Muhyiddin İbn Arabi kitaplarından Genç Müslümana Öğütler kitap alıntıları sizlerle…
Genç Müslümana Öğütler Kitap Alıntıları
Ey yolun başındaki genç! Sana lazım olanların başında üstün ahlaklı olman ve kötü huylardan kurtulmaya çalışman gelir.
Dünya, kalıcı olmayan bir ülkedir. Dünyaya rağbeti olan, asla maksadına ulaşamaz. Dünyaya rağbet edenin istekleri çok olur. Halbuki kaderin tayin edicisi ALLAH, dünyadan o şahsa ne kısmet etmişse ancak onu verir. O şahıs ister dünyayı umursasın, ister umursamasın, ALLAH’ın yanında bir şey değişmez.
Dünya isteği, özüyle, deniz suyu içenin hâli gibidir ki, içtikçe susar.
Nefis muhasebesinde gecikiyor ve işi savsaklıyorsan bil ki, pencereler sana örtüktür ve sen kapıların dışındasın.
Bu dünyada seni nefis muhasebesinden ve kerim Rabbini anmaktan ve kendini murakabe etmekten alıkoyabilecek üç tehlike vardır: Birincisi, sürüp giden gafletler. İkincisi, nefsten kopup gelen lezzetler seli. Üçüncüsü de, görenekler ve alışkanlıklardır.
Dünyaya meyledenlerin hali deniz suyu içenin hali gibidir ki, onlar içtikçe susarlar ve susadıkça içerler.
Yoksulun her an ve her zaman yardımına koşman, Allah indinde pay edilmiş rızkın değişmezliğine tâ yürekten inandığının bir işareti ve isbatı, Allah’a güvenmenin bir sonucu olur. Gerçekten, cimri yoksula yardımda, yoksulu giydirip yedirerek sevindirmede çok korkak olur. Çünkü şeytan, durmadan, dinlenmeden, sürekli olarak, insana, gözdoymazlık ve çok yaşama fikrini telkin ederek der ki «Malından yoksula verirsen mahv olursun! Malın böylece çarçur edilir ve bir gün bakarsın ki, kasan tamtakır, elin bom boş, dost ve akran çevresinde rezil ve rüsvasın! Onun için, malına yapış ve çağın değişmele rine karşı çok tedbirli bulun. Şimdi gördüğün bolluğa aldanma. Gelecek sene Allah’ın ne yapacağını bilemezsin ki!» Ve eğer ortalıkta kuraklık ve kıtlık varsa: «Malını kendine sakla. Kimseye bir şey verme. Bu kuraklık ve kıtlığın ne vakit sona ereceğini bilemezsin, tahmin bile edemezsin. Görünüşe bakılırsa, bu şiddetli durum sona ermek şöyle dursun gittikçe artacaktır. Sen kendini gözet. Elinde bir şey kalmazsa yandın! Kimseden sana fayda yoktur. Herkesin gözünde menfür bir adam olursun. Herkes seni küçük görür, istiskal eder. Halk için bir yük olursun. Herkese yüz suyu dökersin» der. İşte bu şeytani vesveseler, kalbe musallat ola ola, insanı, cimrilik ve pintiliğin son ucuna götürür ve kuyusuna yuvarlar.
Dünya isteği, özüyle, deniz suyu içenin hali gibidir ki, içtikçe susar.
Sözün kısası, mülkün sahibi Allah’ın sana nasıl merhametli, şefkatli, görüp gözetici olmasını diliyorsan, sen de ailene ve halka öyle ol.
Bir de, dinde ilerle, hep ilerle. İçinde bulunduğun halden daha ilerdeki, öte bir hâle ulaştırması için Cenâb-ı Hakka yalvarmaktan geri durma. Ve bir şey yaparken ve bir şey yapmazken, her durum ve her hareketinde, Hak ile ol, O’nu unutma, O’nun varlığını duy.
Ulu Şeriatın 《istersen hakkını al, dilersen bırak》diye buyurduğu veya 《istersen karşılığını ara, istersen affet》dediği yerde sen af ve barışmaya yanaş ki, 《Kim affeder, barış sağlarsa mükâfatı Allah’a aittir》kesin nassı ile (ayetiyle) afçı, sulhçu, düzeltici, karşılığı ve mükâfatı Allah’a kalmış olanlardan olasın.
Doğruluk bir büyük iksirdir ki, neyin üzerine konsa onu arıtır, bakır üzerine konsa onu altın yapar.
Ey mürid! Öfke ve gazabını tut ve gösterme. Bunu yaparsan Allah’ı memnun etmiş, şeytanı üzmüş, kendi nefsini düzeltmiş de terbiye etmiş olursun. Gazap, nefsin zapt edilmemesinden, başı boş bırakılmasından doğduğundan, sen öfkeni tuttukça, nefs, sınırını bilir, azmaz ve sana boyun eğer. Sen öfkeni tutarsan, karşındakini sevindırmiş, onun fiiline karşılık vermemiş, ona bir ceza biçmemiş olursun ki, bu davranışın cezadan daha çok tesir ve onun kendi nefsini cezalandımasını telkin eder ve onu hak ve insaf dairesine döndürür, kusurunu itirafa yol açar. Öyleyse bu öğüde önem ver ve bu huyu edin. Elbet bunun karşılığını, ecir ve sevabını ötede görürsün, mizanda kazanırsın. Fakat bunlardan da önemli olarak, kazancın ve sevincin en büyüğü şudur: Sen öfkeni tutarsan, Mutlak Adil de, ilahi gazabını gerektiren, fiillerinden dolayı seni cezalandırmaz, affına kavuşturur. Senin affedişin, İlahi afla mükâfatlandırılır. Demek ki mü’min kardeşinin kusurunu affetmek ve verdiği zahmetlere tahamnıül etmekten daha büyük fayda düşünülemez. Allah kullarına senin nasıl davranmanı buyurmuşsa, O’da Sana öyle davranır. Öyleyse, sen de bu gönül alıcılık huyunu, yardım, barış ve adalet elini uzatma hasletini, ahlakın edin. Buna sarıl, buna çalış. Bu güzel ahlak ve huy, halkın gönlüne karşılıklı sevgi ve saygıyı yerleştirir.
Dünya isteği, özüyle, deniz suyu içenin hâli gibidir ki, içtikçe susar.