Ray Bradbury kitaplarından Farengeyt 451 kitap alıntıları sizlerle…
Farengeyt 451 Kitap Alıntıları
Montag çocukken bir keresinde, masmavi ve sıcak bir yaz gününün ortasında, deniz kıyısında, sarı bir kumula oturup bir eleği kumla doldurmaya çalışmıştı çünkü zalim bir kuzeni, Bu eleği doldurursan on sent alacaksın! demişti. Montag ne kadar hızlı dökerse kum o kadar hızlı bir şekilde, sıcak bir fısıltıyla elekten geçiyordu. Montag’ın elleri yorulmuştu, kum taneleri kaynıyordu, elek boştu. Temmuzun ortasında, çıt çıkarmadan orada otururken yanaklarından süzülen gözyaşlarını hissetmişti.
Dışımız serseri, içimiz kütüphane.
İnsanlar neden insanlara acı vermek istiyor? Dünyada yeterince acı yokmuş gibi.
Kitaplar aptal, salak olduğumuzu bize hatırlatmak için var. Onlar gösteri alayı caddeden gürültüyle geçerken Sezar’a Fani olduğunu hatırla Sezar diyen muhafız kıtası gibiler.
Kitaplar unutmaktan korktuğumuz bir sürü şeyi depoladığımız kapların bir türüydü yalnızca.
Mutlu olmamız için gerekli herşeye sahibiz, ama mutlu değiliz. Bir şey eksik.
Artık kimse beni dinlemiyor. Duvarlarla konuşamıyorum, çünkü bana bağırıyorlar. Karımla konuşamıyorum; duvarları dinliyor. Söylemem gereken şeyleri birilerinin duymasını istiyorum sadece.
Hepimiz birbirimize benzemeliyiz. Anayasa’nın dediği gibi, herkes hür ve eşit doğmaz ama herkes eşit hale getirilir. Her insan diğer herkesin suretidir; o zaman herkes mutlu olur çünkü sinmelerine yol açacak, kendilerini kıyaslayacak dağları yoktur.
Kitaplar aptal, salak olduğumuzu bize hatırlatmak için var.
İsa ‘aileden’ biri artık. Onu öyle allayıp pulladık ki (yoksa sıradanlaştırdık mı?), Tanrı kendi oğlunu tanıyor mudur diye merak ediyorum sık sık. İsa artık heryerde bulunan bir naneli çubuk şeker.
Dışımız serseri, içimiz kütüphane.
Anayasa’nın dediği gibi, herkes hür ve eşit doğmaz ama herkes eşit hale getirilir.
İnsanlar hiçbir şeyden bahsetmiyor
Hiçbir şeyden bahsetmiyorlar. Genellikle bir sürü araba veya giysi markası ya da yüzme havuzu firması sayıp ne güzel diyorlar! Ama hepsi aynı şeyi söylüyor ve kimse kimseden farklı bir şey söylemiyor. Kafelerde de genellikle aynı espriler yapılıyor
Artık sadece bu var. Amcamın dediğine göre bir zamanlar durum farklıymış. Çok eskiden bazen fotoğraflar bir şeyler söylermiş, hatta insanları gösterdikleri bile olurmuş.
Bir kadının yanan bir evde kalmasına yol açtıklarına göre,kitaplarda bir şeyler olmalı…hayal edemeyeceğimiz bir şeyler;orada bir şeyler olmalı.İnsan bir hiç uğruna kalmaz.
Herkes ölünce ardında bir şeyler bırakmalı, derdi dedem. Bir çocuk, bir kitap, bir tablo inşa edilmiş bir ev veya duvar, yapılmış bir çift ayakkabı. Veya ekilmiş bir bahçe. Elinin bir şekilde dokunduğu bir şey, öldüğünde ruhunun gideceği bir yer olsun diye; böylece insanlar ektiğin o ağaca veya çiçege baktıgında, sen orada olursun. Ne oldugu önemli değil, dokununca onu değiştirdiğin ve ellerini çektiğinde sana benzeyeceği bir şeye dönüştürdüğün sürece , derdi. Sadece çim biçen adamla bahçıvan arasındaki fark dokunuştadır, derdi. Çim biçen adam orda olmasa da olurdu; bahçıvansa bir ömür boyu orada olacak.
Borsa işsiz kalmış tehlikeli entellektüellerin dünyadaki son sığınağıdır.
Kitaplardan bu kadar nefret edilmesinin ve korkulmasının sebebini anlıyor musun şimdi? Onlar hayatın yüzündeki gözenekleri gösterir. Rahatına düşkün insanlar balmumundan aya benzeyen, gözeneksiz, tüysüz, ifadesiz yüzler ister yalnızca.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kitaplar unutmaktan korktuğumuz bir sürü şeyi depoladığımız kapların bir türüydü yalnızca. Hiç sihirli bir tarafları yok. Sihir sadece kitapların söylediklerinde, evrenin parçalarını nasıl dikerek bizim için giysi haline getirdiklerinde.
İnsan bilmediği şeyden korkar hep
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“Seni rahat mı bırakayım! Bu çok güzel, ama kendimi nasıl rahat bırakabilirim peki? Rahat bırakılmamıza gerek yok. Aslında arada sırada rahatsız edilmemiz gerek. En son ne zaman gerçekten rahatsız oldun? Önemli bir konuda, gerçek bir konuda?”
Cehaletini gizlersen kimse sana vurmaz ve asla öğrenemezsin.
Hiç arkadaşım yok. Bu anormal olduğumu kanıtlıyormuş. Ama tanıdığım herkes ya bağırıyor ya ortalıkta çılgınca dans ediyor ya da birbirini dövüyor. Bugünlerde insanların birbirlerini nasıl incittiğini fark ediyor musun?
Öyle çok umursuyorum ki hasta oldum.
Üstüne yağmur yağabilecek ama yağmuru hissetmeyen, karla kaplı bir ada gibiydi.
Gözlerini mucizelerle doldur, hayatı on saniye sonra ölecekmişsin gibi yaşa.
Her şeyin bir mevsimi vardır.
Evet. Yıkamanın zamanı inşa etmenin zamanı vardır.
Evet. Susmanın zamanı ve konuşmanın zamanı vardır.
Evet. Yıkamanın zamanı inşa etmenin zamanı vardır.
Evet. Susmanın zamanı ve konuşmanın zamanı vardır.
Bir gün dünyaya sımsıkı tutunacağım, asla kaçmasın diye. Şimdi bir parmağım üstünde; bu bir başlangıç.
Gözlerini mucizelerle doldur, hayatı on saniye sonra ölecekmişsin gibi yaşa.
Bir insan kaç kez dibe vurup da yaşamayı sürdürebilir?
Insan bilmediği şeyden korkar hep.
Herkes ölünce ardında bir şeyler bırakmalı.( ) Öldüğünde ruhunun gideceği bir yer olsun diye; böylece insanlar ektiğin o ağaca veya çiçeğe baktığında, sen orada olursun.
Kitaplar unutmaktan korktuğumuz bir sürü şeyi depoladığımız kapların bir türlüydü yalnızca
Birçok şey hakkında ‘Neden’ diye sorarsan ve bunu sürdürürsen,sonunda epey mutsuz olabilirsin.
Nesnelerin canı yanmadığından, nesneler hiçbir şey hissetmediğinden ve çığlık atmadığından, inlemediğinden sonradan vicdanımız rahatsız olmazdı.
Bir kitabı kapağına göre yargılama.
Kitaplarda bir şeyler olmalı hayal edemeyeceğimiz bir şeyler.
“Siz de tuhafsınız, Bay Montag. İtfaiyeci olduğunuzu bile unutuyorum bazen. Şimdi, sizi tekrar kızdırabilir miyim?”
“Devam et.”
“Nasıl başladı? O işe nasıl girdin? Mesleğini nasıl seçtin ve bu işi yapmayı neden düşündün? Sen diğerleri gibi değilsin. Onlardan epey gördüm, biliyorum. Konuştuğumda bana bakıyorsun. Dün gece aydan bahsettiğimde aya baktın. Diğerleri bunu asla yapmazdı. Diğerleri ben konuşurken çekip giderdi. Veya beni tehdit ederdi. Kimsenin kimseye ayıracak vakti yok artık. Sen bana katlanan çok az kişiden birisin. İtfaiyeci olmanı bu yüzden çok tuhaf buluyorum, sana uymuyor sanki.”
Montag bedeninin ikiye bölündüğünü hissetti; bir yanı sıcak, diğeri soğuktu… Bir yanı yumuşak, diğeri sertti… Bir yanı titriyor, diğeri titremiyordu; iki yarısı birbirine sürtünüyordu.
“Devam et.”
“Nasıl başladı? O işe nasıl girdin? Mesleğini nasıl seçtin ve bu işi yapmayı neden düşündün? Sen diğerleri gibi değilsin. Onlardan epey gördüm, biliyorum. Konuştuğumda bana bakıyorsun. Dün gece aydan bahsettiğimde aya baktın. Diğerleri bunu asla yapmazdı. Diğerleri ben konuşurken çekip giderdi. Veya beni tehdit ederdi. Kimsenin kimseye ayıracak vakti yok artık. Sen bana katlanan çok az kişiden birisin. İtfaiyeci olmanı bu yüzden çok tuhaf buluyorum, sana uymuyor sanki.”
Montag bedeninin ikiye bölündüğünü hissetti; bir yanı sıcak, diğeri soğuktu… Bir yanı yumuşak, diğeri sertti… Bir yanı titriyor, diğeri titremiyordu; iki yarısı birbirine sürtünüyordu.
Sayımız çok fazla, diye düşündü. Milyarlarcayız ve bu çok fazla. Kimse kimseyi tanımıyor. Yabancılar gelip mahremiyetimizi ihlal ediyor. Yabancılar gelip kalbimizi söküyor.
O öldüğünde, aslında onun için değil de yaptığı onca şey için ağladığımı fark ettim birden. Ağladım, çünkü onları bir daha asla yapmayacaktı; bir daha asla bir odun parçasını yontmayacak, arka bahçede kumru ve güvercin yetiştirmemize yardım etmeyecek, kendi tarzıyla keman çalmayacak ve bize fıkra anlatmayacaktı. O bizim parçamızdı ve öldüğünde bütün eylemleri bıçak gibi kesildi, o işleri tam onun gibi yapacak kimse de yoktu. O bir bireydir. Önemli bir adamdı. Ölümünün etkisinden hâlâ kurtulamadım. O öldüğü için kim bilir ne muhteşem oymalar asla yapılmadı, diye düşünürüm sık sık. Dünyada kim bilir kaç fıkra eksik ve dedemin elleri kim bilir kaç posta güvercinine dokunmadı. O dünyayı biçimlendirdi. Dünyaya bir şeyler yaptı. Onun öldüğü gece, dünya on milyon iyi eylemden mahrum bırakıldı.
Gözlerini mucizelerle doldur, hayatı on saniye sonra ölecekmişsin gibi yaşa
Bir kitabı kapağına göre yargılama..
Bana göre sosyal olmak, seninle böyle şeyler hakkında konuşmak. Ön bahçede ağaçtan düşmüş birkaç kestaneyi takırdattı. Veya dünyanın ne tuhaf olduğundan bahsetmek. İnsanlarla olmak güzel. Ama bir grup insanı bir araya getirip de konuşmalarına izin vermemek sosyallik değil bence; ya sence?
Her şeyin bir mevsimi bir mevsimi vardır. Evet. Yıkamanın zamanı ve inşa etmenin zamanı vardır. Evet. Susmanın zamanı ve konuşmanın zamanı vardır.
Kendimize kabul ettirmemiz gereken en önemli şey önemli olmadığımızdı , ukalalık taslamamamız gerektiğiydi; kendimizi dünyada başka hiç kimseden üstün görmemeliydik
Çoğumuz ortalıkta koşturup herkesle konuşamayız, dünyanın bütün şehirlerini tanıyamayız; zamanımız, paramız veya o kadar çok arkadaşımız yoktur. Senin aradığın şeyler dünyada Montag , ama sıradan insan onların yüzde doksan dokuzunu ancak bir kitapta görebilir.
Birine üç beş dize verirsen, kendini tüm yaradılışın tanrısı sanır!
Sonu iyi olan her şey iyidir.
Bir devin omuzlarında oturan cüce, ikisi arasında en uzağı görendir.
Fazla itiraz, gerçeğin itibarını düşürür.
En büyük aptallar, biraz akıllı olanlardır.
Hakkımda söyledikleri her şey doğru sanırım. Hiç arkadaşım yok. Bu anormal olduğumu kanıtlıyormuş. Ama tanıdığım herkes ya bağırıyor ya ortalıkta çılgınca dans ediyor ya da birbirini dövüyor. Bugünlerde insanların birbirini nasıl incittiğini fark ediyor musun?
Mutluluğunu maske gibi takıyordu, o kız da maskeyi kapıp çimenlikte koşarak gitmişti ve onun kapısını çalıp maskeyi geri istemenin yolu yoktu.
“Ayrıca kurgu empati kurmamızı sağlar: Bizi başka insanların zihnine sokar, dünyayı onların gözünden görme armağanını verir. Kurgu, doğru şeyleri bize anlatıp duran bir yalandır.”
Eğer devlet yetersizse, havaleliyse ve vergi delisiyse, insanların Devlet üzerine endişelenmesindense bırak böyle olsun. Huzur, Montag. onlara yarışmalar düzenle en popüler şarkıların sözlerini Devletlerin başkentlerini veya Lowa’da geçen yıl ne kadar ne kadar yetiştirildiğini bilerek Onları patlamalarına neden olmayacak bilgilerle doldur öyle lanet olası olaylarla tıka basa yap ki kendilerini bilgileri ile gerçekten zeki hissetsinler sonra düşündüklerini hissedecekler hiç kımıldamadan hareket ettikleri hissini tadacaklar ve mutlu olacaklar Çünkü bu tür olaylar değişmezler. olayların bağlantılarını kurmaları için Onlara felsefe veya sosyoloji gibi Kaypak şeyler verme
“ Bu bir uyarı kitabıdır. Sahip olduğumuz şeylerin değerli olduğunu ve değer verdiğimiz şeylerin bazen kıymetini bilmediğimizi hatırlatır”
Garanti isteme. Tek bir şey , tek bir kişi veya makine ya da kütüphane tarafından kurtarılma arayışına girme.
Kendini kurtar,
boğulursan da en azından kıyıya doğru gittiğini bilerek ölürsün.
Kendini kurtar,
boğulursan da en azından kıyıya doğru gittiğini bilerek ölürsün.
Başka kişilerin yüzlerinin insana kendi yüz ifadesini, içini ürperten en gizli düşüncelerini yansıtması ne kadar nadirdi?
Okumuş adamın hedefinin kim olacağını, kim bilebilir?
Yani! Yandaki evde bulunan bir kitap, dolu bir tabancadır. Yak onu.
Anayasanın dediği gibi, herkes hür ve eşit doğmaz ama herkes eşit hale getirilir. Her insan diğer herkesin suretidir, o zaman herkes mutlu olur çünkü sinmelerine yol açacak, kendilerini kıyaslayacakları dağlar yoktur.
İnsan, bilmediği şeyden korkar hep.
Okullardan denetmenler, eleştirmenler, bilgili insanlar ve hayal gücü kuvvetli yaratıcılar yerine koşucular, atlayıcılar, yarışçılar, vasıfsız işçiler, gaspçılar, kapkaççılar, havacılar ve yüzücüler çıktıkça ‘entelektüel’ kelimesi tam da hak ettiği şekilde küfür haline geldi tabi.
Bir sürü huniye su döküyorlar ve alttan akan şeye şarap diyorlar ama değil.
Başka kişilerin yüzlerinin insana kendi yüz ifadesini, içini ürperten en gizli düşüncelerini yansıtması ne kadar nadirdi?
Bir kadın kitaplar uğruna yanabiliyorsa, kitapların içinde birşeyler olmalı
Hepimizin çalacak kendi arpı var. Ve hangi kulağınla dinleyeceğini bilmek şimdi sana kalmış.
Ne de olsa insan kendi ışığını ona yansıtan kaç kişi tanırdı ki?
Birçok şey hakkında ‘Neden’ diye sorarsan ve bunu sürdürürsen ,sonunda epey mutsuz olabilirsin.
Montag, evlerinde kalan, korkan, yerfıstığı gibi narin kemikleriyle ilgilenen, yaşlı insanların eleştirme hakkı yoktur.
Ne de olsa insan kendi ışığını ona yansıtan kaç kişi tanırdı ki?