François – Alphonse Aulard kitaplarından Fransa İnkılabının Siyasi Tarihi – Cilt 2 kitap alıntıları sizlerle…
Fransa İnkılabının Siyasi Tarihi – Cilt 2 Kitap Alıntıları
Thermidorcular devrinde din politikası bir kelime ile hülâsa edilebilir: bu politika kilise ile devletin ayrılması rejimine varmıştır.
Kralcı parti Beyaz tedhişle intikamını alabildi,fakat Fransa’nın kalbini alamadı. Convention düşüncesizce cumhuriyetçilerin silahlarını alarak bunları teslim etti ise de cumhuriyet baki kaldı. Çünkü cumhuriyet milli müdafaayı temin etmiş,Prusya ile sulhu imzalamış,vatanı kurtarmış ve büyütmüş idi.
Elleri, bağlanmış olan cumhuriyetçiler Fransa’nın birçok bölgelerinde ,ve bilhassa güney doğuda, kralcıların intikamı karşısında kaldılar. Orta düşüncelilerle birleşen kralcılar Güneş kıt’aları,İsa kıt’aları,Jéhu kıt’aları adı verilen silahlı kurumlar halinde toplandılar. Bu çetelerin şiddetleri ve cinayetleri vatandaşlar üzerine bir dehşet çöktürdü ve buna Beyaz Tedhiş adı verildi.
Hakikatte,belki de o vakit ne istediklerini pek de bilmeden , solcular (sol thermidorcular) demokratik cumhuriyetin devamına çalışıyor, sağcılar (sağ thermidorcular) da bir burjuva cumhuriyetine doğru kayıyordu.
Artık çoktanberi fiiliyatta inkılâp hükümetinin yaptığı işlerde demokrasiye uyar hiçbir şey yoktu ve thermidorcular demokrasiyi sene III anayasası ile ortadan kaldırdıkları zaman ,zaten halkı demokrasiden soğutmuşlardı. Hükümet tarafından hazırlanan demokrasi aleyhtarı değişiklikler burjuva cumhuriyetinin gelmesini hazırladı.
İnkılâp hükümetinin kuruluşu ve ilerleyişi bir felsefi sisteme dayanamadığı gibi bu sarsılışı da evvelden düşünülmüş ve kotarılmış bir nazariyeden meydana gelmiyordu. Bir takım hadiseler(yani askeri kayıplar) bu geçici rejimi ortaya çıkarmıştı;başka bir takım hadiseler(yani askeri kazançlar) da onu oetadan kaldırdı.
Bir büyük Sinyora kkafa tutunca perişan edilmiyen bir halk adamı gösterilmeyeceği gibi ,bir Jacobin’e kafa tuttuğu için berbat edilmeyen bir cumhuriyetçi de gösterilemez.
Mailhe
Arslan uyukladığı zaman ölü değildir; uyanınca bütün düşmanların kökünü kazır.
Convention yine tedhiş ve yeni bir tedhiş ile hükümet etmeye başladı:Vaktiyle kralcılar veyahut federalistler tarafından yapılan muhalefeti dehşete uğrattığı gibi, bu sefer de demokratlar tarafından yapılan muhalefeti dehşete uğrattı. Kırmızı tedhiş yerine beyaz tedhiş geldi:Fakat tedhiş daima bir hükümet etmek vasıtası olarak kaldı.
Robespierre tedhişin(terörün) bütün fenalıklarının bir timsali gibi sayıldı ve bir adamın ölümü ile cumhuriyetin kurtulacağı ve rahat edeceği zannolundu
Fransız ordularının muvaffakiyetleri ve alelhusus Felurus zaferi Robespierre’in halktaki karizmasını zayıflatmış ve az zaman önce artırılmış olan tedhişin faydasızlığı anlaşılmıştır
Robespierre’in düşmesine çalışanlardan biri,Fréron,bu düşmeden bir ay sonra yani 9 Fructidor sene II tarihinde kürsüden şöyle konuşacaktır : Milletten ziyade arkadaşlarını sıkıp ezen zalim, görünüşte en halkçı faziletlerle öyle çevrelenmişti, beş seneden beri hiç ihmal etmediği riya ile milletten gaspettiği muhabbet ve itimat , onun etrafında öyle mukaddes bir duvar örmüştü ki , eğer sabrımızı kaybedip de o zalimi daha evvel yere sermeye kalksa idik milleti de hürriyeti de tehlikeye atmış olurduk. Zalimin yüzünden maskesini kısmen olsun kendisinin çıkarması için satır altında çok zaman beklemeye , dünyanın şiddetine katlanmaya ve bunu hoş görmeye mecbur olduk. Onu vurmakla kazandığı bütün muhabbetler ortadan kalkmazsa,yahut vurulacak darbe ölümü getirmez veya onu tahtından aşağı atacak olan ölüm onun için yeni bir mezhep yaratacak olursa, matemzede milletin onun namına kuracağı mihraba yine onun gibi fesada ve fenalığa muktedir başka bir harisin çıkıp,belkide hiç yıkılmayacak olan bir tahtın ve bir zulmün temellerini atması pek muhtemeldi.
Robespierre,16 Prairial tarihinde Convention’un reisliğine seçildi. Ayın yirminci günü yapılacak bayramdaki birinci rol bu suretle kendisine verilmiş oluyordu. Filhakika Robespierre bu bayram merasimine riyaset etti,nutuklar söyledi;bir dinsizlik heykelini ateşledi, güzel sözler buldu, güzel hareketler yaptı,hem hükümet reisi,hem din reisi,hem peygamber hem de diktatör olduğunu gösterdi.
Robespierre şöyle diyor : Zafere hakim olunuz. Fakat bilhassa fenalığı hiçlik içinde boğunuz. Cumhuriyet düşmanları karışık insanlardır. Fenalık olan dinsizliktir ve dinsizler,mezhep işinde Robespierre gibi düşünmeyenlerdir. Demek ki fiiliyatta hiç bir din hürriyeti olmayacaktır.
Eğer Tanrı olmasaydı,onu icad etmek lazımdı.
Robespierre
Aklü mantık dini Fransızların vicdanının değişmesinden ziyade Katolik papazlarına karşı bir vatan müdafaası çaresi olmuştur. Bu din yavaş yavaş vatan dinine çevrildi.
Paris Commune’ü, eğer tabir caizse, son adım da atmiya cüret etti ve 3 Frimaire sene Il tarihinde Chau mette’in talebi üzerine şu kararı verdi: Paris halkı Hakikal ve Aklü Mantık dininden başka din tanımadığını beyan etmiş olduğundan dolayı Commune Umum Meclisi: 1: Paris’te şim diye kadar bulunmuş olan her din kilise ve mabedinin hemen kapanmasına; 2: Kaynağı din ve mezhep fikirleri olan karışık liklardan bütün din ve mezhep papaz veya memurlarının şahsen ve ferden mesul tutulmasına;
3: Bir kilisenin veya bir mabe din açılmasını istiyenin şüpheli bir şahıs olarak tevkifine;
4:İhtilal Komitelerinin papazları sıkı bir suretle gözaltına almalarına;
5: Papazları umumi hizmetlerden ve milli imalathanelerdeki her türlü vazifelerden çıkarmak için bir kararname yapmasını istemek üzere Convention’a bir istida yazılmasına karar vermiştir
Hıristiyanlıktan çıkarma hareketi Paris’te az zaman içinde umumileşmekte gecikmedi. Section’ların hemen hepsi dinden vazgeçtiler,kiliseleri kapadılar ve sonra bu kiliseleri Aklü Mantık mabedi olarak açtılar.
Dün,iyi papazlar kötü papazlara misal olarak gösteriliyordu. Bugün artık hiç iyi papaz bulunmadığı zannedilmektedir. Bundan dolayı katolik dini, mücahit vatanseverler nezdinde itibardan düşmektedir. Eğer din ve mezhep millî müdafaaya engel oluyorsa,din ve mezhebi ortadan kaldıralım. İşte ötede beride filozofluk tesiri ile değil,fakat ümitsizliğe düşmüş bir vatanseverlik hissiyle yayılan fikir budur.
Şunu da söylemek lazımdır ki savaşın doğurduğu bütün iktisadi zorluklar kanuni olan içtimai durumdan büsbütün başka geçici, eğer tabir caiz ise zoraki ve fiili başka içtimai durum meydana getirmiştir. Fransa harp için ve harp vasıtalarile beslenecek geniş bir karargah olmuştu. Evvelâ hükümetin bir isyanla yere serilmemesi isteniyorsa , Paris’in her ne pahasına olursa olsun beslenmesi lazımdı.
1793 Nisan’ında Robespierre bir hukuk beyannamesi projesi yazarak Jacobin’lere kabul ettirmiş ve Convention’a arzeylemiş idi. Bu beyannamede mülkiyete,1789 beyannamesinde ki müsavatçı prensibi tatbik ediyordu. Bu, Gironde’lulardan daha demokrat görünmek , onları halkın muhabbetinden mahrum etmek için yapılan siyasî manevradan başka bir şey değildi.
Hébert şunları söyledi. Binaenaleyh,ben toprağın taksimini istemiyorum. Anasını satayım, istediğim şey fakirlerin kanile şişkolaşmış olan bütün bu zenginleri kusturmaktır. Milletten çaldıklarının hepsi sarraflardan geri alınsın. Bu millet sülüklerinin tırnakları sökülsün. İşte o zaman harp masrafını ödeyecek para bulunur.
Cumhuriyet, Dağlı cumhuriyeti olduktan sonra bir din olmuştur:Kurbanları da vardır,azizleri de vardır.
Dağlılar zamanında adetler ve itiyatlar da daha ziyade demokratlaştı.
Convention daha ilk celsesinde Monsieur(Efendi) yerine Citoyen(hemşehri) tabirini kullanmak misalini vermişti. Bu tabir hemen umumileşti.
Dağlıların zaferinden sonra cumhuriyetçilik,federatif cumhuriyetçilikten ayrılmak için kendisine yalnız Paris’te değil,bütün Fransa’da Dağlı ismini vermiştir.
Danton kin ve garez nedir bilmez. Alenen tahkir edildiği halde kendini müdafaayı düşünmez.
Robespierre’e göre bir siyasi hakikat vardır. Bundan ayrılan milletin düşmanıdır. Binaenaleyh yapılacak iş yalnız ve yalnız Robespierre’i takip etmektir. O,hakikatın nazırı, hakikatın diktatörüdür ve diktatörü olmalıdır.
Madam Roland’nın kini,garezi ne kadar sarsılmaz idi ise Robespierre’in garezi de o kadar ebedidir. Bu yüksek kadın Gironde’luları Dağlılarla anlaşmaktan men etti;aynen denebilir ki bu yüksek adam da Dağlıları Gironde’lularla anlaşmamtan men etmiştir.
Robespierre bilakis bütün Fransa’ca sevilmekte idi. Her yerde onu demokrasinin peygamberi ve mürşidi sayıyorlardı.
1791 Nisan’ında seçim hakkının herkese verilmesini istediği zaman milletten muhabbetle, şerefle hakiki bir müsavat hissile ve kardeşlikle odur Milletin başka avukatları, başka dostları da vardı, fakat halkın faziletleri hakkında onun kadar ateşli ve sarsılmaz bir takdir gösteren olmamıştır. Demokrat Condorcet, halkın ancak talimu terbiye edildiği zaman adam olacağını zannederdi. bahsetmek yolunu siyasi adamlara gösteren
Demokrat Marat halkı oynak sayar ve ona çocuk muamelesi ederdi. Robespierre halkın reşid, akıllı ve faziletli olduğuna inanmıştı. Hatta bütün aklü mantigin halktan geldiğini söyledi; halkın hiç bir vakit kabahat olmadığını daima bagırarak tekrarlardı. Gerek Jacobin’ler kulubünde, gerek Millet Mecli şinde kursüde müdafaa ettiği kanaat hep bu idi.
Gironde’lularla Dağlılar arasındaki esaslı fark, daha doğrusu hakiki biricik farkı şudur; Dağlılar istiyorlardı ki muvakkaten ,harp devam ettikçe ,Paris bu birliğin başında idare edici bir merkez olarak kalsın. Gironde’lular ise,bilâkis , istiyorlardı ki hatta harp zamanında bile , Paris’in vilayetler üzerine bir nüfuzu olmasın. İşte kavganın hakiki mevzuu budur.
Dağlıların hunhar, Gironde’luların adil ve münsif olduklarını söylemek bir adet halini almıştır. Bu,bir masaldır. Giyotini ilk olarak kullananların Gironde’lular olup olmadığını bilmiyorum, fakat 31 Birinciteşrin 1791 tarihinde Législative meclisinde Hürriyet düşmanlarını öldürmek lazımdır fikri etrafında nutuk söyleyen Gironde’lu Isnard’dır. Isnard bu fikri 14 İkinciteşrinde tekrar ele olarak şöyle demiştir : Hürriyet bahsında cürmü affetmek ,ona ortaklık etmek demektir. Böyle bir şiddet belki kan akmasına sebep olacaktır, bilirim. Fakat şiddeti göstermezseniz acaba o zaman daha çok kan akmayacak mıdır? İç savaş memleket için daha büyük bir musibet olmayacak mıdır? Vücudun diğer bir kısmını kurtarmak için kangrenli yerini kesmek lazımdır.
Gironde’lular meslek hayatlarının sonunda , Dağlı parti ile giriştikleri mücadelenin ümitsiz dakikalarında ve hayata şerefle bir nihayet vermek sırasında asla titremeyen ,korkak ve hatta tedbirli nasihatlar vermek şöyle dursun,zihninde yaşattığı Plutarque ve Rosseau ile onları ölüme karşı tebessüm ettiren ve cesaretlerinin gizli azaplarından kurtaran Madam Roland’nın etrafında toplandılar ve birbirlerine sarıldılar. İşte bu suretledir ki Madam Roland’nın hatırası sehpaya giden Gironde’luları da son dakikaya kadar birbirlerini bağlayan bir mezhep olmuştur. Bu adamlar birbirlerini Madam Roland’da bulup sevmektedirler. Kendi hatıralarında birbirlerine dostlar ismini veriyorlar,sanki toplantıları siyasî olmaktan ziyade hissi imiş gibi. Muasırları için olduğu kadar,gelecek nesiller içinde, bu parti bir kadın tarafından idare olunan bir partidir.
Paris halkı eğer kralcılar tarafından irtikâp edilen bir cinayetin pek yeni ve kuvvetli tesiri altında bulunmasaydı , belki daha fazla merhamet eseri gösterirdi. Bir gün evvel kralcılar,convention âzasından olup XVI.Louis’nin idamına rey verenlerden Le Peletier’yı katletmişlerdi. Bu cinayet yalnız Paris’te değil diğer vilayetlerdede kalpleri sertleştirdi, cumhuriyet hislerini kabarttı.
Eğer kralcılık fikirleri memlekette hala revaçta olsaydı, kanun kralcıları istediği kadar ölüm cezası ile tehdit etsin, hiç olmazsa bir bölgede bir elem ve hiddet feveranı bir silahı koşma hareketi,bir isyan,bir iç harp başlangıcı olurdu. Böyle bir şey olmadı ve pek iyi anlaşılmaktadır ki , memlekette kralcılar bulunsa bile bir kralcı partisi yoktu.
Görülüyor ki inkılap hükümeti en yüksek noktasına çıktığı zaman memlekette artık hiç bir hürriyet kalmamıştı. Küçük bir muhalefet, herhangi bir vatandaşı ,hatta bir kadını bile, darağacına gönderiyordu.
Amme selameti encümeninin diktatörlüğü Robespierre’in şahsi diktatörlüğü haline geldiği zaman , Robespierre’in kendi tarafından yazılıp Couthon tarafından teklif olunan 22 Prairial kanunu ile İhtilâl mahkemesi, şiddeti artırılmak üzere ,tadil edildi. Maznunlara müdafaa vekili verilmez oldu; şahitlerin dinlenmesi usulü kaldırıldı;maddi delillerin yerine manevi deliller kondu. Yalnız bir ceza veriliyordu:ölüm. Jüri heyeti de mutaassıp Robespierre’cilerden oluşuyordu.
İhtilâl mahkemesi vazifesini yaptı:Kralcıları,vandelilerle yabancıların suç ortağı olan muhallif papazları ,ve inkılâp muhalefetinin adamlarını dehşete uğrattı. Ve bu suretle milli müdafaanın muvaffakiyetini sağladı. Fakat yavaş yavaş,şahsi ihtirasların ve intikamların da aleti oldu. Robespierre kendi hasmı olan Herbert’çilerle Danton’cuları yabancılar ile işbirliği yaptıkları ve kralcı oldukları iddiasıyla bu mahkeme tarafından mahkûm ettirdi. Bu suretle yolundan çıkarılmış olan ihtilâl mahkemesi büyük hizmetler gördüğü inkılâba zarar verdi ve vatanın hakiki düşmanlarını tecziye ettikten sonra en kıymetli evlatlarını da yok etti.
Tedhiş kanunları ile evvela sınırlanan ve sonra da tamamen yok edilen yalnızca yazı yazma hürriyeti değildi. Danton’un idamından sonra söz hürriyeti de hemen hiç kalmadı. Bu aralık kulüplerde veya muhtelif içtima yerlerinde söz söyleyenler şüpheli muamelesine çarpılmamak için hükümetin politikasını müdafaadan başka birşey yapamazlardı. Hatta millet meclisinde bile ne söz hürriyeti ,ne de rey hürriyeti kaldı. Bütün Avrupa’yı titreten bu meclis o zaman Robespierre ile iki encümen karşısında kendisi titredi.
31 Mayıs 1793 gününden evvel gelen devirde kralcı ve sosyalist basın için hürriyet yoktu. Fakat bütün basın esarete düşmemiştir : Gironde’lularla Dağlılar arasında kavga hürriyeti mevcuttu.
Tedhiş (terör) dediğimiz şeyin yani resmi tedhişin kaynağı şudur : 1793 senesi Ağustos ve Eylül’ünde Parisliler kıtlıktan korktular;kıtlığı iç ve dış düşmanlara atfettiler ve bu düşmanların tedhiş ile tazyikini istediler. Hükümet de bir tedhişçi tavır takındı. Bu bir tercih veya sistem dolayısıyla değil, Paris’lileri tatmin için ve Paris’te bir mesele çıkarmadan oturabilmek içindi.
İnkılâp hükümetinin ortaya çıkışında sistemli hiçbir şey yoktur. Yukarıda uzun uzadıya anlattığımız olayların hemen hepsi gösterir ki bu hükümet hiç bir sistemin, evvelden düşünülmüş hiçbir fikrin tatbikinden çıkmamış , bütün Avrupa’ya karşı harp halinde bulunup mevcudiyetini korumak için tamamen silahlanmış olan bir millet ve geniş bir askeri karargah halini alan bir memleket içinde, günü gününe ve birbirini takip eden milli müdafaa icaplarının emrettiği unsurlardan , tecrübe ile, vücut bulmuştur.
Halk cemiyetlerinin bu kuvveti o kadar büyük idi ki hükümet bu kuvvetle dayanmakla beraber ondan korkuyordu da.
Merkezi idare çok gayret etti,fakat bu cemiyetleri tamamen elinde tutmaya muvaffak olamadılar. Hükümetin itidalci olan din politikasını bozan onlardır. Ve onlar vazife alan mebusları arkalarından sürükleyerek vilayetlerde,merkezin emrine rağmen,hıristiyanlıktan çıkarma ameliyesine devam etmişlerdir.
Ağustosun onbirinci günü akşamı Robespierre , Jacobin’ler kulübünde cumhuriyetin vaziyetini pek fena ve karanlık olarak tasvir etti ve hadiseler vahim oldukça Convention’un dağılmasını sarahatle istedi. Celsede hazır bulunan ve vilayetlerin efkârını temsil eden birinci derece meclisleri murahhasları bu sözlerden heyecanlandılar ve bu fikre iltihak ettiler.
Bu murahhaslar , vilayetlerine döndükleri zaman,istilâya uğramış, istiklâli tehdide maruz bir memlekette anayasanın tatbikindeki imkansızlığı Fransızlara anlattılar. Efkârda genel kabul görüldü..
Fransız cumhuriyeinin ecnebi milletlerle münasebetine dair olan maddelerden Fransız milleti kendi toprağını işgal eden bir düşman ile asla sulh yapmaz maddesi meşhur bir hadiseye sebebiyet verdi. Mercier dedi ki:Daima muzaffer olacağınıza mı güveniyorsunuz. Zaferle bir muahedeniz mi var? Basire alkışlar arasında şu cevabı verdi. Hayır Ölümle bir muahedemiz var
Hakikatte Condorcet’nin bu lâyihası o kadar demokratça idi ki Jacobin’ler buna karşı serdedecek itiraz bulamıyorlardı: onlar bu lâyihaya hasımdılar, çünkü lâyihayı yapanlar rakipleri idi,Gironde’lular idi.
Yeni beyanname mülkiyete dokunmuyordu,sosyalist , değildi;fakat çok demokrat olan şu madde ile müsavatçı ülküye doğru yeni bir adım atıyordu: İlmü irfan herkesin malıdır. Cemiyet bunu bütün azasına vermeye borçludur
1789 Beyannamesi 17 maddeden ibaret olduğu halde Condorcet beyannamesi 33 maddeden mürekkepti. Daha fazla Aydın olmak, daha çok tarif edilmek üzere, fikirler yine aynı fikirler, formüller yine aynı formüllerdir. İkinci beyannamede -bugünkü tabir ile – daha belirmiş bir liberalizm görünmektedir. Mesela 1789 beyannamesinde : Hiç kimse ,hatta dini fikirleri için rahatsız edilemez,yeter ki bu fikirlerin icrası kanunla kurulmuş amme intizamını bozmasın ,şeklinde yazılı olup hakikatte sade bir müsade veren maddenin yerine vicdan hürriyetini bihakkın koyan şu madde yazılmıştır : Herkes dini merasiminin icrasında serbesttir.
Convention meclisi sulh zamanı, normal zamanlar için prensipler ilan ettikten sonra bu prensipler yerine, içinden çıkamadığı harp olayları,gayri tabii olaylar için istisnaî ve ekseriya diktatörce tedbirler koydu.
Cumhuriyet mağlup düşman geri çekilirken meydana çıktı,askerler için muzaffer vatanperverliğin bir timsali oldu. Hatta Fransa için muzaffer vatanperverliği temsil etti. Yabancılar tarafından tehdit edilen Fransa’yı kurtaramadığı için kraldan ayrılınmış idi. Cumhuriyete herkes sarıldı. Çünkü cumhuriyetin doğar doğmaz fransa’yı kurtararak yabancıya galebe ettiği görüldü. Cumhuriyetin artık en mükemmel bir müdafaa vasıtası olduğu şüphesiz addolunuyordu; çünkü hem bu hükümet şeklinin mevcut olduğu,hem de yabancı’nın mağlup edildiği her tarafta birden öğreniliyordu. İşte kralcılıktan hemen cumhuriyetçiliğe dönen amme efkârında gözle görülecek kadar çabuk olan değişikliğin izahı budur.
Bütün ordu Cumhuriyeti alkışladı. Yalnız birkaç zabit mırıldandı ve bunlardan biri:Artık bundan böyle kimin için döğüşeceğiz? ,demek cesaretinde bulundu. Halk tarafından çok sevilen general Prieur atını sürerek : Kendi yuvalarınız,karılarınız, çocuklarınız için,millet için, cumhuriyet için döğüşeceksiniz. Eğer bu mukaddes davayı müdafaaya niyetiniz ve cesaretiniz yoksa çekiliniz. dedi. Zabitler çekilmediler.
İhtilâlin zaferi üzerine Paris halkı bütün kral heykellerini hatta ahali tarafından çok sevilmekte olan IV.Henri’nin heykelini bile yıktı.
Bütün kalpleri sarsarak herkesi esaslı bir şekilde değişikliğe sevk eden hadise ise Fransa’nın avusturyalılar ile prusyalılar tarafından istilasıdır. Bu işgalci askerler Fransa hudutlarını aşmış, bazı yerleri zaptetmiş ve Paris’e kadar ilerlemişlerdir.
Bu felaket haberlerinin her biri alındıkça Fransızlar titrediler ve benliklerini ta içten sarsan bu darbeler onlar da yaşayan eski hükümdarcı adamı öldürdü. Bu istilacılar ne istiyorlardı? XVI.Louis’yi tekrar tahta çıkarmak istiyorlardı. Öyleyse Fransızlar tahta yıkacaklar ve kendi kendilerini kurtaracaklardı.
İşte cumhuriyetçilik böylece vatanperverliğin utancından doğdu.
Milleti krallıktan en çok soğutan sebep XVI.Louis’in hıyanetinin yazılı delillerini neşretmek olmuştur.
Galipler tarafından yakalanarak hemen bastırılıp bütün Fransa’ya dağıtılan kağıtlardan kesin surette anlaşıldı ki ,kral muhacirlerle,düşmanlarla mektuplaşmış,ve bilhassa vekilharç Laporte’un dairesinde bulunan hesaplar en hain inkılap muhalifi gazetelerle şedit yazıların masrafını hassa hazinesinin ödediğini göstermişti.
Daha ağustosun ilk günlerinde hükümdarcı olan Fransa’nın,nasıl olurda Eylül’de cumhuriyetin muhalefetsiz bir surette yerleşmesine müsait olacak fikir haleti içinde bulunmuş olduğunu görelim.
Acaba bu, iyi yapılmış, derli toplu bir Cumhuriyet propagandasının tesiri miydi? Hayır. Cumhuriyetçi muharrirler Cumhuriyet kelimesini pek sonra pek az olarak ortaya atabilmişlerdir. Bu kırkiki gün içinde tanzim edilmiş bir Cumhuriyet partisi yoktu ve yaşasın cumhuriyet! sesi çok duyulmadı.
Daha ziyade mahvolsun krallar! diye bağırılıyordu. halkın Cumhuriyeti istediğini gösterecek bir ses duyulmadı ve hatta anlaşıldığına göre müstakbel hükümet şekli amme efkârını heyecanlandırmamakta idi.
İhtilâlin zaferi üzerine Paris halkı bütün kral heykellerini hatta ahali tarafından çok sevilmekte olan IV.Henri’nin heykelini bile yıktı.