İçeriğe geç

Ganga Kitap Alıntıları – Gülten Dayıoğlu

Gülten Dayıoğlu kitaplarından Ganga kitap alıntıları sizlerle…

Ganga Kitap Alıntıları

Kendimize yoğunlaşmayı bilmiyoruz ki!
“Ülkemdeki tüm insanlar aptal. Bu yüzden onları sömürmekte zorlanmıyorum. Ben şanslı bir adamım. Yandaşlarımın da yardımıyla halktan çaldığım paraları, altın ve zümrüt madenlerine aktardım. Bu yatırım bana öylesine büyük kazanç sağladı ki!.. On yıl önce, sıradan bir dokuma fabrikasında memurdum. Şimdi dünyanın en varlıklı iş adamları arasına katıldım. Avrupa’da bankalarım var. Paralarımı güven altına almak için bu bankaları kurdum. Tüm bunları, düşünmeyi bilmeyen, saman kafalı halkımın yardımıyla edindim. Onlar böylesine kafasız olmasalardı, beni başkan seçerler miydi? Sağ olsunlar. Aptallıklarıyla bin yaşasınlar ”
Bilgi, yaşam savaşında başarıya ulaşmak için en güçlü silahtır. Öteki silahlar gibi öldürücü değildir. Yerinde kullanmayı bilirsen, her zaman zafer kazanan sen olursun.
Bu nehir, ötekiler gibi sıradan bir akarsu değil. Himalaya’ların doruklarındaki gizemli kaynaklardan fışkırıyor. Yeraltında oluşup da bu kaynaklara ulaşıncaya dek, kim bilir nice değişik katmanlarından süzülüyor. Tılsımlı yörelerden aşıyor. Nehre dönüştüğünde, yolunun üstündeki türlü madenlerle buzulları yalıyor. Yatağında ilerlerken, taşla, toprakla çeşitli bitkilerle sarmaş dolaş oluyor. Değdiği her maddeden, özüne bir şeyler katıyor. Böylesine görkemli bir yolculuk geçiren Kutsal Ganj, bu süreçte, öylesine gizil güçlerle donanıyor ki!.. işte bu özellikleri nedeniyle mikropları ve her türlü kirliliği yok ediyor.

Kutsal Ganj’ın, canlılar gibi, doğup, yaşayıp, öldüğünü, sonra yeniden yaşama döndüğünü biliyor musunuz? Bizim inancımıza göre o, insan ayağı değmemiş doruklarda bulunan, adı bilinmedik kaynaklardan doğuyor. Yatağını oluşturup yaşam sürüyor. Sonra okyanusların enginliğine karışıp yok oluyor. Zamanla okyanus sularından ayrışıp buharlaşıyor. Yeniden doğum yerine ulaşıyor. Bu düzen, dünya kurulalı beri böylece sürüyor. O bizim için sadece kutsal bir nehir değil, aynı zamanda kutsal bir canlıdır.

İnsan düşünerek, çalışarak, yaratıp üreterek, paylaşarak, yaşamı, dünyayı, insanları yürekten severek ölümsüzlüğe erişebilir.
Bu insanlar, önce görkemli binalar, saraylar, köprüler, camiler, tapınaklar, gökdelenler yapıyorlar. Sonra birbirleriyle savaşa tutuşuyorlar. Üstün zekalı olduklarını iddia eden bilginlerin yaptığı bombalarla, her şeyi yakıp yıkarak yok ediyorlar. Üstelik insanoğlu, içine düştüğü bu garip çelişkinin bilincinde değil. Olup bitenleri umursadığı yok. Çünkü insanlar, gerçek anlamda düşünmeyi bilmiyorlar. Hala beyinlerinin gizemli ve görkemli gücünü keşfedemediler.
Bu gidişle insanlık makinelerin egemenliğine girmek üzere. Hele son yüzyılda ortaya çıkan bilgisayarlar insanların beyinlerini kıskıvrak bağlamış durumda. İnsanlar adına düşünen, hesap yapan, hatta resim çizip düş kuran insansı aygıtlar bunlar. İnsanlar yakında onların buyruğunda yeryüzünde sığıntı gibi yaşamak zorunda kalacaklar.
Onlara göre, eskiden, halkı yönetmek kolaydı. Arada bir kaç sivri akıllı çıkar, insanların gözünü açmaya, onları baştakilere karşı kışkırtmaya kalkışırdı. Bu kişiler hemen zindana atılır, sorun çözülürdü. Şimdi, böylelerinin sayısı öylesine artmış ki!.. Dünyanın yarısını zindana dönüştürmek gerekiyordu. Bu kişiler, insanlığın Baş belasıydılar. Kendileri yetmiyor gibi, bir de sıradan insanlara, düşünmeyi, haksızlıkları sorgulamayı öğretiyorlardı. Ne yapıp edilmeli, şeytanın buyruğuna girmiş olan bu insanlardan kurtulma yolu bulunmalıydı.
Yalnızlığın kendisine mutluluk verdiğine inanıyordu. Yalnızken, kendini dinliyordu. Yaratılışın gizlerini düşünüyordu. Allah’ı düşünüyordu. İçindeki iyi, güzel, soylu duygu ve düşüncelerini keşfediyordu. Bunlar da onu mutlu kılıyordu.
Bu gidişle insanlık makinelerin egemenliğine girmek üzere. Hele son yüzyılda ortaya çıkan bilgisayarlar insanların beyinlerini kıskıvrak bağlamış durumda. İnsanlar adına düşünen, hesap yapan, hatta resim çizip düş kuran insansı aygıtlar bunlar. İnsanlar yakında onların buyruğunda yeryüzünde sığıntı gibi yaşamak zorunda kalacaklar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir