İçeriğe geç

Fernando Pessoa – Kalp Düşünebilseydi Atmaktan Vazgeçerdi Kitap Alıntıları – Yılmaz Şener

Yılmaz Şener kitaplarından Fernando Pessoa – Kalp Düşünebilseydi Atmaktan Vazgeçerdi kitap alıntıları sizlerle…

Fernando Pessoa – Kalp Düşünebilseydi Atmaktan Vazgeçerdi Kitap Alıntıları

&“&”

Kendimi ben yaratmadığıma göre, ne için gururlanabilirim ki ?
Kalp düşünebilseydi, atmaktan vazgeçerdi.
Hissetmek…. Ne renk acaba ?
Yalnızlığımdan uzaklaştığımda bile kendimi tehdit edilmiş gibi hissedder ve bunu iç dünya olarak gördüğüm yerde kendimi çırılçıplak hissederdim.Sanki ben yokken tüm o diğer kişiliklerin bensiz bir görüşme gerçekleştirmiş yerde ben orada yaşananları göremeyecekmişim gibi."

( Aynısını kütüphane odamdan ayrılınca hissediyorum. Bu adam benle ruh ikizi ve kesinlikle balık burcu.(

Çok merak ediyorum kendimi. İnsanlar bana dışardan bakınca acaba nasıl bir şey görüyorlar?
Hareketlerim, eylemlerim, konuşmalarım onlarda nasıl bir izlenim oluşturuyor?
Ne mutlu, yaşamlarını kimseye emanet etmeyenlere…
Özgür olmak istiyorsan vazgeçmeyi bilmen gerek. Güç sahibi olmak istiyorsan da hiçbir şey istemeyeceksin.
İnsan bir yol çizer kendine ve yolunu belirler. Mühim olan, en başta çizilen yoldur. Ya kendi yolunda ilerler ya da bir başkasının. Ve o yolun sonunda kişiyi bekleyen bir diğer önemli şey; kendisi kalmak ya da bir başkası olmak.
“İnsanların çoğu aslında başka insanlardır”
hepimiz kendi dışımızdaki koşulların tutsağıyız .”
Acı çekmekten hiçbir zaman korkmadım.
Sadece onu küçümsemedim, acı çekmekle beraber her türlü kaygıyı küçümsedim .”
Ne mutlu, yaşamlarını kimseye emanet etmeyenlere .”
Özgür olmak istiyorsan vazgeçmeyi bilmen gerek.
Güç sahibi olmak istiyorsan da hiçbir şey istemeyeceksin.”
Şu ölümlü dünyada, hiç bilmediğimiz bir limandan kalkmış, hiç bilmediğimiz bir başka limana doğru yüzen bir gemide yaşıyoruz.”
Susuyorum.
Konuşursam anlaşılmayacağım.
Ben susarak Anlaşılmamayı tercih ederim.”
Yalnız yaşayamıyorsan, doğuştan kölesin demektir .”
Yaşamak, bir başkası olmaktır.”
İnsanları ve hayatı ne kadar severiz?
Kendimizi sevdiğimiz kadar.
Peki kendimizi ne kadar severiz?
Kendimizi tanıdığımız kadar.
Peki kendimizi ne kadar tanırız?
Bunu ancak ölümün soluğunu ensemizde hissettiğimizde anlayabiliriz.
“Hayat tahayyül edebildiğimiz kadardır. Tüm varlığı küçük bir tarladan ibaret olan bir köylü için o tarla, bir imparatorluktur. Koca Roma İmparatorluğu ise Sezar’ın gözünde bir tarla kadardı.”
İnsan kendinden ne kadar kaçarsa kaçsın , yine kendine mahkûmdur.
İnsanın çıkabileceği tek yol kendi zihni , tek yolcu kendisi ve varacağı tek yer kendi içidir .
Aslında her insan çift kişiliklidir .Bir yanıyla hareketli , diğer yanıyla hayalci .Bir yanıyla kendisi , Bir yanıyla Öteki’si .
Yaşıyor muydum yoksa yaşıyor gibi mi yapıyordum emin olamazdım.
Çektiğim acılar daha çok bana özgüydü ; dile getirilmeyen , dokununca hissedilemeyen ve görülmeyen acılar.Derinde , çok derinde yer etmiş acılar.
Beni en fazla üzen şey , deli olmayışımdı.Çünkü deli olsaydım eğer , etrafımdaki herkesi ruhumdan uzak tutabilirdim .
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Dünyaya tek başıma gelmişim , tek başıma yaşamışım ve tüm bunların sonunda da tek başıma dünyadan gitmişim gibi bir durumu yaşamak istiyordum.
Emredebilseydim ruhuma ve şöyle deseydim :
Dolu bir arabaymış gibi bensiz devam et , beni burada bırak ve git yoluna .
Ya hayatın boyunca özgür olursun ya da bir alana sıkıştırılıp zincirlenmiş bir hayata köle olarak kalırsın .
Özgür doğar her insan , sonradan köleleşir .
Bazı mesafeler kısa olsa da tüketilen zaman çoktur .
Yolun neresinden dönülse kârdır sözü , bazı yollar için geçerli değildir .
Kalp düşünebilseydi, atmaktan vazgeçerdi. (Fernando Pessoa/Huzursuzluğun Kitabı)
Siz öldüğünüzde yeriniz boş kalacak sanmayın , her boşluğu bir başkası doldurur .
Hayat , nereye çıktığı belli olmayan yollar ve hangi yoldan gittiğini bilmeyen yolcularla doludur .
Biz aslında sadece kendimizi severiz. Seviyoruz dediğimiz şey, insanlar hakkında oluşturduğumuz fikirlerdir. Fikrin sebebini değil, fikrin kendisini seviyoruz. Ve var ettiğimiz ve adına sevgi dediğimiz bu fikirle aslında yine kendimizi sevmekteyiz.
Tanımaya başladım kendimi .
Yokum ben .
Olmak istediğimle başkalarının gözündeki ben arasındaki bir boşluğum ."
İnsandan her şey beklenir .
Sevginin her dile getirilişi ; farklı bir hayatın , farklı bir düşüncenin ve farklı bir rengin ortaya çıkmasıdır .
İnsanları ve hayatı ne kadar severiz ?
Kendimizi sevdiğimiz kadar .
Peki kendimizi ne kadar severiz ?
Kendimizi tanıdığımız kadar .
Peki kendimizi ne kadar tanırız ?
Bunu ancak ölümün soluğunu ensemizde hissettiğimizde anlayabiliriz .
Susuyorum .
Konuşursam anlaşılmayacağım .
Ben susarak anlaşılmamayı tercih ederim ."
Belki de değişim , aslında bir dayanma noktasıdır.Kim bilir …
Zaman yanımızdan geçip giderken tıpkı rüzgârın ya da yağmurun bir kayayı aşındırması gibi bizi aşındırır .
Yaşamak , bir başkası olmaktır .
Ne mutlu, yaşamlarını kimseye emanet etmeyenlere.
Her acı insanda bir miktar tortu bırakır.
Özgür olmak istiyorsan vazgeçmeyi bilmen gerek.
Güç sahibi olmak istiyorsan da hiç bir şey istemeyeceksin.
Şu ölümlü dünyada, hiç bilmediğimiz bir limandan kalkmış, hiç bilmediğimiz bir başka limana doğru yüzen bir gemide yaşıyoruz.
İnsandan her şey beklenir.
Susuyorum.
Konuşursam anlaşılamayacağım.
Ben susarak anlaşılmamayı tercih ederim.
Kendimi ben yaratmadığıma göre, ne için gururlanabilirim ki ?
Yaşamak, bir başkası olmaktır.
İnsan,tıpkı diğer tüm canlılar gibi ölümden yapılmıştır.Malzemesi ölümdür insanın,her ne kadar hayatı boyunca kaçtığı şey bu olsa da,onu tutan da budur aslında.Ne yaman bir çelişki !
“Ne mutlu yaşamlarını kimseye emanet etmeyenlere…”
“Özgür olmak istiyorsan vazgeçmeyi bilmen gerek. Güç sahibi olmak istiyorsan da hiçbir şey istemeyeceksin. “
“Susuyorum. Konuşursam anlaşılmayacağım. Ben susarak anlaşılmamayı tercih ederim. “
Kalp düşünebilseydi, atmaktan vazgeçerdi. 
Hayat , nereye çıktığı belli olmayan yollar ve hangi yoldan gittiğini bilmeyen yolcularla doludur.
Dünyayı hiçbir şey hissetmeyenler yönetir ve dünya onlara aittir adeta.
Seviyoruz dediğimiz şey, insanlar hakkında oluşturduğumuz fikirlerdir. Fikrin sebebini değil , fikrin kendisini seviyoruz.
Ben alışkın değildim insanların benimle yalnızlığımın arasına girmesine.
Yalnız yaşayamıyorsan doğuştan kölesin demektir.
Yaşamak bir başkası olmaktır.
Kalp düşünebilseydi atmaktan vazgeçerdi.
Hepimiz kendi dışımızdaki koşulların tutsağıyız. "
“Kendi kendinle baş başa kalma cesaretine sahip olanlardır özgür olabilenler. Başkası olmadan yaşamayı beceremeyen, yalnızlığı bir hastalık olarak gören ve hayatı boyunca yalnız kalmaktan korkan biri için özgürlük de bir hastalıktır.”
“Eğer bir gün ölümden çok korkarsanız, doğmadan önceki halinizi düşünün. İşte ölüm böyle bir şeydir.”
“İstemeden varım ve istemeden öleceğim. Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum.”
bir şeyin doğruluğuyla değil, kulağa nasıl geldiğiyle daha çok ilgilenir toplum.
benim yalnızlığım doğurgandı,
bölünmüştüm kendi içimde ve durmadan çoğalıyordum. zihnim başka zihinlere bölünüyor, düşüncelerim birer hücre gibi kendini çoğaltıyordu.
Sanırım, peşinde koştuğum şey ruhsal bir uyuma haliydi; derin bir uyku ve onunla beraber gelen bir silinme, ortadan yok olma isteği. Tam olarak istediğim şey buydu. Her şeyi reddedişin utangaç hali.
Ne mutlu yaşamlarını kimseye emanet etmeyenlere."
İstemeden varım ve istemeden öleceğim. Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum."
Özgür olmak istiyorsan vazgeçmeyi bilmen gerek. Güç sahibi olmak istiyorsan da hiç bir şey istemeyeceksin."

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir