Akilah Azra Kohen kitaplarından Fi Kitap Alıntıları sizlerle.
Fi Kitap Alıntıları
Bu yüzyılda insanlar motivasyonlarla değil olaylarla ilgilenmeyi seçiyorlardı , işte bu bile dünyanın kendi çevresinde döndüğünün bir kanıtıydı . Dönüp duran , kendini tekrarlayan bir düzen içinde kaybolmuş ruhlar .
Bir bedenin içinde var olan ve zamana tabi yaşayan bir yaratık nasıl özgür olabileceğini sanır ki?!
sanat, kişinin kendi ihtiyacı için yaptığı bir şey, kendisinin ifadesi.
Çatlama cesareti gösteren tohumlar adına.
Azra Kohen mükemmel bir kadın dünyayı yönetmesi gereken Birisi bence kitapları Sayesin de Çok Şey öğrendim bu hayata Bence herkes Bu kadının kitaplarını okuması gerekir
ne olduğumu biliyorum ne kadar olabileceğimi merak ediyorum.’ İşte buydu ikisinde de olan şey. Ne olduğunu bilmek. İkisi de kim olduğunun bilincinde, kendi benliklerine saplanmış egosantrik kişiliklerdi. Tek farkları birinin kendi benliğine olan yolculuğunda daha şanslı olmasıydı.
ne olduğumu biliyorum ne kadar olabileceğimi merak ediyorum
(…) burası herkesin sadece kendi hareketlerinden sorumlu olması gereken bir gezegendi.
Hayat bir savaş. Kendin olabilme, kendini bulabilme savaşı! Doğmak yetmiyor, kendini bulmak için savaşmak gerekiyor Duru. Senin savaşın ne? Kimin için, ne için savaştığını biliyor musun? Kendini bulmak için savaşabilecek misin?”
“Deneyim vardığımız yer değil, gittiğimiz yoldur. Bunu sen de biliyorsun…
Yolda yaşadıklarımız, karşımıza çıkan şeyler bize dokunur, zorlar, bozar, rahatlatır ve bizi değiştirir. Eğer yolculuğu yaşayıp ona dikkat edersek ancak o zaman gelişebiliriz. Kendimize gösterdiğimiz özendir bu dikkat, değişirken diğerlerini tatmin edecek, eğlendirecek herhangi bir şeye değil kendimize dönüşmemizi sağlar.
Yolda yaşadıklarımız, karşımıza çıkan şeyler bize dokunur, zorlar, bozar, rahatlatır ve bizi değiştirir. Eğer yolculuğu yaşayıp ona dikkat edersek ancak o zaman gelişebiliriz. Kendimize gösterdiğimiz özendir bu dikkat, değişirken diğerlerini tatmin edecek, eğlendirecek herhangi bir şeye değil kendimize dönüşmemizi sağlar.
Uzaktan bizi büyüleyen şeyler, yaklaştıkça sihirlerini kaybederlerdi.
“… Bir şeye nasıl başladığınız değil ama nasıl bitirdiğiniz… itibarınızı
oluşturur. Televizyon dünyasında, isterseniz bin tane ödülünüz, milyonlarca hayranınız olsun, son işinizin son dakikası olarak akıllarda kalırsınız hep… İmajınız, son yaptığınız işin son bölümünde, sonunda yatar!
oluşturur. Televizyon dünyasında, isterseniz bin tane ödülünüz, milyonlarca hayranınız olsun, son işinizin son dakikası olarak akıllarda kalırsınız hep… İmajınız, son yaptığınız işin son bölümünde, sonunda yatar!
kadınlar ancak vazgeçtiklerinde paylaşmayı bırakırlardı (…)
“İnsanları hayatından hata yaptığı için değil, umudun kalmadığı zaman çıkarırsın.”
Tanrı’dan başka hiçbir şeye ama hiçbir şeye neredeyse inanç kalmamıştı , kendilerine inanmayan insanlar sürüsü Tanrı’nın peşinde ona sözde inançlarını sunuyorlardı , sanki böyle bir sürünün inancının değeri varmış gibi !
ama neden yaptığı hiç sorgulanmamıştı. Bu yüzyılda insanlar motivasyonlarla değil olaylarla ilgilenmeyi seçiyorlardı, işte bu bile dünyanın kendi çevresinde döndüğünün bir kanıtıydı. Dönüp duran, kendini tekrarlayan bir düzen içinde kaybolmuş ruhlar.
en sonunda da kendini vurmuştu. Ölmek için yapılması gereken ne varsa yapmıştı kadın ama hâlâ hayattaydı, hem de kendisini vurmasından on altı saat sonra bulunmasına rağmen. Haberi detaylarıyla hatırlamaya çalıştı. Kurşun ağzından girmiş, beyinciğe ya da ana damarlardan birine değmeden enseden çıkmıştı. Kadın niye ölmek istemişti? Bundan bahsedilmemişti. Kadının intihar girişimi çok ısrarcı olmasına rağmen, hayatta kalabilmesi büyük haber olmuştu
Her Soruyu Bildiğiniz ile Cevaplayamasınız Çünkü Bazı cevaplar Bilgi Değil Samimiyet İster
Gerçekte ne olduğunu sadece bir şekilde anlarsın: Seçim yapmak zorunda kaldığında
Çok güçlü olan birine yapabileceğiniz tek şey onu kendi gücünün altında ezmekti, onun gücüne karşı savaşmak anlamsız olurdu.
etrafına baktı… herkesin mutlu olmak için en az bir nedeni vardı (…)
Kötülüğe seyirci kalanlar kötülüğün bekçiliğini yaparlar.
Toplum eşsizliğimizi prototipe dönüştürmek için kurulmuş bir düzen.
Yaratmak ya da engellemek için değil, deneyimlemek için buradayız.
İnsanlar, toplumun hep iyi bir şeyler yaptığını falan sanırlar ama toplum dediğin şey, içinde topladığı insanları, kendi var olabilme ihtiyacına göre harekete geçirmek üzere dizayn edilmiş bir sistem.
Kader, insan denilen yaratığın ortak bilincininyarattığı bir gerçekliktir. Her an değişebilir, değiştirilir
Allah meleklerini tenselligini olmayan bir idrakten, hayvanlarını idraki olmayan bir tensellikten,insanlarımıza idrak ve tenselligin birleşiminden yarattı.İnsan idraki tenselliğini aşarsa,insan,meleklerden bile daha iyi olabilirken, tenselliği idrakini aşmış bir insan hayvandan bile kötüdür._Hz.Muhammed."
Bu gece sadece dinle. Bırak onlar anlatsınlar sen dinle, dinlemek en iyi korunmadır, saklanmadır, bu gece tek ihtiyacın olan şey dinlemek.
“Bize en çekici gelen şeyler aslında en kontrol edemediklerimizdir.”
Kadın olmak. Bir zekaya verilebilecek en eşsiz destek, büyük bir üstünlük. Bu
üstünlük, annelik içgüdüsü ya da anne olabilme zırvalıklarından dolayı değil, içindeki zehre, ondan panzehir yaratabilecek kadar sahip olmakla alakalı bir güç.
üstünlük, annelik içgüdüsü ya da anne olabilme zırvalıklarından dolayı değil, içindeki zehre, ondan panzehir yaratabilecek kadar sahip olmakla alakalı bir güç.
Psikolojik eksiklik içinde olanlar, onlar nasıl gizliyorlardı eksikliklerini? Hiç sevilmemiş olanlar çok mu seviyorlardı ya da çok seviyormuş gibi mi yapıyorlardı? Kendilerine kızanlar diğerlerini hep af mı ediyorlardı? Kendi güçsüzlükleri içinde var olmaya çalışanlar sürekli gövde gösterisiyle etrafa meydan okuyup saldırıyorlar mıydı? İnsanlar kendilerini daha değerli kılmak için her şeyi yapabiliyorlardı.
Yetersizlik hissi insana tuhaf şeyler yaptıran hatta tuhaf şeyleri ihtiyaç olarak
algılatabilen bir histi. Çoğu insan aslında özlemini çektiği şeyin zenginliğindeymiş gibi davranıyordu. Bu durum herkeste farklıydı. Saçları olmayan adamlar peruk takmaya karar verirlerse seçtikleri perukla saç zengini olarak geziyorlar, memeleri küçük olan bazı kadınlar taktıkları dolgulu sutyenlerle ortalıkta göğüslerini gere gere dolanıyorlar, dişleri bozuk olanlar dişlerini gözleri kamaştıracak kadar beyaz ve büyük yaptırabiliyorlar ya da
burunlarından memnun olmayanlar burunlarını abartılı küçültüyorlar, dudaklarını dolduranlar patlatırcasına şişiriyorlardı… Herkes eksikliğini çektiği şeyi neden abartıyor diye düşündü Özge. Hayat gibi diğer şeyler de dozajında güzeldi.
algılatabilen bir histi. Çoğu insan aslında özlemini çektiği şeyin zenginliğindeymiş gibi davranıyordu. Bu durum herkeste farklıydı. Saçları olmayan adamlar peruk takmaya karar verirlerse seçtikleri perukla saç zengini olarak geziyorlar, memeleri küçük olan bazı kadınlar taktıkları dolgulu sutyenlerle ortalıkta göğüslerini gere gere dolanıyorlar, dişleri bozuk olanlar dişlerini gözleri kamaştıracak kadar beyaz ve büyük yaptırabiliyorlar ya da
burunlarından memnun olmayanlar burunlarını abartılı küçültüyorlar, dudaklarını dolduranlar patlatırcasına şişiriyorlardı… Herkes eksikliğini çektiği şeyi neden abartıyor diye düşündü Özge. Hayat gibi diğer şeyler de dozajında güzeldi.
Otobüsleri yoğunlukla kullanan insan kalabalıkları o kadar köleleştirilmişlerdi ki, durakta saatlerce beklemek onlar için artık yorucu işlerinden uzakta birazcık dinlenmek, hayal kurabilmek için kendilerine ayırdıkları zaman anlamına gelir olmuştu. Kimsenin beklemekle ilgili bir şikayeti yoktu bu ülkede. Rastgele duraklara gidip, şanslarına dua edip, otobüslerinin gelmesini bekleyen sürüler aynı zamanda bu ülkeyi yönetenleri de seçiyorlardı. Hiçbir beklentileri olmadan.
senden nefret etmiyorum, seni gereksiz buluyorum.
Bize en çekici gelen şeyler aslında en kontrol edemediklerimizdir.
Kendin için dans et diyorum, alkışlar için değil.
“Çatlama cesareti gösteren tohumlar adına!”
Can, Duru’yu kavradığı gibi tüm gücüyle kendine çekti ve onun dolgun dudaklarına ağzını kilitledi.
Otobüs durağında bekleyen kendini unutmuşlara baktı. Niye çalışıyorlardı tüm bu insanlar, bir amaçları var mıydı hiç? Nereye gidiyorlardı bu saatte? Kendi varoluşlarından habersiz para adına köleleştirilmiş aptallar sürüsü diye düşünüyordu.
Bir şeyin yitip gitmesine izin vermezseniz asla doğum gerçekleşmez, bir açıdan bakıldığında filiz tohumun ölümüdür. Bir tohum çatlar, deforme olur, kendisi olmaktan çıkar yani ölür ve filiz çıkar ortaya.
Peki ya psikolojik eksiklik içinde olanlar, onlar nasıl gizliyorlardı eksiklerini? Hiç sevilmemiş olanlar çok mu seviyorlar ya da çok seviyormuş gibi mi yapıyorlardı? Kendilerine kızanlar diğerlerini hep af mı ediyorlardı? Kendi güçsüzlükleri içinde var olmaya çalışanlar sürekli gövde gösterisiyle etrafa meydan okuyup saldırıyorlar mıydı?
Lanetlenmenin üç temel ilkesiydi bu:
Köle ol, hapsol ve kaybol.
Köle ol, hapsol ve kaybol.
Birçok şey hakkıyla yapılmıyor bu ülkede , orijinal şeylerin gölgesinden çıkamıyoruz , taklitçiliğimiz ilhamı öldürüyor . O kadar çok kafayı takmışız ki bir şey gibi olmaya , bir şey gibi yapmaya … İçimizdekini keşfetmek masal olmuş .
Sadece eksikliklerimizde eşitiz.
İnsanlık boktan bir durumdaydı…
Çok yeşil. Ölürken hatırlanacak kadar yeşil gözler.
Varlığı ya da yokluğu birdi Bilge için. Onu sevmediğinden ya da ona kızgın olduğu için değil, kendi varoluşu bu adamdan kaynaklandığı için, uzun koridorda ardından bakarken kendisine bir babaya mal olan bu adamın hiç var olmamasını diledi. Çünkü seçme şansı olsaydı, hiç var olmamayı tercih ederdi.
Kötülüğe seyirci kalanlar kötülüğün bekçiliğini yaparlar.
Dışarıdan delilik olarak görülebilen şeyler, içine girildiğinde hak verilen durumlar haline gelebiliyordu bu hayatta. Sadece bakış açınızı değiştirmeniz yeterliydi.
İyi şeyler tesadüfen olmuyor. Vazgeçmediğin sürece iyi bir şey için şansın var demektir.
Hiç kimse ama hiç kimse, sizin üzerinizde ne hak iddia ederse etsin, size ne vermiş olursa olsun! Bu, ilham bile olsa, ki ilham bir insanın diğerine verebileceği en kutsal şeydir! Asla!! Ama asla! Kimsenin size kim olduğunuzu söylemesine ya da hatırlatmasına izin vermeyin. Dünya saçmalıklarla doldurulmuş güzel bir yer. Bir sürü saçmalığın arasından kendi gerçekliğinizi bulmak, gerekirse de yaratmak için buradasınız. Şimdi hiç kimse olmamış olmanın vermiş olduğu hafifliği yaşayın, var olun! İleride, etrafınızdaki insanlar sizden birisi olmanızı beklediklerini, sanki onlara borcunuz varmış gibi açıkça ifade etmeye başladıklarında, seçiminizi iyi yaptığınızdan emin olun! Kendinizi seçin! Kendiniz olun! Ne pahasına olursa olsun.
Onu, bir varlığın bir diğer varlığı en karşılıksız ve yargısız şekilde sevebileceği kadar korkusuzca seviyordu, sahiplenmeden, uzaktan, sadece varoluşuna şahit olup böyle bir varlığın var olmasından dolayı mutluluk duyarak. Bağımlı olmadan bağlanmıştı. Sahiplenmeden aitti.
Dönüp duran, kendini tekrarlayan bir düzen içinde kaybolmuş ruhlar…
Hayat, sadece hissettiğindir…
Mutluluk bir illüzyondan başka bir şey değil, sadece bir an. Yaşanmış bir anı sürekli yaşama isteği…
insan tehlikeli bir yaratık. Kendi mutluluğu başkasının mutsuzluğuna neden olabiliyorsa tereddüt etmeden diğerlerinin mutluluklarını, hatta hayatlarını yok sayacak kadar tehlikeli yaratıklarız biz. Mutluluk dediğin şey, nasıl mutlu olunması gerektiğiyle ilgili kafana yüklenmiş bir düşünce, aslında gerçek değil. Bir şey istersin, mutluluğunun ona bağlı olduğunu sanırsın, elde edersin, senin olur, sıkılırsın ve kurtulmak istersin. Kurtulduğunda mutlu olacağına inanırsın, kurtulursun, başka bir şeyi istemeye geçersin. Yine istersin, yine elde edersin, yine sıkılırsın, yine kurtulmak istersin.
Ben onlara öğrenmeyi öğretiyorum ve neyi öğrenmek istediklerinin özgürlüğünü veriyorum. Onlara asla öğretmiyorum! Kimseye bir sey öğretemezsin, ezberletebilirsin, zorlayabilirsin ama öğretemezsin. Belki öğrenmeyi öğretebilirsin, bilgileri beyninde nasıl depolaması gerektiğini ama o kadar! Öğrenecekse kendisi öğrenir. Ne istiyorsa, ne zaman istiyorsa, ne kadarını bilmek istiyorsa sadece kendisi öğrenir!”
Özgürlük fazlaca abartılmış bir yanılsamadan başka bir şey değil aslında. Bir bedenin içinde var olan ve zamana tabi yaşayan bir yaratık nasıl özgür olabileceğini sanır ki?
Gitmek istediğimiz yerden bizi uzaklaştıracak tepkiler verip, sonra da adaletsizliğe sığınmak tam insana göre.
Sonuçta bir kadını sahteliğe inandırmak, bir erkeği inandırmaktan daima çok daha fazla zeka, enerji ve deneyim isteyen bir şeydi.
Uzaktan bizi büyüleyen şeyler, yaklaştıkça sihirlerini kaybederlerdi.
Kendisi olabilmek için hep takması gereken maskeleri vardı. Tanrı gözaltı kapatıcısını bulan adamı kutsasın diye düşündü.
Hiçbir zaman kendisini güzel bulmamıştı, bulamazdı, bunun için fazla zekiydi.
Sanki boğulmak üzereydi, huzur içinde.
Kaçımız tükettiğimiz şeyleri üretebiliyoruz? Yediklerimiz, giydiklerimiz… Bir tohumun nasıl filizlendiğini bile bilmiyoruz. Sanki yasaklanmış bir bilgi bu. Yaşamdaki en önemli şey, beslenebilmen asla öğretilmiyor! İnsan toplumsal bir yaratıktır demek, insanın bir parazit olduğunu söylemektir. İnsan, toplumdan bağımsız bir birey olarak da çok güzel hayatta kalabilir, sadece akıllı ve planlı olsun ve üretsin.”
İnsanlar, toplumun hep iyi bir şeyler yaptığını falan sanırlar ama toplum dediğin şey, içinde topladığı insanları, kendi var olabilme ihtiyacına göre harekete geçirmek üzere dizayn edilmiş bir sistem. İyilikle falan alakası yok, hayatta kalmak için bir araya gelmiş ve gerektiğinde en zayıfı kurban etmek üzere bir sistem kurmuş tepedeki insanlardan başka bir şey değil.”
“Kader, insan denilen yaratığın ortak bilincinin, buna toplumsal bilinç de diyebilirsin, yarattığı bir gerçekliktir. Her an değişebilir, değiştirilir. Kaderi kontrol edebilmek için yapılması gereken en önemli şey, her bir bireyin, bu değişimi etkilemedeki gücünün farkındalığında olması. Yani bireyselliğin gerçek keşfi.”
“İzleyerek. Kötülüğe seyirci kalanlar kötülüğün bekçiliğini yaparlar.”
Her an bir şeylerin peşinden gidiyorduk, çalışmazsak değersizdik, hayatı anlamlandırmak için sürekli çalışıyor, çalışmadığımızda da kendimizi uyuşturmak için diğerleriyle buluşuyor, sosyalleşiyor ve merakımızı her an diğerlerine vererek potansiyelimizi kurban ediyorduk.
Kaybolmuştuk. Kendi dünyamızda, kendimize yabancı ve gündelik yaşantının buyurduklarına teslimdik.
“Senden nefret etmiyorum, seni gereksiz buluyorum.”
Asla Can’a bakmaması, Can için, kendi gözlerinden gönderilen mesajın yerine ulaştığının da kanıtı olmuştu.
“Bazı müzikler vardır, her yerde yapılır, herkes dinler. Sözleri, kalbimi parçaladın derken, insanlar eller havada dans eder
“İyi şeyler tesadüfen olmuyor. Vazgeçmediğin sürece iyi bir şey için şansın var demektir.”