İçeriğe geç

Fütühat-ı Mekkiye’den İlhamlar Kitap Alıntıları – Muhyiddin İbn Arabi

Muhyiddin İbn Arabi kitaplarından Fütühat-ı Mekkiye’den İlhamlar kitap alıntıları sizlerle…

Fütühat-ı Mekkiye’den İlhamlar Kitap Alıntıları

Ben, Hz. Peygamber’in getirdiği her şeye bildiklerim ve bilmediklerimle beraber iman ediyorum. Onun getirdiği hususlardan birisi, ölümün Allah katında belirlenmiş bir süreden sonra gerçekleşeceğidir. Ölüm geldiğinde artık ertelenmez. Ben de buna hiçbir kuşku ve tereddüt olmaksızın inanıyorum.
Varlıkta bulunan isyan-itaat, kazanç-hüsran, köle-hür, soğuk-sıcak, diri-ölü, gerçekleşme-kaybolma, gündüz-gece, itidal-sapma, kara-derya, çift-tek, cevher-araz, iyilik-hastalık, sevinç-keder, ruh-beden, karanlık aydınlık, yer-gök, bileşme-ayrışma, çok-az, dal-kök, beyaz-siyah, uyku- uykusuzluk, zâhir-bâtın, hareketli-durağan, kuru-yaş, kabuk-öz, kısaca birbiriyle çelişen ya da zıt veya benzer bütün bu bağıntılar, Tanrı tarafından irade edilmiştir.
Kanıtla Müslümanlığa dönen kişi, kılıç nedeniyle Müslüman olandan daha doğru Müslüman’dır. Çünkü korku, insanı ikiyüzlülüğe sevk etmiş olabilir. Hâlbuki kanıt sayesinde Müslüman olan böyle değildir. Bu nedenle kelâm bilginleri cevher ve araz ilmini geliştirmiştir ki, başka bir gayeleri de yoktu. Bir şehirde bir kelâmcı kâ fi!
Kötü düşünce, sahibini imandan çıkmaya sevk etmiştir.
Yahudiler Hz. Muhammed’e -s.a.v- şöyle demiş: ‘Bize Rabbini tasvir et.’ Bunun üzerine Allah ihlâs suresini indirmiş, onlara akıl kanıtlarından bir tek kanıt bile sunmamıştır.
Allah şöyle buyurmuş: ‘De ki O Allah’, böylelikle varlığı ispat etmiş, Tektir Burada sayıyı reddetmiş ve Allah’ın mutlak birliğini ortaya koymuştur. ‘es-Samed’dir. Burada ise cisim olabileceğini reddetmiş. ‘Doğurmamış ve doğrulmamıştır. Burada ise baba ve çocuk olmayı reddetmiştir. ‘O’nun hiç kimse dengi değildir. Bu ayette eşi olabileceğini reddetmiştir. Ortağı olabileceğini de ‘Yerde ve gökte Allah’tan başka ilah bulunsaydı, gök ve yer bozulurdu’ ayetinde reddetmiştir.

Akılcı kanıtlama yöntemini benimseyen kimse bu anlamların doğruluğuna akılla kesin kanıt ister. Hâlbuki bu lafiz anlamın doğruluğuna tanıktır.

Avam, Hakkı bilmek ve O’nu tenzih etmede Kur’an’ın açık-zâhirî ifadelerinde yer almış tenzih ve bilginin hükmüne uyar. Onlar, birisi tevile yeltenmediği sürece, bu konuda -Allah’a hamdolsun- doğru ve sahih bilgiye sahiptir. Sıradan bir insan tevile kalkışırsa artık avam değildir ve akılcı-tevili benimseyen sınıflara katılır. Böyle bir insan, tevil şeriatının getirdiği şeyin zâhiriyle çelişmediği sürece, teviline göre davranır ve o tevile göre Allah’a kavuşur: Tevilinde ya doğru yapmıştır veya hatalıdır.

Binaenaleyh sıradan insanlar -Allah’a hamdolsun- sağlam inanç sahibidir. Çünkü onlar inançlarını daha önce belirttiğimiz gibi Yüce Kitab’ın zâhirinden almıştır ki, bu alış inancın kesin olmasını zorunlu kılar.

Nefs, kurtuluş ve mutluluğunun bulunduğu girmeye direnirse bunun nedeni, bilgisizlik ve kötü doğadır. Çünkü inatçı nefisleri erdemli huyları kazanmaya taşıyan şey, din ve mertliktir. Dolayısıyla bilgisizlik, dinin zıddıdır. Çünkü din ilim demektir. Kötü doğa ise mertliğin zıddıdır.
Nefislerini yaratılış gayelerinden başka şeylerle meşgul eden sıradan insanlar değil de, kurtuluşlarını isteyen müminlerin seçkinlerinin takip ettiği Allah’a giden yol, dört kısımdır: Dürtüler, çağrılar, ahlâk ve hakikatler. Onları söz konusu çağrılara, dürtülere, hakikatlere ve ahlâka sevk eden şeyler ise üzerlerine farz kılınmış üç haktır: Allah’ın hakkı, nefislerinin hakkı ve yaratıkların hakkı.
Gönül ancak doğruluğuna kesin olarak inandığı şeyle serinler. Akıllının gönlünün serinlemesi ise ancak masumun bildirdiği ilimle olur.
Filozofun dinsiz olduğu iddiana gelince, bir insanın dinsiz olması söylediği her şeyin geçersiz olduğu anlamına gelmez. Bu durum, bütün akıl sahiplerince ilk bakışta anlaşılacak bir husustur. Böyle bir meselede süfiye karşı çıkmakla bilgiden, doğruluktan ve dindarlıktan çıkmış, bilgisiz, yalancı, iftiracı, aklı ve dindarlığı kıt, düşüncesi bozuk sapkın insanların yoluna girmiş oldun. Bir düşün: Gördüğün bir rüya o bilgileri sana getirseydi, onların sadece bir yorumcusu ve anlamlarının araştırıcısı olmaz mıydın? Süfinin sana getirdiği şeyleri de al ve nefsine ‘pek az eğil’, algı mahallini sana gelen şey için boşalt ki, onların anlamı sana da gözüksün. Böyle davranman, kıyamet günü ‘Biz bundan habersiz idik, dahası zalim olduk demekten daha hayırlıdır.
İlimler 3 kısımdır: Birinci kısım, akıl ilmidir. Bu ilim, insanda zorunluluk hükmüyle gerçekleşen veya delilin yönünü öğrenmek tarzıyla delili incelemekle gerçekleşen ilimlerdir. Bu ilmin kuşkuları da kendi cinsindendir. Bu nedenle, nazar (teorik düşünce, araştırma) hakkında şöyle derler: ‘Bir kısmı doğru, bir kısmı yanlış!’
Seni ancak senden sual eden merak eder.
Bilge, şehir onu yoldaşından uzaklaştırıp zamanın tasarrufları dostuyla arasına girdiğinde, dostunun yokluğunda elde ettiği şeyleri ve kazandığı hikmet metaını dostuna bildirmelidir.
Ey (hikmet uğruna) uykularını azaltan yolcu!
Gece dostu rütbesine ulaşmak için
Nicelik ve niteleneni bilmede, bilinen mekan anlaşılır.
Bir şey ancak iki şeyden, bir sonuç iki öncülden meydana gelebilir.
Son, başlangıcın aynıdır.
Son, başlangıcın hükmüne göre sabit olur.
‘Allah var idi ve O’nunla birlikte başka bir şey yoktu -ki halen öyledir
İbn Arabi, en genel ifadelerle mutlu ve bedbahtlar sınıflarını zikretmiştir, Herkesin kendisini bildiği ve ibadet ettiği özel bir ismi vardır ki bu daha önce değindiğimiz Rabb-i has’tır. Bazı varlıklar, kendilerini gördükleri ve kendilerini bildikleri için, bu isimden ve onun kendilerine yüklediği sorumluluktan yüz çevirmiştir. Bunlar, bedbahtlardır. Bazı varlıklar ise ismini bilmiş ve onun yükümlülüklerini yerine getirmiştir, bunlar da mutlulardır.
Hakikatlerin bir kısmı, kendisini görmenin ona ait ismi görmekten perdelediği kısımdır. Böyle bir varlık, isminin yükümlülüğünün ve hükmünün dışında kalır ve onun karşısında inkârcı olarak bulunur. Bir kısmı ise Allah ’ın ayaklarını sabit kılıp ismini önderi olarak benimseyen ve kendisiyle önderi olan imam arasındaki belirtiyi öngören kısımdır.
Miinezzeh Allah, bilen ve öğreten el-Alim, hüküm veren ve verdiren el-Hakim, kahreden ve kahır edici veren el-Kahir, takdir eden ve cimrilik etmeksizin kazandıran el-Kadir’dir. O Allah, bekası kendisiyle var olan bir özelliğe dayanmayan el-Baki’dir.
Her kulun bir ismi vardır ki o isim o kulun rabbidir. Kul beden, bu isim ise onun kalbidir.
Allahumme inni euzu bike mineşşikakı ven-
nifakı ve su-i ahlakı.
Allah’ım! Sana sığınırım. Şikaktan, nifaktan ve
kötü ahlaktan
`Es ist eine Schönheit, von Scham erfüllt.´
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Seni ancak senden sual eden merak eder
Sebebi bilmek sonucu bilmektir
Hüküm vakte aittir.
Fütuhat-ı Mekkiye 7
Sır ilmi açıklanmak istenirse çirkinleşir, akıllar tarafından algılanmaya direnir ve belirsizleşir. Muhtemelen tutucu-zayıf akıllar onu anlamsız diye bir kenara atar .
İşe koyul durum ciddi..!
Bütün sözlerim kullarıma öğüttür, keşke ibret alsalar..
Kendi adabımla edeplendirdiğim dostlarımı tanıdın mı..?
Artık değerini bil. Kendisini bilmeyen şeye şaşılır..!
Fakat kader daha öncedir ve onun değişmesi söz konusu değildir
Bir inci gibi saklanan sırra bak.!
Parlak; karanlık derinlik içinde..
Bil ki: Sen şaşkınlık içinde hüsrana uğramışsın..
Orada uçucu hakikatler bütün hakikatlere baskın gelir ve yönetim ruhlara geçer..
Var olmayanın bir hakikatten meydana gelmesi mümkün ve geçerli değildir..
Hakikat, mutlaka kendisini gösterir ve insanlık hiçbir dönemde ondan bihaber kalmış sayılamaz
Allah insana İblis’in mukabilinde yarattığı ve onun gibi görünmez olan bir melekle yardım eder. İblis insanın zahirine etki edemediğinde, melek kendisine hâkim olur ve nefse yardım eder. Bu durumda nefs hem kendi ücretini hem ona yardım edenin -ki melektir- ücretini kazanır. Çünkü melek, karşılık beklemez veya makamında artış ve eksiklik olmaz. İblis insanın zahirine etki ederse, melek bundan üzülür ve kul adına mağfiret diler. Melek gerçekte üzülecek bir varlık değildir. Bu nedenle günahın cezası insana döner. Öyleyse melek, her iki durumda, yani itaat ve günahta da kârdadır. İman ise, melekle güçlenir. Bu nedenle melek onun adına bağışlanma diler.
Onun makamı, neyin fark edildiği hissedilmeden, fark edilmekten ibarettir.
Kendinden değil de Allah’tan bilgi alanın sözü nasıl tükenir ki?
Allahtan sadece bilgili kulları korkar.
Değerli olanı ancak değerli bilebilir.
Düşünceleriyle perdelenmiş akılların büyük kısmı,perdelerinden kurtulamadığı için onu algılayamaz.
Allah bilgisiyle seni var etmiş sen de acizliğinle ona ibadet etmişsindir.Dolayısıyla O O’dur O’na aittir sana değil.Sen de sensin kendine aitsin ve O’na aitsin.Şu halde sen O’nunla irtibatlısın,tersi değil.
Varlıklar değişmez ve hakikatler başkalaşmaz.Binaenaleyh ateş suretiyle değil hakikatiyle yakar.Allahı Tealanın “ ey ateş serin ve selametli ol” hitabı surete yönelik bir hitaptır.Suret korlardır.Korların cisimleri ise ateş vasıtasıyla yakıcıdır ve ateş onlarla varolduğunda ateş diye isimlendirilmiştir.Böylelikle sıcaklığı kabul ettiği gibi soğukluğu da kabul etmiştir.
Allahu Teala kötülüğü emretmediği gibi aynı şekilde onu dilememiştir.Fakat onun varlığına hükmetmiş ve onu belirlemiştir.
Sahibine ezeli mutluluk vermeyen ve taşıyıcısını zamanın etkisinden kurtaramayan bilgi yararsızdır.
Bir şey hakkında hüküm verdiğimizde,o şeyin verdiğimiz hükme göre olduğunda hiçbir kuşku yoktur.
İnsan,sonucun değerini öğrenmedikçe, işin başındaki güçlükler kendisine kolay gelmez.
Seni ancak senden sual eden merak eder.
Bir şey ile beraber olmayanla hiçbir şey beraber değildir.
Ruh, isteği şeyi kendilerinde bulunduğunu gördüğü için bu duyular şeylere âşık olmada mazurdur.
Bilinen ile örtüşse bile, ancak kendinle var olan bilgiyi görebilirsin. Bilgin seninle vardır ve gördüğün ve taptığın şey, kendi bilgindir.
Sen aynamsın, sen evimsin, sen meskenim, gaybımın hazinesi ve ilmimin karar bulduğu yersin. Sen olmasaydın bilinmez, ibadet edilmez, şükredilmez ve inkâr edilmezdin.
Düşünceleriyle perdelenmiş akılların büyük kısmı, perdelerinden kurtulamadığı için onu algılayamaz.
İyilik varlıkta, kötülük yokluktadır.
Akılların alıcı olmak yönünden değil, tefekkür etmeleri yönünden sınırında durduğu bir haddi vardır. Akla göre imkansız söylediğimiz bir şey, bazen ilâhî bir nispet bakımından imkansız olmayabileceği gibi akıl açısından mümkün herhangi bir şey de bazen ilâhî nispet yönünden imkansız olabilir.
aralarında boş söz ve iş bulunmayan iki namaz illiyyine* kaydedilir. (Ebu Davud, Salat, 49)
Bir rivayette ezan sesinin ulaştığı yerlerde ezanı duyan canlı cansız herkesin müezzinin lehinde şahitlik edeceği bildirilmiştir. Bu nedenle ‘ şeytan ortaklarıyla birlikte ezan okunurken sırtını döner.’ Başka bir rivayette şeytanın müezzinin sesini duyup onun lehinde şahitlik etmek zorunda kalmak istememesidir. Şahitlik ederse bu şahitlik sayesinde lehinde şahitlik edilenin mutluluğu uğruna çalışan kimselerden birisi olurdu. Halbuki şeytan serapa düşmandır ve ondan bize asla bir iyilik gelmez. Allah’ın lâneti üzerine olsun.

#ibnarabi Fütuhat ı Mekkiyye 1

hz Musa da ailesine ateş aramak için yola çıktığında vahyi bulmuştu, yani o da hakk’a halka hizmet ederek ulaştı.
Makam kendisinde derinleşilmesi gerekli ve ayrılmanın mümkün olmadığı her niteliktir. Misal tövbe.

Hal insanın sadece bir vakitte bulunduğu şeydir. Misal olarak Belâya sabretmeyi ve nimete şükretmeyi verebiliriz.

Huylar 2 kısma ayrılır bir kısmı, yetkinliği insanın zahirinde ve Batınında bulunanlardır,misal olarka verâ – kuşkulu şeylerden sakınmak. Diğer kısım ise yetkinliği insanın bâtınında bulunanlardır. Misal Züht ve tevekkül. Bu yolda insanın bâtınında bulunmayıp sadece zâhirinde bulunan huy yoktur.

Allah ın onların üzerindeki hakkı, herhangi bir şeyi ortak koşmadan, kendisine ibadet etmektir.
Çünkü Hakkın maksadına uyumanın yegane yolu şeriatin diliyle ifade edilmiş olmaktır.

İnatçı nefisleri erdemli huyları kazanmaya taşıyan tek şey, din ve mertliktir. Bilgisizlik dinin zıddıdır,çünkü din ilimdir. Kötü tabiat da mertliğin zıddıdır.

Bilmelisin ki : nefislerini yaratılış gayelerinden başka şeylerle meşgul eden sıradan insanlar değil de kurtuluşlarını isteyen müminlerin seçkinlerinin takip ettiği Allah’a giden yol, 4 kısımdır: dürtüler, çağrılar, ahlak ve hakikatler. Onları söz konusu çağrılara, dürtülere hakikatlere ve ahlaka sevk eden şeyler ise üzerlerine farz kılınmış 3 haktır : Allah’ın hakkı nefislerinin hakkı ve yaratıkların hakkı
Hal ilimleri ise sır ilimleri ile akıl ilimleri arasında bulunur bunlara inananların çoğu, tecrübe sahipleridir.

Gönül ancak doğruluğuna kesin olarak inandığı şeyle serinler.

Ilimler 3 kısımdır
1.akıl ilmi
2.hal ilmi
3.sır ilmi. Aklın gücünün üzerindeki ilm, Ruhu’l-Kuds’ün sırr’a üflediği ilmdir. Peygamber ve veli o ilme tahsis edilmiştir.
Sır ilmi 2 ye ayrılır.
Sır ilmi, bir insan sır ilmini bildiğinde bütün ilimleri öğrenir ve kuşatır. Diğer ilimlerin sahipleri böyle bir imkana sahip değildir.
Sözünü ettiğim kişi halvet ve zikre devam ederek(idrak) mahallini düşünceden arındırdığında, hiç bir şeyi olmayan bir yoksul gibi Rabbinin kapısında oturduğunda, Allah kendisini bilmeyi, ilahî sırları ve rabbani ilimleri ona ihsan eder.
Meşhur bir hadiste Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- Sa’d hakkında buyurdular ki:

”Sa’d kıskanç bir kimsedir. Ben ondan daha kıskancım. Allah Teâlâ ise benden de kıskançtır. Bu sebepledir ki fuhşiyyati ve her türlü çirkinliği haram kılmıştır. ”

(Müslim, Liân, 17 ; Mecmau’z-Zevâid, IV, 327)

Şair Nabiğa Hz Peygamber’i meth ederken şöyle der;

Baksana! Allah sana öyle bir mülk vermiş ki
Başka her mülkün onun altında titrediğini görürsün
Çünkü sen güneş diğer peygamberler ise ancak yıdızdır
Sen doğduğunda onların hiç birisi görünmez

Cinlerden isyankâr olanlar şeytan olmuştur. Şeytan, Allah’ın rahmetinden uzaklaştırılmış kimse demektir. Allah’ın huzurundan kovulup ‘şeytan’ diye isimlendirilen ilk cin, Hâris’tir.
Hayal en geniş bilgidir. Bu azamet ve genişliğine rağmen her şeye hüküm edemez.
Sıkışmış birini görür de, onun sıkıntısını giderecek kudrette sende varsa, bil ki senin malında, onun hakkı vardır.
Çünkü bize göre cemad ( cansız ,donuk) ve bitki diye isimlendirilen şeylerde, doğal olarak keşif ehlinden başkaları tarafından algılanamayan gizli bir ruha sahiptir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir