İçeriğe geç

Gece Ana Kitap Alıntıları – Kurt Vonnegut

Kurt Vonnegut kitaplarından Gece Ana kitap alıntıları sizlerle…

Gece Ana Kitap Alıntıları

ama bu komik olmak için zor bir dünya; gülmeye gönülsüz, düşünmeyi beceremeyen, inanmaya ve öfkelenmeye ve nefret etmeye bu kadar hevesli insanlarla dolu bir dünya
Biz ‘o’ymuş gibi yaptığımız şeyiz, yani ‘ne’ymiş gibi yaptığımıza dikkat edelim.
As for children’s working off aggressions, I’m against it. They are going to need all the aggressions they can contain for ultimate release in the adult world.
There are plenty of good reasons for fighting,” I said, “but no good reason ever to hate without reservation, to imagine that God Almighty Himself hates with you, too.
What froze me was the fact that I had absolutely no reason to move in any direction. What had made me move through so many dead and pointless years was curiosity.

Now even that had flickered out.

Never have I willfully destroyed a tooth on a gear of my thinking machine. Never have I said to myself, “This fact I can do without.”
The dismaying thing about the classic totalitarian mind is that any given gear, though mutilated, will have at its circumference unbroken sequences of teeth that are immaculately maintained, that are exquisitely machined.
Plagiarism is the silliest of misdemeanors. What harm is there in writing what’s already been written? Real originality is a capital crime, often calling for cruel and unusual punishment in advance of the coup de grace.
An eighty-eight was set up in it, and the gun was manned by boys about fifteen or sixteen years old. There was a success story for Heinz’s late wife—boys that young, and yet with men’s uniforms and a fully-armed death trap all their own.
The slave laborers who hanged Noth had no clear idea who he was, beyond the fact that he was somebody important. They hanged him for the satisfaction of hanging somebody important.
“I thought surely you’d built a new life, with no room in it for me. I’d hoped that.”

“My life is nothing but room for you,” I said. “It could never be filled by anyone but you.”

He was the youngest son of a dentist, the grandson of two dentists, brother of two dentists, and the brother-in-law of three dentists. He himself set out to be a dentist, but was expelled from the Dental School of the University of Pittsburgh in 1910.
No young person on earth is so excellent in all respects as to need no uncritical love.
Seni, sevme kapasitem dahilinde gerçekten sevdim.
“Savaşmak için sürüyle iyi neden var,” dedim. “Ama sorgusuz nefret etmek, Tanrı’nın da senin kadar nefret ettiğini düşünmek için iyi bir neden yok! Kötülük nerede sanıyorsun? Kötülük her insanın içindeki sınırsız nefret etmek, yanına Tanrı’yı alıp nefret kusmak isteyen kocaman parçada! Her tür çirkinliği çekici bulan yanında!
“Aptalların,” diye devam ettim, “cezalandıran, hor gören ve memnuniyetle savaşa giren yanları o işte!”
Bir tahta kasanın üzerine çöküverdim. “İyi seçilmiş bir iki kelimeyle,” dedim “her şeyi alıverdin elimden. Bir dakika öncesine kıyasla bomboş kaldı ellerim!
“Dost, düş ve eş Alles kaput.”
Hepsi, olmadığım bir kişi olmanın hayaliydi.
gülmeye gönülsüz, düşünmeyi beceremeyen, inanmaya ve öfkelenmeye ve nefret etmeye bu kadar hevesli insanlarla dolu, gülünç olması zor bir dünyadayız.
Asla zannettiğimiz kadar modern, ilerisinde değiliz geçmişin
Biz oymuş gibi yaptığımız şeyiz. Yani neymiş gibi yaptığımıza dikkat etmeliyiz.
-Artık yazmıyor musun? dedi.
-Söylemek isteyebileceğim bir şey kalmadı,dedim.
-Onca gördüğünden, onca çektiğinden sonra mı, hayatım? dedi.
-Onca görüp onca çektiğim, dedim, bir şey söylememi neredeyse imkansız kılıyor. İfade yetimi kaybettim. MEDENİ DÜNYAYA anlamsız laflar ediyorum, aynılarıyla karşılık veriyor.
“Söyleyebileceğin hiçbir şey seni daha az ya da daha çok sevmeme neden olamaz. Aşkımız kelimelerin dokunmayacağı kadar derin.”
Onca ölü ve anlamsız yılı sadece merak yüzünden yaşamıştım.
Çocuklar oyuncak bir Nuh ‘un gemisine indirilip bindirilecek oyma hayvanlar değillerdir inanın bana. Çocuklar sürekli yetişkinleri gözler, ne uğruna savaştıklarını, neye hırs beslediklerini, nasıl ve neden yalan söylediklerini, neye delirdiklerini, delirmenin farklı yollarını ve diğer şeyleri öğrenirler.
Esas mucize, dedim, senin ölüleri uyandırma gücün. Aşkın işi o, dedi.
Bu ülkede ne zaman gerçekten saygın bir şey olsa lime lime ediliyor ve ayaktakımının önüne atılıyor. Amerika ‘dan nefret ediyorsun değil mi? Amerika’dan nefret etmek, Amerika ‘yı sevmek kadar aptalca, dedim. Bu ülke için duygulanmam imkansız çünkü taşınmazlar beni ilgilendirmiyor. Sınırlarla düşünemiyorum. O hayali çizgiler de benim için cinler periler kadar yalan. İnsan ruhuyla cidden ilgili herhangi bir şeyin başlangıcını ya da sonunu belirlediklerine inanamam.Erdemler ve ahlaksızlıklar, zevkler ve acılar sınır tanımaz.
Sorgusuz inanca dair ne derseniz deyin, sorgusuz inanma kapasitesini dehşet verici ve kesinlikle iğrenç buluyorum.
gülmeye gönülsüz, düşünmeyi beceremeyen, inanmaya ve öfkelenmeye ve nefret etmeye bu kadar hevesli insanlarla dolu, gülünç olması zor bir dünyadayız.
ürettiklerimizin niteliğiyle yargılanacağız. Bize dair başka hiçbir şeyin önemi kalmayacak.
Ancak geriye dönüp baktığımda onları arkamda bıraktığım sümüksü döküntü gibi görebiliyorum.
Benim kontrol edebileceğim şeyler değil, dedim. Haliyle üzerinde kafa yormuyorum.

Başıyla onayladı. İpinde değil yani? dedi.

Asla zannettiğimiz kadar modern, ilerisinde değiliz geçmişin.
Neymişiz gibi davraniyorsak oyuz; dolayısıyla büründüğümüz role dikkat etmeliyiz.
“onca görüp onca çektiğim,” dedim, “bir şey söylememi neredeyse imkânsız kılıyor. ifade yetimi kaybettim. medeni dünyaya anlamsız laflar ediyorum, aynılarıyla karşılık veriyor.”
Dünya savaşları insanları değiştirmeli, dedim. Yoksa neye yararlardı?
Asla zannettiğimiz kadar modern, ilerisinde değiliz geçmişin.
insanın bağrında umut pınarı edebiyen akar ,derler .
Söyleyebileceğin hiçbir şey seni daha az ya da daha çok sevmeme neden olamaz. Aşkımız kelimelerin dokunamayacağı kadar derin.
Ben biçim hayranıyım, dedim. Başlangıcı, ortası ve sonu mümkünse hissesi olan şeylere hayranım.
Sorgusuz inanca dair ne derseniz deyin, sorgusuz inanma kapasitesini dehşet verici ve kesinlikle iğrenç buluyorum.
Neymişiz gibi davranıyorsak oyuz; dolayısıyla büründüğümüz role dikkat etmeliyiz.
Savasmak icin bir suru iyi neden var.ama tereddut etmeden nefret etmek,Tanri’nin da senin kadar nefret ettigini dusunmek icin iyi bir neden yok.seytan nerede?seytan insanin sinirlari olmadan nefret etmek istemenin yaninda,icinde Tanri ile nefret etmek isteyenin yaninda.butu cirkinlikleri cekici bulan iste insanin icindeki o kisim.
“Söyleyebileceğin hiçbir şey seni daha az ya da daha çok sevmeme neden olamaz. Aşkımız kelimelerin dokunmayacağı kadar derin.”
“Hayatımı riske atmak benim için bir onurdur,”
Dedi ve öldü.
‘‘Yazmak için oturduğumda, donup kalıyorum.”
Böyle gözlerle ilk kez karşılaşmıyorsun dedi.

Nereye gideceği söylenene kadar hareket edemeyen, ne yapacağını söyleyecek birini arayan, ne söylenirse yapacak birini ilk defa görmüyorsun.

Çocuk mümkünse doğduğu andan itibaren gerçek insanlar ve gerçek topluluklar için de tecrübe kazanmaya başlamalıdır.Oyuncaklar ancak herhangi bir nedenden dolayı bu malzemeyi erişilemiyorsa kullanılmalıdır. Ama sizin broşürünüzdeki mülayim ,hoşa giden, yumuşak, kolay şekillendirilebilir oyuncaklar değil dostlarım! Çocuklarımızın oyuncaklarında ahenk olmasın ki barış ve düzen bekleyerek büyük diri diri yenmesinler.
Çocukların öfkelerini kontrol etmelerini gelince: karşıyım.Yetişkinlerin dünyasında biriktirebildikleri tüm öfkeyi kullanmak zorunda kalacaklar
Çocuklar sürekli gerçek yetişkinleri gözler ne uğruna savaştıklarını, neye hırs beslediklerini, hırslarını nasıl tahmin ettiklerini, neden ve nasıl yalan söylediklerini , neyle delirdiklerini, delirmenin farklı yollarını ve diğer şeyleri öğrenirler.
Çocuklarımın hangi alanlarda başarıya ulaşacaklarını öngöremem ama herhangi bir beklentim olmaksızın medeni dünyanın herhangi bir yerinde başarılarını garantileyebilirim
Kalakaldım.

– Beni donduran, kaldırımda aniden durduran, vicdan azabı değildi.Asla vicdan azabı çekmemeyi öğretmiştim kendime.

-Beni donduran,kaldırımda aniden durduran, kayıp hissi değildi.Hiçbir şeyi fazla istememeyi öğretmiştim kendime.

-Beni donduran,kaldırımda aniden durduran, ölüme duyduğum nefret değildi.Ölümü dost görmeyi öğretmiştim kendime.

-Beni donduran ,kaldırımda aniden durduran, adaletsizliğe karşı Kalbi Kırık öfke değildi Adil Ceza ve ödül bekleyeceğime gidip kanalizasyonda elmas taç aramamın evla olduğunu öğrenmiştim kendime.

-Beni donduran, kaldırımda aniden durduran, sevilmediğim düşüncesi değildi.Sevgisiz idare etmeyi öğretmiştin kendime.

-Beni donduran ,kaldırımda durduran, herhangi bir yöne gitmek için hiç ama hiç bir nedenim kalmadığı gerçeğiydi. Onca ölü ve anlamsız yılı sadece merak yüzünden yaşamıştım.

O da sönmüştü artık.

Kaldırımda öylece ne kadar kaldım bilmiyorum Bir daha kımıldayacaksam, kımıldama nedenimi başka birinin sunması gerekecekti.

Samimi değilsiniz dedi. Tek üzülen benim burada, uğruna yaşayacak hiç bir şeyim kalmadığı için üzgünüm.
Söyleyebileceğin hiçbir şey seni daha az ya da daha çok sevmeme yol açamaz.Aşkımız kelimelerin dokunamayacağı kadar derin ,Ruhani aşk bu.
Şüphesiz kişiliğimde büyük bir kusur ama sınırlarla düşünemiyorum. O hayali çizgiler de benim için cinler ve periler kadar yalan. İnsan ruhuyla cidden ilgili herhangi bir şeyin başlangıcını ya da sonunu belirlediklerine İnanamam .Erdemler ve ahlaksızlıklar , zevkler ve acılar sınır tanımaz.
Artık yazmıyor musun dedi.
Söylemek isteyebileceğim bir şey kalmadı dedim.
Onca düşündüğünden onca çektiğinden sonra mı hayatım dedi .
Onca görüp onca çektiğim dedim bir şey söylememi neredeyse imkansız kılıyor. İfade yetimi kaybettim. Medeni dünyaya anlamsız laflar ediyorum , aynılarıyla karşılık veriyor.
Seni sevme kapasitem dahilinde gerçekten sevdim.
Sahip olduğumu düşündüğüm dostumsan ben gerçeği söylerken, olduğumu düşündüğüm arkadaşına inanırsın
Sen bizi anlayan bir kaç yabancıdan birisin.
Cehennemden beter ne var ? dedi.
Araf dedim.
Neymişiz gibi davranıyorsak oyuz ; dolayısıyla büründüğümüz role dikkat etmeliyiz.
medeni dünyaya anlamsız laflar ediyorum, aynılarıyla karşılık veriyor.
nazilere bayılmıyorduk. diğer taraftan, nazilerden nefret ettiğimizi de söyleyemem.
insandı hepsi.
Biz, ‘o’ymuş gibi yaptığımız şeyiz, yani ‘ne’ymiş gibi yaptığımıza dikkat etmeliyiz.
Şimdi düşünüyorum da, bu öykünün bir ahlak dersi daha var: Öldüysen, ölmüşsündür.
Bomba dairemize isabet ettiğinde onu öldürüp beni hiçbir şeysiz, yalnızca bir motosikletle bıraktı dedi. Karaborsacılar motosiklet için dört bin sigara teklif etti.

Biliyorum. dedim. Her kafayı çekişinde aynı hikayeyi anlatırdı.

Derhal sigarayı bıraktım, dedi. Çünkü motosikletimi çok seviyordum.

Bu dünyada pek çok şey işe yaramıyor ama aspirin yarıyor.
Biz oymuş gibi yaptığımız şeyiz. Yani neymiş gibi yaptığımıza dikkat etmeliyiz.
“Birisi kendine nereye gideceğini söyleyene kadar hareket edemeyen, ne yapacağını söyleyecek birini arayan, kendine ne söylenirse yapacak gördüğün ilk adam değil. Auschwitz’de bunlardan binlercesini gördün.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir