İçeriğe geç

Feminen Kitap Alıntıları – Carl Gustav Jung

Carl Gustav Jung kitaplarından Feminen kitap alıntıları sizlerle…

Feminen Kitap Alıntıları

Karanlığın olmadığı bir dünyada ,ışığın da bir değeri yoktur..
Tamamlamaları için sevginin ruha,ruhun da sevgiye ihtiyacı vardır..
Kadının güçlü bir erkeğin gücünden çok zayıflığını, zekası yerine akıllı adamın aptallığını sevmesi kadim bir olgu değil midir..?
Ebeveynlerin yaşamış olabilecekleri ama yapay güdüler için kendilerini engelledikleri tüm yaşam, ikame formunda çocuklarına geçer. Bu demektir ki çocuklar, ebeveynlerinin yaşamlarında yerine getirilmemiş her şeyi ödünlemek için bilinçdışı seviyede güdümlenir. Bu yüzden ahlaki fikirli ebeveynlerin ahlaksız olarak adlandırılan çocukları vardır ya da sorumsuz işe yaramaz bir babanın olumlu yönde hastalıklı derecede hırslı bir oğlu vardır vb.
Persona, kişinin olması gerektiği ideal resmi, kadınsı zayıflık tarafından içten telafi edilir ve birey dışta güçlü adamı oynarken içten bir kadın yani anima olur, çünkü personaya tepki gösteren şey animadır. Fakat iç dünya karanlık olduğu ve dışadönük bilinç tarafından görülemediği için bir kişi zayıflığını anlayabilmesi azaldıkça persona ile daha fazla özdeşleşir, personanın karşıtı anima tamamen karanlıkta kalır ve derhal yansıtılır ve kahramanımız eşinin insafına kalıverir. Eğer bu eşin gücünün çok fazla artmasıyla sonuçlanırsa, sonuç eş için olumsuz olur. Ast konuma düşer ve böylece kocasına, özel hayatta ast konumunda olanın kahraman, yani kendisi değil eşi olduğuna dair sıkı bir kanıt vermiş olur. Bunun karşılığında kadın da çoğu kişiye çekici gelen, en azından bir kahramanla evli olduğu ve işe yaramazlık halinden rahatsız olmadığı yanılsamasını besler. Bu küçük yanılsama oyunu bazen bütün hayatın anlamına dönüşüverir.
İçsel dünyaya uyum gösterememe ve özen gösterememe, dış dünyada cahillik ya da aptallık olarak ciddi sonuçlara yol açan bir ihmalkarlıktır.
Bilinç, acı olmadan doğmaz..
Sevginin ruha, ruhun da sevgiye ihtiyacı vardır.
Sevginin ruha, ruhun da sevgiye ihtiyacı vardır.
Persona (ihtiyaç için takınılan tavır,maske), bireysel bilinç ve toplum arasındaki karmaşık ilişkiler sistemidir.
Bir yandan başkaları üzerinde kesin izlenim yaratmak diğer yandan bireyin gerçek doğasını gizlemek için tasarlanmış yeterince uygun bir maskedir..
Saygın bir kişi, genel beklentilere yakın, ideal bir maske takar – kısaca bir sahtekardır.
Kabul görmeyen ve yaşanmayan şeyler arttıkça bilinçdışında birikir ve bunların etkisi olması kaçınılmazdır.
Geliştirilemeyen tek şey ahlaktır çünkü geleneksel ahlaktaki her değişim, tanımından dolayı ahlaksızdır.
Ortaçağ yaşamı ile tatmin olanlar günümüze ve deneyimlerine ihtiyaç duymazlar
“Tanrıya çok fazla ruh tahsis ettik, insana ise pek az. Fakat insanın ruhu açlıktan kırılırsa, Tanrının kendisi de serpilip büyüyemez.”
“Derinlik olmadan yükseklik olamayacağı gibi hiçbir gölge yaratmayan ışık nasıl var olabilir?”
“Fakat tüm doğal şeylerin iki yüzü vardır. Bazı şeyleri bilinçli hale getirmek zorundaysak ışık kadar karanlık tarafı da görmeliyiz.”
“Hiç kimse bedelini ödemeden, kendinden kurtulup yapay bir kişiliğe bürünemez.”
Sevgi, bir kader gücüdür, öyle ki bu gücün enerjisi cennetten cehenneme uzanır
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Her annenin kendisinde kız çocuğunu, her kız çocuğunun da annesini içerdiğini ve her kadının geçmişinin annesine, geleceğinin de kız çocuğuna uzandığını söyleyebiliriz.
“Bu dünya herhangi bir kaideye sıkıştırılamayan tam bir deneyim dünyasıdır, ancak bunu sadece bilenlere hissettirir.”
Gölge, tüm ben-kişiliği ile mücadele eden ahlaki bir problemdir çünkü hiç kimse yeterince ahlaki çaba göstermeden gölgenin bilincinde olamaz. Onun bilincinde olmak, mevcut bir gerçek olarak kişiliğin karanlık yönlerini fark etmeyi gerektirir. Bu eylem bir tür kendini tanıma için gerekli koşuldur ve bu nedenle genelde dikkate değer bir direnişle karşılaşır.
Bu dünya herhangi bir kaideye sıkıştırılamayan tam bir deneyim dünyasıdır, ancak bunu sadece bilenlere hissettirir.
Bir kadın için anne, cinsiyet ile şartlanan bilinçli yaşamı simgeler. Fakat bir erkek için anne, bilinçdışının örtük imgeleriyle dolu olan ama yine de o erkeğin deneyimlemek zorunda olduğu yabancı bir simgedir. Bu nedenden ötürü erkeğin anne imgesi kadınınkinden temelde farklıdır. Anne bir erkek için hiç kuşkusuz başlangıçtan itibaren erkeğin annesini idealize edeceği çok güçlü bir eğilimi açıklayan simgesel bir öneme sahiptir. İdealleştirme gizli bir şekilde kötülükten korunmadır; defedilmesi gereken gizli bir korku olduğunda idealleştirmeye başvurulur. Korkulan şey, bilinçdışı ve onun büyülü etkisidir.
Bildiğimiz gibi kompleks sadece sonuna kadar yaşanmışsa gerçekten üstesinden gelinebilir. Diğer bir deyişle daha öteye ulaşabilmek için komplekslerimizden dolayı mesafe koyduğumuz şeyleri kendimize çekip onları posası çıkana kadar içmek zorundayız.
Karşıtı olmadan hiçbir şey var olamaz, başlangıçta ikisi birdi, sonda da bir olacaklar. Bilinç, bilinçdışının sürekli dikkate alınması ile var olabilir.
Her erkek kendi içinde ebedi bir kadın imgesi taşır, şu ya da bu kadının imgesi değil ama kesinlikle feminen bir imge. Bu imge temelde bilinçdışı düzeydedir, erkeğin yaşayan organik sistemine kazınmış, başlangıçtan beri var olan kökenin kalıtsal bir etmenidir, kadının atalardan kalma tüm deneyimlerinin bir mührü ya da arketipi dir, sanki kadınlar tarafından bu zamana kadar yapılmış tüm etkilerin bir birikimi gibidir. ( ) Aynı şey kadın için de geçerli: O da doğuştan gelen bir erkek imgesine sahip. Aslında deneyimlerimizden biliyoruz ki bunu erkek imgesi, erkek vakalarında ise kadın imgesi olarak tanımlamak daha doğru olurdu. Bu imge bilinçdışı olduğu için sevilen kişiye her zaman bilinçdışı seviyede yöneltilir, ve tutkulu çekicilik ya da isteksizliğin temel sebeplerinden biri olur. Bu imgeye ben anima adını verdim. ( ) Bu yüzden erkeklerin feminen erotizmin ve özellikle kadınların duygusal yaşam hakkında söyledikleri şeylerin çoğu kendi yansıtmalarından kaynaklanır ve bu yüzden saptırılır. Diğer bir yandan, kadınların erkekler hakkındaki hayret verici varsayımları ve fantezileri de mantıksız argümanları ve yanlış açıklamaları üreten animusun etkinliklerinden gelir.
Çok yönlü ve aslında sorunlu, uzlaşması bazen çok zor olan insanlar vardır. Bu gibi insanlara uyum ya da bu insanların daha basit kişiliklere uyumu her zaman bir problemdir. Belirli bir ayrışma eğilimleri olan bu insanlar, genellikle uzlaşılmaz özelliklerini kayda değer periyotlara bölecek yeteneğe sahiptirler, bu yüzden olduklarından daha basit gibi geçinirler ya da çok yönlülükleri, çok değişkenlikleri onlara kendilerine has bir cazibe katar.
Temelde ebeveynleriyle olumlu bir ilişki kurmuş biri eşine uyum sağlamada çok az zorluk duyar ya da hiç duymaz iken diğeri ebeveynle kurduğu derin bir bilinçdışı bağ tarafından engelleniyor olabilir.
Genel anlamda ebeveynlerin yaşamış olabilecek­leri ama yapay güdüler için kendilerini engelledikleri tüm yaşam, ikame formunda çocuklara geçer. Bu demektir ki çocuklar, ebeveynlerinin yaşamlarında yerine getirilememiş her şeyi ödünlemek için bilinçdışı seviyede güdümlenir. Bu yüzden bu ahlaki fikirli ebeveynlerin “ahlaksız” olarak ad­landırılan çocukları vardır ya da sorumsuzca işe yaramaz bir babanın olumlu yönde hastalıklı derecede hırslı bir oğlu vardır vb. En kötü sonuçlar kendilerini yapay olarak bilinçdışı seviyede tutmuş ebeveynlerden gelir.
Kadın; yaş, otorite ya da fiziksel güçten dolayı daha üstün bir düzenin parçası değildir. Bilakis bizzat kendisi etkileyici bir faktördür, ve ebeveyn gibi nispeten özerk bir doğanın imgesini üretir — bu, ebeveyninki gibi kırılması gereken bir imge değildir. Fakat bu imge, bilinç ile ilişkili kalmak zorundadır. Farklı psikolojisiyle kadın, erkeğin anlamadığı konularla ilgili her zaman bir bilgi kaynağıdır. Erkeğin ilham perisi olabilir. Genelde erkeğe göre üstün olan sezgi yeteneği zamanında uyarı verebilir ve doğrudan kişiliğe yönelen hisleri, erkeğin kişisel olarak daha az vurguladığı ve asla keşfedemediği duygu biçimlerini gösterir.
Derinlik olmadan yükseklik olamayacağı gibi hiçbir gölge yaratmayan ışık nasıl var olabilir? Kötünün karşısında olmayan iyi yoktur. “Hiçbir adam, işlemediği bir günahtan kurtulamaz” der Carpocrates.
Derinlik olmadan yükseklik olamayacağı gibi hiçbir gölge yaratmayan ışık nasıl var olabilir? Kötünün karşısında olmayan iyi yoktur. “Hiçbir adam, işlemediği bir günahtan kurtulamaz” der Carpocrates.
Biz, gücümüz dahilinde bağımsızız, istisnayız ve kendi kaderimizin efendisiyiz. Zayıflığımız dahilinde bağımlıyız ve kısıtlıyız, bu zayıfladığımızla kaderin araçları oluruz,
Kadının anlama berraklığı erkeğe güven verir, ve bu hiç de küçümsenecek bir unsur değildir.
Doğa sadece aristokrat değildir, aynı zamanda ezoteriktir.
Temelde kişinin, diğerinin psikolojisinin daima kendisininki ile özdeş olduğunu düşünmesi, dişil psikolojiyi doğru anlamayı etkili bir şekilde engeller.
Kadınlara daha aşağı bir bilinç atfedilemez; sadece erkek bilincinden farklıdır. Fakat bir kadının, erkeğin karanlıkta el yordamıyla aradığı şeylerin çoktan bilincinde olması gibi, doğal olarak erkeğin de kadın için ayrım yapamamanın gölgeliklerinde kalmış bir şeyin çok iyi farkında olduğu, çoğunlukla da kadının fazla ilgi duymadığı şeylerden oluşan deneyim alanları vardır. Kadın için kişisel ilişkiler çoğunlukla nesnel gerçeklerden ve bunların kendi aralarındaki bağlantılardan daha önemlidir. Ticaret, siyaset, teknoloji ve bilim gibi geniş alanlar, yani uygulamada erkek zihninin bütün dünyası kadın tarafından bilincin yarı gölgeli bölgesine sürgün edilmiştir; öte yandan, kadın kişisel ilişkilere, erkeğin gözünden tamamen kaçan sonsuz nüanslara karşı çok ince bir bilinç geliştirmiştir.
Gücümüz dahilinde bağımsızız, istisnayız ve kendi kaderimizin efendisiyiz.
Ürkütücü tanrılarımızın yalnızca isimleri değişmiştir. Şimdi sonlarına izm gelmiştir.
Korkan kişi bağımlı olur; zayıf şey desteğe ihtiyaç duyar.
‘İyi olan her şey Tanrıdan, kötü olan her şey insandandır’
Görgü kuralları ve iyi huy gibi talepler güzel bir maske edinmeyi daha da teşvik eder. Maskenin ardında olup bitenlere özel yaşam denir. Bilincin rahatsız edici bir şekilde, çoğunlukla birbirinden oldukça farklı iki figüre bölünmesi, bilinçdışı üzerinde yansımaları olan acılı bir psikolojik operasyondur.
Nitekim, bir erkeğin aşık olacağı kişiyi seçerken, kendi bilinçdışı kadınsılığıyla en fazla örtüşen kadını elde etme eğilimi göstermesinin nedeni işte budur. Böyle bir seçim genellikle ideal görülmesine karşın, erkeğin açıkça kendi en zayıf yani ile evlenmiş olması mümkündür. Bu kimi tuhaf birliktelikleri açıklar.
Hiçbir erkek bütünüyle eril değildir. Gerçek şudur ki, çok eril görünen erkekler, genellikle yanlış bir şekilde kadınsı olarak nitelenen çok duygusal yanlarını dikkatle kontrol altına alır ve gizlerler. Erkek, kadınsı yanlarını olabildiğince bastırmayı bir erdem kabul eder
Ürkütücü tanrılarımızın yalnızca isimleri değişmiştir. Şimdi sonlarına izm gelmiştir. Yoksa kim Dünya Savaşı’nın ya da Bolşevizmin zekice bir buluş olduğunu söylemeye cesaret edebilir?
Bir kadın; Hem yaşlı hem gençtir, hem anne hem kızdır, kuşkulu bir bekaretten, masumiyetten fazlasıdır ve yine de erkekler için oldukça uzlaştırıcı, naif bir kurnazlıkla donatılmıştır.
Hiç kimse bedelini ödemeden kendinden kurtulup yapay bir kişiliğe bürünemez.
Persona, bireysel bilinçle toplum arasında mevcut olan karmaşık bir ilişkiler sistemi; bir yandan da başkaları üzerinde belli bir izlenim yaratmak, diğer yandan da bireyin gerçek doğasını gizlemek için tasarlanmış bir tür maskedir. Personasıyla artık kendini tanımayacak kadar fazla özdeşleşen kişilerde ikinci işlev gereksiz hale gelir; birinci işlev ise artık çevresindekilerin gerçek doğasını hiç tanımayan kişiler için gereksizdir.
Ölümsüzlükle ilgili cümleler ancak, aslında kendileri de mezarın ötesi ndeki şartlar hakkında ahkâm kesemeyecek olan yaşayanlar tarafından kurulabilir.
Personasıyla bütünleşen bir kişi, farkında olmadan bütün rahatsızlıkların kendini eşi üzerinden dışa vurmasına neden olabilir, ancak eş bu özverinin bedelini kötü bir nevrozla öder.
“Kadınlar, bu günlerde evlilikte gerçek bir güvenliğin olmadığını düşünmektedir. Çünkü kadın, erkeğin duygu ve düşüncelerinin başkalarına yöneldiğini ve bunların peşinden gidecek kadar çıkarcı ve yüreksiz olduğunu anladığında kocasının sadakati ne anlama gelir ki ? “
”Hiç kimse bedelini ödemeden, kendinden kurtulup yapay bir kişiliğe bürünemez.”
“Geliştirilmeyen tek şey ahlaktır çünkü geleneksel ahlaktaki her değişim, tanımından dolayı ahlaksızlıktır.”
Her kadının geçmişinin annesine, geleceğinin de kız çocuğuna uzandığını söyleyebiliriz.
Kompleks sadece sonuna kadar yaşanmışsa gerçekten üstesinden gelinebilir.
Diğer bir deyişle daha öteye ulaşabilmek için komplekslerimizden dolayı mesafe koyduğumuz şeyleri kendimize çekip onları posası çıkana kadar içmek zorundayız.
psişe bilinçten önce var olarak, bir yanda annelik psişesinden pay alır diğer yanda kız çocuk psişesine kadar uzanır. bununla birlikte her annenin kendisinde kız çocuğunu her kız çocuğunun da annesini içerdiğini ve her kadının geçmişinin annesine, geleceğinin de kız çocuğuna uzandığını söyleyebiliriz.
Dişilliklerinin cazibesi ve anlamını derece derece bastırıp arka plana iterek kadınlar kendilerine en büyük zararı verir. Bu tür bir gelişim doğal olarak şiddetli psikolojik ayrılma yani nevroz ile sonlanır.
temelde ebeveynleriyle olumlu bir ilişki kurmuş biri eşine uyum sağlamada çok az zorluk duyar ya da hiç duymaz iken diğeri ebeveynle kurduğu derin bir bilinçdışı bağ tarafından engelleniyor olabilir. bu yüzden tam bir uyumu daha sonra başaracaktır ve bu uyum büyük zorluklarla kazanıldığı için daha sağlam bile olabilir.
aşk, tanrı gibidir: her ikisi de kendini ancak cesur şövalyelerine sunar.
aşk, derinlik ve sadakat duygusu gerektirir; bunlar olmadan aşk olmaz, sadece geçici heves olur. gerçek aşk her zaman kendini adayacak ve kalıcı bağlar kuracaktır. özgürlüğe bu tercihini başarmak için değil, yalnızca sonuca vardırmak için ihtiyaç duyar. her gerçek ve derin aşk bir fedakarlıktır.
genellikle ilişki bir kızın hayatında güzel bir bölümdür, diğer türlü hayat renksiz ve boştur. oysa erkek için bu, hayatında ilk kez bir kadınla yakınlaşması olabilir ve hayatın ilerleyen döneminde duygularıyla hatırlayacağı bir anıdır. yine çoğu zaman bu ilişkilerde kısmen erkeğin kaba duygusallığı, düşüncesizliği ve hissizliği, kısmen de kızın havailiği ve kararsızlığı yüzünden kayda değer bir şey yoktur.
olgunluk söz konusu olduğunda yirmi yaşındaki bir kız genelde yirmi beş yaşındaki bir erkekten daha yaşlıdır. yirmi beş yaşındaki çoğı erkek için psikolojik ergenlik çağı daha henüz sona ermemiştir.
ilkellern hiçbir cinsel sorunu olmamasının nedenini anlamak için çok derinlemesine düşünmeye gerek yoktur; zira mide sorunlarının dışında onları başka bir şey endişelendirmez. problemler, uygarlaşmış insanın ayrıcalığıdır.
“sevgi” sözcüğü, insanı bir hayvan ya da makine düzeyine indiren her tür hırsın yanı sıra her çeşit korkunç cinsel iğrençliği de içerir.
modern kadın, sadece sevgi halindeyken yapabildiğinin en üst ve en iyisine erişebildiği gerçeğinin bilincine varmıştır ve bu bilgi onu sevginin, kanunun ötesinde olduğu diğer farkındalığa götürür.
kadının güçlü bir erkeğin gücünden çok zayıflığını, zekası yerine akıllı adamın aptallığını sevmesi kadim bir olgu değil midir? kadının sevgisi bütün erkeği, yani sadece erilliği değil o erilliğin olumsuzluklarını da ister. kadının sevgisi erkeğinki gibi duygusal değildir; bilakis bazen inanılmaz derecede duygusuzdur ve hatta kadını fedakarlığa zorlayabilir.
kadın için evlilik, birlikteliğin içine yerleştirilmiş cinselliği olan bir ilişkidir. seks, sonuçlarından dolayı korkutucu bir şey olduğundan güvenli bir ortamda gerçekleşmesi faydalıdır. ancak tehlike azaldığında ilgi de azalmaktadır. ardından ilişki sorunu ön plana çıkar.
doktorlar “mükemmel evliliğe” nasıl ulaşılır üzerine tavsiye kitapları yazmaya başlamışlarsa bu, kötüye işarettir. sağlıklı insanların doktora ihtiyacı yoktur.
eğer kadın evliyse genelde ekonomik olarak kocasına bağımlıdır. evli değilse ve hayatını kazanıyorsa erkek tarafından tasarlanmış bir iş kolunda çalışıyordur. tüm erotik yaşamını feda etmeye hazır olmadıkça erkekle temel ilişki içerisinde kalmaya devam eder. kadın birçok açıdan ayrılmaz biçimde erkeğin dünyasına bağlıdır ve bu nedenle erkek gibi dünyanın tüm şoklarına maruz kalır.
avrupalı erkeğin dünyasındaki karşıtların mücadelesi, bilimselliğin hakim olduğu aklın dünyasında yer alır, savaş alanında ve banka hesap bakiyesinde ifade bulur, kadında ise bu mücadele psişik bir çatışmadır.
Kolektif olarak uyumlu bir persona oluşturmak demek, dış dünyaya müthiş bir taviz vermek, Beni doğrudan persona ile özdeşleştirecek bir özveride bulunmak demektir. Öyle ki, bazı insanlar gerçekten de kılığına girdikleri şey olduklarına inanırlar.
Hiçbir erkek bütünüyle eril değildir, içinde kadınsı bir yan da vardır. Gerçek şudur ki, çok eril görünen erkekler, genelikle yanlış bir şekilde kadınsı olarak nitelenen çok duygusal yanlarını dikkatle kontrol altına alır ve gizlerler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir