Albert Einstein kitaplarından Fikirler ve Görüşler kitap alıntıları sizlerle…
Fikirler ve Görüşler Kitap Alıntıları
Biz ölümlüler ne kadar da garibiz!
Eğitim, kişi okulda öğrendiği her şeyi unuttuktan sonra arta kalan şeydir.
” Her insan okuduklarıyla karar vermelidir, başkalarının sözleri ile değil. ”
Demokratik hükumete sahip olduğumuz bugünlerde milletlerin kaderleri kendi halklarının tepesinde asılıdır. Her birey bunu daima aklında tutmalıdır.
Hükmetmek değil, hizmet insanları doğru yola yöneltecektir . ‘Lorentz’
Ekonomik ve politik yaşamın her alanında temel kural başarı için, bedeli bir diğerini harcamak olan acımasız uğraştır. Bu rekabet ruhu okulda bile sürer ve insanların beraberlik ve dayanışma duygularını yok ederek, üretken ve düşünceli çalışma sevgisinden değil, kişisel hırs ve reddedilme korkusundan doğan bir başarı içerir.
Bilim, din olmadan eksiktir, din ise bilim olmadan kör.
Düşünebilen ve bağımsız olarak tartabilen insanlar olmadığı anda, toplumun ileriye gitmesi, toplumun üretken toprağı olmadan bireyin gelişmesi kadar imkansızdır.
Bir insanın gerçek değeri, her şeyden önce kendisini kendisinden ne ölçüde ve nasıl bağımsızlaştırdığına bakılarak anlaşılır.
Kendi hayatını ve diğer canlıların hayatını anlamsız olarak niteleyen bir insan sadece mutsuz değil, aynı zamanda yaşamaya değer de değildir.
İçki yasağı kanunun hükümetin gücünü sarsan bir başka yönü daha var bence. Meyhaneler, insanlara toplumsal olaylar hakkında fikir alışverişi yapmak fırsatı veren yerlerdir. Görebildiğim kadarıyla bu ülkede böyle bir imkan yok ve sonuç olarak, çıkar çevreleri tarafından kontrol altında tutulan basının insanların fikirleri üzerinde aşırı bir etkisi var.
Materyalist diye adı çıkmış bir çağın, tek amacı kültürel ve ahlaki dünyaya hizmet etmek olan kahramanlar yaratması hoş görülebilir bir özellik. Bu da adalet ve bilginin büyük bir insan kitlesi tarafından, zenginlik ve güçten üstün tutulduğunu kanıtlıyor.
Düşünebilen ve bağımsız olarak tartabilen insanlar olmadığı anda, toplumun ileriye gitmesi, toplumun üretken toprağı olmadan bireyin gelişmesi kadar imkansızdır.
Bırakın her insan bir birey olarak saygı görsün ve hiç kimse kahramanlaştırılmasın.
“ insan istediğini yapabilir ama istediğini isteyemez”
Yaşamsal değer yargıları için tartışmanın anlamsız olduğunu biliyorum. Örneğin, bir kişi insan soyunu dünya yüzeyinden silmeyi amaç olarak seçmişse, hiç kimse böyle bir fikri mantıksal temellere dayanarak çürütemez.
Her insan okuduklarıyla karar vermelidir, başkalarının sözleri ile değil.
Algılar bir kenara itildiğinde saf düşüncenin ulaşabildiği bilgi nasıldır ? Böyle bir bilgi var mıdır? Eğer yoksa, sahip olduğumuz bilgi ve algısal izlenimlerle kaplanmış çıplak nesneler arasındaki ilişki kesin olarak nedir ?
Ben kötümser insanlardan değilim, daha güzel günlerin geleceğine inanıyorum.
Bırakın her insan bir birey olarak saygı görsün ve hiç kimse kahramanlaştırılmasın.
Yaşayabileceğimiz en güzel şeyin gizem olduğuna inanıyorum. Gerçek sanatın ve gerçek bilimin beşiğinde olan temel duygu budur. Bunu bilmeyen, ne olduğunu merak etmeyen ve şaşırmayan insan ancak bir ölü kadar değerlidir ve gözlerindeki ışık sönmüştür. Korkuyla karışmış olsa bile, dinlerin ortaya çıkmasının nedeni bu gizemin yaşanmasıdır. Ulaşamayacağımız bir şeylerin var olduğunu bilmek, bizim için ancak en ilkel haliyle bilinebilir olan ve algılarımız ve mantığımızla erişemediğimiz bu en büyük güzellik gerçek dindarlığı oluşturan işte bu bilgi ve bu duygudur.Bu bağlamda ve yalnızca bu şekilde çok dindar bir insanım ben. Yarattıklarını ödüllendiren ve cezalandıran veya kendi içimizde yaşadığımız şekilde bir amacı olan Tanrı’yı kavrayamıyorum. Öldükten sonra yaşayacak bir insanı kavrayamıyorum ve kavramak da istemem. Bırakın; gerek korkuyla gerekse saçma bir bencillikle, zayıf insanlar bu tür düşünceleri beslesinler. Hayatın sonsuzluğu ve dünyanın büyüleyici yapısının farkında olmaktan mutluyum ben. Buna, gizemin çok küçük de olsa bir parçasını bile anlamak için doğada kendini sergileyen Aklın içten çabası da dahildir.
Savaş ne kadar da iğrenç ve aşağılık!
Emirle gelen kahramanlık, duygusuz barbarlık ve yurt sevgisi adı altında giden her türlü saçmalıktan şiddetle nefret ediyorum.
Ve bu arada herkesin çabalarının ve yargılarının yönünü saptayan bir takım ülküler vardır.Bu açından, rahatlık ve mutluluğa hiçbir zaman amaç gözüyle bakmadım; bu ahlaki temel bana domuz ağılının pisliğini çağrıştırıyor.Benim yolumu aydınlatan ve zaman zaman hayatı daha neşeli karşılamamda cesaret veren ülkülerim İyilik, Güzellik ve Doğruluk olmuştur.
Schopenhaur’in insan istediğini yapabilir ama istediğini isteyemez sözü, gençliğimden beri ana ilham kaynağım olmuştur .
Felsefi açıdan, insanın özgürlüğü diye bir şey olduğuna inanmıyorum
Bence olabilecek en kötü şey; bir okulun temel olarak korku, baskı ve yapay otorite yöntemleriyle çalışmasıdır. Bu muamele, öğrencinin duygularını, dürüstlüğünü ve öz güvenini yok eder. Sonuç olarak boyun eğen bireyler ortaya çıkar.
Öğretmene baskıcı yöntemlerin olabilecek en küçük miktarını sunduğunuzda, öğrencinin öğretmene saygı duymasını sağlayacak tek şeyi onun insani ve entelektüel değerleri olacaktır.
Güçlü eleştirel ruh herhangi bir insani otoriteye körcesine saygıyı engeller.
Kendimiz de insan olduğumuz için insanlıktan ümidi kesemeyiz.
Eğitimimizde pratik ve gerçeğe yönlendiren saf entelektüel tavrın fazla dayatılmasının ahlaki değerlerin kaybedilmesine yol açtığını düşünüyorum.
İnsanoğlu, insan isteklerinin ve amaçlarının yararsızlığını hisseder ve diğer taraftan, yüceliği ve akıl almaz düzeni hem doğada hem de düşünce dünyasında görür. Bireysel varlık ona bir çeşit hapis gibi gelir ve evreni tek bir bütün olarak kavramak ister
Bir insanın değeri verdiği şeylerde görülür; aldıklarında değil.
Okulun amacı, genç insanın onu uyumlu bir kişilikle bitirmesi olmalıdır, uzman olarak değil.
Öğretim, sunulanın zor bir iş olarak değil, değerli bir hediye olarak alındığı bir şey olmalıdır.
Eğitim, kişi okulda öğrendiği her şeyi unuttuktan sonra arta kalan şeydir.
Biz ölümlüler ancak ortak yarattığımız kalıcı şeylerde ölümsüzlüğe ulaşırız.
Mesela okullar otorite uygulayarak veya genç beyinler üzerinde çok ağır baskılar kurarak iç özgürlüğün gelişimini engelleyebilir, öte yandan, bağımsız düşünceyi destekleyerek bu özgürlüğün gelişimine katkıda bulunabilir. Ancak sürekli ve bilinçli bir şekilde iç ve dış özgürlükler desteklendiğinde ruhlar gelişme, mükemmellik ve insanın dış ve iç dünyasında gelişim olabilir.
Hayatı boyunca yardım eden, korku nedir bilmeyen ve saldırganlık ve darılma ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan insanı selamlıyorum. Bunlar, büyük ahlak liderlerinin kendi mutsuzlukları ortasında insanlara teselli olarak önerdikleri şeylerdir.
Düşünebilen ve bağımsız olarak tartabilen insanlar olmadığı anda, toplumun ileriye gitmesi, toplumun üretken toprağı olmadan bireyin gelişmesi kadar imkansızdır.
Bir insanın toplumdaki değeri, onun duygularının, düşüncelerinin ve davranışlarının diğer insanların hayatını iyileştirmeye ne kadar yönlendirmiş olduğuna bağlıdır.
Birey doğduktan sonra yalnız bırakılırsa, düşüncelerinde ve duygularında kavrayamayacağız ölçüde ilkel ve hayvansı kalacaktır. Bireyin kendisi olmasında ve önemli olmasındaki olay bireyliğinde değil, maddi ve manevi varlığını beşikten mezara yönlendiren büyük insan topluluğunda yer almasındadır.
Kendi hayatını ve diğer canlıların hayatını anlamsız olarak niteleyen bir insan sadece mutsuz değil, aynı zamanda yaşamaya değer de değildir.
Bir gösteri olan insan hayatında bence gerçekten değerli olan şey politik durum değil, yaratıcı ve duygulu bireydir.
Zorlamayla gelen otokratik sistem, çökmeye hazırdır.
Bırakın her insan bir birey olarak saygı görsün ve hiç kimse kahramanlaştırılmasın.
tanrı’ya hizmet in, canlıya hizmet e eşit olduğu açıktır. yahudi halkının en iyileri, özellikle peygamberler ve isa, bunun için durmadan çalışmışlardır.
eğer, peygamberlerin judaizmi’nden ve isa’nın öğrettiği hristiyanlık’tan, rahiplerin daha sonra ekledikleri yerler temizlenirse, insanlığın bütün toplumsal hastalıklardan kurtulabileceği bir öğreti ortaya çıkacaktır.
savaş kazanıldı ama barış kazanılmadı. savaşırken birleşen güçler, barış görüşmelerinde bölündüler.
insanlar onların işlerine karışmadığım sürece beni övüyorlar. fakat çabalarımı onlara uymayan şeylere yönelttiğim anda, tam tersine dönüp çıkarlarını korumak için yalan söylemeye başlayacaklar.
tanrı’ya şükür ki ahlâk unsurlarının yerini mantık alamıyor.
mükemmel üretim imkânlarına sahip olmak, özgürlük yerine tasa ve açlık getirdi.
geçmiş nesiller bize çok gelişmiş bir bilim ve teknoloji sundu. bu, daha önce hiçbir neslin yaşamadığı bir hayat özgürlüğü ve güzelliği getiren en değerli armağan oldu. öte yandan bu armağan varlığımıza, şimdiye kadar olmamış bir şekilde tehlikeler de getirdi.
bir insana uzmanlık eğitimi vermek yeterli değildir. bu şekilde, yararlı bir makine olabilir, ama kişiliği uyum içinde gelişmiş bir insan olamaz. öğrencinin değerleri anlaması ve bunlar için canlı duygular taşıması şarttır. böyle olmadığında, elindeki uzmanlığıyla, uyumla gelişen bir insandan çok, iyi eğitilmiş bir köpeğe benzer.
biz ölümlüler, ancak ortak yarattığımız kalıcı şeylerle ölümsüzlüğe ulaşırız.
bugünün uygar insanlığının yaşam koşulları, en temel dini emirler açısından değerlendirildiğinde, kişi gördüğü şey karşısında derin ve acı bir düş kırıklığı yaşamaya mahkûmdur. çünkü din, bireyler ve topluluklar arasında kardeşçe sevgiyi emrederken, gerçek görüntü bir orkestradan çok bir savaş alanını yansıtır.
bilimin ve dinin dünyaları birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış olmasına rağmen, bu ikisi arasında güçlü ortak ilişkiler ve bağımlılıklar vardır. din amacı belirliyor olmasına rağmen, en geniş deyişle, bu amaca ulaşabilmenin yollarını bilimden öğrendiğini reddedemez. fakat bilim de yalnızca gerçeklik ve kavrama konularına kendilerini adamış insanlar tarafından yaratılabilir. bu duygunun kaynağı da dinden gelir. buna, var oluş dünyasının kurallarının mantıklı olabileceği, mantıkla açıklanabileceği inancı da dâhildir.
nesnel bilgi bazı amaçlara ulaşmak için bize güçlü donanımlar sağlayabilir, ama nihai amaç ve bu amaca ulaşma özlemi başka bir kaynaktan gelmelidir.
insanların haksızlıklar ve baskılarla savaşması veya geleneksel insan ilişkilerini düzeltmesi konusunda hiçbir sistemli çaba göstermedim. yaptığım tek şey şuydu: sessiz kaldığım anda bir suç ortağı olmaktan farkım olmayacağını hissettiğim derecede kötü ve umutsuz konularda fikrimi belirtmek!
carnegie’nin para keseleriyle donanmış bir musa, isa ve gandhi düşünebiliyor musunuz?
yaşayabileceğimiz en güzel şeyin gizem olduğuna inanıyorum. gerçek sanatın ve gerçek bilimin beşiğinde olan temel duygu budur.
bir gösteri olan insan hayatında bence gerçekten değerli olan şey politik durum değil, yaratıcı ve duygulu bir bireydir. kişilik kendi başına asil ve yüceyi yaratırken, sürüye ait olan düşüncede ve duyguda kalın kafalı olur.
Savaşa hazırlık yapılarak çare bulunamaz.Askeri felaketten kaçınmak, ancak anlaşma yaparak, uluslararası problemlere yeterince güçlü bir yargı organının desteğini alarak, yasal bir temel yaratıp güçlü bir inanç sağlanarak gerçekleşebilir. Kısacası, bir dünya hükümeti oluşturulabilir.
Savaş kazanıldı ama barış kazanılamadı. Savaşırken birleşen güçler, barış görüşmesinde bölündüler. Dünya korkudan kurtulacaktı, oysa savaş bittiğinden beri korku inanılmaz derecede arttı. Dünya yoksulluktan kurtulacaktı, oysa dünyanın büyük bir bölümü açlıkla iç içe yaşarken diğerleri bolluk içinde yaşıyor..
milletlerin kaderi kendi halklarının tepesinde asılıdır.
İnsan ilişkilerine yeni bir biçim vermek için harcadıkları çabalar çok az başarı kazanmasına rağmen, bu insanların bütün dünya tarafından lider olarak kabul edilmeleri çarpıcı değil midir ?
Dünyanın kaderi, dünyanın hak ettiği şekilde olacaktır.
Neden her birey ve her millet varlikları için endişe ediyor? Çünkü her biri anlık çıkarların peşinde ve toplumun refahı ve huzuru için bir katkıda bulunmayı reddediyorlar.
Her insan okuduklarıyla karar vermelidir, başkalarının sözleri ile değil.
Yarattıklarını cezalandıran ve ödüllendiren ya da bizim yaşayacağımız bir irade türüne sahip bir tanrı düşünemiyorum. Bedensel ölümden sonra kişinin yaşamını sürdürdüğüne ne inanırım, ne de inanacağım