İçeriğe geç

Gargantua Kitap Alıntıları – François Rabelais

François Rabelais kitaplarından Gargantua kitap alıntıları sizlerle…

Gargantua Kitap Alıntıları

Şovalye romanlarında sözü geçen bir büyücü
“Tanrı’nın yolunda olanlar ilk defa zulme uğruyor değiller!”
Ne mutlu
Sonuna kadar direnebilmiş olana!
Özgür, soylu, iyi yetişmiş, kibar çevrede yaşayan insanların yaradılıştan içlerinde öyle bir içgüdü vardır ki, onları her zaman erdemli davranmaya ve kötülükten uzaklaşmaya zorlar: “Onur” dedikleri budur.
Burası bir sığınak, bir kaledir sizlere
Sahte dilleriyle dünyayı zehirlemekten
Bıkmak bilmeyen o şirret sapıklara karşı.
Girmeyin buraya, doymak bilmez hukukçular, halkı sömürenler, fetvacılar, yalancı sofular.
Girmeyin buraya, ikiyüzlüler, yobazlar ve kalleşler…
-Bütün manastırlar yüksek duvarlarla çevrilidir.
“-Evet, sebepsiz de değil. Arkada ve önde nerede duvar varsa orada bol bol homurtu, kıskançlık ve alttan alta kumpas vardır.”
Daha kendimi yönetmesini bilmezken, nasıl olur da başkalarını yönetebilirim.
İnsanlara iyilik etmek ve bağışlamak en büyük mutluluktur.
Cicero
Her şeyi kemirip tüketen zaman, görülen iyiliklerin değerini artırır; çünkü akıllı bir insana cömertçe yapılan bir iyilik onun soylu düşüncesinde ve gönlünde durmadan buyur.
Anka kuşları çıkagelince, sana krallığın geri verilecek.
Bir kavgada beklenmeden ortaya çıkıverenler, vargüçleriyle savaşanlardan daha fazla korkutur düşmanı.
Düşmanlarımız, kötü yüreği yararlarına kullansalar bile; onlar da her zaman iğrenirler kötülerden ve kalleşlerden.
Aramızdaki anlaşmazlıkta haklı kararı verecek olan yüce Tanrı’dır.
Kendi yararınızı gözeterek yanıltmayın kralı hiçbir zaman; çünkü kamunun yararı ile birlikte kendi yararınız da elden gider.
Kötü yolda olduğunuzu anlayın ve kralınıza da anlatın!
Tanrı aşkına, gidin ve hayırlı bir iş görün!
Tanrı, herkesin kendi yurdunu ve topraklarını korumasını, yönetip düzenlemesini ve kimsenin başka ülkelere hoyratça saldırmamasını buyurur.
İnsanların din kardeşini ezerek ülkeler fethedeceği çağlarda değiliz artık.
Aşırı isteklere kapılmış; “kucağını fazla açan iyi kucaklayamaz!”
Devletler, ancak krallar filozof, ya da filozoflar kral olunca mutlu olabilirler.
Platon, Devlet
Yetenekli olduğunuz işte çalışın…
Zavallı insancıklar; yaradanımız yüce Tanrı doğru yolu göstersin size!
Hastalık yalnız bedeni öldürür, bu sahtekârlarsa ruhları zehirler.
Bu adamlar Tanrı’nın sevgili ermişlerine çamur atıyorlar; şeytana benzetiyorlar onları.
Gerçek askerlik sanatı gereğince düşmanı umutsuzluğa düşürmemeliyiz; bıçak kemiğe dayandı mı, düşman yıpranıp tükenmekte olan gücünü ve yüreğini yeniden toparlayıverir.
İnsanların sayısına mı bakılır, değerlerine ve yiğitliklerine mi?
Tanrı bilir ya, bizim için dua etmiyor onlar, yağlı çöreklerini, çorbalarını yitirmek korkusuyla dua ediyorlar.
Kaçarak yaşamaktansa, mertçe savaşarak ölmek, daha güzel, daha şerefli değil midir?
‘Vebaya tutulasıcalar!’
Sen ne kadar cömertsin Tanrım!
Tanrı, dostlarımızı kaza ve beladan korusun!
Vay dostum, şeytana pabucunu ters giydiren kardeşim, gel kucaklaşalım!
Yiğit kişiler talihlerine saygılı ve ölçülü olmalı, onu zorlayıp yıpratmamalı.
Şeytanın şerrinden bizi koru Tanrım!
Tanrı’dan geliyorsan konuş! Şeytandan geliyorsan çık git!
Theos: Yunanca “Tanrı.”
Tanrı uludur!
İleri, ileri! Beni seven ardımdan gelsin!
“Fazla tehlikeye atılan atından da olur, katırından da” der Malcon.
“Tehlikeyi göze almayanın ne atı olur, ne katırı”, der Süleyman Peygamber.
Aklın buyruğu ve hakkın gereği budur.
Onların mallarını mülklerini size şerefle hizmet etmiş olanlara dağıtın.
Çünkü ben Trebizond’un da imparatoru olmak istiyorum.
Yetmiyor mu bu kadar yıpratıcı yolculuk? Vah zavallı askerlerim!
Yahu biz çıldırdık galiba!
Görevimiz büyük ve zor: ‘Küçük bir balık avlamaya çıkmış değiliz!’
Satalya (Antalya), Castamena (Kastamonu), Sebasta’yı (Sivas) ta Fırat’a kadar almamız gerekir.
Osmanlı padişahının gücü nerede, sizin gücünüz nerede!
Aç ayı oynamaz…
Ama can boğazdan gelir…
Sizi enayi mi sandılar da çöreklerle avutmak istiyorlar?
Okşa kötüyü vursun kafana, vur kafasına okşasın seni!
Tanrı aşkına bundan böyle barış içinde yaşayalım…
Savaşmak hiç hoşuma gitmiyor.
Sence o kadar korkak, o kadar budala bir insan mıdır ki senin haksız saldırılarına karşı koymayacak!
Öncelikle “gerçeği” araştır!
Akılla, ölçüyle ikbal ve refahlarını dizginleyemeyenlerin sonu tepetaklak olmaktır.
Her şey en yüksek doruğuna vardı mı, tepetaklak düşüyor, o noktada uzun süre kalamıyor.
Demek her şeyin bir sonu, bir süresi varmış!
Sanıyor musunuz ki, bu kötülükler, bu azgınlıklar bütün eylemlerimizin haklı karşılığını veren Yüce Tanrı’nın gözünden kaçacak?
Nerede kaldı Tanrı korkusu?
Nerede kaldı insanlık?
Nerede kaldı akıl mantık?
Nerede kaldı hak hukuk?
Kader en çok bel bağladım kimselerin beni kaygılara boğmasını istiyor.
Tüm barış yollarını denemeden savaşa girmeyeceğim; bunda kararlıyım.
Bütün ömrüm boyunca barışı sağlamaya çalıştım.
En iyisi hızlı koşmak değil, erken yola çıkmaktır.
Khilon: “Mutsuzluk ve dava yoldaştırlar, mahkemede davası olanlar mutsuz kişilerdir, çünkü aradıkları hakkı almadan ömürleri tükenir gider.”
Heraklitos insanın aptallığına ağlar, Demokritos ise gülermiş. Montaigne bir denemesinde Demokritos’u yeğ gördüğünü söyler.
Bu insanlar böyle, balmumu damgalar gibi insanları damgalıyorlar.
Yunanca “Konuşma özgürlüğü”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir