Ahmed Yüksel Özemre kitaplarından Fiziksel Realite Meselesine Giriş kitap alıntıları sizlerle…
Fiziksel Realite Meselesine Giriş Kitap Alıntıları
&“&”
Fizik’teki son keşifler pozitivizmi etkiledi mi?" konusuna dönecek olursak Fizik’teki son keşiflerin pozitivizmi hiç etkilememiş olduğunu rahatlıkla ifâde edebilirim. Senaryoların ve spekülâsyonların dışında kalan ve sonuçları da sübût etmiş olan fiziksel keşiflerin Pozitivizm’i etkilemeleri muhâldir. Çünkü bu vasıflarıyla onlar tamâmen İlmî Pozitivizm çerçevesi içinde ifâdelerini bulmuşlardır.
Bakara sûresinin 255. âyetinde buyurulmakta olduğu gibi: Velâ yuhîtûne bişey’in min ilmihî illâ bimâşâe" yâni "İnsanlar, Allāh’ın ilminden ancak onun izin verdiği kadarını kuşatırlar".
Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), 1981 yılında, Türkiye Üniversitelerinde Teorik Fizik Anabilim Dalı diye bir birim bulunmasına müsaade etmeyerek bunun yerine her Fen ya da Fen-Edebiyat Fakültesi’nde bir Matematiksel Fizik Anabilim Dalı ihdâs ettiydi. Bu tasarruf, YÖK’ün ve ona o zaman danışmanlık edenlerin Teorik Fizik ile Matematiksel Fizik arasındaki âlemşümûl içerik ve yapı farkları hakkında en ufak bir bilgi ve temyîze sâhip olmamalarından kaynaklanan: 1) isâbetsiz, 2) tâlihsiz, 3) bilgisiz ve 4) zorâki bir uygulama olmuştur.
Zihnimizin, her fiziksel nesne"yi idrâkimizin aracılığıyla temsil edebilececek güçte olup olmadığı tartışmalı bir konudur. Bir nesneyi ya da bir olguyu idrâk mekanizmasını tahrîk eden ise duyu organlarımızdır. Duyu organlarının ise ancak sınırlı bir duyarlılığa sâhib olduğu reddedilemeyecek bir gerçektir. . Bu takdirde, Fizik ilmini de ilgilendiren felsefî bir mesele ortaya çıkmaktadır:
"İdrâkimiz aracılığıyla tasavvur etmemiz mümkün olmayan nesnelerin idrâk olunabilen nesneler üzerinde yol açtığı fiziksel sonuçlar ve bu sonuçların zihnimizdeki temsilleri, acabâ, idrâkimiz aracılığıyla tasavvur edebildiğimiz nesnelerin temsilleri ile uyum hâlinde olabilir mi? İdrâkimiz aracılığıyla tasavvur edemediğimiz nesneleri bu nesnelerin yol açtıkları sonuçların zihnimizdeki temsillerini kullanarak, idrâkimiz aracılığıyla tasavvur edebildiğimiz nesnelere benzeyen bir biçimde kavramlar yoluyla aklen inşâ edebilir miyiz?".
"İdrâkimiz aracılığıyla tasavvur etmemiz mümkün olmayan nesnelerin idrâk olunabilen nesneler üzerinde yol açtığı fiziksel sonuçlar ve bu sonuçların zihnimizdeki temsilleri, acabâ, idrâkimiz aracılığıyla tasavvur edebildiğimiz nesnelerin temsilleri ile uyum hâlinde olabilir mi? İdrâkimiz aracılığıyla tasavvur edemediğimiz nesneleri bu nesnelerin yol açtıkları sonuçların zihnimizdeki temsillerini kullanarak, idrâkimiz aracılığıyla tasavvur edebildiğimiz nesnelere benzeyen bir biçimde kavramlar yoluyla aklen inşâ edebilir miyiz?".
1988 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof.Dr. Yalçın Koç fevkalâde ilgi çekici bir sonuca ulaşan bir araştırmayı tamamladı. Bu araştırma Kuvantum Mekaniği’ndeki beklenen değer fonksiyonları’nın o güne kadar kimsenin dikkatini çekmemiş olan bir özelliğini ortaya koymakta ve bu özelliğin sonuçlarını irdelemekteydi. Yalçın Koç bu araştırmasında söz konusu fonksiyonların bilineerlik özelliği’ne sâhip olduklarını göstermişti.
Ernst Mach’ın kurduğu Viyana Çevresi denilen yeni-pozitivist düşünce okulunun gâyesi ilmi, ve özellikle de Fizik ilmini, metafizik öğelerinden ve mitos’larından kurtarmaktı. 1880-1925 yılları arasında bunda oldukça da başarılı oldular. Ama ne garip bir tecellîdir ki Viyana Çevresi’nin izleyicisi ve mirasçısı olarak ortaya çıkmış olan Kopenhag Okulu geliştirdiği âlem görüşü ile hem yeni metafizik ve hattâ absürd ögeler üretti, hem de bütün bunları bir mitos hâlesiyle bezedi. Bu konu, yâni Kopenhag Okulu’nun âlem telâkkisindeki antinomiler30 ve bu âlem telâkkisinin epistemik değeri üzerinde ileride ayrıntılarıyla duracağız.
Bütün bunlar Einstein’a vız geldi; fakat Louis de Broglie bile tövbekâr(!) olmuş ve bu târihten itibâren çalışmalarını hep Kopenhag Okulu yönünde sürdürmüştü. Ancak, 1950’li yıllarda içine bir kurt düştü ve Von Neumann’ın ispatına geri döndü. De Broglie bu ispatta mantıksal ve kavramsal hatâlar olduğuna emindi; ama bu husûstaki endîşelerini maalesef kanıtlayamıyordu.
İlim" kelimesi insanların üzerinde sehhâr bir etkiye sâhiptir. Bu sebebden olsa gerek çoğu kere bir "bilgi yumağı"nın, bir san’atin, bir mesleğin ya da bir uygulamanın yanlış yere "ilim" diye takdîm edilip ululandığı çok sık rastlanılan hatâlardandır
Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), 1981 yılında, Türkiye Üniversitelerinde Teorik Fizik Anabilim Dalı diye bir birim bulunmasına müsaade etmeyerek bunun yerine her Fen ya da Fen-Edebiyat Fakültesi’nde bir Matematiksel Fizik Anabilim Dalı ihdâs ettiydi. Bu tasarruf, YÖK’ün ve ona o zaman danışmanlık edenlerin Teorik Fizik ile Matematiksel Fizik arasındaki âlemşümûl içerik ve yapı farkları hakkında en ufak bir bilgi ve temyîze sâhip olmamalarından kaynaklanan: 1) isâbetsiz, 2) tâlihsiz, 3) bilgisiz ve 4) zorâki bir uygulama olmuştur.