İçeriğe geç

Franz Kafka’nın Altmış Beş Düşü Kitap Alıntıları – Felix Guattari

Felix Guattari kitaplarından Franz Kafka’nın Altmış Beş Düşü kitap alıntıları sizlerle…

Franz Kafka’nın Altmış Beş Düşü Kitap Alıntıları

Uyudum, uyandım, uyudum, uyandım; kepaze bir yaşam.”
Toplumumuz bir şizofren. ”
Felice Bauer ile karşılaşmasına kadar, Kafka’nın yazınsal tekniği, seyirsel sekansların şiirsel tarzında yankı verdirmeye yetenekli bazı yordamlara (procédé) indirgenir. Biri Felice için duyduğu aşk ve diğeri de bunun sonuçlarını üstlenmek konusundaki açık yetersizliği olan çifte farkına-varış onu edebiyat anlayışını derin biçimde değiştirmeye götürür. O zaman yazıyla ilişkisini dönüştürme sürecine girer, ki onun bu deneyimin üstesinden gelmesine olmasa bile en azından ayakta kalmasına olanak tanır (bu dönem boyunca, intihar düşüncesinin kafasından tam anlamıyla hiç çıkmadığı biliniyor).
Onu tanıyacaksınız muhakkak! Gözleri gece kuşlarına has mor halkalarla çevrili, kambur, zayıf mı zayıf. Fazla aydınlık! (Goethe’nin tam tersi). Fazla gürültü! Fark edilmeyi, olay yaratmayı kesinlikle istemiyordu sadece yazma hazzı adına.. O da artık olsa olsa kendisi için!
Alışkanlıklarımdan bazılarının bozulduğunu görmek beni tedirgin ediyor ve tek ayrıcalığım biraz komedi oynamaktan ibaret.
“[ ] durmadan birbirimize dönüşüyoruz nasıl oldu bilmiyorum, birden ateş alıyorsun Yine sen bana, ben sana dönüşüyoruz, sonunda artık orada değilsin Hiç benzemiyordun kendine, farklı, hortlak gibi bir şeye dönüştün, sanki tebeşirle karanlığa çizilmiştin ”
Kafka düşlerinin kendisinde neden olduğu yorgunluktan durmadan şikayet eder: bu geceler “çılgın düşlerle boşa harcanır”; “saat beşe doğru, uykunun son zerresini de harcayıp tükettim; durmadan düş görüyorum, bu ise geceyi uyanık geçirmekten çok daha yorucu
Düşte gibi yaşıyorduysa, aynı zamanda yazdığı gibi düşlüyordu da..
Freudcu yorumun -Freud un “düşün merkezi” olarak adlandırdığı şey önünde- durup kaldığı yerde, Kafka için her şey başlar. Onların anlamsızlık (non-sens) noktala­rını herhangi bir yorumsamanın boyunduruğuna sokmaktan vazgeçerek, onları, hiçbir türden yapısal üst kodlama barındırmayan başka hayali oluşumlar, başka fikirler, başka şahsiyetler, başka zihinsel koordinatlar doğurmak üzere ço­ğalmaya, genişlemeye bırakır. O zaman anlamlandırmala­rın kurulu düzenine zıt yaratıcı süreçlerin egemenliği kurulur.
Birçok kitap, insanın kendi kalesinin içindeki bilinmeyen odaların anahtarları gibidir.
Bir ve aynı yazarın yazı makinesinde pek çok bileşen bulmak olanaklı mıdır? Bir usta Pessoa ki, yapıt ve bu yapıtla ilişkilendirilen biricik yazar gibisinden büyük bir düzmeceyi, sahte isimler altında bunları gerçeğe dönüştüren üsluplar gizleyerek ortadan kaldırır.
Sonuncusu ama demek değil ki en önemsizi
Huzur mu istiyorsun?
Az eşya, az insan!

Franz Kafka

Bir düşü anlatmak, insanın kendisi hakkında, biricik amacı düşsü (onirique) bir olay hakkında bir sürü bilgi verisini aktarmak olacak içedönük bir söylem üretmesinden ibaret değildir yalnızca. Bu aynı zamanda onun için değeri olan ve öznelerarası bir strateji içinde, özellikle de bir aşk mektuplaşması bağlamında özel bir rol almaya elverişli bir sözceleme eylemidir.
Her şey abartı , yalnızca özlem gerçek.
O abartılamaz
bazı insanlar tecrübeydi, bazı insanlar iyi ki vardı, bazı insanlara ne gerek vardı gerçekten çözemiyorum
Adresinizi unutmuştum, sadece sokağı değil, şehri de
durmadan birbirimize dönüşüyorduk, ben şendim, sen de ben..
Rahatsız edici biçimde yılan gibi kıvrılıp giden karmakarışık patikalar vardı, ama o bu patikalardan birinin üzerinde, hızlı bir akıntıyla yol alıyormuş gibi kayıp gidiyordu
durmadan birbirimize dönüşüyoruz [ ] na­ sıl oldu bilmiyorum, birden ateş alıyorsun [ ] Yine sen bana, ben sana dönüşüyoruz, sonunda artık orada değilsin [ ] Hiç benzemiyordun kendine, farklı, hortlak gibi bir şeye dönüştün, sanki tebeşirle karanlığa çizilmiştin.
Ateşten güvercindir sevgilim, dolaşır yeryüzünü, sarar beni. Ama sardıklarım değil, görmesini bilenleri sürükler ardın­dan
Deleuze-Guattari şöyle ya­ zar: “Biz ne yapı ne de düşlem olan bir ya da birçok Kafka ma­ kinesine inanıyoruz yalnızca. Biz, yorumsuz ve anlamsız bir Kafka deneyim ‘ine inanıyoruz yalnızca”
Pessoa, 1913’te futüristik hareketin içinde yer almasından sonra her şeyi, olabi- lecek bütün tarzlarda hissetmek için, kendi içinde gücül olarak bulunan farklı yazar kimliklerini aralarında diyaloga sokarak, onlara yazı aracılığıyla kurmaca bir gerçeklik kazandırır. Ama bunlar yalnızca birer takma ad değil, öyküsü, geçmişi, yazgısı, dünya görüşü olan farklı kişilerdir. Pessoa’nın farklı yazar kimliklerinin yansıması olan bu kökteş şair ve yazarlar Alberto Caeiro, Alvaro de Campos, Ricardo Reis, Bernardo Soares ve Fernando Pessoa nın kendisidir. Ölümünden sonra bulunan yazılarının altında genellikle başka imzalar vardı. 1913-35 arası tutulmuş notların ya da günlükler ise O Livro do desassossego [Huzursuzluğun kitabı] adım taşıyordu ve altında Ber­ nardo Soares imzası vardı (ç.n.
‘Anlamaya başlamanın ilk işaretlerinden biri de ölme isteğidir.’
Tutuklanmasından hemen ardından, Joseph K. bir elmaya -elinde kalan sonuncusuna- dişlerini kocaman geçirir ve o zaman, sonuç itibarıyla, bu elmayı polislerin kendisine sunduğu kahvaltıya ya da onlardan elde edebileceği içkiye kat kat yeğlediğini itiraf eder. Fakat biz bu elmayla, Samsa’nın kız kardeşinin kışkırtması sonucu babasından yediği ölümcül mermi olarak Dönüşüm’de zaten karşılaşmıştık. Orada da bu, o zamana değin zararsız olduğunu sandığı bir dizinin sonuncusudur. Demek ki Kafka’nın Dönüşüm’de bu geleneksel masumiyet ve günah simgesine vermiş olduğu ölümcül yananlam Dava’da artık bulunmuyor, bununla birlikte onun, potansiyel anlam(lama)larına musallat olmaya devam ettiğini belirtmek gerekir, çünkü Joseph K., yalnızca iki adam yan odada kahvaltınızı yemekte olduğu ve siz de bir elmayı kıtır kıtır yemek zorunda kaldığınız için intihar etmenin anlamsız olduğunu düşünmeye çalışır. Kesinlikle hayır, elmayı ısırmak artık günahkarın -kargaşa kışkırtıcının denmeliydi- düşkünlüğünü haber vermez, ama daha ziyade, Dava’nın çok özel yargıçlarının herhalde sınırsız erteleme babında sınıflandıracağı günahları bağışlatmaya yönelik, yerleşmiş bir çilenin kapalı evrenine, hadi fetihçi demeyelim de, hesaplı kitaplı girişini belirtir.
Kuşkusuz, Kafka edebiyat yoluyla yeni bir öznellik üretim tarzı icat etmiş olan ilk kişi değildir. Ama onun, nesir alanında -bugün söylenebileceği gibi- ona azamileştirilmiş bir etki verecek şekilde, araçlarını en radikal biçimde inceltmiş kişilerden biri olduğu tartışma götürmez.
Bir düşü anlatmak, insanın kendisi hakkında, biricik amacı düşsü bir olay hakkında bir sürü bilgi verisini aktarmak olacak içedönük bir söylem üretmesinden ibaret değildir yalnızca. Bu aynı zamanda onun için değeri olan ve öznelerarası bir strateji içinde, özellikle de bir aşk mektuplaşması bağlamında özel bir rol almaya elverişli bir sözceleme eylemidir.
Bruno Schultz şu olguya vurgu yapan ilk kişilerden biri olmuştur; Kafka’nın kitapları herhangi bir öğretinin alegorik bir tablosu, dersi ya da tefsiri değil, kendinden şiirsel bir gerçekliktir.
”Freud’un -düşün merkezi- olarak adlandırdığı yerde, Kafka için her şey başlar. ”
Kafka’nın kitapları herhangi bir öğretinin alegorik bir tablosu, dersi ya da tefsiri değil, kendinde şiirsel bir gerçekliktir.
Kafka’nın -Flaubert, Kleist gibi- aşırı derecede kesin yazınsal bir ideali olması nedeniyle, bize, ona göre başarısız bir yapıt, parça parça (eclatee) bir yapıt bırakmıştır. Sadece Yargı ya da Dönüşüm gibi bazı hikayeleri gerekli nitelikleri taşıyor olarak kabul ediyordu ve, asıl itibarıyla, yapıtını inkar etmiştir. Ama öte yandan, örtük olarak, onu kabul eder: bazı açıklamalar bize, onu ilgilendiren şeyin, kısacık cümleler, kısacık sekanslar olduğunu gösterir. Örneğin, sinemada onu ilgilendiren şeyin, filmin bütünü değil, bazen çok kötü filmlerde bile, bir açıklama, bir replik olduğunu anlatır bize.
Dava başlıklı romanının edebi-analitik matrisini işte bu olaydan çıkardı. O gün, nişanlısı Felice Bauer tarafından, evlilik tarihleri karşısında takındığı savsaklayıcı tavrı, tanıklar önünde, tartışma konusu etmek için – ailenin ve dostların çağrılı olduğu- bir toplantı düzenlenmişti. Felice onu sertçe suçladı, o ise
hiç karşılık vermedi, kendini savunmadı.
Yaşamı boyunca, bu “otel mahkemesi’nin
kendisinde bıraktığı topluluk içinde aşağılanmanın izini korudu ve bu mahkemede,
tuhaf biçimde, yargıç rolünü bir başka genç
kız, Felice’in en yakın arkadaşı ve Kafka’nın
gizlice paralel bir aşk mektuplaşması sürdürdüğü Grete Bloch üstleniyordu.
Kafka’nın kendisi, Nathalie Sarraute’un yazdığı gibi, herhalde bir nevi “hiç ara vermeksizin yapılan bayrak yarışına” katıldığının farkındadır, ki bu yarışta bayrağı “Dostoyevski’nin ellerinden, herhangi bir başkasınınkilerden çok daha emin olarak” alacaktır. Onların yapıtlarının, içerikleri bakımından, birbirinin tam karşıtı olduğu doğrudur; ama orada, eğer Bahtin’in ifadelerini yineleyerek söylersek, başka(sı)’nın söylemi ve dili aracılığıyla, romanın “çoksesli derinleştirilmesine ilişkin aynı tasayı, aynı “sosyal harmonikler”in işletilmesini buluruz.
Bruno Schultz şu olguya vurgu yapan ilk
kişilerden biri olmuştur: “Kafka’nın kitapları
herhangi bir öğretinin alegorik bir tablosu, dersi ya da tefsiri değil, kendinde şiirsel bir gerçekliktir.
“Ateşten güvercindir sevgilim, dolaşır
yeryüzünü, sarar beni. Ama sardıklarını değil,
görmesini bilenleri sürükler ardından.*

* F. Kafka, Milenaya Mektup, “salı” 15
Haziran 1920. (F. Kafka, Sevgili Milena, Say, s.
63, çev. Adalet Cimcoz).

Sana duyduğum arzu başımı masaya koymaya ve senden tarafta olup biteni gözetlemeye itiyordu beni.
Felice için duyduğu aşkın başlangıcını damgalayan “mektup yazma çılgınlığı” aşamasında, Kafka ondan hakiki bir mektup seli aldığı bir düş görür (“Bir postacı bana iki taahhütlü mektup getiriyordu senden, her sabah bir tane Tanrım, büyülü mektuplardı bunlar! Zarflardan istediğim kadar yazılı sayfayı çekip alabiliyordum ama zarflar hiç boşalmıyordu. Kendimi bir merdivenin ortasında buluyordum ve zarflardan, kalan her
şeyi çıkarmak istesem, bunun için zaten
okumuş olduklarımı basamaklara atmam
gerekiyordu. Tüm merdiven baştan aşağıya
önceden okunmuş bu sayfaların oluşturduğu
kalın bir tabakayla örtülüydü.)
Bir düşü anlatmak, insanın kendisi hakkında,
biricik amacı düşsü (onirique) bir olay hakkında bir sürü bilgi verisini aktarmak olacak içe dönük bir söylem üretmesinden ibaret değildir yalnızca. Bu aynı zamanda onun için değeri olan ve öznelerarası bir strateji içinde, özellikle de bir aşk mektuplaşması bağlamında özel bir rol almaya elverişli bir sözceleme eylemidir. Toplayabildiğimiz düşlerin yarısına yakını bu şekilde yakınlara hitaben yazılmış mektuplardan gelir (Grete Bloch, Marx Brod, Felix Weltsch, kız kardeşi Ottla’ya) ve özellikle ilk nişanlısı Felice Bauer ile daha sonra Milena Jesenka’ya. Sanki Kafka karşılık olarak kendisine başka düşler yazılmasını bekliyordu.
Kafka düşlerinin kendisinde neden olduğu
yorgunluktan durmadan şikayet eder: bu
geceler çılgın düşlerle boşa harcanır ; saat
beşe doğru, uykunun son zerresini de harcayıp
tükettim; durmadan düş görüyorum, bu ise
geceyi uyanık geçirmekten çok daha yorucu
Kafka, günlüğünde yaşamın bir düşe benzediğini yazar. Ama bu kesinlikle, onun hülyalara daldığı , bir hayâl ve sanatsal kapalılık dünyasında başı boş dolaştığı anlamına gelmez. Düşte gibi yaşıyorduysa, aynı zamanda yazdığı gibi düşlüyordu da
Bruno Schultz şu olguya vurgu yapan ilk kişilerden biri olmuştur: “Kafka’nın kitapları herhangi bir öğretinin alegorik bir tablosu, dersi ya da tefsiri değil, kendinde şiirsel bir gerçekliktir.” Kuşkusuz Kafka edebiyat yoluyla yeni bir öznellik üretim tarzı icat etmiş olan ilk kişi değildir. Ama onun, nesir alanında -bugün söylenebileceği gibi- ona ‘azamileştirilmiş’ bir etki verecek şekilde, araçlarını en radikal biçimde inceltmiş kişilerden biri olduğu tartışma götürmez.
Bugün Kafkacılığı Kafka’nın yapıtları üzerinden mi aydınlatmaya çalışmalıyız, yoksa tersine Kafka’nın yapıtlarının şifresini Kafkacılığın ışığında mı çözmeyi denemeliyiz? Ama kuşkusuz bu iki yol birbirini tamamlamaktadır.
“(“Suçluluk duygum daima çok kuvvetliydi, dışardan besin almadan da gayet iyi yapabiliyor ”)”
Duvar, yüz ve gözlerin bulunmayışıyla aynı anlama gelir.
Freudcu yorumun -Freud un “düşün merkezi” olarak adlandırdığı şey önünde- durup kaldığı yerde, Kafka için her şey başlar.
Freud a göre, düş sahnesi her türlü etkili/fiili yaratıcılığa elverişsizdi: bu sahne yalnızca bilinçdışmın derin metabolizmalarının kaydından oluşan bir yüzeydi. Düş, (daha sonraları Beat Kuşağı döneminde söylendiği gibi) “kolaj” ile, “cut up” (doğrama) ile işler, onun oluşturduğu yeni sentezler adeta “katılaşmış çimento” sayesinde “yığışımlar” (agglomerat) halinde lehimlenmiştir.
[ ] Hiç benzemiyordun kendine, farklı, hortlak gibi bir şeye dönüştün, sanki tebeşirle karanlığa çizilmiştin
Bugün Kafkacılığı Kafka’nın yapıtları üzerinden mi aydınlatmaya çalışmalıyız, yoksa tersine Kafka’nın yapıt­larının şifresini Kafkacılığın ışığında mı çözmeyi denemeliyiz? Ama kuşkusuz bu iki yol birbirini tamamlamaktadır.
Felice Bauer ile karşılaşmasına kadar, Kafka’nın yazınsal tekniği, seyirsel sekansların şiirsel tarzına yankı verdirmeye yetenekli bazı yordamlara (procédé) indirgenir. Biri Felice için duyduğu aşk ve diğeri de bunun sonuçlarını üstlenmek konusundaki açık yetersizliği olan çifte farkına- varış onu edebiyat anlayışını derin biçimde değiştirmeye götürür. O zaman yazıyla ilişkisini dönüştürme sürecine girer, ki onun bu deneyimin üstesinden gelmesine olmasa bile en azından ayakta kalmasına olanak tanır.(bu dönem boyunca, intihar düşüncesinin kafasından tam anlamıyla çıkmadığı biliniyor). Sürekli bir gelişim çizgisi izleyen, basit bir krizin çok ötesinde, yeni bir edebi paradigma başlatan derin bir kopuş, zihinsel evreninde bir mutasyon söz konusu olmuş, sonraki yapıtlarının önemli bir bölümü bu yeni paradigmanın keşfine ayrılmıştır.
Kafkavari öznellik üretim tarzında düşlerin kapladığı yerin bence altının çizilmesi gerekiyordu. Zira bir kendine kapanmaya, herhangi bir narsisizme geri çekilmeye karşılık gelmek şöyle dursun, bu yer, şüphe edilmemiş dışarılara; yükselmekte olan bürokrasilerin egemenliği altında git gide daha fazla ezilen bir toplumsalın(socius) yeni jestlerini ve reflekslerini cisimleştiren belli bir genel eğilim in dışarılarına analitik bir açılışı gösterir.
durmadan birbirimize dönüşüyorduk, ben sendim, sen de ben
Adamın biri bana hep eşlik ediyor, bir gölge, bir yoldaş, kim olduğunu bilmiyorum
(Berlin’de Felice’in evine giderken)
Düşünüyorum da bu mektup benim beklediğim olamaz, o kadar ince ki, sıska ve güvensiz harflerle meçhul bir el tarafından yazılmış. Ama onu açıyorum ve bütünüyle yazılı bir yığın yaprak çıkıyor içinden, hem de hepsi meçhul bir el tarafından yazılmış
Mektuplarda düşler çok fazla söz konusu ediliyorsa eğer, düşlerde de mektuplar çok fazla söz konusudur. Düşlerde sık sık birbirlerine bağlanan üç ipucu bulunur: bir mektup akışı/bolluğu; bir makinenin hatırlanması; bir ya da birçok genç kız.
Düşte gibi yaşıyorduysa, aynı zamanda yazdığı gibi düşlüyordu da, öyle ki yazınsal bir bukle onun gündelik gerçeklikleri ile düşsü imgeselliğini durmadan düğümlüyordu!
Suçluluk duygum daima çok kuvvetliydi, dışardan besin almadan da gayet iyi yapabiliyor
Bugün Kafkacılığı Kafka’nın yapıtları üzerinden mi aydınlatmaya çalışmalıyız, yoksa tersine Kafka’nın yapıt­larının şifresini Kafkacılığın ışığında mı çözmeyi denemeliyiz? Ama kuşkusuz bu iki yol birbirini tamamlamaktadır.
Sen derinlerde masum bir çocuktun, ama daha da derinlerde şey­tani bir varlıktın.
Kafka romanını bizim bildiğimiz fe­lakete varan sona doğru geliştirmek niyetinde değildi ve tersine, kahramanına, sonucunda davasını “düzeltmeyi” başarabileceği bir tür çıraklık güzergahı -Goethe’nin “çıraklık yılları” temasının fantastik yeniden alınışı bo­yunca kılavuzluk ediyordu.
Kafka, uyandığında, bu önsezisel düşün gelişim çizgisini bulmaya çabalar. Ama başaramaz; ya da ancak birkaç ay sonra başarır, fakat bu kez gerçeklikte, Berlin’de, Askanischer Hof’ta, nişanlısından kopuş “dava’sıyla; ki Elias Canetti bu konuda onun bizzat kendisinin bunu “daha önce dünyada hiçbir sanığın yapma- dığı gibi hazırladığını yazar.* Bu hadise mikropolitiğini, Dönüşüm hikayesinde Gregor Samsa’nın geri döndürüle­mez bir kabusa dönüşen kötü uyanışında, Yargı hikayesin­de ise babasının gizlice mektuplaşmasını okuduğu Georges Bendemann’ın keşfinde tekrar görürüz, bu keşif de onu -psikotik bir raptus’u** anımsatan- pencereden atlamaya gö­türür.
durmadan birbirimize dönüşüyorduk, ben sendim, sen de ben
[ ] durmadan birbirimize dönüşüyoruz [ ] na­sıl oldu bilmiyorum, birden ateş alıyorsun [ ] Yine sen bana, ben sana dönüşüyoruz, sonunda artık orada değilsin [ ] Hiç benzemiyordun kendine, farklı, hortlak gibi bir şeye dönüştün, sanki tebeşirle karanlığa çizilmiştin.
Bir düşü anlatmak, insanın kendisi hakkında, biricik amacı düşsü (onirique) bir olay hakkında bir sürü bilgi verisini aktarmak olacak içe dönük bir söylem üretmesinden ibaret değildir yalnızca. Bu aynı zamanda onun için değeri olan ve özneler arası bir strateji içinde, özellikle de bir aşk mektuplaşması bağlamında özel bir rol almaya elverişli bir sözceleme eylemidir.
bazı açıklamalar bize, onu ilgilendiren şeyin, kısacık cümleler, kısacık sekanslar olduğunu gösterir. Örneğin, sinemada onu ilgilendiren şeyin, filmin bütünü değil, bazen çok kötü filmlerde bile, bir açıklama, bir replik olduğunu anlatır bize.
”Eğer sana ulaşmak istiyorsa, her suçluluk fikrini elemesi kesinlikle zorunluydu. ”
”Durmadan birbirimize dönüşüyorduk, ben sendim, sen de ben. ”
”Toplumumuz bir şizofren. ”
Bir düşü anlatmak, insanın kendisi hakkında, biricik amacı düşsü bir olay hakkında bir sürü bilgi verisini aktarmak olacak içedönük bir söylem üretmesinden ibaret değildir yalnızca. Bu aynı zamanda onun için değeri olan ve öznelerarası bir strateji içinde, özellikle de bir aşk mektuplaşması bağlamında özel bir rol almaya elverişli bir sözcele-me eylemidir.
Uyudum, uyandım, uyudum, uyandım; kepaze bir yaşam.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir