İçeriğe geç

Gazi Paşa Kitap Alıntıları – Attila İlhan

Attila İlhan kitaplarından Gazi Paşa kitap alıntıları sizlerle…

Gazi Paşa Kitap Alıntıları

Gâzi öbür Türklerin bağımsızlığını isterdi. Komünistlerden soğuması nedir? Azerbaycan’da yaptıklarıdır: yani isterdi ki Azerbaycan müstakil olsun! Kazan’da cumhuriyeti kurdular, sonra atıverdiler, işleri görüldükten sonra; çünkü Kazan tatarlarını çok kullandılar Kızılordu’da;o bakımdan o cumhuriyeti istediler, sonra dağıttılar
Attila İlhan
Gazi Paşa, Attila İlhan
Sayfa 83 – Hikmet Bayur:
Adeti üzere, desteden bir tanesini çekip,
ışığa tutarak ilk sayfaya baktı. Heceleye heceleye, al­çak sesle manşeti okudu:

“TBMM , TEŞKİLÂT-I ESASİYE KANUNUNU
KABUL ETTİ / HAKİMİYET BİLÂ KAYD-Ü ŞART
MİLLETİNDİR”
Şiir
Attila İlhan
Gazi Paşa, Attila İlhan
Sayfa 69

Alnımızda yanar gençliğin tacı
Yorgunluğun anasını satarız!
Elimizde neş’emizin kırbacı
Ufukları önümüze katarız
Attila İlhan
Gazi Paşa, Attila İlhan
Sayfa 54 – Nazım Hikmet
Kıymetli kardeşlerim
Mes’ul kim? Bu memleketin böyle kalmasında, mes’ul kim?
Attila İlhan
Gazi Paşa, Attila İlhan
Sayfa 55
Mustafa Kemal’in izinden ayrılmayın: Anadolu’da türlü cereyanlarla karşılaşacaksınız , hiç birine uymayın; sözümü dinlerseniz, bütün yollar önünüzde açılacaktır.
Attila İlhan
Gazi Paşa, Attila İlhan
Sayfa 27
meselâ Çin, esrarengiz bir memleket!..
Attila İlhan
Gazi Paşa, Attila İlhan
Sayfa 22
Bize bugün, hudut itibariyle dünyanın en güzel, en hayale sığmaz sulh şartlarını verseler; Kapitalizm Dolabı memlekette bugünkü şekilde kaldığı takdirde, mahvımız muhakkaktır.
Attila İlhan
Gazi Paşa, Attila İlhan
Sayfa 12
Miralay Stokes’in Hariciye Nezareti’ne Raporu (1920)
Sünnîlerle Şiîler arasındaki ihtilâfâtın tezyidi, şayân-ı temennidir.
Tarih
Attila İlhan
Gazi Paşa, Attila İlhan
Sayfa 19 – İHTİLÂFÂT: Ayrılık, uyuşmazlık TEZYİD: Artırma, çoğaltma, fazlalaştırma
Halide Edip hanım, biraz müstehzi sordu :
“…yanlış bilmiyorsam, Paşa’nın falına da bakmışsınız, Arif Bey! Öyle diyorlar…”
Miralay Arif Bey, gözlerini onun avuç çizgilerinden ayırmaksızın, “…filhakika baktım!…” dedi ve güldü , “ parmaklarının arasından adeta ışık sızıyordu…içindekini saklamasını hiç bilmez…”
Bundan sonra padişah milletin kendisidir.
Kağnılar, kağnılar, kağnılar!..
Mühimmat ve erzak taşıyan kağnıların hele dar boğazlarda ayyuka yükselen o katlanılmaz inleyişleri!Bebesini sırtına sarmış elinde övendire gece gündüz yürüyen o köylü kadınlar ki müheykel ve pürazamet’tirler.
Türklük ölmez.
Taassub gerçi örtülü elinde silah ortalıkta görünmüyor ama her yerde hazır ve nazır
Ben kalbime uydum paşam.
Mustafa Kemal ‘in izinden ayrılmayın
ey vatan, sil gözyaşlarını, yetiştik çünkü biz!..
Nereye gidiyoruz? Meçhulata! Koskoca bir millet, akıbeti müphem karanlık hedeflere, serseriyane sürüklenir mi?
haydi yazıyooor! Hâkimiyet-i Milliye Yenigün Karagöz Fransızların Anadolu’yu tahliyesini yazıyoooor!..
Başta Rum ahali, hatta Ermeni ve Lövantenler, Kral Konstantin’in ayak basacağı rıhtıma yığılmıştı: çünkü orası, rastgele bir liman değil, Yunan askerlerinin İonia topraklarına ilk ayak bastığı yer!
Reis Paşa’nın uzattığı eli, eğilip öpsün mü; yoksa, bir asker gibi dik durup, sıksın mı; Vâlâ, mütereddit, fakat Nâzım’ın öpmeyeceğini bildiğinden, ikincisini tercih ediyor.
Mes’ul kim? Bu memleketin böyle kalmasında, mes’ul kim?
Gâzi öbür Türklerin bağımsızlığını isterdi. Komünistlerden soğuması nedir? Azerbaycan’da yaptıklarıdır: yani isterdi ki Azerbaycan müstakil olsun! Kazan’da cumhuriyeti kurdular, sonra atıverdiler, işleri görüldükten sonra; çünkü Kazan tatarlarını çok kullandılar Kızılordu’da;o bakımdan o cumhuriyeti istediler, sonra dağıttılar
Aşkı pinhan edemem, nale-i efgândır bu
Nice âh etmeyeyim, firkât-i canandır bu!..
Alnımızda yanar gençliğin tacı
Yorgunluğun anasını satarız!
Elimizde neş’emizin kırbacı
Ufukları önümüze katarız
Sünnîlerle Şiîler arasındaki ihtilâfâtın tezyidi, şayân-ı temennidir.
Türkler, öldü sanılan ve cenaze töreni bile hazırlananların, içine konulmak istedikleri tabutu, katillerin başına nasıl geçirileceğinin örneklerini vermektedir.
Mahatma Gandhi
bugün yarın umumi taarruza kalkacağız!..
Marie Laure, dişlerinin arasından sordu: Neticeden emin misiniz? Yani bu harbi kazanacağınızdan? Halide Edip: sulh istiyor, onu istihsal için çalışıyoruz, harp bizim için pahalıdır ama, elimizde kalmış yegane vasıta odur. Geçen sene bizimle istihza ediyorlardı, halbuki şu an harbi kazanmanın arefesindeyiz Son erkeğe, son kadına kadar çarpışacağız.
Sabahleyin Ankara güneşiyle uyandık. Çevremizi şöyle bir dolaştık: korları sönmüş, kıvılcımı tükenmiş bir sac mangalı külleri arasında hissettim kendimi. Ne bir mamurluk emaresi, ne bir tutam yeşillik! Ortalıkta kül kokusu, bir çeşit ecişbücüşçülük!..
“ evet, Paşa Hazretleri, ağlıyorum: lakin göz yaşlarım yananın, yakılanın hicranından mütevellit değildir; meserretimden ağlıyorum: yanan varsın yansın. Sizin sadece mevcudiyetiniz bile, bizi Saadet’e farketmeye kafidir ”
henüz kurtulmuş değiliz Attığımız adımlar, bundan sonra atılması lazım gelen adımların mebdeidir. Biz daha çok adımlar atmak mecburiyetindeyiz Bu adımlar, hem çok seri hem de çok uzun olmalıdır
En büyük düşman, düşmanların düşmanı; ne filan ne de falan milletler; bilakis bu, âdeta her tarafı kaplamış bir saltanat hâlinde, bütün dünyaya hâkim olan Kapitalizm âfeti ve onun çocuğu Emperyalizm dir
VAHDETTİN, BİR İNGİLİZ ZIRHLISIYLA KAÇTI!
Bittabi, mühim olan bir diğer nokta, Musul meselesi!
Komünistlerle Kemalistler el birliği edip Enver Paşa’ya imkân tanımıyorlar.
Ateşle durduramadığınız bir güç, lafla mı duracak?
Bir müstemlekenizde değil, bizim vatanımızda bulunuyorsunuz.
Ah ah, bizim Rumeli, ne kadar başkadır!
Mahatma Gandi, Bombay’da yaptığı basın toplantısında, şöyle dedi: ‘Haydi beni bir kere daha tutuklayınız, İngilizler! Tutuklamakla ve öldürmekle iş bitmiyor. Türkler, öldü sanılan ve cenaze töreni bile hazırlananların, içine konulmak istedikleri tabutu, katillerin başına nasıl geçirileceğinin örneklerini vermektedir
ey vatan, sil gözyaşlarını, yetiştik çünkü biz!
Yunan İmparatorluğu’nun İstikbali, Sakarya’da Oynandı ve Kaybedildi!
Son erkeğe, son kadına kadar çarpışacağız.
Türklük ölmez!.. diyordu, Ankara’da olmazsa Sivas’da; Allah bilir daha da şarkta, yeni bir Türk mukavemeti, mutlaka doğacaktır!..
Halide Edip, cephede bilfiil harb etmek için, müsellah vazife istiyor Türk kadını böyle olmalıdır
Memleket ve milletin, maddi ve manevi bütün kuvvetlerini, bu neticenin elde edilmesi yoluna sevk etmek ve yöneltmek için, hiçbir tedbir ve teşebbüse müsamaha edilmeyecek; ve ne zemin ve zaman ile, ve ne de vatan mefhumu karşısında teferruattan ibaret kalan diğer fikirler ile kayıtlı olmayarak düşman ordusunun imhasından ibaret olan bu tek gayenin elde edilmesi için, icab eden her şey yapılacaktır: tevfik Allah’tandır.
eşhas bahse mevzuu değildir, beyefendi; mevzubahis olan, halâs-ı vatan ve millet!..
Memlekete geleceğiz. İşte o kadar!
biz buraya kaçmaya mı geldik ölmeye mi?..
ehemmiyet ve vehamet nispidir paşa mutlak olan neticedir, ona vasıl olabilmek!..
bu kadarla kalsa, iyi: ayrıyeten ‘İslâmiyet bahsi, Düvel-i Muâzzama hassas noktası’ imiş; yani, alâkadar olduğunu zinhar âşikâr etmeyeceksin! Şuna bak! Ne destek var, ne iştirak ümidi veriyor
henüz kurtulmuş değiliz Attığımız adımlar, bundan sonra atılması lazım gelen adımların mebdeidir. Biz daha çok adımlar atmak mecburiyetindeyiz Bu adımlar, hem çok seri hem de çok uzun olmalıdır
Mes’ûl kim? Bu memleketin böyle kalmasında, mesûl kim?..
Hatça Nine el yordamıyla, bir yandan da koynunda sakladığı tek sarı lirayı, çıkarmaya uğraşıyordu, nihayet buldu çıkardı ve -biraz boşluğa, daha ziyade- Halide Edip’e uzattı:
şonu al gözel gızım Hilâl-i Ahmer’in yaralılarına yaz! Hatça’nın gücü bu gadarına yetiyo!..
Hilâl-i Ahmer’in Ankara Kadın Kolu sıfatıyla, hepinizi bir yardım seferberliğine davete sevketti Bu seferberliğe iştirak ediniz Gönlünüzden ne koparsa bir çift yün çorap mı örersiniz, yoksa bir çift eldiven mi?! Yoksa gönüllü hemşire mi yazılırsınız? O da olur, o da olur!
cephedeki askerimiz, giyime kuşama muhtaçtır Gittim, gördüm, İnönü şehitlerimizin bir kısmı yalınayaktı Silâhımız mühimmatımız gayr-ı kâfidir; oğullarımızı, düşmanın karşısına, silahsız mı göndereceğiz?..
binaenaleyh, mes’ûliyet erkekler kadar, kadınlara da düşüyor; bu işin vebâli, bizim de boynumuzdadır Harp öksüzlerine kim analık edecek? Yaralarımıza kim bakacak? Şehitlerimizin ardından kim Kur’an okuyacak? Bu elbette, bizim, yani biz kadınların vazife-i aslîsidir
mâlum-u âliniz, bazı köpekler, bilhassa Danois ve Dobermann cinsinden olanlar
meselâ Çin, esrarengiz bir memleket!..
en büyük düşman, düşmanların düşmanı; ne filan ne de falan milletler; bilâkis bu, âdeta her tarafı kaplamış bir saltanat halinde, bütün dünyaya hâkim olan ‘Kapitalizm’ âfeti ve onun çocuğu ‘Emperyalizm’dir
“ harptir bu, bre kızım! Olur mu hiç? Canımı kurtarayım derken, vatanını kaybedeceksin!..”
“ işte böyle bu millet: düğüne gider gibi muharebeye gider sırtını kim yere getirebilir?”
“ bu kitapta anlatılanların
gerçek kişilerle ve olaylarla
hiçbir ilişkisi yoktur.
onları ben,
büyük bir aynanın
içinde gördüm.
üstelik ayna dumanlıydı
ve olmayan bir şehirde
geziniyordu ”
Dağ başını efkâr almış,
gümüş dere durmaz ağlar,
gözyaşından kana kesmiş gözlerim,
ben ağlarım, çayır ağlar, çimen ağlar,
ağlar, ağlar, cihan ağlar.
Mızıkalar iniler, ırlam ırlam dövülür,
altmış üç ilimiz, altmış üç yetim,
yıllar gelir geçer, kuşlar gelir geçer,
her geçen seni bizden parça parça götürür,
Mustafa’m, Mustafa Kemal’im..
Ehemmiyet ve vahamet nispidir; mutlak olan neticedir!..
karalar kuşanmış karadeniz akmam diyor
dokunmayın ağlamaktan bıkmam diyor
bu gece kıyamet gecesi
bu vapur bandırma vapuru
yattığı yer nur olsun mustafa kemal
ben ölümden korkmam diyor
korkmam diyen dilleri toz oldu toprak oldu
değirmen döndü dolandı yıllar oldu
bir kusur işledik bağışlar mı kimbilir
o bize öğretmedi kazan kaldırmasını
günahı vebali öğretenin boynuna
erdirip oldurana ana avrat sövmesini
yüreğim kırıldı kanım kurudu
var git karadeniz var git başımdan
mızıka çalındı düğün mü sandın
bir yol koyup gideni gelir mi sandın
mustafa’m mustafa kemal’im

ankara’nın taşına bak
tut ki baktım uzar gider efkârım
çayır ağlar çimen ağlar ben ağlarım
gözlerimin yaşına bak
ankara kalesi’nde rasattepe’de
bir akça şahan gezer dolanır
yaşın yaşın mezarını aranır
şu dünyanın işine bak
Mustafa’m Mustafa Kemal’im

Mustafa Kemal Paşa, kısa bir süre sustu; yüzünden, sanki bir gölge; gözlerinden, mavi bir bulut geçiyor; masanın üstündeki sigara paketine uzanırken:
felaketin büyüğü dedi, Ankara’da imtizar içinde geçirdiğimiz o günlerdi Onbaşı!..
Halide Edip hanım işi şakaya dökecektir.
neyse, artık İzmir’de bol bol, istirahat edersiniz Mustafa Kemal Paşa, kahkahayla gülüyor:
istirahat mi? İstirahat ha? Birden ilave etti: hele İzmir’i kurtaralım!.. Korkarım ondan sonra, birbirimizi yiyeceğiz Kafalarımız uymuyor!..
Adeti üzere, desteden bir tanesini çekip,
ışığa tutarak ilk sayfaya baktı. Heceleye heceleye, al­çak sesle manşeti okudu:

“TBMM , TEŞKİLÂT-I ESASİYE KANUNUNU
KABUL ETTİ / HAKİMİYET BİLÂ KAYD-Ü ŞART
MİLLETİNDİR”

en büyük düşman, düşmanların düşmanı; ne filan ne de falan milletler; bilakis bu adeta her tarafı kaplamış bir saltanat halinde, bütün dünyaya hakim olan ‘Kapitalizm’ afeti: ve onun çocuğu ‘Emperyalizm’dir
Ümitsiz vaziyet yoktur, ümitsiz insanlar vardır
Mustafa Kemal’in izinden ayrılmayın: Anadolu’da türlü cereyanlarla karşılaşacaksınız , hiç birine uymayın; sözümü dinlerseniz, bütün yollar önünüzde açılacaktır.
Muhammed’in dini gerçek bir iyilik severlik, cömertlik ve kardeşlik, dostluk düşünceleriyle doluydu. Basit ve kolayca anlaşılabilir bir dindi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir