İçeriğe geç

Finding Audrey Kitap Alıntıları – Sophie Kinsella

Sophie Kinsella kitaplarından Finding Audrey kitap alıntıları sizlerle…

Finding Audrey Kitap Alıntıları

Çok fazla kahkaha alacağım var.Bazen kaçırdığım kahkahalardan yedek bir stok yaptığımı umuyorum.İyileştiğim zaman büyük bir patlama olacak ve yirmi dört saat boyunca güleceğim.
Siz de fark ettiniz mi, insanlar sık sık ”espri anlayışına sahip olmak ” ile ”duyarsız bir moron olmayı ” birbirine karıştırıyor.
Şunu anladım ki hayat yukarı tırmanmak, aşağı kaymak ve kendini yeniden toparlamaktan ibaret. Aşağı kaymanız önemli değil, az çok yukarı doğru ilerlemeye devam ettiğiniz sürece
Göz göze. Dünyadaki en güçlü iletişim.
Hayatım boyunca yeteri kadar pislikle yüzleştim. Hiçbir zaman pislik olduklarını anlamıyorlar. Hiçbir zaman.
Gelecek nesilden bahsediyorum. Onların kitap okumaları gerek.
Beden dilinden söz edip dururlar, sanki hepimiz onu aynı şekilde konuşuyormuşuz gibi. Oysa herkesin kendi diyalekti var. Mesela şu anda benim için, bedenimi çevirip kaskatı kesilmiş halde odanın köşesine bakmak, senden hoşlanıyorum, demek.
Bazen kaçırdığım kahkahalardan yedek bir stok yaptığımı umuyorum. İyileştiğim zaman büyük bir patlama olacak ve yirmi dört saat boyunca güleceğim.
Tüm bunları yaşamak zorunda kaldığın için üzgünüm.

-Ben de.

Sonsuza dek sürmeyecek. Ne kadar gerekiyorsa o kadar karanlıkta kalacaksın ve sonra dışarı çıkacaksın.

Siz genç insanların sorunu bu. Açık görüşlü değilsiniz. Ön yargılısınız.
Harry Potter. Söyleyeceklerim bu kadar.
Stresli bir durumdan sonra yapmamam gereken şeyler: Olayı düşünüp durmak. Karalar bağlamak. Olanları kafamda tekrar tekrar canlandırmak. Başkalarının duygularının sorumluluğunu almak.
Sonsuza dek sürmeyecek. Ne kadar gerekiyorsa o kadar karanlıkta kalacaksın ve sonra dışarı çıkacaksın.
Bağrışmanın olduğu yerde gerçek bilgi yoktur.
Siz de fark ettiniz mi, insanlar sık sık espri anlayışına sahip olmak ile duyarsız bir moron olmayı birbirine karıştırıyor.
Birbirimize her şeyi anlatmamız gerekmiyor. Bu da terapide öğrendiğim şeylerden biri: Mahremiyetinizin olması doğaldır. Hayır demek doğaldır. Bunu sizinle paylaşmak istemiyorum, demek doğaldır.
Onu düşünmek bile, içime bir sancı saplanmasına yetiyor.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
her zaman aptalca şeyler yapıyorum. tam bir gerizekalıyım, aptal bir hayal kırıklığıyım.
Aslında iyi olmadığınız halde insanlara İyiyim, deyip duruyorsunuz. İyi olmanız gerektiğini düşünüyorsunuz. Kendinize sürekli şöyle diyorsunuz: Neden iyi değilim?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Şunu anladım ki hayat yukarı tırmanmak, aşağı kaymak ve kendinizi yeniden toparlamaktan ibaret. Aşağı kaymanız önemli değil. Az çok yukarı doğru ilerlemeye devam ettiğiniz sürece Tek umabileceğiniz bu. Az ya da çok, yukarı.
Artık yaşlı olmak nasıl bir his biliyorum. Tamam, kırışık bir cildinin ve beyaz saçlarının olmasının nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum. Ama sokaklarda ağır aksak adımlarla yürümenin, yanından biri geçtiğinde irkilmenin, her korna sesinde yerinden sıçramanın ve dışardaki her şeyin ama her şeyin fazla hızlı gelmesinin nasıl olduğunu biliyorum.”
“Sonsuza dek sürmeyecek.Ne kadar gerekiyorsa o kadar karanlıkta kalacaksın ve sonra dışarı çıkacaksın .”
İyi geceleeer
Cümlenin ortasında susmak insanların yapabileceği en kötü şey. Tam anlamıyla pasif-agresif çünkü söyleyecekleri hiç bir şeye itiraz edemiyorsunuz.
Söyleyeceklerini düşündüğünüz şeye itiraz etmeniz gerekiyor. O zaman da inkar ediyorlar.
Sorun şu ki depresyon ciltte kızarıklık ya da ateş gibi belirgin semptomlarla kendini belli etmiyor, bu yüzden ilk başta anlamıyorsunuz. Aslında iyi olmadığınız hâlde insanlara İyiyim, deyip duruyorsunuz. İyi olmanız gerektiğini düşünüyorsunuz. Kendinize sürekli şöyle diyorsunuz: Neden iyi değilim?
“Yine de hassas bir durumdasın. Kendini yapıştırılıp onarılmış ama henüz kurumamış bir porselen gibi düşün.”
“Anlıyorsun. Çoğu insandan daha fazla anlıyorsun. Gerçekten.”
“Kafamda dönüp duran düşünceleri sakinleştirmeye çalışarak odada volta atıyorum ama düşünceler bir fırtına gibi.”
Stresli bir durumdan sonra yapmamam gereken şeyler: Olayı düşünüp durmak. Karalar bağlamak. Olanları kafamda tekrar tekrar canlandırmak. Başkalarının duygularının sorumluluğunu almak.
Linus’la kavga ettiğimden beri yaptığımsa şu: Olayı düşünüp durmak. Karalar bağlamak. Olanları kafamda tekrar tekrar canlandırmak. Onun öfkesinin sorumluluğunu almak (ve buna içerlemek). Çaresizlikle kızgınlık arasında gidip gelmek. Onu aramak istemek. Onu bir daha hiç aramamayı istemek.
Frank, annen seni çağırıyor, diyor babam.
Annen. Deşifre edilmiş hali: Annenin son manyak planıyla bir ilgim olduğunu düşünme. Benim bir alakam yok.
Yani Frank haklı aslında.
Ama annem de haklı. Herkes haklı.
“ Ama kötü güçler dört bir yandan geliyor, sevgi yok, sadece ızdırap var.”
Bir süredir olanları çok düşündüm. Sanırım annem inişli çıkışlı grafik konusunda haklıydı. Hepimiz aynı grafiğe sahibiz. Şunu anladım ki hayat yukarı tırmanmak, aşağı kaymak ve kendinizi yeniden toplamaktan ibaret. Aşağı kaymanız önemli değil. Az çok yukarı doğru ilerlemeye devam ettiğiniz sürece..  
“Artık yaşlı olmak nasıl bir his biliyorum. Tamam, kırışık bir cildinin ve beyaz saçlarının olmasının nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum. Ama sokaklarda ağır aksak adımlarla yürümenin, yanından biri geçtiğinde irkilmenin, her korna sesinde yerinden sıçramanın ve dışardaki her şeyin ama her şeyin fazla hızlı gelmesinin nasıl olduğunu biliyorum.”
“Beni dinliyor musun?
Sesin 100 desibel, duymamam zor.”
“Ama yorgun olmak istemiyorum. Yenilmek istemiyorum. Bunu aşmak istiyorum.”
“Hayatımı mahvetme işin bitti mi?”
Şunu anladımki hayat yukari tırmanmak, aşağı kaymak ve kendinizi yeniden toparlamaktan ibaret. Aşağı kaymanız önemli değil. Az çok yukarı doğru ilerlemeye devam ettiğiniz sürece
Siz de fark ettiniz mi? İnsanlar sık sık espri anlayışına sahip olmak ile duyarsız bir moron olmayı birbirine karıştırıyor.
“Ama sen gerçeklerle baş edemezsin.”
“Sorularının, sessizliğin içinde kelimeler halinde dolaştığını hissedebiliyorum.”
“Çok fazla düşünüyorum. Çoook fazla.”
Ben çocuklardan bahsediyorum, diyor annem sonunda. Gelecek nesilden bahsediyorum. Onların kitap okumaları gerek.
Ekranların bu çağın sigarası olduğunu söylüyor. Zehirliler ve bize verdikleri zararı ancak iş işten geçtikten sonra anlayacağız.
“Dış dünyayla ne kadar çok etkileşime geçersen bu endişelerin o kadar azalacak. Yersiz endişeler olduklarını göreceksin. Dünyanın çok meşgul ve değişken bir yer olduğunu ve çoğu insanın dikkat süresinin ancak bir sivrisinek kadar olduğunu fark edeceksin. Olanları unuttular bile. Artık düşünmüyorlar. Senin olayından sonra beş sansasyon daha olmuştur. Değil mi?”
Sorun şu ki depresyon ciltte kızarıklık ya da ateş gibi belirgin semptomlarla kendini belli etmiyor, bu yüzden ilk başta anlamıyorsunuz. Aslında iyi olmadığınız hâlde insanlara “İyiyim,” deyip duruyorsunuz. İyi olmanız gerektiğini düşünüyorsunuz. Kendinize sürekli şöyle diyorsunuz: “Neden iyi değilim?”
Siz de fark ettiniz mi, insanlar sık sık “espri anlayışına sahip olmak” ile “duyarsız bir moron olmayı” birbirine karıştırıyor.
” Affedersiniz ama bu ne terbiyesizlik! ”
En sonunda sesimi buluyorum.
” Terbiyeden mi konuşmak istiyorsunuz? ” diyorum sessizce.
Sihirli bir el değmiş gibi. Herkes susuyor. Paralize oluyor. Etrafta tuhaf bir sessizlik var.
Sokaklar nedense normalden daha parlak görünüyor. Daha gürültülü.
Başım zonkluyor. Baş ağrısından değil , giderek yaklaşan gerçeklik hissinin ayak seslerinden.
Stresli bir durumdan sonra yapmamam gereken şeyler : Olayı düşünüp durmak. Karalar bağlamak. Olanları kafamda tekrar tekrar canlandırmak. Başkalarının sorumluluğunu almak.
Stresli durumlar aslında insanı hasta etmiyor. Mesele beyninin stresli durumlara verdiği tepki.
Grafiğim benim kontrolümde. Benim. Eğer düz bir grafik istiyorsam düz bir grafiğim olacak.
” Yine de hassas bir durumdasın. Kendini yapıştırılıp onarılmış ama henüz kurumamış bir porselen gibi düşün. ”
” Benim için artık geri dönüş yok. ” Duvar gibi bir yüzle ona bakıyorum. ” Yeterince geri dönüş yaşadım. Başka olmayacak. Olmuyor. ”
” Her neyse , sanırım sizinle işimiz bitti , ” diyorum son hikayemi de anlatmayı bitirdiğimde. ” Oldum ben. ”
” Oldun mu? ”
” İyileştim. ”
” Evet. ”
Benimse içimden sadece gülmek geliyor. Tamam , yanlış ama aynı zamanda komik de. İçindeki mizahı kaçırmamak lazım.
Bulanık düşüncelerimi seçmeye çalışırken odada bir sessizlik oluyor. Annem beni zorlamıyor. Bazen ne düşündüğümü anlamamın uzun zaman aldığını anlıyor.
Kendimizi açık etmek zorunda değiliz. Bunu her hafta söylerdi. Mahremiyet bizim hakkımız. Başkalarıyla bir şey paylaşmak zorunda değilsiniz. Onlar bunu ne kadar isterse istesin. Fotoğraflar , hayaller , hafta sonu planları Bunlar bize ait. Odadakilere neredeyse sertçe bakardı. Her şeyi paylaşmak zorunda değilsiniz.
Solgun görünüyorum ve biraz da bilemiyorum. Süzgün. Grip gibi. İnsana saldırıyor ve bütün bedeninize bir darbe indiriyor.
Kafamdaki o karanlık ve hastalıklı düşünceler gitti ama beni geride zayıf ve gergin bir halde bıraktılar.
Dr. Sarah vücudumun bir tür adrenalin roller- coaster’ında olduğunu söylüyor. İşte bu yüzden mutlak bir stres halinden mutlak bitkinliğe geçiyormuşum. Arası yok.
Ona dört saniyede nefes alıp yedi saniyede vermesini söylesem mi acaba?
Beni dinliyor musun?
Sesin 100 desibel , duymamam zor.
Çok fazla kahkaha alacağım var. Bazen kaçırdığım kahkahalardan yedek bir stok yaptığımı umuyorum. İyileştiğim zaman büyük bir patlama olacak ve yirmi dört saat boyunca güleceğim.
Tıpkı vücudum gibi yüz ifadem de kaskatı.
Sorularının , sessizliğin içinde kelimeler halinde dolaştığını hissedebiliyorum.
Cümlenin ortasında sustu.
Ama cümlenin ortasında susmak insanların yapabileceği en kötü şey. Tam anlamıyla pasif agresif çünkü söyleyecekleri hiçbir şeye itiraz edemiyorsunuz. Söyleyeceklerini düşündüğünüz şeylere itiraz etmeniz gerekiyor. O zaman da inkar ediyorlar.
Zamanınızın çoğunu insanlara bakmayarak geçirirseniz onları görmeden de ne yaptıklarını anlayabiliyorsunuz.
Ama en son , ” Görüşürüz , ” demişti. Hayatının sonuna kadar beni görmezden gelmeyi planlıyor olsa neden , ” Görüşürüz , ” desin ki?
” Sanırım kendime fazla yüklendim , ” diyor halsizce. ” Ödevler falan. ”
” Uykunu aldın mı? ” Annem ona endişeyle bakıyor. ” Siz gençlerin uykuya ihtiyacı var. Günde on dört saat uyumalısın. ”
” On dört saat mi? ” İkimiz de ona bakakalıyoruz.
” Anne , komadaki insanlar bile günde on dört saat uyumuyor , ” diyor Frank.
” Sadece hayatımı cehenneme çevirmeye çalışıyorsun. ”
Şu anda ağır çekimde hareket eden bir sarkaç gibi. İleri geri , ileri geri. Ama saatin tik takları duyulmuyor. Hiçbir yere varamıyorum.
Bu doktorlar kendilerini fazla kaptırıyorlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir