Ali Şeriati kitaplarından Fatıma Fatımadır kitap alıntıları sizlerle…
Fatıma Fatımadır Kitap Alıntıları
Gözün sözü, dilin sözünden daha samimi ve sadık değilmidir.
Hazreti Ali şöyle buyurmuştur: Zulümde iki suçlu vardır. Biri zulmeden zalim, diğeri zulme rıza gösteren mazlum. Bu iki kişinin işbirliği ile zulüm ortaya çıkmaktadır. Zira tek taraflı olarak zulmün meydana gelmesi mümkün değildir. Zalim havada zulmedemez. Zulüm; zalimin çekici ve mazlumun örsü ile şekil alan bir demir parçasıdır.
Əli (ə) məscidin mehrabında qətlə yetirildi. Dedilər: “Məgər Əli namaz qılırdı ki, məscidə daxil olub?”
Nə böyük kin, nə dərin cəhalət?! Bu düşmənçilik Əlinin (ə) Bədr və Xəndək döyüşlərində vurduğu zərbələrin namərd cavabıdır.
Nə böyük kin, nə dərin cəhalət?! Bu düşmənçilik Əlinin (ə) Bədr və Xəndək döyüşlərində vurduğu zərbələrin namərd cavabıdır.
1700 yıldır Hz. Meryem’den söz edildi. 1700 yıldır Doğulu ve Batılı değişik uluslardan bütün filizoflar ve düşünürler Hz. Meryem’in değerini anlattılar. 1700 yıldır dünya şairleri, Hz. Meryeme methiye dizmede bütün yaratıcı gayretlerini ve güçlerini seferber ettiler. 1700 yıldır bütün ressamlar ve artistler, Hz. Meryem’in suretlerini ve fresklerini gösteren muazzam eserler ortaya koydular. Bütün bu söylenenler ve düşünenlerin tamamı, bütün artistlerin gayretlerinin tamamı, Hz. Meryem’in büyüklüğünü şu söz kadar güzel tasvir edememektedir: Hz. Meryem; Hz. İsa’nın annesidir.
Akıl bir otomobilin yol gösteren ışığıdır. Aşk ise onu harekete geçiren motordur. Her biri diğeri olmaksızın bir hiçtir. Özellikle ışıksız motor,yani kör aşk;tehlike,facia ve ölüm getirir..
Dünya kadınları: Meryem,Asiye,Hatice ve Fatıma’dır.
Allah onların sevinçleriyle sevinir,üzüntüleriyle kederlenir.
Allah onların sevinçleriyle sevinir,üzüntüleriyle kederlenir.
Əli (ə) məscidin mehrabında qətlə yetirildi. Dedilər Məgər Əli namaz qılırdı ki, məscidə daxil olub? Nə böyük kin, nə dərin cəhalət?! Bu düşməncilik Əlinin (ə) Bədr və Xəndək döyüşlərində vurduğu zərbələrin namərd cavabıdır.
Oysa derin olmak muamma olmak değildir. Kolay olmak da yüzeysel olmak değildir.
Kadın özgür oluyor. Ama kitapla, bilgiyle, icatla, kültürle, şuur ve bakış açısının genişlemesiyle değil, duygu ve dünya görüşü sathının yükselmesiyle değil, aksine makasla! Çarşafının kesilmesiyle! Kadın bir anda aydın oluveriyor!
Kur’an değiştiren, yıkıp yeniden inşa eden, yeni baştan ihya eden bir kitaptır. O bir şiir, bir dua kitabı değildir. Ancak hem bir şiir, hem de bir dua olarak hayata müdahale eder. Kısacası okunmayan ve anlaşılmayan Kur’an, Kur’an değildir.
Əsl dəyər tanımaqdır, tanımadan sevmək isə dəyərsiz bir bağlılıqdır.
Hz. Ali şöyle buyurmuştur: Zulümde iki suçlu vardır. Biri zulmeden zalim, diğeri zulme rıza gösteren mazlum. Bu iki kişinin işbirliği ile zulüm ortaya çıkmaktadır. Zira tek taraflı olarak zulmün meydana gelmesi mümkün değildir. Zalim havada zulmedemez. Zulüm; zalimin çekici ve mazlumun örsü ile şekil alan demir parçasıdır.
İnsanlar, yapayalnızlar. Şamlû’nun tabiriyle:
Dağlar bir bütün gözükse de yalnızdır.
Tıpkı biz (insanlar) gibi; toplumun içinde, fakat yapayalnız
Realizm, aç insanı zehirler; idealizm ise onu açlıktan öldürür!
Onu seven kişinin hayatı yoktur ;onu seven kişi için o,bizatihi hayattır …
Bugün dinin gelenek ve geleneğin din olarak algılanma yanlışını fark etmiyor muyuz?
Şiəlik İslamın özüdür. İslamda başqa şeylər də var deyimi yanlışdır. Əsl İslam şiəlikdir.
Həqiqət nə Dəməşqin yaşıl saraylarında, nə də Min bir gecə nağıllı Bağdad qəsrlərində idi. Həqiqəti Fatimənin (s.ə) uçuq və gil daxmasında axtarmalı olurduq..
Gözyaşı yağar! Çığlık yükselir! Ağlama yavaş yavaş yürekten aşar gider Ansızın boğazda düğümlenir, nefesi tıkar ve çaresiz patlayıverir. Bu, insanın aşkını, acısını, kederini gösteren en tabii ve sadık sözdür.
Zaten erkeklerin sahip olup da kadının sahip olmadığı bir hak var mı ki? Hicap mı? Erkeklerin hicabı yok mudur dersiniz? Hicap nedir sizce? Çarşaf mı?
Çarşaf özel bir şekil, özel toplumsal bir gelenek olup bir kavme hastır; hicap ise İslami bir ilkedir.
Modernizmə vurğun bir qıza Zeynəbi (s.ə) ideal göstərməyin faydası nədir? Artıq onun üçün televiziyada gördüyü modellər, aktrisalar bütə çevrilmişdir. Bu bütü sındırmadan qadının diqqətini dini dəyərlərə yönəltmək qeyri-mümkündür. O, artıq qurbandır!
Bütü necə sındırmalı? Qadın üçün müqayisə imkanı yaradılmalıdır. Onun təsəvvüründə həqiqi Fatimə (s.ə) çöhrəsi canlandırılarsa, bütlər onun üçün cılız və iyrənc görünər.
Zulüm, takva elbisesine büründüğü vakit, tarihteki en büyük facia meydana gelir.
– Peygambere bak torununa nasıl davranıyor. Allah’a yemin olsun ki bir oğlum var, ama onu bir kez bile öpmedim.
Bu bağnazlık peygamberin hoşuna girmez ve der ki:
– Merhamet etmeyene merhamet edilmez.
Bu bağnazlık peygamberin hoşuna girmez ve der ki:
– Merhamet etmeyene merhamet edilmez.
O hiçbir zaman kendisini gizem dolu, olağandışı, garip ve farklı gösterme çabasında olmadı. Bilakis kendisini olduğu gibi gösterdi. Kur’an’ın tabiriyle: Ben de sizin gibi bir beşerim. Sadece bana vahyolunuyor.
Her sabah selam, hatır sorma ve tebessüm;
Her akşam sözleşmek bir sonraki gün için.
Her akşam sözleşmek bir sonraki gün için.
Onu seven kişinin hayatı yoktur; onu seven kişi için o, bizatihi hayattır.
Fatıma’nın çeyizi bir el değirmeni, bir tahta kap ve bir kilimden ibarettir.
Şu insanoğlu ne kadar da hayret verici bir varlıktır.
Bir gün yine peygamber Mescid-i Haram’da secde halindeyken, düşmanı onun kafasına koyun işkembesi atarlar. Minik Fatıma hemen babasının yanına koşarak, küçük elleriyle babasının başını ve yüzümü temizler. Babasını okşar, ardından birlikte eve dönerler.
Halk her zaman kahraman ve yalnız babasının yanında olan bu küçük zayıf kızı görür. Çocuğun babasına nasıl baktığına, okşamalarıyla, sözleriyle, varlığıyla masumane davranış ve konuşmalarıyla onun için nasıl bir teselli kaynağı olduğuna da şahitlik ederler. Böylece Fatıma’ya ‘babasının annesi’ lakabı verilir.
Halk her zaman kahraman ve yalnız babasının yanında olan bu küçük zayıf kızı görür. Çocuğun babasına nasıl baktığına, okşamalarıyla, sözleriyle, varlığıyla masumane davranış ve konuşmalarıyla onun için nasıl bir teselli kaynağı olduğuna da şahitlik ederler. Böylece Fatıma’ya ‘babasının annesi’ lakabı verilir.
Nur dağında, Hira’da.
Ve bu nur tüm sahraları; hayır hayır tüm yeryüzünü ve gökyüzünü; hayır bu da değil, tüm zamanları, tarihleri ve dünya yok olana kadar tüm geleceği kaplayan ve kaplayacak olan bir nur
Evet, bu adamın dört kızı vardır.
Bunların üçü de kendinden önce vefat etmiştir. Bugün ise tek bir evlâdı vardır. Bir tek kız, en küçükleri, Fatıma.
Ve bu nur tüm sahraları; hayır hayır tüm yeryüzünü ve gökyüzünü; hayır bu da değil, tüm zamanları, tarihleri ve dünya yok olana kadar tüm geleceği kaplayan ve kaplayacak olan bir nur
Evet, bu adamın dört kızı vardır.
Bunların üçü de kendinden önce vefat etmiştir. Bugün ise tek bir evlâdı vardır. Bir tek kız, en küçükleri, Fatıma.
Fatıma benden bir parçadır. Onu üzen beni de üzer. Beni üzen ise Allah’ı üzmüş olur.
Bir baba kızının elini öpecek, üstelikte en küçük kızının
Bu tavırlar; öyle bir toplumda, ailelerin ve toplumun insanlık dışı davranışlarına vurulmuş devrimci bir darbedir. İslam peygamberi Fatıma’nın elini öpüyor.
Bu tavırlar; öyle bir toplumda, ailelerin ve toplumun insanlık dışı davranışlarına vurulmuş devrimci bir darbedir. İslam peygamberi Fatıma’nın elini öpüyor.
Fatıma bir kız olarak ailenin iftiharlarının varisidir. Atalarının değerlerinin varisidir. Bir oğlan çocuğunun yerine, babasının itibar ve soy ağacını devam ettirecek olan kişidir.
O, on erkek evlat ile kısır, soysuz, varissiz ve ebterdir. Sana ise kevseri verdik, Fatıma’yı. Bu, zamanın derin vicdanında oluşan büyük bir devrimdir!
Kadının takva ve iffetini işte böyle muhafaza ettik. Duvar ve zincirle. Bir insana yaraşır bir biçimde düşünce, şuur, eğitim ve bilinç ile değil. Onu eğilemez, ehil olamaz, vahşi bir hayvan olarak gördük. Onu engellemenin tek yolunun onu kafese tıkmak olduğuna inandık. Kafesin kapısı açık kaldığı vakit kaçacak, elimizden uçup gidecek sandık. Sanki onun namusu, güneşi gördüğümde yok olan bir şebnemdi.
Realizm, aç insanı zehirler; idealizm ise onu açlıktan öldürür!
Onlara göre, kadın kıyamet gününe kadar dinin vazettiği şekilde, yani şu an olduğu gibi kalmalıdır. Dünya değişebilir, her şey değişebilir hatta bizzat beyefendinin kendi şahsi ve oğlu değişebilir ama kadın olduğu yerde durmalıdır. Bizzat peygamberin kendisi, kadını bu beyefendinin isteği tarzda dizayn etmiştir! Bunlar insanları saptırıyor. Ne kadar yazık! Çünkü kimse bunların lafını ciddiye almıyor.
Nitekim gözün sözü, dilin sözünden daha samimi ve sadık değil midir? Ve gözyaşı, en güzel şiir, en takatsiz aşkın ifadesi, en yanık iman, en sıcak iştiyak, en ateşli duygu, en halis söz ve en latif sevgi değil midir? Bunların hepsi bir yüreğin potasında harmanlanarak erir ve sımsıcak bir damlaya dönüşür Gözyaşına
Zira din, bir nevi aşıkane bir bilinç ya da bilinçli bir aşktır. Din iman ve coşku ile tamamlanmış öyle bir bilgi ve şuur gerektirir ki akıl ve his ayrılığını kabul etmez.
Akıl ve aşk. Biri aydınlatır, diğeri harekete geçirir. Biri şuur ve bilinç aşılar. Halkı bilme ve görme yetileriyle donatır. Diğeri ise güç verir, coşturur ve harekete geçirir.
İlke şuydu:İlim kadın erkek her mümine vaciptir. Peygamberin bu hadisini anlatmak için minberlere çıktılar, bu konuyu coşkuyla anlatılar, Ramazan ayı boyunca bu konudan söz ettiler ama ilim tahsil etmeye hakkı olan yalnızca erkekti. Kadın ise, evinde özel öğretmen tutabilecek durumdaki varlıklı ailelerin kızları hariç tahsilden ve bu dinî vecibe yi yerine getirmekten mahrumdu.
Hatta bugün bir kadın evlendikten sonra ismini değiştirir, ailesinin soyadını kaybeder. Üstelik bu örfi ya da sadece aile çevresinde geçerli olan bir şey değildir. Resmi belge ve kayıtlarda, tahsil belgelerinde, kimliklerde, pasaportlarda baba soyadının yerini eşin aile soyadı alır. Bu durum kadının bir hiç olduğunu gösterir bizatihi bir varlık olmadığını ifade eder, onun ancak başkasının varlığı ile anlam kazanabilen soyut anlamsız bir varlık olduğunu gösterir. Ebeveyninin evindeyken ilk sahibinin adını taşır, evlendiğinde de başka bir erkeğin, yeni sahibinin adı ile varlık kazanır. Zira kendisi bir isim sahibi olma itibar ve değerine sahip değildir(!)
Rabbim düşmanlarımızı yok etsin! diye, dua etmenin doğru olmadığını söylüyorum! Zira düşmanı olmayan bir düşünce değersizdir. Allah’a şöyle dua etmek gerekir: Rabbim düşmanların aklını al ki eseri kalsın fakat zararı ortadan kalksın!
Neden gelenekle dinin kesinlikle ayrılması gerektiğini söylüyoruz?Zira biz Müslüman’ız ve Islam hukukunun ve kanunlarının fıtrattan neşet ettigine inanıyoruz.Bu kanunların da,tabiat kanunlarının yaraticısı tarafından konulduğuna iman ediyoruz.Tabiat kanunları eskimez.Dolayısıyla bu yaratılış kanunu üzere bina edilen kanunlar da eskimez.Yani dini değerler eskimez.Oysa gelenekler; üretim ve tüketim sisteminin, eski ve yeni kültürlerin ve toplumsal sistemlerin ürünüdür.Bu nedenle dönem değiştiğinde, sistem de değişecek, eskiyecektir.Geçerliligini yitirecek,ilerlemeyi engelleyecek ve irtica haline dönüşecektir.O zaman da canlı,dinamik ve ebedi olan din; eski, donuk ve kullanım süresi dolmuş gelenekle katıştırılıp aynı kefeye konduğu için,takipçilerinin yaşamı üzerinde etkili bir rol oynayamayacaktır.Dünyanın hücum ve hamlelerinden nasibini almaktan kendini alamayacaktır.Kendisini her nesil ve her dönem için çözüm üretebilen canlı, etkili,dinamik bir yapı olarak sunamayacaktır.
Her din, her ekol, her hareket ve her devrim iki unsurdan meydana gelir: Akıl ve aşk. Biri aydınlatır, diğeri harekete geçirir. Biri şuur ve bilinç aşılar. Halkı bilme ve görme yetileriyle donatır. Diğeri ise güç verir, coşturur ve harekete geçirir.
Günümüz toplumu kadınları için şiddetle söz konusu olan kilit soru; Nasıl olmalı? sorusuna cevap vermeye yöneltti.
Tabii, geleneksel kalıplar içinde kalmış kadınlar için böyle bir soru(n) söz konusu değildir. Yeni ithal formlara adapte olan kadınlar içinse mesele zaten hallolmuştur(!)
Tabii, geleneksel kalıplar içinde kalmış kadınlar için böyle bir soru(n) söz konusu değildir. Yeni ithal formlara adapte olan kadınlar içinse mesele zaten hallolmuştur(!)
Kadın ve erkek cinsel içgüdülerinin dorukta olduğu devirleri, gece klüplerinde, restoranlarda, tatil yerlerinde vb. meclislerde tatmin ettikten sonra; artık kadın kendine gelir. Bir de bakar ki etrafında kimse kalmamıştır. Eski hatıraları yad etme isteği dışında artık yanına uğrayan olmaz
Zira düşmanı olmayan bir düşünce değersizdir.
Boşanma kapısının kapalı olması, yüzlerce gayri meşru pencerenin açılmasına sebep olmaktadır.
Derler ki Kadın evde oturup çocuk terbiye etmelidir.
İlim ve ma’rifetten habersiz bir insan evlat terbiye edebilir mi?
Dedim ki; Fatıma yüce Hatice’nin kızıdır.Ama baktım ki bu Fatıma değil.Ardından Fatıma Muhammed’in kızıdır, dedim fakat bu da Fatıma değildi.Fatıma Ali’nin eşidir,diyecek oldum.Ancak gördüm ki,Fatıma bu da değil.Fatıma Hüseyin’in annesidir, diyeyim dedim.Ama yine gördüm ki bu Fatıma değil.Bir an için Fatıma Zeynep’in annesidir, dedim içimden.Oysa gördüm ki Fatıma bu da değil.En sonunda şu neticeye vardım:Evet, bunların hepsi doğrudur, fakat Fatıma bunların hiç birisi değildir.Fatıma Fatıma’dır.
Hicabın məfhumu aydınlaşdırılmalıdır. Qadın anlamalıdır ki, hicabda onun cismi və ruhu üçün misilsiz faydalar vardır. Əgər bu məfhumları açıqlaya bilsək, “Hicab ört” demək lazım deyil. Qadını başqaları yox, öz düşüncəsi hicaba dəvət etməlidir.
Mən də Fatiməni (ə) bir neçə kəlmə ilə təqdim etmək istədim.
“Fatimə Xədicənin qızıdır” dedim, kifayət etmədi.
“Fatimə Məhəmmədin(sas) qızıdır” dedim, kifayət etmədi.
“Fatimə Əlinin xanımıdır” dedim, kifayət etmədi. “Fatimə Həsən və Hüseynin anasıdır” dedim, kifayət etmədi.
Bütün deyilənlər az oldu və qərara gəldim ki, Fatimə Fatimədir!
“Fatimə Xədicənin qızıdır” dedim, kifayət etmədi.
“Fatimə Məhəmmədin(sas) qızıdır” dedim, kifayət etmədi.
“Fatimə Əlinin xanımıdır” dedim, kifayət etmədi. “Fatimə Həsən və Hüseynin anasıdır” dedim, kifayət etmədi.
Bütün deyilənlər az oldu və qərara gəldim ki, Fatimə Fatimədir!
Deyirlər, qadın evdə oturub uşaq tərbiyə etməlidir. Maraqlıdır, elm və mərifətdən xəbərsiz bir insan övlad tərbiyə edə bilərmi?! Bir millətin gələcəyi olan nəsli savadsız qadına etibar etmək olarmı?!
İslam belə şüar vermişdi;
“Təhsil hər bir müsəlman kişi və qadına vacibdir.”
“Təhsil hər bir müsəlman kişi və qadına vacibdir.”
Dünyaya körpə gəlir. Körpə ərlə arvadın azadlığına mane olmağa başlayır. Əql qəbul etmir ki, bir nəfərin (körpənin) rahatlığına görə iki nəfər (ata-ana) öz rahatlığını əldən versin. Ona görə də qərbdə “azad” qadın ya doğmur, ya da doğduğu körpəni uşaq evinə verir. Bütün bu “əqli, məntiqi analizlər”, “fərdin rahatçılığı” qadından müqəddəs analıq hissini, ailədəki müqəddəs fədakarlığı, cəmiyyətdəki bağlılıqları viran qoyur. Belə bir cəmiyyətdə ictimai ruhdan danışmağa dəyməz. Çünki hamı fərdiləşib, hisslərini – ilahi hisslərini – bir kənara qoyub, özü üçün yaşayır. Bu “azad” insan, əslində, tənhadır. Onu yaşadan malik olduğu iqtisadi qüvvədir. Bu qüvvə yox olduğu vaxt, o da yoxdur!
Eşq acısından doğan göz yaşlarında riya axtarmayın.
Peygamber devrimci bir sıçrayışla Arap ırkçılığına dayalı putperest bir gelenek olan haccı önceki halinden muhteva olarak tamamen farklı bir ibadet dönüştürdü.Bu devrimci hareket ve sıçrayış öyle bir yöntemle yapıldı ki Araplar eski geleneklerinin alt üst edildiğini, ortadan kaldırıldığını, değer ve mukaddesatlarının yerle bir edildiğini fark etmediler bile. Sadece gelenek ve göreneklerinin düzeltildiğini, pisliklerden arındığını ve ıslah edildiğini düşündüler. Oysa peygamber tüm fikri ve kültürel devrimlerden daha hızlı bir şekilde, asırlardan beri devam eden ve birçok tarihi dönemi aşıp gelmiş putperestlikten tevhide geçişi;topluma geçmişinden koparıldığını ve tüm inanç temellerinin yerle bir edildiğini hissettirmeden sağlamıştır.
İslam diğer dinlerden daha çok kitap, cihad, aşk ve fikir dinidir. Öyle ki Kur’an’da akıl ile imanın sınırları ayrılamaz derecede iç içedir. İslam şehadeti sonsuz bir yaşam olarak tanımlar. Kur’an’da kaleme ve yazıya yemin edilir.
Takiyye ”İmanın korunması ” demektir, bugünkü manasıyla ” müminin korunması ” değildir. İmanın söz konusu olduğu yerde takiyye haramdır.
” Ali’yi ”’ ” Muhammed ‘e ” izafe etmedik. Bilakis Muhammed’i kaybetmemek için Ali’ye tutunduk
Hazreti Ali şöyle buyurmuştur: Zulümde iki suçlu vardır. Biri zulmeden zalim, diğeri zulme rıza gösteren mazlum.Bu iki kişinin işbirliği ile zulüm ortaya çıkmaktadır.Zira tek taraflı olarak zulmün meydana gelmesi mümkün değildir.Zalim havada zulmedemez.Zulüm; zalimin çekici ve mazlumun örsü ile şekil alan bir demir parçasıdır.
1700 yıldır Hz. Meryem’den söz edildi. 1700 yıldır Doğulu ve Batılı değişik uluslardan bütün filizoflar ve düşünürler Hz. Meryem’in değerini anlattılar. 1700 yıldır dünya şairleri, Hz. Meryeme methiye dizmede bütün yaratıcı gayretlerini ve güçlerini seferber ettiler. 1700 yıldır bütün ressamlar ve artistler, Hz. Meryem’in suretlerini ve fresklerini gösteren muazzam eserler ortaya koydular. Bütün bu söylenenler ve düşünenlerin tamamı, bütün artistlerin gayretlerinin tamamı, Hz. Meryem’in büyüklüğünü şu söz kadar güzel tasvir edememektedir: Hz. Meryem; Hz. İsa’nın annesidir.
Onu seven kişinin hayatı yoktur ;onu seven kişi için o,bizatihi hayattır …
Biz kadını kendimizden uzaklaştırdık. Böylece diğerleri onu kolayca avladılar .
Siz otomobili olan ve sandviç yiyen babanın müreffeh bir hayatı olduğunu mu sanıyorsunuz?