Ataol Behramoğlu kitaplarından Genç Bir Şairden Genç Bir Şaire Mektuplar kitap alıntıları sizlerle…
Genç Bir Şairden Genç Bir Şaire Mektuplar Kitap Alıntıları
İçimize bir şey dolmuştu. Gıdalı bir şey. Bir şey eklendi bize. Daha dik duruldu. Yaşamakla bir bağ kuruldu.Ve o sese bir tapınış başladı.Esasen tapınmayla birlikte hayat da başladı .
— Niçin evlendin yahu? diye soran dostuna;
— Avrupa’ya gitmek istiyordum, bırakmadılar. Bir şey
yapmam gerekliydi. Ben de tutup evlendim, diyor.
— Avrupa’ya gitmek istiyordum, bırakmadılar. Bir şey
yapmam gerekliydi. Ben de tutup evlendim, diyor.
Şiire yeniden başlıyabileceğimi bilmiyorum.Hayatım yok ki,yazayım.
I saw the best minds of my generation destroyed ( )
Allen Ginsberg
Allen Ginsberg
İsmet Özel’in bana söylediği (ya da yazdığı) bir sözü kulağımda hep çınlayagelmiştir. Belki kendisinin de şimdi anımsamayacağı bu söz şuydu: Herkes her şeyin bayağısına teşne İlk gençliğimizden, 60’lı yıllardan bu yana edebiyatta, siyasette, bu toplumun bütün alanlarında yaşadıklarımız, yaşamakta olduklarımız, bu saptamayı ne yazık ki hep doğruladı.
Bu pis dünyada aklı başında birkaç adamın birbirine girmesini saçma buluyorum. Namussuzlar bizi boğmak için tetiktelerken.
Dudaklarındaki dağ çiçeklerinden ötürü çürükleri savunmak isterim. Belki sana rağmen.
Duygularım, iç güdülerim, tasarılarım. Her şey büyük bir karmaşayla üstüme çullanıyor. Hayat karşısında acıdan çok bulantı duyuyorum bu bir gerçek. Bazı ön yargılar adına yalana sapmak benden uzak olsun.
Yalnızım ve en kuvvetli tarafım da bu.
Nasıl yorumlarsan yorumla.
Yalnızım ve en kuvvetli tarafım da bu.
Nasıl yorumlarsan yorumla.
Üç gece Bodrum’da yattım. Dört gün İzmir’de geçirdim ve Ankara. İşte gezim bitti. Bunun amacı neydi? Anlamı neydi? Bunları yazamıyorum. O sahil kasabalarının bir çoğunu ilk görüyordum. Güzel mi, çirkin mi ilgilendirmiyor bu temelde. Yalnız denizin hayatıma girdiğini söyleyebilirim. Denizin farkına vardım ve denizin benimle önemli bir alış verişi olduğunu gördüm, öğrendim
Arkadaşımın kardeşi, kardeşimin arkadaşı İsmet’ten bende o yıllardan kalan silinmez görüntü, belki bir kır gezintisinde, bir toplantıda, koyu renk takım elbisesi içinde, Nat King Cole özentili bir sesle, kısık gözler, meydan okurcasına küstah ve erotik bir gülüşle İngilizce şarkı söyleyen, kendi de Nat King Cole’e benzeyen, ince, kavruk bir oğlandır.
Hem koşarak yarattığım sevgiler vardır
Hem körlenmiş sevgilerin acısıyla koştururum.
Hem körlenmiş sevgilerin acısıyla koştururum.
Sana diyeceğim tek şey yaptığın şeylerden zevk almandır. Çünkü ben ancak böylece yaşayabildim, yaşayabiliyorum.
Beni artık kimseler arayıp da bulmasın.
Duygularım, iç güdülerim, tasarılarım. Her şey büyük bir karmaşayla üstüme çullanıyor. Hayat karşısında acıdan çok bulantı duyuyorum bu bir gerçek.
Yalnızım ve en kuvvetli tarafım da bu.
Nasıl yorumlarsan yorumla.
Nasıl yorumlarsan yorumla.
Artık her şeyi anlıyorum. Ve bu bana ızdırap veriyor.
Şiirlerim hakkında her zaman böyle insafsızsın. Hiç bir şiirim allak bullak etmedi seni. Buna üzülüyorum.
Ama hiç umutsuz değilim. Seni, kavgamızı, dünyanın bütün güzel şeylerini sevgiyle düşünüyorum.
Benim zihnim çıkmazda. Hiçbir şey yazamıyorum. Günlük hayat yıpratıyor beni.
Aslında, AvrupalIlar kötü demek zor. Fakat Avrupa kötü gerçekten kötü.
Bana gelince: her zamankinden daha kötüyüm. Birbirini tutmaz, sersemce şeyler düşünmekten beynim çatlayacak gibi oluyor.
Herkesin sana, karşı çıkabileceği bir sırada, bütün zaaflarına rağmen senin yanında olacağımı da unutma.
Fikirler yok, putlar var. Eylem yok, gösteriş var. Dostluk yok, haset var. Millet birbirine sövmeyi marifet bellemiş.
Anladım neden yorgunluk
İyimserlik getiriyor insana.
İyimserlik getiriyor insana.
Hayatımız acılarla, düş kırıklıklarıyla, zorlu didişmelerle geçecek. Ama umutsuz değiliz.
Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir.Bu bilimsel bir deney veya herhangi bir kuram içinde geçerlidir.Mesela bir proton normalde bize sadece yükü ve kütlesi hakkında bilgi verir.Ama herhangi bir hızlandırıcıda çarpıştırılıp parçalara ayrılan bir proton ,bize bu yükü veya kütleyi nasıl kazandığı hakkında daha detaylı bilgi verir.Yada nöroloji için konuşucak olursak sağlam bir insan beyni bize içindeki hangi kısmın ne işe yaradığı konusunda pek az bilgi verir.Ama nezaman ki bu beynin bir kısmı hasar görür ve bu hasar sonucu kişi bazı duyuşsal yeteneklerini kaybeder.İşte o zaman beynin yapısına dair daha detaylı bilgiye sahip oluruz.Yada biyoloji içinde durum farklı değildir.Mesela tasarımlarında belli hatalara sahip canlılar görmemiz onların varoluşlarını oluşturan mekanizmalar hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmamıza yararlar.Aynısı bilimsel kuramlar içinde geçerlidir.Mesela eski insanlar ısıyı,maddenin hareketi olarak değilde maddeden dışarı çıkan birşey olarak düşünüyorlardı.Ve sonra birgün kalayı ısıttıklarında yanan kalay, metal kirecine dönüşüyordu.Ama ilginç bir şekilde yanmadan önceki halinden daha ağır oluyordu.Ve o dönemin bilim insanları bu nasıl olabilir diye düşündüler.Eğer ısı maddenin yanınca dışarıya attığı bir fazlalıksa o zaman bu maddenin yanınca daha hafif olması lazım.Yani bu tarz deneysel bir çatlak o dönemin bilim insanlarına sahip oldukları ısı kuramının yanlışlığı hakkında daha detaylı bilgi verdi.Sosyoloji içinde durum pek farklı değildir.Mesela bir sistemin kendi içindeki çatlakları o sistemin işleyişi hakkında daha detaylı bilgi verir.Aynı bunun gibi insan ilişkilerinde de durum benzerdir.Mesela nezaman ki bir ilişki bozulur ozaman insanlar sahip oldukları gerçek kişilikler hakkında daha detaylı bilgi verirler.Yada konuya dair son bir örnek verecek olursak: Psikolojideki anormal insanlar olmasaydı bugün normal insanın psikolojisinin işleyişi hakkında bukadar detaylı bilgiye sahip olmazdık.Yani demem o ki örnekleri çoğaltmak mümkündür ama bu konunun ana fikrinin önemini arttırmayacaktır.Bu yüzden yazının başında dediğim şeyi tekrarlamakta fayda var:Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir!
Kendini Genç Werter gibi hissetmemen için hiçbir neden yok.
Dünyayı eleştirel bir gözle ve partizanca görmektir bugünün şiiri.
Ben hiç iyi değilim. Kötü, karanlık bir durumdayım. Neyi niçin yapmam gerektiğini bilmiyorum. Ne olduğumu, ne halt edeceğimi de. Bazan beynim uyuşuncaya kadar okuyorum, bazan saatlerce uyur gibi dolaşıp duruyorum.
İsmet Özel yeni şiirlerini her zaman büyük merakla beklediğim, kendisiyle ölçündüğüm bir şair olmuştur. Bugün de öyledir.
Baban öldü. Eskiden beri yaşlı bir adamdı zaten. Annenin hırkasından kalkan beyaz kuşlar biraz daha eskimiş olmalı. Mori, bakırcı çarşısı, incilitepe biraz daha düşlere karışmıştır.
Fikirler yok, putlar var. Eylem yok, gösteriş var. Dostluk yok, haset var. Millet birbirine sövmeyi marifet bellemiş. Sanki düşmanımız emperyalizm değil de, kendimiziz. Bu neden ileri geliyor? Kültürsüzlük, teori bilmezlik, eylemsizlik. Herhalde emperyalizm baş kaldırdığı zaman biraz silkinir, kendimize geliriz.
Elbette vardır bir diyeceği, bir haberi
Bir kaçağa çay sunan kürt kadınlarının
Dağlar dilsizdir, yalçındır
Ama gün gelir bir diyeceği olur onların da Ve bir kere dağlar, ıssız tarlalar başladı mı konuşmaya
Susmazlar bir daha, söz artık onlarındır
Bir kaçağa çay sunan kürt kadınlarının
Dağlar dilsizdir, yalçındır
Ama gün gelir bir diyeceği olur onların da Ve bir kere dağlar, ıssız tarlalar başladı mı konuşmaya
Susmazlar bir daha, söz artık onlarındır
Şiirle buna katkıda bulunabilirsem ne iyi. Ama ben varlığımın her zerresiyle (derler ya) bu topraklar üzerinde bu topraklara yaraşan ve durmaksızın büyüyecek halkım için bir şeyler (pek öyle mütevazi değil) yapmaya çalışacağım.
Yaşamak
Ah, sıra sıra şiirler yazabilsem!
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Belli bir edebiyat belli bir hayat tarzının
ürünüdür.
ürünüdür.
Ütopik değil, gerçek bir insandır bu. Bazan umutlu, bazan umutsuzdur. Ama hep umudu haklı çıkarmak ister. Çünkü hayatın özünde umut var. Umutsuzluk ölüme, yok olmaya, umut ise hayatın yenilenmesine götürür insanı. Biz umuttan yanayız. Ama umutsuzluğa düştüğümüz anları da doğrulukla yansıtmalıyız.
Hayat bir daire ve biz üniformalı memurlar değiliz. Ölüm, işten çıkarılma; mutluluk, bir takdirname değildir. Moby Dick’i okumuş muydun?
Kafamda şiirsel heyecanlar oluşuyor bazan. Hayatı ifade eden, basit, insancıl, geniş yürekli bir şiir yazmak istiyorum ben de. Bir daha ele geçmeyecek olan çocukluğumuzla, geçip giden eşsiz, anlatılmaz hayatla derinleşen; yoksulların, haksızlığa uğrayanların, acı çekenlerin öfkelerini; yeni bir dünya özlemini ifade eden; yer yer hüzünlü, ama mutlaka militan, cesur haykırışlarla yükselen bir şiir.
Evlilik bana yaramadı İsmet. Bağımsız, yüzlerce kadının karıştığı bir hayatım olmasını arzuluyor içim. Aklıma esince çekip gidebilmeliyim. Ama bağımlandım şimdi. Necmiye’yi seviyorum. Beni bırakırsa belki çok mutsuz olurum.
Ama şimdi mutlu muyum? Değilim galiba.
Ama şimdi mutlu muyum? Değilim galiba.
Şiirimiz yer yer umutsuzluk gölgeleriyle sislenecek, ama devrimci, cesur yüreğimiz tıpkı sisleri yaran güneş gibi bir yolunu bulup ışık saçacak. İstanbullu şairlerden değiliz biz. Biz artık dünyanın değiştirilebileceğini, ipin, kurşunun rağmına savaşmak gerektiğini bilenlerdeniz.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Şiir yazamıyorum. Bu beni çok üzüyor. Nedenini az çok
biliyorum. Kendini başarısız, değersiz bulan biri biraz zor yazar.
biliyorum. Kendini başarısız, değersiz bulan biri biraz zor yazar.
Sende daha çok hayata bir sığınma, nerdeyse bir baş eğme ve sıkıntının rahatlığı var. Sanki o lânetlikten hoşlanır gibisin. Sizin düzeniniz kötü ben de o kötülüğe sürgünüm ve size kusmuk lekeleri gösteriyorum der gibi.
İsmet Özel’in bana söylediği (ya da yazdığı) bir sözü kulağımda hep çınlayagelmiştir. Belki kendisinin de şimdi anımsamayacağı bu söz şuydu: Herkes her şeyin bayağısına teşne*
Tek bir şeyden ise hiç kuşku duymadım: Bizi buluşturan şeyler, dün olduğu gibi bugün de, bayağı olmayan şeylerdir.
Ataol Behramoğlu, 1994
teşne: çok istekli, arzulu
Toplumcu şiiri, bir geriye dönüş olarak değil, şiirin modern olanaklarıyla ileriye doğru gidiş olarak anlamaktı bizi o sırada ve bu şiirlerle birleştiren
en iyi şeyin ölüm olduğuna karar verdim. çünkü içimden sevgi, umut, nefret karamsarlık, tutku hiçbir şey geçmiyordu. sonra alkol ve KAVGAYA DEVAM.
dünyayı eleştirel bir gözle ve partizanca görmektir bugünün şiiri.
Dergi hiç satmıyor azizim. Herkes fena halde eleştiriyor. Eleştirenlerin çoğunun aptal olması ayrı mesele.
“Dudaklarındaki dağ çiçeklerinden ötürü çürükleri savunmak isterim.Belki sana rağmen.”
Çünkü acı dışarıdan bir şeydir. Bizden neşrolmuyor o. Belki yansısı üzerimize öylesine etkimiş oluyor ki acılarımız diyoruz, oysa doğru kelime acılardır.
Ve bana umutlu ol diye bağırmanın ötesinde, umudumu yıpratan şu çürük ve zavallı insanlar sürüsünün çirkefinden en az zarar görerek yaşanabileceğini bir kez daha söyle yeter.
Kara yaz! Karanlık yaz!
Kararan vücutlardan
rıhtıma varmayan ceset elbette hatırlanmaz!
Kararan vücutlardan
rıhtıma varmayan ceset elbette hatırlanmaz!
çünkü ben çok gizli bir yanlışın
dehşetengiz yeteneğini ölçmek için
yepyeni bir hata için iniyorum Akdeniz’e
Meryemoğlu sanıp ben zavallı âdemi
çarmıha çaktılar orda çok zaman önce.
dehşetengiz yeteneğini ölçmek için
yepyeni bir hata için iniyorum Akdeniz’e
Meryemoğlu sanıp ben zavallı âdemi
çarmıha çaktılar orda çok zaman önce.
Beni artık kimseler arayıp da bulmasın
Duygularım, iç güdülerim, tasarılarım. Her şey büyük bir karmaşayla üstüme çullanıyor. Hayat karşısında acıdan çok bulantı duyuyorum bu bir gerçek.
Denizin farkına vardım ve denizin benimle önemli bir alış verişi olduğunu gördüm, öğrendim.
İnsanın konuşacak şeyi yoksa konuşacak kimsesi de yoktur.
Karşımızdakilerin hiçbir önemi yok. Hayat o kadar geniş ki. Sen kendi çapını durmadan büyütmeye bak.
Bütün namussuzluklara, bönlüklere, kabalıklara, yalınkatlıklara karşı; hayatın inceliğini, çarpışa çarpışa kendini yaratan insan aklının korkunç serüvenciliğini yazmak.
Ciğerlerine hayatın ilk soluğu çarptığı zaman acıdan ve mutluluktan bağıran bir çocuk gibi
Ciğerlerine hayatın ilk soluğu çarptığı zaman acıdan ve mutluluktan bağıran bir çocuk gibi
Kulakların kendi sesinle öyle dolu ki, başka sesleri duymuyorsun pek.
Ama hiç umutsuz değilim. Seni, kavgamızı, dünyanın bütün güzel şeylerini sevgiyle düşünüyorum. Sorumluluğumuz gücümü çatlatacak gibi oluyor.
İçimde saklı duran şeyi yaşamak pahasına harcamıyacağım elbet.
Çünkü bakıyorum hep böyle sıkılmışım, az çok. Sıkışma ve genişleme olmuş yaşamım boyunca.
Sonrası şiir kerim
Fikirler yok, putlar var. Eylem yok, gösteriş var. Dostluk yok, haset var.
Şiirin bitimine de kesinlikle karşıyım. Güzelim şiirin canına okumuşsun. Genç adamlar, taptaze militanlar için yazıyoruz biz. inzal” da ne? Tabii oradaki sıkıntını anlıyorum, vurgulamak istiyorsun. Bir nokta koymak zorunluluğu. Şöyle bitirilebilir belki:
Yüzüm suya davranıyor koşarak
Yüzüm suya davranıyor koşarak
Şiir yazmaya kalkışınca militan bir ruhla kalemi oynatamıyorum. Yine de başkaldırı hep yenilenen bir töz olarak içimde büyüyor.
Boş ver yahu!
Yaşasın akan ve kımıldayan her şey!
Ve her şeye boş vermeyen yürekler bin yaşasın!
Yaşasın akan ve kımıldayan her şey!
Ve her şeye boş vermeyen yürekler bin yaşasın!
Şiiri bu yüzden dile ve deyişe çok yaslamamak gerek. Onu sanat eseri yapan öğe başka türlü yazılamama özelliği olmalı. Nasıl bilimsel çözüme ulaşmamış sorunlar felsefenin alanında ise; şiirin de anlamına imge yani toplumbilim’in yeni bir deyimleme biçimi girmeli.
Şiir yazamıyorum. Bu beni çok üzüyor. Nedenini az çok biliyorum. Kendini başarısız, değersiz bulan biri biraz zor yazar.
Sen bu dünyaya (bu yaşadığımıza) karşı konulabileceği, bu dünyanın dışında daha yürekli bir dünya kurulabileceği duygusu içindesin. Şiirinde bu dünyadan bir başka dünyaya kaçmak duygusuna raslamadım. Bu dünyada direnmek var. Ve böylece bir başka dünya yaratmak.
Ben hiç iyi değilim. Kötü, karanlık bir durumdayım.
Yönsemelerim kesinliklerini, açıklıklarını kaybettiler. Neyi niçin yapmam gerektiğini bilmiyorum. Ne olduğumu, ne halt edeceğimi de. Bazan beynim uyuşuncaya kadar okuyorum, bazan saatlerce uyur gibi dolaşıp duruyorum
Yönsemelerim kesinliklerini, açıklıklarını kaybettiler. Neyi niçin yapmam gerektiğini bilmiyorum. Ne olduğumu, ne halt edeceğimi de. Bazan beynim uyuşuncaya kadar okuyorum, bazan saatlerce uyur gibi dolaşıp duruyorum
Şöyle soruyorum Ataol’a: Şu bizi heyecanlandıran şeylere bak! Nelerle meşgul hep kafamız! Biz sosyalist falan olduğumuzu söylüyoruz ama, yoksa sadece milliyetçi miyiz?
Kısa bir sessizlikten sonra Ataol cevap veriyor: Evet, gidip Vietnam’da çarpışmadığınıza göre
Kısa bir sessizlikten sonra Ataol cevap veriyor: Evet, gidip Vietnam’da çarpışmadığınıza göre