İçeriğe geç

Gazzali ve İmgelem Poetikası Kitap Alıntıları – İbrahim Musa

İbrahim Musa kitaplarından Gazzali ve İmgelem Poetikası kitap alıntıları sizlerle…

Gazzali ve İmgelem Poetikası Kitap Alıntıları

&“&”

Gazzali’yi zıtlıklar arasında bir sentez ortaya çıkaran kimse olarak gösteren görüşten haz etmiyorum. Bence bu onun çalışmalarının yanlış bir okuması. Son derece popüler olan bir sav, Gazzali’nin hukuku tasavvufla sentezlediği veya uyumlaştırdığı ya da mantığı kelamla uyumlulaştırdığıdır. Fakat Gazzali’nin görünürde iki zıt disiplin veya düşünce seti arasında zıtlık olmadığını gösterdiğini ve dolayısıyla bunların bir inanç veya uygulama birliği içinde tutarlı olarak bir arada bulunabileceklerine inandığını söylemek daha faydalı olacaktır. Kutuplar arasındaki görünür zıtlık, disiplinler ve görüşler arasındaki farklılıklara uzanan eşik veya dehlizdeki çalışma ve mücadeleyle nötrlenir.
Müslüman düşünce geleneği ne statik ne atıldır. Kendi devamlılık ve devamsızlık ritimleri vardır, sürekli olarak kendini ahlaki ve ruhani bütünlüğün zorunluluklarına göre ayarlar. Ahlaki tahayyülün hızla kendini zevale götüren tenkitçi bir püritan’ızme düştüğünü görmek ve nostaljik feryada meyletmek istemiyorsak ahlaki olanın yalnızca müzakere kisvesinde değil, aynı zamanda poetik tecellisinde de ciddiye alınması gerekir.

Herhangi bir Gazzali okuyucusunun dikkatini çeken ve onu büyüleyen şey, onun poiesi’s’i -yaratıcı yapma ve üretme- metinlerin okuma ve yorumlamalarına bilginin aşırı çeşitliliğini yaymak suretiyle ne kadar etkileyici şekilde geri kazandığıdır.

Başkalarının sanat ve estetiği ahlaka dahil etmede tereddüt gösterdiği noktada Gazzali anlatı (hikâye) gücünü ahlaki olanın incelemesine tereddütsüz sokmuştur. Ona göre en saf sanat, kalptedir öznelliğin muhafazasında. Burada “Öznellik” ruhun veya özün kendisini güçlendiren bir dizi disiplin ve uygulama yardımıyla bütün ahlaki imkânlara teslimiyet kapasitesi anlamındadır.

Din ilimlerini ihya etme hedefinin peşinden giden Gazzali, bir zanaatkâr olarak çok disiplinli bir yaklaşım benimsemiştir: Bir dizi müzakere ve kaynaktan ilham almıştır. Düşmanlarından bazıları onun yaklaşımını çileden çıkaran bir eklektiklik ve gelişigüzellik olarak nitelemeyi tercih ediyor, onun iyi ve kötüyü karıştırmak ve bir amatör gibi ehil olmadığı alanlara açıldığını iddia ediyordu. Fakat işe bakın ki tarih, amatör ve eklektiğin mirasını, profesyonel düşmanlarınınkinden daha muhafaza edilmeye değer bulmuş ve Gazzali’nin zengin sesi ve anlatısı yüzyıllar boyunca etkisini sürdürmüştür.
Gazzali yalnızca benim onu betimlediğim gibi çoklu disiplin ve düşünce akımlarının eşiğinde duran bir zanaatkâr değildi; aynı zamanda düşüncesinde bir maceracı ve keşifçiydi. Hayatın karmaşık gerçekliklerine verilen bütün yanıtların tek bir kültür, düşünce geleneği veya tarihsel çağda olmadığının farkına varmıştır. Bu nedenle ana akımların dışında girişimlerde bulunmuş, miras aldığı geleneklerin pozitif unsurlarını nasıl yeniden devreye sokabileceğini görmek üzere bilgi arşivlerini alt üst etmiştir.

Yalnızca standart gelenekten uzaklaşmamış, aynı zamanda onu takviye etmiş ve onunla yeniden aşina olmuş; geleneğin cila ve parlaklığını daha belirgin kılmak için ona yeni bir anlatısal cila eklemiştir. Kendisinin kabul ettiği üzere söylemsel geleneğe hayat vermeye veya onu ihya etmeye çalışmıştır. Şimdi, nereden bakılırsa bakılsın bu Gazzali adına çok büyük bir iddiadır – bilgi geleneklerine can üflemeyi cesurca kendi üzerine almıştır, zira kendi eleştirel teşhisine göre geleneğin, yani din ilimlerinin yorumlanmasmda bir sorun olduğunu isaret etmiştir.

Gazzali için hakiki bilgi, ahlaki olana götüren bilgidir. Bilginin ahiret yoluna, nihai kurtuluşa, özgürleşme dayanağına götürmesi gerekir. Özgürleşmiş özne dolayısıyla gerçek anlamda bütün maddi bağlılıklardan gerçek anlamda özgürleştirilmiş kişidir.

Gerçekten özgür olan bir özne dünya üzerine bir sözde ilahilik gibi, soykırım ve bilgi cinayeti suçlarını işleyen -genellikle ruhani ve zihni esaret içinde olan insanlar tarafından işlenen suçlar-biri gibi davranmaz. Hakikaten de Gazzali’nin Müslüman geleneği içinde tutarlı olan yorumlamasında bilgiye yüklenen, eylemde bulunmaktır. Ve bir özgürlük göstergesi, dünyada ahlaki eylemdir. Bir Müslüman için çifte özgürlük ahlaki bir eylemde bulunur: Bu dünyada özgürlük ve ahirette kurtuluş.

Dünyanın bazı yerlerinde hizipte veya söylemsel gelenekte [mezhep] uyuşma olduğunda ve siyasi mevki için yarışanlar itaat meydana getiremeyeceklerinden korktuklarında meseleler icat ederler. Ardından ayrılık yaratmak ve ön yargı teşvik etmenin gerekli olduğu izlenimi yaratırlar. Böylece bazı kimseler resmî bayrak siyah mı kırmızı mı olmalı bunu tartışır.

Bir grup der ki: “Hakiki bayrak siyahtır.” Diğeri şöyle diyecektir: “Hayır, kırmızıdır!” Ve böylece liderler, bu kitleleri onlan yalancı bir çatışma içinde karmaşâ içine sokacak boyutta itaatkâr kılmada başarılı olurlar. Kitleler hatalı şekilde bunun hayati bir mesele olduğuna inanırken liderler bu meseleyi icat etmedeki gerçek amacın ne olduğunu çok iyi bilir.61

Mutluluk bedensel bir zevkten ziyade mükemmeliyete ulaşmak için gösterilen gayrettîr. Kişinin cennetteki huzuru kalbinde deneyimlemesi, dünyevi deneyimin bir parçasıdır. Yine de mutluluk aynı zamanda ahlaki uygulamaların istenen sonucudur.

Kişi, dinin normatif veya indirilmiş buyruklarının (şeriat) arkasındaki ahlaki mecburiyetleri tamamen idrak etmek yoluyla mutluluğa ulaşabilir, eylemleri bilgiyle harmanlayarak mutluluk elde edebilir. “Bilgi veya eylem dışında mutluluğa giden yol yoktur.” der Gazzali.51

Hakikaten de kaide olarak yalan söylemenin mekruh bir eylem olduğunu neredeyse içgüdüsel olarak anlarız. Fakat, düşünün ki, der Gazzali, mütedeyyin ve ahlaken doğru bir insan -veya bir peygamber-despot bir kralın adamları veya öfkeli, kaba katiller peşinde olduğu için sizden yardım istiyor.

Söz konusu kişiyi korumak için ona evinizde güvence ve sığınak sunuyorsunuz. Kaçağı arayan düşmanlar gelip kapınızı çaldığında yalan söyleyip onun evinizde olmadığınızı mı söylersiniz? Zarar verme ve öldürme amacıyla o kişinin peşinde olan kimselere yalan söylemek mekruh bir eylem mi olacaktır? Onları bir tezgâhla kandıracak olursanız dürüst olmayan bir kimse olarak mı görülürsünüz? Gazzali’nin bu son iki soruya yanıtı tartışmasız bir “Hayır”dı.

Mekruhluk yalan söylemekle doğal olarak ilişkili değildir, zira yukarıda betimlenen durumda yalan söylemek, masum bir kimsenin hayatını kurtarır. Hayat kurtarmak da kesinlikle mekruh bir hareket değildir; aslında, bu türden hayati tehlike içinde olan bir insanı kurtarmak mecburidir.

Bilgi dünyevi bir kazanç ve liderlik için değil,kendisi için arandığında bilhassa zevklidir.

Gazzâli

Gazzali,Bilgi ruhun ibadetidir ve vahiy (şar) söz dağarcığında adı kalbin ibadetidir."der.
Ünlü 14. yüzyıl Hanbeli hukukçusu İbn Kayyim cl-Cevziye (ö. 751/1350) merkezinde adalet olacak şekilde şeriatı ayrıntılı biçimde tanımlamıştır:

Şeriatın temeli, bilgelik ile insanların çıkarlarını bu dünyada ve öteki dünyada korumaktır. Bütünde adalet, merhamet ve bilgeliktir. Adaleti zorbalığa, merhameti aksine, iyiliği kötülüğe ve bilgeliği önemsizliğe götüren her kaide, dolaylı olarak ona dahil edilmiş olsa bile şeriata ait değildir Şeriat, Allah’ın insanlarına adaleti ve merhametidir. Hayat, besin, ilaç, ışık, iyileşme ve erdem onun sayesinde mümkün olur. Var olan her iyilik ondan çıkmıştır ve mevcut her noksanlık onun kaybı ve israfından doğar… Zira Allah’ın yayması için Peygamberi’ne emanet ettiği şeriat, dünyanın payandası ve bu dünyada ve öteki dünyada başarı ve mutluluğun anahtarıdır. 33

Denge" (adalet) kelimesi her kullanıldığında, her zaman ya insanlarla ya Allah’la ilişkilidir, der bize İsfahani. 28

İnsanlara ilişkin olduğunda pot’ansiyel olarak bir miktar eşitlik talep eden ve gerçekte bir miktar tesviye ve eşitliğe göre paylaştırma anlamına gelen bir eğilimdir’ (baya). Denge, Allah’a atıfla kullanıldığında tekrar bir eğilime değil, Allah’ın eylemlerinin nasıl aşılmaz bir “denge” (intizam) hassasiyetiyle kendini gösterdiğine işaret eder. Bir adalet anlayışı edinmeye çalışan kimseler erdemi mükemmelleştirir ve böyle bir eylem ifa etme eğilimini gerçekleştirir. Bazen bütün erdemlere adalet ve zaman zaman da adalete en güzel erdem denir. 29 İsfahani bu anlamı “Allah hak olarak kitabı ve mizanı indirendir” ile “Göğü yükseltti ve ölçüyü koydu.” 30 ayetlerinin şerhinde yakalar.

Ruhun mükemmeliyeti ilahi işaretleri, işaret ile ruh birbirinden ayırt edilemez hale gelecek şekilde içselleştirip damgaladığında ortaya çıkar. Mükemmeliyet, diye hatırlatır bize Gazzali, ruh/öz “ilahi buyrukların özüyle işlenmiştir ve onunla birdir, zira ki o [ruh/öz] odur [ilahi buyruklar].”75

Dolayısıyla ruh/Öz, hakikaten de ilahi buyrukların ilahi olanla hemhâl olması ve mutlak itaat bağlamında vücut bulmasının mevkisidir.

Gazzali’nin niyet doktrini, ruh ile kalp arasındaki kritik bağlantı noktasını teşkil ediyordu. Beden başarısız olsa bile ruh yine de niyet saflığı ile sağlıklı olabilirdi. Niyet, “Kalbin iki unsurdan mürekkep durum ve sıfatıydı: Bilgi ve amel.”42

Neyin gerekli olduğunu bilmek ve ardından samimiyet ve doğrulukla elde edilen bilgiye göre hareket etmek, özün geliştirilmesindeki kritik unsurlardır. Kişi pratik olarak erdemli bir görevi yerine getiremezse bile öz yalnızca iyi yapma niyet ve isteğiyle mükemmeliyette büyür. Gazzali’nin öz ile ruhun aracılık ettiği öznelliğe ilişkin çok net bir anlayışı vardı. Ruh birçok arzuya tabi, hakiki özgürlüğün mevkisi ve bireysel kişinin özüydü.

“Uzuvların hareketi düşüncelerin meyvesidir, eylemler karakterin [ahlak] ürünüdür ve doğru davranış, bilginin yayılmasıdır. Kalbin saklanmış en saf çekirdeğinin [sara’ir el-kulüb] amellér ve onlann membasının bahçesi olduğunu bil. 30

Batıni ışık, ona süs ve parıltı vermek suretiyle zahiriyi aydınlatır. Doğru davranış, müstekreh ve günahkâr amelleri erdemlere dönüştürür. Bir kişinin kalbinde tevazu yoksa uzuvlarında da onu bulmayı bekleme. Ve her kimin kalbi ilahi ışıkların yuvası değilse peygamberi örneğin güzelliği onun zahirisi[nden] parlamayacaktır’.” 31

Gazzali bu bölümde açıkça özün batıni ile zahiri, hukuk (fıkıh) ile bilinç (sarâir), eylemler ve niyetler, beden ile ruh arasındaki diyalojik gerilimine atıfta bulunur.

Tahmin edilebilir davranışın altında optimum insan gelişimi ve mutluluğunun zuhur edebileceği istenen ahlaki düzene uymasıyla sonuçlanacak olan şey, son kertede toplumun bireylerinin yetiştirilmesi ve ahlaki oluşumudur. O ahlaki düzen, yalnızca pozitif hukuk vasıtasıyla kendini gösteren ve bilinen vahyedilmiş hukukta (şeriat) kutsallaştırılmıştır. Hukuk söylemsel bir gelenekte temellenmesine rağmen, daha yüce bilişsel sezgi ile ruhani bilgi elde etmenin bir yoludur. Hukuk esasen özün bakımı için bir aygıt hâline gelir.

Yalnızca beden değil, aynı zamanda psikolojik teçhizat da Gazzali’ye göre hukukla hemhâl olmanın bir alanıdır. Gazzali, hukukun amacının beden uymayı istemeye alışana dek biraz zorluk çıkarabilecek öz şekillendirme olduğunu savunma noktasında netti; Kişi hemen ona göre hukukun zorunluluk ve müeyyideler getirmenin Ötesinde bir rolü olduğu ikazını yapmak durumundadır. Hukuk aynı zamanda beden ve ruhla etkileşim içindeydi.

Gazzali’ye göre insanlar ve etraflarındaki evren bir senaryo (tasnif) ve besteyi (telif) andırır. Tanımı incedir: “Evren ve sakladığı gizem Allah’ın senaryosu ve O’nun bestesi, O’nun esas yaratısı ve icad’ıdır. Ve onun çoklu parçasının her bir birimi gizemle dolup taşar.,”12 Gazzali adeta bir nota, bir orkestra ve bir şeften bahsediyor gibidir.

Gazzali, evrenin parçalı doğasından bazı postmodernistler gibi zevk almamıştır; daha ziyade bir müzisyen gibi evrenin farklı birimleri arasında ahenk ve simetri aramıştır. Nasıl ki terkip özgünse her birim de ilahi olanın gize’mlerini yansıtır. İnsan biyolojisinin hayranlık dolu işleyişini inceleyen Gazzâlî, dikkatimizi yaratılış ve Yaradan arasındaki yakın ilişkiyi anlamaya çekmiştir. 13

Bir müzik notasının, yazının veya şiirin dikkatli incelemesi kişinin sanatçının dehasına hayranlık duymasını mümkün kılmakla kalmaz, daha fazlasını yapar. Kişinin eserin yaratıcısına duyduğu hayranlığı, hürmeti ve güveni arttırır. Benzer şekilde, der Gazzalibize, evrenin salt fıili farkındalığı ve insan özü ile başlayıp Öznenin Yaradan karşısında hayranlık duymasını mümkün kılan, yaratılışın daha hesaplı bir incelemesi arasında kayda değer bir fark vardır.

Adil olmayan bazı eleştirmenlerinin iddia ettiğinin aksine, Müslüman filozoflarla olan çatışması aklı reddettiği için ortaya çıkmadı. Daha ziyade, filozoflarla olan anlaşmazlığı onların aklı yapılandırmasına ilişkindi. Filozoflar için akıl neredeyse otonomdu, Gazzali ise aklı öznel hayal gücüne bağlamak, onu kendi sınırlarını sorgulayacak ve öteki karşısındaki bütün olasılıkları inceleyecek kendine dönüşlülükle donatmak istiyordu. Metafizik destekli temelci bir epistemoloji hayal gücünün optimal olarak doğrusal kısıtlamalar tarafından engellenmeksizin gelişmesini mümkün kılar.

Gazzali düşüncesinde hakikaten de diğer her şeyi göreceleştiren aşkın bir imleyici vardı. O aşkınlık, araçsallaştırılmış akılsallığın dayattığı kısıtlamalardan bir tür kurtuluştur. Aşkınlığı görmezden gelen ve ahlaki otoritenin kısıtlamadığı araçsallaştırılmış akılsallık, putperestliğe yaklaşır.

Gazzali’nin çalışmalarının çağdaş Müslüman düşüncesiyle boğuşanlara öğrettiği bir şey varsa o da gelenekle hemhâl olmanın daha iyi yollarının nasıl bulunacağıdır. Gazzali geleneğe teslim olmamıştır: Aynı anda hem taklit etmiş hem icat etmiştir. Hem modern eğitimli olan hem de gelenekselci bir şecere iddiasında bulunan çağdaş birçok Müslümanın savunduğunun aksine Gazzali geleneğe sadık olmanın içinde onu sorgulama ve yorumlama yetisinin de olduğunu gösterir. Ne yazık ki çağdaş Müslüman düşüncesinde iki sıkıntılı eğilim vardır: Geleneğin otoritesine teslim olmak veya geleneğin içini tamamen boşaltmak.
Gazzali’nin felsefeye karşı olduğu iddiasının aksine, ben onun felsefede hakikati açımlamanın bir yolu olarak değer gördüğünü savunuyorum, Onun felsefe eleştirisinin amacı, felsefenin kısıtlılıklarını göstermekti. Fakat daha da önemli olarak filozofların böbürlenmelerinin onların hakikate açıklıklarını sınırladığını düşünüyordu. Gazzali’nin kritik hareketi, ontoloji ve epistemolojiyi ince ince ilişkilendirmekti.

Gazzali, bir ilahi lütuf ontolojîsine bağlıydı: Her şey doğa kanunlarına veya bir olasılığa değil, teoride her şeyi mümkün kılabilecek, tükenmek bilmez bir ilahi lütufa bağlıydı. Gazzali’nin filozofların görüşlerinde nahoş bulduğu şey, insan inşaları vasıtasıyla ilahi olanın bu türden hâkimiyetinin inkârıydı.

Din ilimlerini ihya etme hedefinin peşinden giden Gazzali, bir zanaatkâr olarak çok disiplinli bir yaklaşım benimsemiştir: Bir dizi müzakere ve kaynaktan ilham almıştır. Düşmanlarından bazıları onun yaklaşımını çileden çıkaran bir eklektiklik ve gelişigüzellik olarak nitelemeyi tercih ediyor, onun iyi ve kötüyü karıştırmak ve bir amatör gibi ehil olmadığı alanlara açıldığını iddia ediyordu. Fakat işe bakın ki tarih, amatör ve eklektiğin mirasını, profesyonel düşmanlarınınkinden daha muhafaza edilmeye değer bulmuş ve Gazzali’nin zengin sesi ve anlatısı yüzyıllar boyunca etkisini sürdürmüştür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir