kalbinin ürkünç felâketinin cenderesinde sıkışmış olarak, çepçevre kucaklayan bir ölümle bütün acıları söndürmek için, kendini aşağıya atar.
Elbette ölmek, eziyetli bir yaşama metanetle dayanmaktan daha kolay.
Wilhelm, iyi olduğumuz zaman, hayal mi görüyoruz?
Ve o zamandan beri güneş, ay ve yıldızlar rahatça işlerine bakabilirler, benim için gece de gündüz de bir ve çevremde bütün dünya yitiyor.
Hem hiçbir yerde mutlu değilim, hem her yerde mutluyum. Hiçbir şey arzulamıyor, hiçbir şey istemiyorum.Gidersem kendimi daha iyi hissedeceğim..
şimdi de kime benziyorum, biliyor musun? son demlerini yaşadığı halde, bütün o aptalca, renksiz yaşayışını biraz daha uzatabilmek için çitlerden odun, kapılardan da ekmek dilenen bir kocakarıya..
Artık ne yönlendirilmek, ne teşvik edilmek, ne de coşturulmak istiyorum, bu yürek zaten yeterince fırtınalı; benim ninniye ihtiyacım var.
Bütün dualarım onun için; hayallerimin karşısına onun görüntüsünden başka kimseninki çıkmıyor, etrafımı saran dünyadaki her şeyi onunla bir ilgisi varsa görüyorum. Bu zaman zaman birkaç saatimi mutlu geçirmemi sağlıyor -ta ki kendimi yeniden ondan koparmak zorunda kalıncaya kadar! Ah Wilhelm! Yüreğim beni genellikle bunaltıyor, niçin?
Bana kitap göndermeni isteyip istemediğimi sormuşsun. Sevgili dostum, sana Tanrı aşkına yalvarıyorum, beni onların boyunduruğuna sokma! Artık yönlendirilmeye, tahrik edilmeye ve öfkelenmeye ihtiyacım yok.
Başaracağım, sevgili dostum, sana söz veriyorum, kendimi düzelteceğim, her zaman yaptığım gibi yazgımızın karşımıza çıkardığı ufak tefek sıkıntıları artık tekrarlayıp durmayacağım; içinde bulunduğum anın tadını çıkaracağım, geçmiş benim için geçmişte kalacak.
Siz insanlar, diye haykırdım, bir şeyden söz ederken, ‘bu yanlıştır, bu doğrudur, bu iyidir, bu kötüdür’ diye kestirip atmadan yapamazsınız. Bu ne demektir? Herhangi bir olayın asıl nedenlerini araştırdınız mı? Bu olayı doğuran, önüne geçilmez hale koyan sebepleri arayıp buldunuz mu? Eğer bunu yapsaydınız, hükümlerinizde bu kadar aceleci olmazdınız.
Hem kendimle fazlasıyla meşgul olduğumdan, hem de iç dünyam fazlasıyla fırtınalı olduğundan, başkalarını kendi haline bırakmayı yeğliyorum, keşke onlar da benimle uğraşmasa. Çoğunlukla canımı sıkan şey, insana mutsuzluk veren toplumsal ilişkiler.
Sonuçta dünyanın bütün işleri aşağılıktır;
başkalarının sözüyle,
hiçbir tutkusu ya da bir gereksinimi olmaksızın,
para, şan şeref ya da
bilmem ne uğruna didinen biri
her zaman bir budaladır.
başkalarının sözüyle,
hiçbir tutkusu ya da bir gereksinimi olmaksızın,
para, şan şeref ya da
bilmem ne uğruna didinen biri
her zaman bir budaladır.
Bazen aklım almıyor; onu yalnızca ben, hem de öylesine içten, öylesine dolu dolu severken, ondan başka hiçbir şey görmez, bilmezken, ondan başka hiçbir varlığım yokken, nasıl olur da onu bir başkası da sever, sevebilir?
Bizim dünyadaki hakkımız ekip biçmek ve yaşamak için birazcık toprak ve nihayet sonsuz uykuya yatmak için daha az bir toprak, yani bir çukurla sınırlı değil mi?
Nasıl oluyor da insanı mutlu eden şey, aynı zamanda yıkımının da nedeni olabiliyor?
en iyisi herkes kendi yolunda gitsin, yeter ki bana kimse karışmasın.
Yani, sevgili dostum, başkalarını kendine göre değerlendirmenin ne kadar budalaca bir şey olduğunu gün geçtikçe daha iyi anlıyorum. O kadar çok kendimle uğraşıyorum, yüreğimde öyle fırtınalar esiyor ki, diğer insanları kendi hallerinde bırakmayı yeğliyorum; keşke beni de kendi halime bırakabilseler
İnsanların birbirinin yüreğine ne kadar az dokunabildiğini görünce bazen ciğerimi sökmek,yerine beynimi tıkmak istiyorum.Ah,ben sevgi,sevinç,sıcaklık ve çoşkuyla yaklaşmazsam insanlara,onlarda bana bunları vermeyecektir;benim yüreğim sevinçle dolup taşsada karşımdaki soğuk ve duygusuzsa onu mutlu edemem.
Bazen aklım almıyor; onu yalnızca ben , hem de öylesine içten, öylesine dolu dolu severken, ondan başka hiçbir şey görmez,bilmezken,ondan başka hiçbir varlığım yokken,nasıl olur da onu bir başkası da sever,sevebilir..?
Sabahları uyanıp parıldayan güneşi gördüğümde “Al işte, yine cenneti andıran bir gün ve yine insanlar bunu mahvedecekler” diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.