İçeriğe geç

Gece mi Tek Gerçeğimiz? Kitap Alıntıları – Rainer Maria Rilke

Rainer Maria Rilke kitaplarından Gece mi Tek Gerçeğimiz? kitap alıntıları sizlerle…

Gece mi Tek Gerçeğimiz? Kitap Alıntıları

Gece mi tek gerçeğimiz?
ama suskunlukta bile yeni bir başlangıç, işaret ve değişim vardı.
ölüm, anayı bile yabancılaştırır çocuğuna.
yeğlerim geberip gitmeyi özgürce;
saklanmaktansa karanlık köşelerde,
hep tetikte ve etrafı gözetleyerek!
hep ışığa koşmak, aldırmadan kötücül alaylara,
daha iyidir; kendi aczini pohpohlamaktansa.
gerçekleşen düşlerle yetinmeksizin, sarılır ruh yenilerine,
sonsuzluktadır ancak durgun göllere varmak
bu dünyada ise düşmeyi sürdürmektir en büyük beceri.
bir kez başarmış olma duygusunun baskısına uğrayıp,
kanatlanmaktır sezgilerin evreninde, hep daha derinlere.
Peki bizler biliyor muyuz, dostlar, biliyor muyuz
ya da?
Bilmek de, bilmemek de bir tereddüt zamanıdır
insanoğlunun yazgısında.
Su birikintisinin yüzeyindeki yansıma
istediği kadar bulandırsın sûretimizi,
Sen, resmi bil.
Ölüm, anayı bile yabancılaştırır çocuğuna.
Ama korkunçtu elbet ilk günler.
Tek bir yaraydı sanki bütün bedenim.
Her şeyde filizlenip olgunlaşan dünya,
kökleriyle koparıp alınmıştı içimden,
yüreğimle birlikte ( öyle geliyordu bana),
ters yüz edilmiş toprak gibi öylece, yatmış
Yayılıyor ansızın, gittikçe artan
fırtınanın dalgalandırdığı gece, öyle ki
sanki fırtına çıkmasa, kalacakmış
sıkışıp zamanın kıvrımları arasında.
Yıldızların direndikleri yer değil
bitiş noktası,
ve ne ormanın ortasında başlıyor,
ne benim yüzümde,
ne de senin görüntünle.
Lambalar kekeliyorlar, habersiz
Yoksa ışığımızla yalan mı söylemekteyiz? Yoksa binlerce yıldan bu yana
gece mi tek gerçeğimiz
Ve şimdi gözlerimi ayırdığımda kitaptan,
tedirginlik duymuyorum, her şey büyüyor.
Burada yaşadıklarımdır aslında dışardakiler,
ve burada da orada da bir sınırsızlık var;
tek değişen, alıştığında bakışlarım nesnelere
ve kitlelerin o ciddi sadeliğine,
çok daha fazla kaynaşıvermem hepsiyle,
o zaman aşıyor sanki yeryüzü kendi kendisini,
bütün bir gökyüzünü kucaklar gibi,
son yıldız, sanki son yuvaya dönüşüyor.
Peki ama, neydi benden ve benim olan?
Yaşadığım sefalet bile yalnızca
ödünç verilmemiş miydi kader tarafından?

Kader dediğimiz ki, sade mutluluğu değil,
acıyı da ve her şeyi alır geriye,
yıkımları bile satın alır eskilerin yerine.

bir defa olsun kendini olup bitenlere bırakıvermek ve olup bitenlerin iyi şeyler olduğunu bilmek. Cesaretin de zaman zaman kendini şöyle bir bırakmaya, ipek örtülerin püsküllerine takılıp şöyle bir yuvarlanmaya ihtiyacı vardır.
Yalnızca geceleri insan, kimi zaman gittiği yolu tanır gibi oluyor.
Ama sakın bütün yaptığımız, yabancı bir güneşin altında onca zahmetle alınan yoldan geri dönüp hep aynı yere gelmek olmasın? Belki de.
Ah, ne kadar isterdim gizlenebilmeyi, beni gelip
bulmasın diye özlemler:
küçük bir çocuk olmak isterdim, gelecekteki kollarıma dayanmış
Kim korkmamıştır otururken kendi kalbinin
perdelerinin önüne?
Ve açıldığında bunlar, yalnızca ayrılık sahnesidir
ortaya çıkan.
Zavallı yüreğim! Sen kaçırdın mutluluğunu,
Kasvetli günler gelmekte, – ve de – geçmekte
ve şimdi itiraf etmek istemiyor musun sen de,
düşlediğinin bir ilkbahar olduğunu?
YEĞLERİM geberip gitmeyi özgürce
saklanmaktansa karanlık köşelerde
hep tetiktebve etrafı gözetleyerek!
Hep ışığa koşmak, aldırmadan kötücül alaylara,
daha iyidir, kendi aczini pohpohlamaktansa,
bunlar erdemdir, diyerek!

Erdem dediğimiz ürkütücüdür aslında!
Ama gençliğin harlı alevlerine bakınca,
benim yüreğim onlardan yanadır.
Kim lânetleyebilir ki alevleri?
Ateş nöbetlerinin alevlerinden doğmadır
insanoğlunun tüm dünyaları ve eserleri.

Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ey zaman, uzaklaşmaktasın benden şimdi.
Yaralanıyorum her kanat çırpışınla.
Ama kalınca yalnız, söyle, neye yarar ki.
dudaklarım, gecem ve gündüzüm tek başına?
Kaderdir bu rüzgârın estirdiği; bırak, gelsin,
gelsin ne varsa tutkulardan, ve ne varsa uğruna
körü körüne yanıp tutuştuğumuz gelsin.
(Sessiz ol ve kıpırdanma ki, gelebilsin.)
Ey kader dediğimiz, bu rüzgârla bize esmelisin.

Adı konmamışların ağırlığıyla yalpalayan
bu yeni rüzgâr, sürüklemekte bir yerlerden
denizleri aşırtarak, ne ise biz olanı.

Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ne yaparsın tanrım ben olmasam
Ben senin testinim ( ya kırılırsam )
İçtiğin içki benim ( ya bozulursam )
Senin giysinim ve uğraşınım
Anlamını da yitirirsin benimle
Ve senin önünde gerçek olabilmek
Tanımlamak istiyorum kendimi ,
Uzun uzun ve yakından bakılmış bir resim gibi ,
Anladığım bir sözcük ,
Su içtiğim testi ,
Annemin yüzü ,
Ve en korkunç fırtınalarda ,
Beni taşıyabilmiş bir gemi gibi.
Ve gözleri çiçekler gibi solduran ölüme gelince
Bir acımasızlıktır ölüm , bilmeyenlere karşı
Ulaşmasın senin gözlerine
Yıldızların direndikleri yer değil bitiş noktası.
Ve ne ormanın ortasında başlıyor , ne benim yüzümde , nede senin görüntünle.
Ampüller kekeliyorlar , habersiz
Yoksa ışıklarıyla yalan mı söylemekteler ?
Yoksa binlerce yıldır karanlık mı tek gerçeğimiz
Oysa korkmuyorlar
Onlara düşman olan hiçbir şey yok
Ne dün , ne de yarın
Çünkü zaman , çöküp gitmiş
Ve onlar , zamanın harabeleri üstüne çiçek açmaktalar.
Ve ışıklar yalan söylemektedir ,
Gece ise yakınında ve serindir.
O , zamanı gümüş telli konuşmalarla örmektedir
Ve arada ellerini havaya kaldırdığında ,
Sanırsın ki senin ulaşamadığın yerlerde ,
Senin göremediğin narin çiçekleri toplamaktadır
Biliyorum hayatın iyi olduğunu ,
Dünyanın dolu bir tencere olduğunu biliyorum ,
Ne var ki karışmıyor bir türlü kanıma ,
Bana gelince , yalnız başıma vurmakta .
Kaşığı uzatıyorlar bana ,
Bu bir kaşık hayatı.
Hayır istiyorum ve istemiyorum ,
Bırakın kusayım kendimi.
Yayılıyor ansızın , gittikçe artan
Fırtınanın dalgalandırdığı gece , öyle ki ,
Sanki fırtına çıkmasa , kalacakmış
Sıkışıp zamanın kıvrımları arasında .
Yıldızların direndikleri yer değil bitiş noktası,
Ve ne ormanın ortasıda başlıyor ,
Ne benim yüzümde ,
Ne senin görüntünle.
Lambalar kekeliyorlar , habersiz:
Yoksa ışığımızla yalan mı söylemekteyiz?
Yoksa binlerce yıldan bu yana
Gece mi tek gerçeğimiz
Dağınıkken bir araya gelenlerin sayısı çok azdır,
Uzun yollardan karanlık gölgelerle gider insanlar.
Her evin içinde aynı ışık ; ve bütün insanlar çok benzerler birbirlerine ,
örterler yüzlerini elleriyle.
Ve bir ağaç gibiyim kimi zaman ,
Bir mezarın üzerinde yaprak hışırtılarıyla
Genç çocuğun hüzünlerin ve şarkıların arasında yitirdiği düşü gerçekleştiren , olgun bir ağaç.
Ölüm , anayı bile yabancılaştırır çocuğuna.
Bir acımasızlıktır ölüm , bilmeyenlere karşı .Güçlü olmak zorundadır insan, ölse bile bir yabancı.
Kim korkmamıştır otururken kendi kalbinin perdelerinin önünde?
Vedalarda duyumsadığın , kutsal bir korkunun
pençesindeki
manzara , senin gece yanın , aydınlanıp kararmakta .
Hâlâ kuşkuyla mı bakıyoruz ölümlüye ?
Geleceğin mekânındaki duyguları , geçici olandan öğrenecek yerde?
İyi tanı kendini!
İTİRAF ET ,- düşlediğin bir ilkbahardı,
Aydınlık ideallerle dolu bir dünya ,
O zamanlar yaşamın parıltılar saçan kupasında
Gençliğin henüz köpüren iksiri vardı .

Zavallı yüreğim ! Sen kaçırdın mutluluğunu
Kasvetli günler gelmekte , ve de geçmekte
Ve şimdi itiraf etmek istemiyor musun sen de,
Düşlediğinin bir ilkbahar olduğunu?

“ey acımasız gece, hissetmeyi bilen, isteyen biri, kendini açan biri, sonunda neden benzemesin sana?”
“ey acımasız gece, hissetmeyi bilen, isteyen biri, kendini açan biri, sonunda neden benzemesin sana?”
Iyiydi hayatım başlangıçta.
Sıcak tutuyordu beni, yüreklendiriyordu
Nasıl bilebilirdim o zamanlar,
bütün gençler için böyle olduğunu.
Bilmiyorumdum ne olduğunu hayatın-
Istemem bu yarısı boş kalmış maskeleri,
Oyuncak bebektir yeğlediğim. Hiç olmazsa doludur içi
Kim korkmamıştır otururken kendi kalbinin perdelerinin önünde ?
Zavallı yüreğim ! Sen kaçırdın mutluluğunu,
Kasvetli günler gelmekte,-ve de-geçmekte
Korkunç çirkinleşmiştir insanlar,
yüzlerinden damla damla akan ışıkla,
ve gece toplanmışlarsa bir arada,
sallantıda bir dünyadır gördüğün,
ne varsa karışmıştır birbirine.
Bir acımasızlıktır ölüm,bilmeyenlere karşı.
Bak ve gör terk edilmiş biriyim ben
adımı bilen dahi yok bu kentte
bir illete yakalanmışım adına cüzzam denen
vuruyorum elindeki tahtaları birbirine
duyuyorum bu hüzünlü işareti
yakınımdan geçip giden herkese
Kalabalık için yaratılmamıştır geceler.
Gece seni ayırır komşusundan,
Buna aldırmadan gitmelisin kapısına.
Ateş nöbetlerinin alevlerinden doğmadır
İnsanoğlunun tüm dünyaları ve eserleri.
Şimdi hatırladığında hayat sizi,
Şefkatle saçlarınızı okşar:
Neniz var idiyse,hepsi
Bundan böyle başkalarında yaşar.
Ve unutulursan bu dünyadan olanlarca,
şöyle de sessiz toprağa:
Akıp gidiyorum.
Seslen hızlı akan suya:
Gelen, benim.
Bunca dolu dizgin bir gecede,
sihirli bir güç ol duygularının çakıştığı yerde,
anlamını bulsun o tuhaf karşılaşma.
Nedir sana en acı vermiş deneyimin ?
Su acıysa damağında, sen de dönüş şaraba.
Sen yalnızca boyun eğ değişimin buyruğuna.
Bunca ürkek, bunca kırılgan mıyız gerçekten ? Kaderin bizi inandırmak istediği kadar?
Bilmek de, bilememek de tereddüt zamanıdır insanoğlunun yazgısında.
Selamlıyorum kuşkunun elinden kurtarılmış ne varsa
Korkmayın sakın acı çekmekten, mihnetten, katın onu da yeryüzünün ağırlığına
Sadece başka bir soluk almadır gerçekte şarkı. Hiç için alınmış bir soluk. Bir esinti Tanrı katında. Bir kırlangıç fırtınası.
Şarkı, varoluştur. Tanrı için, varolmanın kolayı. Ama bizler ne zaman varız ?
Ya ölümü nerede ki ? Ölümün ezgisini de yaratabilecek misin kendi şarkınla tükenmeden ?
Ve uyudu içimde. Her şey, onun uykusuydu.
Seviyorum derinliklerinde duygularıma kucak açan iç dünyamın kuytuluklarını.
Ölüm, anayı bile yabancılaştırır çocuğuna.-
Lambalar kekeliyor, habersiz:
Yoksa ışığımızla yalan mı söylemekteyiz?
Yoksa binlerce yıldan bu yana
gece mi tek gerçeğimiz
Çok küçük şeyler aslında, boğuştuklarımız, bizimle boğuşanlara gelince, epey büyük.
Evimde sayılırım çıktığı sürece
tahtalarımın sesi
Bak ve gör, terk edilmiş biriyim ben.
Adımı bilen dahi yok bu kentte.
Dimdik ve iyi olabilir ruhum;
ne var ki eğilmeden taşıyacak güçte değil yüreğim.
Ne kadar tuhaf bu olup bitenler
Birbirine geçenler, ayrılıp uzaklara yüzenler:
dostça ama biraz belirsiz.
Ne kadar iyi.
Kader dediğimiz ki sade mutluluğu değil,
acıyı da ve her şeyi alır geriye.
yıkımları bile satın alır eskilerin yerine.
Çok daha ağırdır yaşamak, herşeyin ağırlığından.
Ben, ben derler boyuna.
ve demek isterler ki herhangi biri.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir