İçeriğe geç

Geçinilmesi Zor İnsanlarla Geçinme Sanatı Kitap Alıntıları – Erol Özmen

Erol Özmen kitaplarından Geçinilmesi Zor İnsanlarla Geçinme Sanatı kitap alıntıları sizlerle…

Geçinilmesi Zor İnsanlarla Geçinme Sanatı Kitap Alıntıları

Bir kişinin ne kadar çok konum, çevre ve ortamda (özellikle stres yaşanan ve çıkarların çatıştığı durumlarda) nasıl davrandığı gözlenirse o kişi hakkında o kadar çok bilgi edinilmektedir.
Her ne kadar yazılan e-postanın içeriği ya da telefonda duyulan sesin özellikleri karşıdaki insanın kişilik yapısı hakkında ipucu verecek olsa da insanların bu iletişim tarzlarında kişilik yapılarını gizlemeleri de mümkündür.
İlişkilerde sürekliliğin ve çok yönlülüğün kaybolmaya başlaması en azından bazı ilişkileri iki insan arasında derinliği olan bir ilişkiden, belirli bir amaca ya da bir iş için kurulan ilişkiye dönüştürmüştür.
Günümüzde insanlar gönüllü olarak ya da tercih ederek kurulan ilişkiler yanında (belki de onlardan daha çok) çeşitli nedenlerle bir çok insanla zorunlu olarak ilişki kurmak durumunda kalmakta ve ilişki kurmak zorunda kaldığı bu insanların çoğunu seçme şansına sahip olamamaktadır.
İş yerlerinde duygusal bağlanmanın olmadığı zorunlu birliktelikler yaşanır oldu.
Anne babaların çocuklara, çocukların anne ve babalarına, kardeşlerin birbirine bakış açısı değişti. Komşular birbirlerini çok iyi tanıyan, her zorlukta yardım istenen ya da yardımına koşulan insanlar iken günümüzde yabancı insanlar haline dönüştüler.
Günümüzde giderek karmaşıklaşan toplumsal yaşam nedeniyle ilişki kurulan insan sayısında hesaplanamayacak kadar artış olması yanında, ilişkilerin niteliğinde de büyük bir değişim yaşandı. Bir çok insanla her hangi bir duygusal bağ ya da duygusal yatırım olmaksızın yalnız bir ya da bir kaç kez ya da sınırlı bir süre ve belirli bir çerçevede görüşülmeye başlandı.
Toplumların kalabalıklaşması, toplum içindeki işbölümünün çeşitlenmesi ve teknolojik gelişmeler sonucunda insanlar giderek daha çok sayıda insanla ilişki kurmak zorunluluğu ile karşı karşıya kaldılar. Eskiden aile, eş, dost, akraba ve aktörleri pek değişmeyen bir çevrede yaşam sürdürülürken günümüzde eş-dost-akraba dışında görüşülen insanlar hem sayıca arttı hem de nitelik olarak çeşitlendi. İnsan toplulukları kalabalıklaştıkça insanların birbirlerine açık, dürüst ve içten davranmaları giderek azaldı.
Hiçbir insan bir diğerinin aynısı değildir. Fakat günlük yaşamda en çok yapılan yanlışlardan birisi de herkesin bildiği bu gerçeğin diğer insanlarla ilişkilerde yeterince dikkate alınmamasıdır. Oysa bu bilgi insanların olaylar karşısında doğal olarak birbirlerinden farklı tepkiler göstereceğini ve her insana farklı tutum ve davranış geliştirmemiz gerektiğini vurgulamaktadır.
İnsanlarla iyi geçinmek isteyen kişi öncelikle geçinmek istemeli ve geçinmeye gönlü olmalıdır. Başkaları ile iyi geçinmek isteyen insan her şeyin yalnız kendi istediği biçimde gerçekleşmesini beklememeli, en az kendisi kadar geçinmek istediği insanı da dikkate almalı; onun kişilik yapısını, sosyal özelliklerini, beklentilerini sezebilmeli ve bunlara uygun tutum ve davranış gösterebilmelidir.
İnsanlarla iyi geçinmek isteyen bir kişi öncelikle herkesle iyi geçinmek mümkün müdür? ve herkesle iyi geçinmek zorunda mıyız? sorularına cevap aramalıdır:
Hayatımız boyunca,
Ne çok insanla karşılaşıyoruz;
Kimiyle gül gibi geçinip gideriz,
Kimiyle mecburiyetten,
Kimiyle olsa da olur olmasa da,
Kimiyle geçinmek bir yana
karşılaşmak bile istemeyiz.
Hayatımız boyunca,
Ne çok insanla karşılaşıyoruz;
Kimi ile tesadüfen,
Kimi ile can atarak,
Kimi ile istemeye istemeye,
Kimi ile gülünü sevdiğimiz için
dikenine katlanarak.
Hayatımız boyunca,
Ne çok insanla karşılaşıyoruz;
Kimini çok seviyoruz,
Kiminden nefret ediyoruz,
Kiminin ise ne varlığı belli ne yokluğu.
Mutlu ve huzurlu bir yaşam insanın kendisini tanıması, diğer insanlarla iletişim ve ilişkilerini yönlendirebilmesi ile mümkündür.
Bugünden yarına çok şeyin değişmesi beklenmemelidir. Değişim için kararlı bir şekilde çaba harcanması gerekmektedir. Bir insanın alışageldiği davranış biçimi kolayca değiştirilemez. Değişim için önce anlamak, sonra sırasıyla istemek, uygulamak ve sonuçları gözlemlemek gerekmektedir. Fakat bu döngünün sürekli işlemesi gerektiği, çoğu zaman da iç içe işlediği unutulmamalıdır.
İnsanlar kendisinin haklılığını ve karşı tarafın haksızlığını birbirine kanıtlamaya çalışırken, sorun çözme çabasının çoğu zaman geri planda kaldığını görememektedir.
Birçok insan kendini iyi tanıdığını düşünsede bu ne yazık ki çoğu zaman doğru değildir.
Yalnız burada vurgulanması gereken nokta iyi geçinmenin insanın kendi görüşlerinden, istek ve gereksinimlerinden tümüyle vazgeçmesi ve karşıdakinin her istediğini yerine getirmesi anlamına gelmediğidir. Yalnız karşı tarafın istek ve gereksinimlerine göre davranmak iyi geçinmek değil, teslim olmaktır.
Bu kitabı okuduktan sonra bugünden yarına çok şeyin değişmesi beklenmemelidir. Değişim için kararlı bir şekilde çaba harcanması gerekmektedir. Bir insanın alışageldiği davranış biçimi kolayca değiştirilemez. Değişim için önce anlamak, sonra sırasıyla istemek, uygulamak ve sonuçları gözlemek gerekmektedir. Fakat bu döngünün sürekli işlemesi gerektiği, çoğu zaman da iç içe işlediği unutulmamalıdır.
Bu döngü sırasıyla ele alınırsa, insanın
(1)kendisini, karşısındaki insanı ve o kişiyle olan ilişkisini doğru değerlendirmiş ve anlamış olmasını,
(2)nasıl bir değişiklik olmasını istediğini ve bunun mümkün olup olmadığını değerlendirmesini ve mümkün olduğunu düşündüklerini yapmak için istekli olmasını,
(3) gerçekleştirmek istediği değişim için gerekli olanları yapmasını,
(4) yeni ilişki ve iletişim biçiminin sonuçlarını gözlemesini gerektirmektedir.

Mutlu ve huzurlu bir yaşam insanın kendisini tanıması, diğer insanlarla iletişim ve ilişkilerini yönlendirebilmesi ile mümkündür.

İnsanlar arasındaki ilişkilerde çatışma ve anlaşmazlık yaratan farklılıkların olması son derece doğal bir durumdur. Bu farklılıkların olmaması gerektiği ya da olumsuz bir durum olduğu düşünülmemelidir.
Geçinilmesi zor insanlarla geçinmek bilgi, beceri ve ustalık gerektirir. Ancak insanın kendisini tanıması, eşduyum kurabilmesi, etkili iletişim ve ilişki kurabilmesi ile mümkündür. Geçinilmesi zor insanlarla geçinemeyen kişiler (eğer geçinmek istiyorlarsa) geçinemedikleri kişiyi suçlamak ve onu değiştirmeye çalışmak yerine öncelikle ne yapabileceğini düşünmeli, iletişim ve ilişki kurma tarzlarını gözden geçirmelidirler. Geçimsizliğin kaynağı açıkça karşı taraf olsa bile her şeye karşın nasıl geçinebilirim sorusuna yanıt aramalıdır.
Pasif Agresif Kişilik Yapısı
Kendilerine düşen işleri ve görevleri ağırdan alan, sürekli erteleyen, savsaklayan, yapmamak için çeşitli bahaneler yaratan, kızgınlık ve öfke gibi doğrudan ifade edemedikleri olumsuz duygularını dolaylı olarak ya da edilgin direnç göstererek ifade eden kişilerdir.
Depresif Kişilik Yapısı
Kendilerini yetersiz, önemsiz ve değersiz bir insan olarak gören, karamsar, kötümser, yaşamdan zevk alamayan, mutsuz, başkalarının ilgi ve sevgisini yitirmemek için kendi istek ve gereksinimlerinden vazgeçen, pek konuşmayan, insan ilişkilerinde incinebileceğini düşünerek diğer insanlarla ilişki kurmaktan kaçınan insanlardır.
Çekingen Kişilik Yapısı
Toplum içine girmekten kaçınan, bir topluluk içinde kendini gizlemeye ve önplana çıkmamaya çalışan, ürkek, çekingen, sıkılgan, utangaç, tedirgin, özgüveni düşük, benlik saygısı yetersiz, grup içinde pek konuşmayan, insan ilişkilerinde incinebileceğini düşünerek diğer insanlarla ilişki kurmaktan kaçınan insanlardır.
Narsisistik Kişilik Yapısı
Herkesten farklı, olağanüstü, eşi bulunmaz, üstün, önemli ve çok özel bir kişi olduklarını düşünen; insanlara tepeden bakan; övünmeyi ve övülmeyi çok seven; kendisinin ayrıcalıklı bir kişi olduğuna inanan; karşısındakinin ne düşündüğüne ve ne hissettiğine aldırış etmeyen; eleştirilmeye katlanamayan insanlardır.
Histiriyonik Kişilik Yapısı
Her ortamda dikkatlerin kendi üstünde olmasını isteyen, dikkatleri kendi üzerine çekmek için her olanağı ve aracı (giyim-kuşam, beden dili, ses, söz, tavır, davranış) kullanan, gösterişli ve çekici olmaya çalışan, karşı cinsiyetten olanlara ayartıcı ve baştan çıkarıcı davranan, dışa dönük ve sosyal insanlardır.
Sınırda (Borderline) Kişilik Yapısı
Kendisi ve çevresindeki insanlarla ilgili algıları ve değerlendirmeleri dönem dönem değişen, tutarsız, çelişkili ve istikrarsız davranışlar gösteren, fırtınalı bir yaşamı olan, bağlandığı kişiye yapışan ve ondan ne olursa olsun kopamayan, terk edilmeye ve ayrılmaya katlanamayan, öfkesini denetleyemeyen insanlardır.
Antisosyal Kişilik Yapısı
Toplumun yazılı (yasa, yönetmelik vs) ya da yazılı olmayan (ahlak kuralları, gelenek ve görenekler) kurallarını çiğneyen; istek, gereksinim ve dürtülerini erteleyemeyen; öfkelendiğinde öfkesini denetleyemeyen; çok kolay yalan söyleyen; vicdani duyguları gelişmemiş, bencil kişilerdir.
Şizotipal Kişilik Yapısı
İnsanlarla ilişki kurmakta zorlanan, garip düşünce, inanç ve davranışları olan, ekzantrik kişilerdir. Konuşmaları çoğu zaman belirsiz, ayrıntıcı, dolaylı ve mecazidir. Yaşamlarını garip düşüncelerine ve inançlarına göre düzenlerler. Büyü, fal ve astroloji gibi konulara herkesin gösterdiğinden daha farklı ve aşırı bir ilgi gösterirler.
Şizoid Kişilik Yapısı
İnsanlarla yakın ilişkiler kurmaktan kaçınan, arkadaş gruplarına ya da topluluklar içine girmektense yalnız kalmayı yeğleyen, soğuk görünen, mümkün olduğu kadar az ve öz konuşan, duygu ve düşüncelerini ifade etmeyen, duygusal yaşamı kısıtlı, çoğu zaman kendi iç dünyasında yaşayan içe dönük insanlardır.
Paranoid Kişilik Yapısı
Paranoid kişilik yapısına sahip insanlar kolay kolay kimseye güvenmeyen, kuşkucu, alıngan, kuruntulu, kıskanç, önyargılı, her şeyde art niyet arayan, pireyi deve yapan, tartışmacı/ kavgacı, insanlarla ilişkilerinde mesafeli, ciddi ve soğuk, eleştiriye aşırı duyarlı, şaka kaldırmayan kişilerdir.
Bir insanı tanımak için ya alış veriş etmeli ya yola gitmeli
Beyazı uyum ve esneklik gösterebilmenin en uç kısmı, siyahı uyum ve esneklik gösterememenin en uç kısmı olarak düşünecek olursak, kişinin sahip olduğu özellikler ne kadar beyaza yakın bir gri ise bu özellik kişiler arası ilişkilerde o kadar az sorun yaratıyor demektir.
İnsanın diğer insanlara, her türlü canlıya, hatta cansız varlıklara nasıl davrandığı o kişinin kişilik özellikleri hakkında önemli ipuçları vermektedir. İnsanı anlamada aklından geçen düşünceler ve yaşadığı duygular kuşkusuz çok önemlidir. Fakat sonuç olarak nasıl davrandığı, nasıl bir davranış gösterdiği daha da önemlidir.
Bilişsel çarpıtma, olayları olduğundan daha farklı algılama, değerlendirme ve yorumlamayı ifade eden bir kavramdır.
Bir insanın dünyayı, kendisini ve yaşadıklarını değerlendirirken kullandığı bilişsel yapılara şema denir. Bu bilişsel yapılar bir insanın neyi nasıl değerlendireceğini ve yorumlayacağını belirleyen bir çerçeve (değerlendirme, yorumlama ve anlamlandırma çerçevesi) niteliği taşır.
Otomatik düşünceler bir olay yaşadığında insanın aklına kendiliğinden gelen düşüncelerdir.
Temel inançlar kişilik yapısını belirleyen yapılardır ve kişinin kendisi ile ilgili değerlendirmelerini yansıtır ve kişilik yapısını anlamada önemli ipuçları verir. Örneğin kendisini beğenmeyen ve başkalarının da kendisini beğenmeyeceğini düşünen bir kişinin özgüven sorunları yaşayan kişilik yapısına sahip olma olasılığı çok yüksektir.
İnsan, sahip olduğu zihinsel ve ruhsal birikimler ile iç dünyasından ve dış dünyadan gelen uyaranları süzer, algıladığı uyaranları anlamlı bir bütün haline getirerek kendine özgü bir bilme, anlamlandırma ve yorumlama süreci yaşar.
Her hangi bir insanın kişilik özelliklerini değerlendirirken o kişinin ne tür olaylar karşısında ne tür duygular yaşadığına, aklından neler geçtiğine ve ne tür tepkiler gösterdiğine bakmak gerekmektedir.
• Her bir kişilik yapısında tanımlanan özelliklerin tümü hiçbir zaman tek bir kişide bulunmaz.
• Aynı kişilik yapısında olmasına karşın farklı insanlarda farklı özellikler daha önplanda olabilmektedir
• Hiç bir insanda tek bir kişilik yapısının özellikleri bulunmaz; her insanda bir çok kişilik yapısından bir çok kişilik özelliği bir arada bulunur.
• Hangi kişilik yapısı ya da kişilik yapıları onun temel özelliklerini belirliyorsa, kişide o kişilik yapısının ya da yapılarının bulunduğu belirtilir.
Örneğin alıngan bir kişinin gerekli açıklamalar yapıldıktan sonra alınmaktan vazgeçmesi esneklik gösterebilen, ne yapılırsa yapılsın alınganlığından tam vazgeçememesi ise esneklik gösteremeyen bir kişilik yapısına sahip olduğunu göstermektedir.
Günümüzde ise kişilik yapıları ağırlıklı olarak gözlenebilen davranışlara göre tanımlanmakta ve kişilik yapılarının ortaya çıkışında genetik, psikolojik ve toplumsal etmenlerin rolü olduğu düşünülmektedir.
Freud, kişilik yapısının gelişiminde insanoğlunun ilk 5 yılının önemini vurgulamıştır. Her hangi bir çocukluk döneminde yaşanan sorunların kişide o döneme özgü izler bıraktığı ve bu izlerin kişilik yapısının oluşmasında etkili olduğu ileri sürülerek kişilik yapıları çocukluk dönemlerine (oral kişilik, anal kişilik ve genital kişilik) göre tanımlanmıştır.
Kişilik kavramını ilk tanımlamaya çalışan kişilerden birisi olan Hipokrat, kişilik yapısının beden salgıları ile ilişkili olduğunu ileri sürerek
iyimser / kanlı ,
sinirli / sarı safralı ,
melankolik / kara safralı ve
soğukkanlı / balgamlı olmak üzere dört kişilik yapısı tanımlamıştır.
• Ayıpsız dost isteyen dostsuz kalır
• Hatasız kul olmaz
İnsanların kendileri genelde kabul etme eğiliminde olmamalarına karşın her insanın kendine göre bir kusuru vardır. Bu nedenle karşısındaki insanların kusursuz olması beklentisi taşıyanlar sürekli hayal kırıklığı yaşarlar. İnsanlarla ilişkilerde kusurlara affedici yaklaşım daha olumlu sonuçlar yaratır. Kendi kusurlarının farkında olan insanlar diğer insalardaki kusurları affetmeye daha yatkındırlar.
Söylenenlerin nasıl söylendiği, bu kişilerle ilişkilerde çok önem taşır.
Geçinilmesi zor insanların davranışlarının altta yatan nedenlerini görmeye çalışın
Aşırı kıskançlık yaşayan bir kişinin kendi iç dünyasındaki özgüven sorunlarını görmek ve bunu görmenin getireceği sıkıntıları yaşamak yerine karşıdakini suçlaması o kişinin kişiler arası ilişkilerini bozan bir başa çıkma düzeneğidir.
Kendinizin de geçimsiz bir insan olabileceğini unutmayın.
Eşduyum en yalın tanımıyla insanın kendisini karşıdakinin yerine koyarak onun davranışını anlamaya çalışmasıdır. Eşduyum kurmaya çalışan kişilerin en çok düştükleri yanlışlık onun yerinde ben olsaydım ne yapardım yanlışına düşmeleridir.
Eşduyum, onun yerinde ben olsaydım ne yapardım değil onun gözüyle görme , onun kulağıyla duyma , onun kalbiyle hissetme ve onun beyniyle düşünme dir.
İnsanlar kendisinin haklılığını ve karşı tarafın haksızlığını birbirine kanıtlamaya çalışırken, asıl sorunun çoğu zaman geri planda kaldığını görememektedir.
Her kişilik yapısının kendisine özgü düşünce, tutum ve davranış özellikleri olduğunu unutmayın
Olup bitenden yalnız karşınızdakini sorumlu tutmayın, kendi sorumluluklarınızı da araştırın
İnsan ilişkilerinde yaşanan çatışmalarda hemen her zaman tek doğru yoktur. Birbiriyle anlaşamayan iki kişiyi dinlerseniz, ikisinin de kendine göre doğruları olduğunu görürsünüz. Fakat dışarıdan bakanın daha kolay gördüğü bu durumu, anlaşamayan iki kişinin ikisi de çoğu zaman göremez. Çünkü herkes yalnız kendi penceresinden bakar ve kendisinin haklı olduğunun kabul edilmesini bekler. Bu tür olaylarda gerçek grinin tonları olmasına karşın olaya ya siyah ya da beyaz olarak bakılır. Bu nedenle sizin için doğru görünenin başkası için doğru olmayabileceğini, aklınızdan geçenin ya da tutum ve davranışlarınızın herkes tarafından mutlak doğru olarak görülmeyebileceğini unutmayın.
Her hangi bir insandan tutum ve davranışlarını değiştirmesini beklediği zamanlarda herkesin kendisini düşünmesi, kendisinde çok istemesine karşın değiştiremediği bir çok davranış olduğunu görmesi önemli bir yaklaşımdır. Kişilik özelliklerinin bugünden yarına kolayca ya da birisinin söylemesiyle değişmesi mümkün değildir. Bu nedenle değişmek için çaba gösterenleri (ister değişim göstersin, ister göstermesin) değişmek için gösterdiği çaba nedeniyle takdir edin.
Değişmesini beklemeyin / değişeceğini ya da değişebileceğini düşünmeyin
Geçinilmesi zor insanlardan mantıklı davranmalarını beklemeyin. Herkesin kendisine göre bir mantığı olduğunu, özellikle geçinilmesi zor insanlarda bu mantığın daha katı biçimde bulunduğunu unutmayın. İnsanlar kendi mantıklı düşüncelerinin en doğru olduğunu ve bu düşüncelerde herkesin kabul edeceği bir neden sonuç bağlantısı olduğunu düşünür. Bu da diğer insanların bunları kolayca kabulleneceğinin varsayılmasına yol açar. Fakat işin aslı insan ilişkilerinde tek bir gerçek ve tek bir mantıklı açıklama olmadığıdır. Herkesin kendi dünyası çerçevesinde yaşananları açıklayacak bir açıklaması vardır. Bu nedenle kendi mantıklı düşüncemizi bir başkasına dayatmak ve kabul etmesini beklemek onun direncini arttırmaktan başka sonuç yaratmaz.
En zor konulardan birisi de geçinmede zorlandığınız kişinin çok yakınınız olmasıdır. Geçinmekte zorlandığınız kişi anneniz, babanız, kardeşiniz, eşiniz ya da partneriniz olabilir. Bu durumda karşınızdaki kişi ile baş etme uğraşınıza bir de kendi yaşadığınız duygular eklenir. Öfke, kızgınlık, utanç ve suçluluk gibi duygular sizi çaresizlik içinde bırakabilir. Sorumluluk duygunuz ve vicdanınız ne kadar güçlüyse işiniz daha da zorlaşır. Hatta zaman zaman kendinizi tükenmiş bir halde bulabilirsiniz. Bazen de diğer yakınlarınız ile ilişkileriniz bozulur.
İlişkilerde olumsuzluklar yaşanmaya başlandığında çatışan taraflar birbirinin olumlu yönlerini, geçmişte beğenilen ve çekici bulunan yönlerini görememeye başlar. Özel bir çaba harcanmadıkça da bunların yeniden görülmesi ya da farkına varılması mümkün olmaz.
Bu nedenle karşınızdaki insanların iç çatışmalarını arttıracak, onu rahatsız edecek söz ve davranışlardan kaçınılmalıdır. Örneğin kimseye kolay kolay güvenmeyen şüpheci bir kişiye yaptığınız şaka, o kişi tarafından onu aşağılamaya çalıştığınız biçiminde yorumlanabilir.
Genellikle size nasıl davranılmasını istiyorsanız, karşınızdakine de öyle davranmanız tavsiye edilir. Oysa bu iyi insan ilişkileri kurmak için (özellikle geçinilmesi zor insanlarla) geçerli ve yararlı bir yaklaşım değildir. Doğru olan karşıdakinin kişilik özelliklerine göre davranabilmektir. Aslında günlük yaşamımızda hepimiz farkında olmadan böyle davranırız. Örneğin alıngan ve ciddi bir kişiye yanlış anlayabileceğini ve tepki gösterebileceğini düşünerek çoğu zaman şakacı bir tarzda davranmayız. Bu yaklaşımın farkına varılması ve özellikle geçinilmesi zor insanlarla ilişkilerde bilinçli olarak kullanılması gerekmektedir.
Örneğin aşırı kararsız, ne yapacağını ve ne diyeceğini bilemeyen bir kişinin önemli bir karar vermesi gereken bir anda bir türlü karar verememesi diğer insanları öfkelendirecektir. Bu öfkeye kapılarak tepki göstermek karşıdaki kişinin daha da ketlenmesine, daha da kararsız kalmasına yol açmaktadır.
Özgüven ve özdeğerlilik duygusu yeterince gelişmemiş kişiler kırılgan bir kişilik yapısına sahip olmakta, başkalarının tutum ve davranışlarından kolayca etkilenmektedirler. Bu kişiler başkasının bakışından, söylediklerinden ve ses tonundan (hemen her zaman olumsuz) anlamlar çıkarabilmektedirler. Başarısız olacağı, yanlış bir şey söyleyeceği, karşısındakinin kendisi hakkında olumsuz şeyler düşüneceği endişesi hem karşısındaki kişinin söylediklerinden kolayca etkilenmelerine hem de kendi söyleyeceklerini aşırı denetlemeye çalışmasına yol açması bu kişilerin geçinilmesi zor insanlarla geçinebilmelerini olumsuz etkilemektedir.
Doğal olarak her insan dünyayı, insanları ve yaşadıklarını o güne kadar edindiği bilgiler ve deneyimler ışığında değerlendirir. Daha da önemlisi en doğrusunun kendi bakış açısı olduğunu düşünür. Fakat bu konuda esneklik gösteremeyen, başkalarının da kendine göre bakış açıları ve doğruları olabileceğini düşünemeyen kişilerin çevrelerinde olup bitenleri ve yaşadıklarını gerçekçi biçimde değerlendirmesi çoğu zaman mümkün olmaz.
İletişimde sizin ne söylediğiniz değil, karşıdakinin ne anladığı önemlidir.
Geçinilmesi zor insanların söylenenleri ve yaşananları olduğundan farklı anlama eğilimi daha fazladır. Bu nedenle her hangi bir konuda ikna edilmeleri çoğu zaman pek kolay olmamaktadır. Böyle bir durumda yanlış anladığı için karşıdakini hemen suçlamak yerine, kişilik yapısı nedeniyle yanlış anlama eğiliminde olduğunu düşünmek, anlayışlı ve sabırlı davranarak ikna olmaya hazır olduğu anda böyle bir çaba içine girmek daha iyi bir yaklaşımdır. Yanlışı anında düzeltmeye çalışmak ise karşıdakinin kızgınlığını arttırmaktan ve tutumunun daha da katılaşmasından başka işe yaramaz.
İnsanın önyargıları, tutumları, gereksinimleri karşıdaki insanı değerlendirmede ve onunla ilişkilerde çok belirleyici rol oynamaktadır. Her türlü gereksinim ve önyargı hem ilişkileri etkileyebilmekte, hem de karşıdakini değerlendirmede yanılmaya neden olmaktadır. Örneğin sevgi açlığı içinde olan bir kişi kendisine yakın davranan kişileri iyi insan olarak değerlendirebilmekte ve insanların sevgisini kazanmak için her türlü özveride bulunmaktadır.
Kendinizi yeterince tanıyıp tanımadığınızı gözden geçirin
Geçinilmesi zor insanlarla geçinebilmede en etkili davranış biçimleri arasında eşduyum kurmak , olduğu gibi kabul etmek , değiştirmeye çalışmamak , anlayış göstermek , sabırlı olmak ve üstüne almamak sayılabilir.
İnsanlarla ilişkide karşılaştığımız bir sorunda ne hissedeceğinizi, ne düşüneceğinizi ve nasıl davranacağınızı bildiğiniz zaman nerede durmanız gerektiğini, hangi yoldan gitmeniz gerektiğini kolayca kestirebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir