İçeriğe geç

Freud Bu İşe Ne Derdi? Kitap Alıntıları – Sarah Tomley

Sarah Tomley kitaplarından Freud Bu İşe Ne Derdi? kitap alıntıları sizlerle…

Freud Bu İşe Ne Derdi? Kitap Alıntıları

“Dünyayı olduğu gibi değil, olduğumuz gibi görürüz.”
“İnsanlar sevmenin kolay,sevilecek şeyi bulmanın ise zor olduğunu düşünürler.” der Fromm, oysa gerçek bunun tam tersidir!
Farklılaşma, sürekli başkalarının nerede olduğunu gözlemlemekten ziyade kişinin içindeki rehberlik yardımıyla kendi yolunu bulmasıdır.
Aileler arasındaki farklar nitelik değil nicelik farkıydı ve hepimizin içinde biraz şizofreni vardı .
Herkes, normal ve makulden anladığına uymayan kişileri şu ya da bu mazeretle reddetme eğilimine sahiptir.
Kendi hayatınızı yaşayın, kendi işinize bakın; yolunuzun üzerinde, hiç çabalamadan birkaç gerçek ve ilginç arkadaş bulacaksınız.
Gerçeklik başımıza gelenler değildir; yaşadığımız gerçekliği yaratan şey olaylarla ilgili nasıl düşündüğümüzdür. Çok gerçek bir anlamda bu, içinde yaşadığımız gerçekliği yarattığımız anlamına gelir.
Dünyayı olduğu gibi değil, olduğumuz gibi görürüz.
Sevgide iki kişinin bir olması, ama yine iki kişi kalabilmeleri paradoksu vardır.
Sevgi arayışı yalnızlığın yoğun farkındalığından kaynaklanır, ama paradoksal biçimde yine de, der Fromm, yalnız olabilmek sevebilme yeteneğinin ön şartıdır.
İnsanlar sevmenin kolay, sevilecek şeyi bulmanın zor olduğunu düşünürler der Fromm, oysa gerçek bunun tam tersidir. Yoksa niye bu kadar çok başarısız ilişki olsun?
“Gerçekler başımıza gelenler değildir; yaşadığımız gerçekliği yaratan şey olaylarla ilgili nasıl düşündüğümüzdür. Çok gerçek bir anlamda bu,içinde yaşadığımız gerçekliği yarattığımız anlamına gelir”
“Dünyayı olduğu gibi değil, olduğumuz gibi görürüz”
“Sevmek esasen belli bir insanla ilişki değildir, bir tavır, karakterin bir yönelimidir.”
“İnsanlarda dramatize etme,olabilecek en kötü şeyi düşünme eğilimi vardır”
“Zihinsel olayların akışı,her durumda,nahoş bir gerilim tarafından sağlanır”
“Hafızam yaptığımı söylüyor. Gururum yapmış olamayacağımı. Sonunda hafızam boyun eğiyor”
An içinde kalabilme yeteneği, zihinsel sağlığın önemli bir bileşenidir.

Abraham Maslow

Maslow, insanların acı yüzünden zaman zaman kötü şeyler yapan, esasen iyi huylu varlıklar olduğunda ısrar eder.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Tek gerçekliği oluşturan; şimdiki zaman, ‘burada ve şimdi’ tecrübesidir. Geçmişin hatıraları ve gelecek beklentileriyse fantezi sayılır.

Fritz Perls

Bu yüzden yeni ilişkilerimizde genellikle kendimizi Ah! Yine mi aynı şey? diye düşünürken buluruz.
Dünyayı olduğu gibi değil, olduğumuz gibi görürüz.

Talmud

Sevmek tıpkı müzik, resim ve marangozluk gibi ustalaşılması gereken bir sanattır ve adanmışlık ister.
Gözlerimizle değil, beynimizle görürüz.
Hata yapmaktan korkmayın çünkü yaşamayı öğrenmenin başka yolu yoktur.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yalan; kendi hikayemizi dış dünyada var kılma çabamızdır.
Aile hayatı ve evlilik hayatı yıldan yıla aynı oyunun varyasyonlarina yaslanır hale gelebilir.

Eric Berne

Davranışçı bilimin babası B. F. Skinner hiçbir şeyin düzensiz verilen bir ödül kadar dayanılmaz olamayacağını göstermişti.
Güzel bir kızı öperken kaza yapmadan araba kullanabilen bir adam öpüşmeye hak ettiği dikkati vermiyordur.
Oyunda derinden çekici olan bir taraf vardır: Oyunun bize kendimizi sahiden mevcut hissettirmesiyle ya da tersine kendimizi unutmamızı sağlamasıyla ilgili olabilir.
Eski olumsuz düşünme alışkanlığının yavaş yavaş aşınmasıyla içeri bir nebze de iyimserlik süzülebilir ve beraberinde biraz renk, enerji ve umut getirebilir.
Martin Seligman’a göre karamsarlık öğrenilmişse iyimserlik de öğrenilebilir.
Haz ilkesi dediğimiz şey budur: Zihnin insiyaki bir dürtüyle nahoş bir şeyden uzaklaşıp hazza doğru sürüklenmesidir.
Çocukça inançları bir tarafa bırakıp rastlantısallığı kabul et ve kaosa katlan; her şeyin yerli yerine oturduğunu göreceksin.

Tim Lott

Kendi içine çekiliş, dünyadan kesin bir el etek çekme değildir, dinginlik arayışıdır; sadece bu dinginlik içinde toplumsal hayata kendi katkısını sunması mümkündür.

Carl Jung

Yolcu karanlıkta ıslık çalarak belki duyduğu korkuyu yok sayabilir, ama daha net göremez.

Sigmund Freud

Sevmek esasen belli bir insanla ilişki değildir, bir tavır, karakterin bir yönelimidir.

Erich Fromm

Bu soru “bencil olmanın” ne anlama geldiğiyle ilgili başka bir soruyu ortaya çıkarır. En temel düzeyde bencil olmanın, “İstediğim şeyi yapacağım, sen ise umurumda değilsin” anlamına geldiğini kabul edersek bu bizde bir tür ürperme yaratır. Bize kaba, umursamaz, “nahoş” gelir. Fakat bu anlayış nereden gelir? Ve neden “istediğimi yapmam” “umurumda değilsin” i ikinci bir kabul olarak beraberinde getirir gibidir?
Başka insanların sınırlı algılarının bizi tanımlamasına izin vermemeliyiz.

Virginia Satir

Başka insanların sınırlı algılarının bizi tanımlamasına izin vermemeliyiz.
Bir karamsar olup olmadığını bilmek her zaman kolay değildir. Hiç farkında olmadan bu karanlık içinde yaşayan çok insan vardır.
Dünya aslında size karşı kurgulanmış değildir, sadece öyle görünür ve hissettirir.
Başka insanları sınırlı algılarının bir tanımlamasına izin vermemeliyiz.
Sorun güdülenmiş hissetmemenizde değil, güdülenmiş hissetmeniz gerektiğini düşünmenizde.
Dünyanın hem dışadönüklere hem de içedönüklere ihtiyacı vardır.
Freud’un söylediği gibi “katlanılmaz bir diş ağrısıyla dişçiye giden herkes çürük dişine pensle dalan dişçinin elini ittirirken bulur kendini.” Görüşünüşe göre hiçbirimiz benliğimizin farklı boyutlarını onaylamaya tümüyle istekli ve hazır değiliz.
Mutlu olmak için başka insanlara çok takılmamak gerekir.
Yaptığı en güzel işler, kendi imkanlarıyla, kendi inisiyatifiyle ve kendi tarzında yaptıklarıdır.
Yolcu karanlıkta ıslık çalarak belki duyduğu korkuyu yok sayabilir, ama daha net görmez.
Hafızam yaptığımı söylüyor. Gururum yapmış olamayacağımı. Sonunda Hafızam boyun eğiyor.
Yalnız doğarız, yalnız öleceğiz; arkadaşlarımız, sevdiklerimiz bizden önce ya da sonra ölecekler.
mutlu olmak için başka insanlara çok takılmamak gerekir.
yetişkinlerin, çocukların ihtiyaçlarına yoğunlaştıkları ve kendilerini ahkam kesmek zorunda hissetmedikleri iyi işleyen ailelerde bir çocuk sevilip sevilmediği üzerinde fazla kafa yormaz; böyle bir soru aklından bile geçmez. öte yandan işleyişi daha sorunlu olan ailelerde çocuk hangi eylemlerin kötü, hangilerinin daha iyi karşılandığını ayırt etmeyi öğrenir. varlığını sürdürmeye gailesiyle çocuk etrafındaki insanlarca iyi karşılanan edim ve tepkileri göstermeye başlar ve böylece bir başa çıkma stratejisi yerleşiklik kazanır.
Bir adam bir fantezi kurduğunda diğeri hayatını kaybedebilir veya bir köprü inşa edebilir burada yaptığınız her şey, tüm bunlar başlangıçta bir fanteziydi.( ) dolayısıyla da içedönüklerin bu fantezilerden dolayı hiç de yüzü yere eğilmemelidir çünkü nihayetinde dünyadaki tüm icatların ve en parlak buluşların nüvesi fanteziler olmuştur hep.
dünyanın hem dışadönüklere hem de dışadönüklere ihtiyacı vardır.
Jung iki kişinin tartıştığı bir örnek verir; Biri diğerine şimdi bak dostum, bunlar olgulardır, gerçeklik böyle derken diğeri ona ama bence, bana göre diye karşılık verir. bu dışsal olguların önemi üzerinde duran dışadönük için adeta safsatadır. gözden kaçırdığı şey, Jung’a göre diğerinin zengin bir içsel dünyayla temas halinde olduğudur; üstelik bu, dışımızdaki gerçeklikle aynı oranda geçerliliğe sahiptir.
Freud’un söylediği gibi katlanılmaz bir diş ağrısı ile dişçiye giden herkes çürük dişine pensle dalan dişçinin elini ittirirken bulur kendini. Görünüşe göre hiçbirimiz benliğimizin farklı boyutlarını onaylamaya tümüyle istekli ve hazır değiliz.( )düşündüğümüzden fazlasını biliriz ve bildiğimizden daha fazlasını düşünürüz.
“Başka insanların sınırlı algılarının bizi tanımlamasına izin vermemeliyiz.”
– Virginia Satir
“Kendi içine çekiliş, dünyadan kesin bir el etek çekme değildir, dinginlik arayışıdır; bireyin sadece bu dinginlik içinde toplumsal hayata kendi katkısını sunması mümkündür.” – Carl Gustav Jung
Dünyayı olduğu gibi değil, olduğumuz gibi görürüz.
Güçlüğe yol açan şey durumların kendileri değil onları yorumlama ve hakkında düşünme şeklimizdir.
Gerçeklik, başımıza gelenler değildir; yaşadığımız gerçekliği yaratan şey olaylarla ilgili nasıl düşündüğümüzdür. Çok gerçek bir anlamda bu, içinde yaşadığımız gerçekliği yarattığımız anlamına gelir.
Başka insanların sınırlı algılarının bizi tanımlamasına izin vermemeliyiz.
Dünyanın adil ve öngörülebilir bir yer olduğuna dair temel inanış, iyi insanların ödüllendirildikleri yolundaki yanlış inanışımızı destekler ve yetersizlik duygusunu artırmaya yarar.
Deurzen şöyle der : ” Yaşamı kucaklamak, kaçınılmaz olan acıyı, kaygıyı ve suçluluğu varoluşun ayrılmaz bir parçasıymış gibi buyur etmeye cüretle olur. ”
kişisel tercihlerimizin neler olduğu konusunda bize yol gösteren duygularımızdır ve bizde uyanan duygular da büyük oranda beklentilerimize ve onlar da önceki deneyimlerimize dayanır.
Doğrusunu isterseniz pek çoğumuz zaman zaman pasif – agresif davranırız ve bu genellikle insanları memnun etmeyi veya onaylarını almayı gerçekten istediğimiz ama aynı zamanda bu hissin, üzerimizde ciddi kontrol sahibi olmaları anlamına gelmesinden korktuğumuz durumlarda olur.
yalan , kendi hikayemizi dış dünyada var kılma çabamızdır.
farklılaşma, sürekli başkalarının nerede olduğunu gözlemlemekten ziyade kişinin içindeki rehberlik yardımıyla kendi yolunu bulmasıdır
biz hissedebilen ‘düşünen makineler’ değil, düşünebilen ‘hisseden makineler’iz.
kayıtsızlık maskesinin ardında dipsiz bir bedbahtlık, vurdumduymazlığın ardında çaresizlik duygusu vardır.

JOHN BOLEBY

dünyayı olduğu gibi değil, olduğumuz gibi görürüz
yalnız olabilmek sevebilme yeteneğinin ön şartıdır.

FROMM

insanlar sevmenin kolay , sevilecek şeyi bulmanın zor olduğunu düşünürler.

FROMM

gözlerimizle değil beynimizle görürüz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir