İçeriğe geç

Fatih Sultan Mehmed Han Kitap Alıntıları – Okay Tiryakioğlu

Okay Tiryakioğlu kitaplarından Fatih Sultan Mehmed Han kitap alıntıları sizlerle…

Fatih Sultan Mehmed Han Kitap Alıntıları

Kötü bir barış, savaştan daha berbattır.
Bilginin zekatı onu vakit geçirmeden paylaşmaktır.
Kendini beğenmişlik uğursuz bir şeydir,eldeki güç onu besler ve haset insanoğluna daha doğduğu andan itibaren pençesini geçirir.
Hayatta kalmak için savaşmayız biz oğul,unuttun mu;gerçek hayata ulaşmak için savaşırız.
Çok fazla naziksiniz, bu da gösteriyor ki vicdanınız pek rahat değil.
Kirli ellerle ruhuna dokunulduğunu duymak, işkence görmekten daha acı ve korkunçtur.
Güçlü ve kuvvetli olmak iyidir Mehmed,ancak kuvvet mutlak olarak aklın emrine verilmelidir.
Aslında onları rahatsız eden yaşlılık değil,gençliklerinde dahi tevekkül sahibi olamamaktan kaynaklanan ezeli bir huzursuzluktur.
Sürekli yoğun düşüncelere dalıp,meşgul olduğu işlerde akli melekelerini kullanmak kadar insan varlığını güçsüz düşüren bir vazife yoktur.
Güçlü bir iradenin en büyük sihir olduğunu öğrendiğim günden beri hayatımda çok şey değişti.
Çile,gerçek insan olmak yolundaki ilk basamaktı ve bu basamağı aşmayı başaramayan da hayvanlar gibi ölüp gitmeye layık demekti.
“Ben Sultan Mehmed’im,
Önündeyim Konstantin’in,
Yakarım ben bu şehri,
Bir tebessümün için.”
Bizim kudretimizin ulaştığı yerlere onun hayalleri bile erişemez
Dünyaya sevgisi çok olanın, minneti de mala mülke oluyor
“Kendini beğenmişlik uğursuz bir şeydir, eldeki güç onu besler ve haset insanoğluna daha doğduğu andan itibaren pençesini geçirir. Bu iki kusur insanı canavar haline getirir; cinayetlerin yarısı kendini beğenmişlikten, öbür yarısı hasetten gelir!”
Hocası Akşemseddin Hazretleri’ne dönerek hafifçe iç geçirerek, “Eğer”dedi, “Fatih Sultan Mehmed olmasaydım Ulubatlı Hasan olmak dilerdim!”
Alışmış insanların çoğu her şeyin tersini söylemeye, Ama pek alışkın değillerdir doğruyu söylemeye. Onlara şu söz yakışır: ‘Sen buna doğru diyorsun, ben ötekine ‘ Akıllı olanı kolaydır inandırmak doğruya, Doğru konuşursan şayet, Onlar çabucak kavradıktan sonra.”
“Bizim gibi adamlar kötü ya da iyi değildir oğul. Biz emir kuluyuz. Sıradan insanlarsa her ikisi birdendir.”
“Bilmek istersen seni, Cân içre ara cânı.
Geç canından bul anı, Sen seni bil, sen seni.
Kim bildi ef’alini, Ol bildi sifatını, Anda gördü zâtını, Sen seni bil, sen seni.

Görünen sıfatındır, O’nu gören zâtındır, Gayri ne bâcetindir, Sen seni bil, sen seni.

Kim ki hayrete vardı, Núra müstağrak oldu, Tevhid-i zâtı buldu, Sen seni bil, sen seni.

Bayram özünü bildi, Bileni anda buldu, Bulan ol kendi oldu, Sen seni bil, sen seni.”

‘Baba! Ya sen padişahsın, ya ben! Sen padişah isen, şu tehlikeli anda milletin seni ordunun başına çağırıyor, gel! Ben padişah isem sana emrediyorum; emrimize itaat ve dahi düşmanı karşılamak farzdır; derhal gel ve orduların başına geç!’
Bizim gibiler içinse mahpusta gün doldurmak gibidir yaşamak.
Taşlarına hedef ederek
Diktiler beni issizlığa.
Şimdi dallarım kırıldı.
Filizlenmiş dallarım da budandı.
Yağmur gibi taş yağıyor
Meyvelerim lanetli artık.
Ve hak ettim ziyan olmayı
https://1000kitap.com/yazar/Platon
Aynaya bakarken nasıl görünüşünü seyrediyorsa insan, kendi düşüncesinin içine bakarak da özünü seyredebilirdi.”
“Ya Megali Ekklesia? Yani Ayasofya?
“O da dünya üzerinde bugüne kadar yapılmış mabetlerin en gösterişlisidir. İmparator Flavius Petrus Sabbatius Iustinianus tarafından yaptırılmıştır. Haklı olarak tüm zamanların en büyük mimari harikası odur. İnşasına 532 yılında başlanmış ve yalnızca altı yıl gibi, bu çapta bir sanat eseri için rekor sayılacak kadar kısa bir sürede tamamlanmıştır. Bildiğiniz üzere ismi, Yunanca Kutsal Bilgelik’ anlamına gelir. Altmış sekiz evleklik bir alana yayılmıştır. 180 ayak yüksekliğindeki kubbesi ve 37 adımlık kubbe çapıyla, belki de bir daha asla ulaşılamayacak bir zirveyi de elinde tutar.
“Çok sürse ayrılık, aradan çok geçse sene, Biz sende olmasak bile sen bizdesin yine.”

https://1000kitap.com/yazar/Yahya-Kemal-Beyatli (Kaybolan Şehir)

Çile, gerçek insan olmak yolundaki ilk basamaktı ve bu basamağı aşmayı başaramayan da hayvanlar gibi ölüp gitmeye layık demekti.
İç içe geçen yalnızca örselenmiş gövdeleri değil, kaderleriydi aynı zamanda.
Aşkın sırrını vermek hoş değildir, zaten aşık buna güç yetiremez. Göğsüne yediği oklar sebebiyle rahat nefes alıp onu da yapmamalı, istese de sırrı vermemeli.
İnançlarınızdan şüpheniz olmadığı için bu kadar geniş gönüllü olabiliyorsunuz. Bizim gönüllerimiz ise sonu gelmez şüphelerimizden dolayı bu kadar dar Bu kadar karanlık Öyleyse bana İslam olmak için gereken şartları söyle Kadı Efendi.
Aklına Mevlana’nın şu mısraları geldi;
Kuş da senin adaletine sığınmış, balık da. Kimdir o kaybolan, kimdir o mahrum ki, adaletin onu arayıp bulmamış olsun?
Dünyaya sevgisi çok olanın, minneti de mala mülke oluyor
Sultan Mehmet olmasaydım Ulubatlı Hasan olmak dilerdim!
Devlet idaresi öyle bir iştir ki Mehmed, düşmanlarının ensendeki soğuk nefesini hisseder, ancak tatli bir bahar esinti siymiş gibi yapmak zorunda kalırsın.
Hünere terbiyet gerek hünerün Terbiyet fi’l-hakika iletüdür Her hüner kim cihânda buldı vücûd Padişâh-ı zamâne himmetidür.
Gerçek bir asalet unvanından daha kıymetlisi, hayatın içinden gelen bir adamın tecrübelerinde ışıldar.
Çok sürse ayrılık, aradan çok geçse sene, Biz sende olmasak bile sen bizdesin yine.

Yahya Kemal (Kaybolan Şehir)

Bilim ve sanat adamlarının ortak eserler verebildikleri büyük bir medrese fikri vardı II. Murad Han’ın aklında. Tüm dünyanın en seçkin bilim adamları bu çatı altında toplanacak, yalnızca dindaşlarına değil, insanlığın tamamına daha iyi bir gelecek sağlamak adına yepyeni buluşlar yapacaklardı.
Wagenburg seddinin ilk hattı, olanca gücüyle çarpışmasına rağmen, Türk arbaletçilerin fedakâr ilerleyişine mâni olamadi. Namlu uçlan, takviyeli siper kapaklarını parçalayan arbalet mızraklarının takırtıları yarım mil öteden işitildi. Bir defa saplandıktan sonra, bu mızrakların kol gücüyle sökülmeleri imkânsızdı artık.
Hayati Izladi Geçidi Muharebesi’ni kazandıran bir diğer husus, Hünkar Murad-I Sani Han’ın, düşmanın seyyar Wagenburg (araba kalesi) tabyalarını çökertmek için ürettiği o etkin çözümdü. “Akrep” ismi verilen tekerlekli arbaletlerin okları nın arkasına sağlam keten urganlar eklenmişti. Sicimlerin bir uçları atışın hemen ardından namludan kesilip güçlü yük atlarının terkilerine bağlanacak, böylelikle araba kaleler” süratle çekilip devrilerek ya da en azından içindeki askerlerin dengeleri bozularak, atış nizamlarını yitirmeleri sağlanacaktı.
Germenlerin Wagenburg olarak adlandırdıkları yük arabalarının arka arkaya zincirlerle bağlanarak oluşturduğu bu dairevi nizamlı seyyar kaleler, Hunyadi Yanos’a pek çok muharebe kazandırmıştı. Arabaların içinde okçu, arbaletçi ve arkebüz tüfekçiler konuşlandırılır; bu yöntemle, yüksek ve zırhlı yan kapakların aralarındaki mazgallardan, kimi zaman da doğrudan sütre üzerinden nişan alınarak, düşmanın daimi bir tahrip atışı menzilinde tutulması sağlanırdı. Zira gerektiğinde arabalar insan gücüyle hareket ettirilebiliyor ya da zincirleri kırılıp ateşe verilerek, doğrudan düşman üzerine gönderilebiliyordu.
‘kuşu yükselten kanat, insanı yükselten akıldır’
o korkunç zulüm günlerinin, kimselere belli etmediği ufak tefek ruhi izlerini inkâr edemiyordu Sinan. Bir ayın sonunda nihayet firar etmeyi başardığı Belgrad Kalesi’nin o zifirî, leş kokulu zindanlarının altındaki lağımlarda, beline kadar gelen pis suyun içinde tam bir hafta boyunca açık yaralarıyla dolanmak zorunda kalmıştı. Oysa vebanın etrafında karanlık bir gölge gibi kol gezdiğini biliyordu. Nihayet Karatuğların acil toplanma hücrelerinden birine ulaştığında, üç gündür aç ve yaraları cerahat kaplıydı ama şaşırtıcı şekilde gülümsemeyi başarıyordu.
Kadim Türk istihbarat teşkilatı Karatuğların reisi, otuz yaşındaki Urumuyeli Kul Ömer’in hemen arkasındaydı. Peşindeki on kişilik hafif silahlı müfrezenin en tesirli unsuru oydu. İri ya da çok güçlü olduğu için değil; on yedi yaşında olmasına rağmen çok kurnazca, belirsiz ve süratli hareket edebildiği ve dokuz canlı olduğu için. Hem halkanın en zayıfı gibi görünse de işkenceye en dayanıklı Karatuğ mensubunun kendisi olduğunu alnının akıyla ispat etmişti Sinan.
Bizim şimdi kalkışıp da başaramadıklarımızı, evvel Cenab-ı Kibriya’nın izniyle soyumuzdan gelenler başaracaklardır. El hükmü lillahi el vahidül Kahhar! Vatanınızın sizden ispatını beklediği namus ve şeref günü işte bugündür.
Oğullar; eğer bugün burada kaybedersek, geride, Bulgaristan ovalarına yayılacak düşmanı durduracak başka mühim bir engel kalmayacak. Dahası payitahtımız Edirne’ye ulaşmaları artık işten bile sayılmayacak. Venedik ve Doğu Roma kara ve deniz müşterek harekâtları ise bizi bütünüyle iki bırakabilir. Bu vatanı nice zahmetler ve kanımız pahasına edinen atalarımızın kemiklerini sızlatmayalım.
Kafa ve ruhça Haçlılarla denkleşen Karamani İbrahim Bey’den bahsederim. Başta Macar Kralı Vladislav ve başkumandanı Yanos Hunyadi’ye eklenen Sırp Despotu Yorgo Brankoviç’in silah desteğiyle kabararak, Akşehir ve Beyşehir üzerine yürüdü. Virayla teslim oldukları halde bu şehirlerde haksız yere talan ve yağmaya girişti.
Adil Kral Stephan Lazarovic’in ölümünden bu yana, vasisi Kral Vladislav’ın dahi imparatorluk orduları üzerindeki yetkilerini devralmayı başarmış bu Hunyadi Yanos’u ilk günden bu yana küçümsedik. Fakat o tam bir yırtıcı çıktı. Macaristan içinde dahi kendi muhaliflerini sindirmiş durumda
Sibiu mevkiinde, akıncı beyimiz, hepinizin baba yerine tuttuğu kahraman Mezid Bey’i, ordusunun hemen tüm mevcuduyla birlikte şehit etti. Şehabeddin Paşamız, Varzag Muharebesi’nde neredeyse aynı akıbete uğrayacaktı
Oğullar! 822 (1422) Konstantiniyye ve ardından 843 (1440) Belgrad kuşatmalarımızın muvaffakiyetsizliği, ata yurdumuz olan Balkan coğrafyasında günbegün erimemize sebebiyet verdi. Hunyadi Yanoş isimli bu Macar generali, kendini açıkça Attila’nın Hıristiyan torunlarından biri olarak tanımlar, bilirsiniz. Biz Müslüman soydaşlarından hazzetmediği ve uygun bulduğu her koşul altında topraklarımızı yağmalamak, kalelerimizi yakmak, dolayısıyla huzuru bozmaktan geri durmadığı ortadadır.
Tüm kadrolarıyla Batı Cephesi’ne aktarılmış kadim Türk istihbarat teşkilatı Karatuğların o ezelî ve gizemli yapilarının çözüldüğü söyleniyordu. Olabilir miydi bu? General Hunyadi Yanoş’un mahir işkencecileri, örgütün tüm hücrelerini çökertecek ifşaatlar koparmışlardı sözde. Ama Timur istilasında dahi bütüncül yapısını koruyabilmiş, kökleri yüzyıllar gerisine dayanan böylesine kadim bir şebeke hakikaten de kolayca parçalanabilir miydi? Olabilir miydi bu?
Şu bakır zirvelerin ardından Bir süvari geliyor, kan rengi. Başlıyor şimdi melul akşamda Son ışıklar bulutlar cengi.”

https://1000kitap.com/yazar/Ahmet-hasim

Eğer dedi, Fatih Sultan Mehmed olmasaydım Ulubatlı Hasan olmak dilerdim!
geçmişi olmayan şekilsiz biri her kaba uyar
Geçmişi olmayan adam, kendisi de olamaz. Olmak istediği bir kişiymiş gibi görünür.
İnançlarınızdan şüpheniz olmadığı için bu kadar geniş gönüllü olabiliyorsunuz. Bizim gönüllerimiz ise sonu gelmez şüphelerimizden dolayı bu kadar dar Bu kadar karanlık Öyleyse bana İslam olmak için gereken şartları söyle Kadı Efendi.
Güçlü kuvvetli olmak iyidir Mehmed, ancak kuvvet mutlak olarak aklın emrine verilmelidir. Unutma ki Allahu Teâlâ, hislerine yenik düşene karşı akıllıca hareket edeni galip getirir.
Aklına Mevlana’nın şu mısraları geldi;
Kuş da senin adaletine sığınmış, balık da. Kimdir o kaybolan, kimdir o mahrum ki, adaletin onu arayıp bulmamış olsun?
.. şu halime bak. Parça parçayım ama dağılmış cüzlerimin yekûnundan bir tek ben çıkmıyorum.
Şu bakır zirvelerin ardından,
Bir süvari geliyor, kan rengi.
Başlıyor şimdi melul akşamda.
Son ışıklar bulutlar cengi.
Ahmet Haşim ( Süvari)
Gözü kara adam an gelir, farkında dahi olmadan kıyıcılığın zirvesine çıkar, bakarsın zulmeder; yiğit adam ise sabırlı ve merhametli olur. yere sağlam basar. Gözü kara adam, kimi zaman hiç istemeden fena davranabilir, yiğit adam ise metanetini destekleyen Allah korkusuyla birleştirici ve yapıcıdır. Yiğit adamın kılıcı adaleti getirir; gözü pek adamın kılıcı ise iki taraflı keser; kimi zaman zulme, kimi zaman adalete
‘Karanlıktan korkan bir çocuğu kolaylıkla affedebiliriz. Hayattaki gerçek trajedi yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır.’ Platon
Yapacağım işleri sakalımın bir kılı bile bilse onu kopartırım.

Fatih Sultan Mehmet Han

Insanlar talihlerine fazla güvenmeye başladılar mı, hata da yapmaya başlarlar.
En zoru budur. Kişinin kendi kendini yargılaması, baskalarını yargılamasından çok daha güçtür.
Kuşu yükselten kanat, insanı yükselten akıldır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir