İçeriğe geç

Ficciones Kitap Alıntıları – Jorge Luis Borges

Jorge Luis Borges kitaplarından Ficciones kitap alıntıları sizlerle…

Ficciones Kitap Alıntıları

Hiçbir kusuru affetmeyen kader, insanoğlunun en ufak bir dalgınlığı karşısında acımasız olabilir.
Roman kahramanlarının başına gelen tersliklere üzülme huyumuz yüzünden, kendi başımıza gelen belaları da iyice büyütürüz.
Aşağılanmakta bir kesinlik vardı sanki.
T.E. Lawrence, Bilgeliğin Yedi Direği
Bu insanları tanımıyordu ama içinde rahatsız edici bir duygu vardı; sanki bunları bir yerde, belki de bir rüyada görmüş gibiydi.
“Gerçek”, çoğunlukla, bizim gerçek hakkındaki beklentimizle örtüşmez…
Kendi uzmanlık alanı dışında okuduğu şeye kolaylıkla inanmayacak kişi yoktur.
Allah da onu 100 yıl ölü bıraktıktan sonra dirilterek “Ne kadar zaman kaldın?” diye sormuş, o da, “1 gün, belki daha az,” demiş.
Kur’an 2;259
Gerçeğin ilginç olma zorunluluğu hiç mi hiç yoktur.
Belki de Schopenhauer haklıydı; ben bütün öteki insanlarım, her insan bütün insanlardır.
Düşünmek; farklılığı unutmak, genelleyebilmek, soyutlama yapabilmek demektir.
Belki de derinde, ta içimizde, her birimiz ölümsüz olduğumuzu biliyoruz.
Aslında, geciktirilebilecek her şeyi geciktirerek yaşayıp gidiyoruz.
“Kitaplık sınırsız ama sarmaldır.”
Bir sonsuzluk yolcusu hangi yöne giderse gitsin, yüzyıllar sonra aynı ciltlerin aynı bozuk düzende yinelendiğini ve bu yinelenişin bir düzeni olduğunu, Düzen’in kendisi olduğunu görecektir..
İnsanlığın sonsuz olduğunu düşünmek akıldışı değildir.
Beni okuyan sizler, dilimi anladığınızdan emin misiniz?
Cennet var olsun yeter ki, ben cehennemde kalayım!
Dolambaçsız her ‘bilgi’ karşılığında nice boş laf, laf salatası ve tutarsızlık var ortalıkta.
Ya o seni düşlemekten vazgeçerse…
“Düşünmek, çözümlemek, hayal kurmak” zekânın olağan soluk alıp verişidir.
Tarihsel gerçek, olup bitenler değildir; “tarih, bizim olduğuna hükmettiğimiz olaylardır”.
Ah, unutma ki büyülüydü bu bahçe!
Edgar Allan Poe
Shakespeare’den bir dize okuyan tüm insanlar William Shakespeare’in ta kendisidir!
(Latince) “Saçmaya indirgeme”.

Bir iddiayı doğru kabul ederek saçma bir sonuca varıp iddianın yanlış olduğu sonucuna ulaşıldığı bir mantık yöntemidir.

Geçmiş, “şimdi”de var olan bir ‘anı’…
Gelecek, “şimdi”de var olan bir ‘umut’…
Konuşmaları körlükten bir kaçış ve -yaşamsal anlamda- bir başka yazım biçimiydi.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Borges her zaman aşıktı. Duyguları nadiren karşılık görmüştü ve bu onun ömrü boyunca acı çekmesine neden oldu.
“Özgür bir insanım.”
Aynalar ve babalık tiksinçtir çünkü her ikisi de bu evreni çoğaltıp dağıtırlar.
Shakespeare’den bir dize okuyan tüm insanlar William Shakespeare’in ta kendisidir.
Haz denizinde yüzerken ürkü, yanımdan ayrılmadı.
Düşleyenin düşünde, düşlenen uyandı.
kumdan bir ip örmekten ya da rüzgârın olmayan yüzünü mühre kazımaktan daha zorluydu.
”Düşünmek, çözümlemek, uydurmak (diye yazmıştı bana) kuraldışı edimler değildir; zekânın olağan soluk alıp verişidir bunlar. Bu işlevin arada sırada yerine getirilmesini kutsamak, eski çağlardan kalma yabancımız olan düşünceleri bir kenara biriktirmek, gözlerine inanamamanın sersemliğiyle allâme-i cihan denen kişilerin neler düşünebildiklerini hatırlamak, tembelliğimizi ya da barbarlığımızı itiraf etmek demektir. İnsan, kafasında her türlü düşünceyi barındırabilmeli; sanıyorum gelecekte durum böyle olacak.
”Gerçek ki anası tarihtir; zamanla yarışır, eylemlerimizin arşivi, geçmişe tanık, şimdiki zamana örnek olur, yol gösterir, geleceğin akıl hocasıdır. ”
Çiftleşme ve aynalar tiksinçtir, diye hatırlıyordu. Bu agnostiklerden birine göre gözle görülen evren bir yanılsama ya da bir safsatadır. Aynalar ve babalık tiksinçtir, çünkü her ikisi de bu evreni çoğaltıp, dağıtırlar. ”
Çileci, Tanrı’nın gücünü kabulünün bir belirtisi olarak bedenini aşağılar, alçaktır. Yahuda aynı şeyi ruhuna yaptı. Onurdan, ahlaktan, huzurdan ve Tanrı’nın cennetinden vazgeçti, tıpkı ötekilerin, daha az yiğitçe davranarak, hazdan vazgeçmeleri gibi. O, korkunç bir berraklıkla günahlarını öngördü. Zinada genellikle sevecenlik ve vazgeçiş vardır; adam öldürmede cesaret; küfür ve dine tecavüzde belli bir şeytani parıltı. Yahuda hiçbir erdemin dokunmadığı günahları seçti; güvenin istismarı ( Yuanna 12:6 ) ve ihanet. Muazzam bir alçakgönüllülükle davrandı, kendisinin iyi olmaya layık olmadığına inandı. Pavlus, Övünen Rab ile övünsün (1 Korentliler 1:31) diye yazar; Yahuda cehennemi istiyordu çünkü Tanrı’nın mutluluğu ona yetiyordu. O, mutluluğun, ahlak gibi, tanrısal bir nitelik olduğunu ve ona insanlarca haksız yere el konulmaması gerektiğini düşünüyordu.
‘…. ölümün doğumdan, kabuğun yaradan, yaranın darbeden önce geldiği..’
‘Kitaplığın bütün insanları gibi ben de hac görevini yerine getirdim; bir kitabın ardına düştüm.’
‘Benim düşlerim sizlerin uyanık olduğu saatler gibidir.’
o bir kitap kurdu, bir yabancı diller ve felsefi paradoks sevdalısı, hiçbir zaman reddetmediği kökenini zahmetsizce aşan dünya çapında bir aydındı.
Mutluluğun şans ürünü olduğunu bilmek çoğu kez değerine gölge düşürebiliyordu.
Aslında, geciktirilebilecek her şeyi geciktirerek yaşayıp gidiyoruz; belki de derinde, ta içimizde, her birimiz ölümsüz olduğumuzu, er ya da geç bütün insanların her şeyi yapacağını ve bileceğini biliyoruz.
okullardan biri, işi, zamanı reddetmeye kadar vardırır; gerekçe olarak şimdiki zamanın belirsiz olduğunu, geleceğin “şimdi”de varolan bir umuttan, geçmişinse “şimdi”de varolan bir anıdan başka gerçekliği olmadığını öne sürer.
Düşünmek farklılığı unutmak, genelleyebilmek, soyutlama yapabilmek demektir. Funes’ in arı kovanı gibi dünyasında, sadece ayrıntılar, varlıklarını şiddetle dayatan ayrıntılar vardı.
Yöntemli yazma uğraşı çok şükür insanların bugünkü durumundan uzaklaştırıyor beni. Her şeyin önceden yazılmış olduğu inancı, onları ya olumsuzluyor ya da karaltılara çeviriyor.
Şef’in benim ırkımdan insanlardan -benim kimliğimde eriyip birbirine karışan sayısız atalarımdan- biraz ürktüğünü sezdiğim için yerine getirdim planımı. Sarı derili bir adamın ordularını kurtarabileceğini kanıtlamak istedim ona.
İnsanın öteki insanların yaşamlarının belli anlarında onların düşmanı olabileceğini ama bir ülkenin düşmanı olamayacağını düşündüm o an; ateşböceklerinin, sözcüklerin, bahçelerin, akarsuların, günbatımlarının düşmanı olamayacağını
Sonsuz zaman dizilerine, gittikçe büyüyen, baş döndürücü hızla birbirine kavuşup ayrışan koşut zamanların oluşturduğu bir ağa inanıyordu. Yüzyıllar boyu birbirine yaklaşan, çatallanan sekteye uğrayan ya da birbirinden habersiz zamanlardan örülen bu ağ bütün olasılıkları kucaklamaktadır.
Bir okul, ‘tüm zamanın’ çoktan sona ermiş olduğunu ve yaşamlarımızın da bir günbatımını andıran, kuşkusuz çarpıtılmış ve sakatlanmış bir anı ya da geriye döndürülmesi imkânsız bir sürecin yansıması olduğunu söyler.
doğmakta olan güneşin rengiyle uzaktan gelen avuntu bulmaz bir kuş çığlığı.
Tek bir insanın yaptığı, sanki bütün insanlar tarafından yapılmış gibidir. Bu nedenle, cennet bahçesindeki söz dinlemezliğin bütün insanlığı kirletmesi haksızlık sayılmaz; gene bu nedenle tek bir Yahudi’nin çarmıha gerilmesinin insanlığı kurtarmaya yetmesi de haksızlık sayılmaz.
Ne mahalleler bilirim, delikanlılar kitapların ayaklarına kapanır, sayfalarını barbarca öperler de tek harf sökemezler.
Konuşmak, bir şey söylemek değildir.
Düşleyenin düşünde, düşlenen uyandı.
Bu kesintiye uğramış dünyadan ona tek1ses bile ulaşmıyordu
Öldüm cehennemdeyim
Delirdim
Zaman durdu
diye düşündü
Aslında, geciktirilebilecek her şeyi geciktirerek yaşayıp gidiyoruz belki de derinde, ta içimizde, her1imiz ölümsüz olduğumuzu, er ya da geç bütün insanların her şeyi yapacağını ve bileceğini biliyoruz
Kitaplık sınırsız ama sarmaldır.

1sonsuzluk yolcusu hangi yöne giderse gitsin, yüzyıllar sonra aynı ciltlerin aynı bozuk düzende yinelendiğini ve bu yinelenişin, 1düzeni olduğunu,
Düzen’in kendisi olduğunu görecektir

Tarihin tarihten kopya çekmesi yeterince şaşırtıcıyken,
tarihin edebiyattan kopya çekmesi usa sığar gibi değildir
“Düşleyenin düşünde, düşlenen uyandı.“
İngilizce, Fransızca, Portekizce ve Latinceyi zahmetsizce öğrenmişti. Ne ki, sanıyorum düşünmeyi pek beceremiyordu. Düşünmek farklılığı unutmak, genelleyebilmek, soyutlama yapabilmek demektir. Funes’ın arı kovanı gibi dünyasında, sadece ayrıntılar, varlıklarını şiddetle dayatan ayrıntılar vardı.
Aslında, geciktirilebilecek her şeyi geciktirerek yaşayıp gidiyoruz; belki de derinde, ta içimizde, her birimiz ölümsüz olduğumuzu, er ya da geç bütün insanların her şeyi yapacağını ve bileceğini biliyoruz.
Menard bana Don Quixote’nin her şeyden önce eğlendirici bir kitap olduğunu söylemişti; bugünse aynı eser yurtseverlik için kalkan kadehlere, yazım kurallarına ilişkin küstahlıklara, açık saçık de luxe basımlara bahane olmaktadır. Ün, anlaşılmamanın bir türü, belki de en kötüsüdür.
Daha neredeyse işin başında, gerçeklik pes etti. Doğrusu, pes etmeye de dünden hazırdı. Bundan on yıl önce az çok düzenli görünen her simetrik yapı -diyalektik maddecilik, Yahudi düşmanlığı, Nazilik- insanoğlunun gözlerini kamaştırmaya yetiyordu. Durum böyleyken, kişi Tlön’e, bu en ince ayrıntılarına kadar belirlenmiş uçsuz bucaksız, düzenli gezegen düşüncesine nasıl olur da boyun eğmez?
Büyük 1dinginlikle, eziklikle, dehşetle,
kendisinin de 1hayal,
1başkasının düşü olduğunu anladı
Düşleyenin düşünde,
düşlenen uyandı
Ya o seni düşlemekten vazgeçerse
Yolunu belirleyen amaç, ulaşılmaz değildi de doğaüstüydü
Düşünmek, çözümlemek, hayal kurmak kuraldışı edimler değildir; zekânın olağan soluk alıp verişidir bunlar

İnsan, kafasında her türlü düşünceyi barındırabilmeli; sanıyorum gelecekte durum böyle olacak

Ün,
anlaşılmamanın 1türü,
belki de en kötüsüdür
gerçek ki anası tarihtir;
zamanla yarışır, eylemlerimizin arşivi,
geçmişe tanık, şimdiki zamana örnek olur,
yol gösterir, geleceğin akıl hocasıdır
Tlon geometrisi birbirinden farklı 2ilkeden oluşur: görsel ve dokunsal ilkeler. 2.si bizim geometrimize benzer ve 1.sinin emrindedir. Görsel geometrinin temeli nokta değil, yüzeydir. Bu geometri, paralel çizgilerin varlığını kabul etmez ve insanın devinimi yoluyla çevresindeki biçimleri değişikliğe uğrattığını öne sürer. Aritmetiğinin temelini, sayıların belirsizliği anlayışı oluşturur. Bu da bizim matematikçilerin gt; ve lt; simgeleriyle gösterdikleri -dan az ve -dan çok kavramlarının önemini vurgular

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir