İçeriğe geç

Evrenin Doğuşu Kitap Alıntıları – Chris Impey

Chris Impey kitaplarından Evrenin Doğuşu kitap alıntıları sizlerle…

Evrenin Doğuşu Kitap Alıntıları

&“&”

İki yıl sonra Hubble evrenin genişlediğini gösterdi. Eddington, Lemaître’in çalışmalarının büyük destekçisi oldu ve makalesinin 1930’da İngilizceye çevrilmesine yardım etti.5 Fiziksel evren ile ruhsallık arasındaki ilişki hakkında Londra’da yapılan bir toplantıda Lemaître uzay ve zaman için bütün- madde ve enerjiyi içeren bir başlangıç noktası önerdi. Çoğu bilimadamı bu fikirden hoşlanmadı. Eddington kozmolojinin problemlerine getirdiği parlak çözümlerden" dolayı onu övdü ama evrenin başlangıcı fikrini "itici" buldu.Sonunda Einstein ortaya çıktı. Lemaître ile birlikte 1933’te California’da birer konuşma yaptıkları sırada Einstein onun konuşmasının ardından ayağa kalkıp alkışladı ve şöyle dedi: "Yaratılışla ilgili şimdiye değin duyduğum en güzel ve en tatmin edici konuşmaydı."
Lemaître bir Cizvit rahibiydi. Belçika’da doğdu. İnşaat mühendisliği tahsili Birinci Dünya Savaşı yüzünden kesintiye uğradı. Orduda topçu subayı olarak görev yaptı ve üstün hizmet madalyası kazandı. Savaştan sonra yolunu değiştirip fizik ve matematik alanlarında çalışmaya başladı ve Einstein’ın kütleçekimi üzerine yaptığı yeni kuramsal çalışmasından çok etkilendi. Matematikte doktorasım yaptıktan sonra Katolik Kilisesi’nde görevlendirildi. Bilimde ikinci bir doktora daha yaptıktan sonra uzmanlarından -Cambridge’de Eddington ve Harvard’da Shapley’den- astronomi öğrendi. 1927’de genişleyen evren hakkındaki yeni düşüncelerini sunan bir makaleyi çok fazla okunmayan bir Belçika dergisinde yayınladı. Aym yıl Brüksel’de Einstein ile konuştu ama büyük adam ondan pek etkilenmişe benzemiyordu. Nitekim ona şu sözleri sarf etti: Matematiğiniz doğru ama fiziğiniz berbat."
George Lemaître’in böyle tereddütleri yoktu. Kendisi genel görelilik kuramına başvurarak genişleyen evren için gerçekçi bir model sunan ilk bilimadamıdır. Nitekim şöyle demiştir: Evrime ilişkin bir patlama kuramımız olmalı. Patlama sona erdi ve geriye dumanı kaldı. Kozmoloji patlamanın görkemini resmetmeye çalışmalı." Lemaître "zamanı geriye sarmanın" bizi geçmişte daha küçük, daha sıcak ve daha yoğun olan bir evrene götüreceğim biliyordu. Ve "ilk atom" ve "dünü olmayan gün" dediği özelliklere sahip bir başlangıç halini hayal ediyordu.
Bizler Güneş’e yakın, yaşama elverişli nazik bir bölgeye sıkışmış durumdayız,
“Hayal gücümüz Dünya dışındaki yaşam olanaklarını tasavvur edecek kadar zengin olmayabilir.”
“Çekirdek aritmetiğinde 1+1+1+1<4’tür. Aynı yıl meşhur İngiliz astrofizikçisi Sir Arthur Eddington ‘eksik’ kütlenin Einstein denklemine göre enerji olarak kaybolduğunu tespit etti. Dolayısıyla hidrojenlerin birleşip helyuma dönüşmesi Güneş’i on milyarlarca yıl parlak tutmaya yetecek bollukta enerji üretebilir.”
Basit ve her yerde bulunan kimyasal unsurların bir araya gelerek ilk ilkel hücreyi oluşturduğu evreler laboratuvarda incelenmiştir. Modern biyolojideki devrim, hayatın bir dijital bilgi yığını olduğunun anlaşılmasıdır. Dört harfli kimyasal alfabe genetik şifreyi oluşturuyor ve genomlarımızdaki 3 milyar harf, zeka ve duygularımın ince ve esaslı özellikleriyle bizi donatmaya yetiyor.
Yıldızların doğum ve ölüm hikayeleri döngüseldir. Büyük bir patlama sonucu ölen yıldızlar yeni yıldızları meydana çıkarır ve bu döngü Samanyolu galaksisinde 11 milyar yıldan beri sürüp gelmiştir. Bu hikaye aynı zamanda bizim hikayemizdir. Yıldızlar madde saçtığında, gezegenlerin ve insanların oluşması için gereken ağır elementlere sahip yıldızların arasındaki bölgeyi döller. Vücudumuzdaki her karbon atomu, Güneş sistemi oluşmadan çok önceki zamanların birinde uzayın bir köşesindeki bir yıldızın kazanında dövülmüştür.
Değişmeden günümüze kadar gelmiş en eski kaya, buzullaşma nedeniyle açığa çıkmış, antik kayalar silsilesinin bir parçasını oluşturan, Kanada’daki Gneiss kayasıdır. 4.03 milyar yaşındadır. Yeryüzündeki en eski madde Batı Avustralya’daki Jack Hills bölgesinde bulunan zirkon kristalidir. Bu yarı kıymetli minik taş 4.4 milyar yaşındadır.
Ay zayıf bir manyetik alana ve küçük bir metalik çekirdeğe sahip olması bakımından Dünya’dan büyük ölçüde farklıdır. Ay’ın oluşumuyla ilgili çarpma teorisi yaklaşık 4.4 milyar yıl önce bir çarpışma sonucunda Ay’ın uzaya sıçradığını ve Ay dünya sistemine açısal momentum kazandırdığını öne sürer.
Lebombo kemiği, bir babunun 29 çentik atılmış kaval kemiğidir. Swaziland’daki bir mağarada bulunmuş ve milattan yaklaşık 35.000 yıl öncesine ait olduğu saptanmıştır.
Eınstein’in radikal revizyonu ise şöyledir: Uzay ve zaman birbirine bağlıdır ve uzay-zaman diye adlandırılan dört boyutlu bir yapının birbirinin yerlerine geçebilen parçalarıdır. Uzay-zaman sonlu ve sonsuz, doğrusal veya eğik olabilir. Asla mutlak değildir, çünkü özellikleri &”yerel&” kütleçekimine göre değişir. Kütle ve enerjide birbirinin yerine geçebilen şeylerdir ve E=mc² formülüyle birbirine bağlıdır. Kütleçekimi anlık olarak değil de ışık hızında hareket eden bir kuvvettir.
John Wheeler (kara delik terimini bulan fizikçi) şöyle der: &”Kitle-enerji, uzay-zamanın nasıl eğileceğini belirler; eğilen uzay-zaman da kütle-enerjinin nasıl hareket edeceğini belirler.&”
Eınstein’in radikal revizyonu ise şöyledir: Uzay ve zaman birbirine bağlıdır ve uzay-zaman diye adlandırılan dört boyutlu bir yapının birbirinin yerlerine geçebilen parçalarıdır. Uzay-zaman sonlu ve sonsuz, doğrusal veya eğik olabilir. Asla mutlak değildir, çünkü özellikleri &”yerel&” kütleçekimine göre değişir. Kütle ve enerjide birbirinin yerine geçebilen şeylerdir ve E=mc² formülüyle birbirine bağlıdır. Kütleçekimi anlık olarak değil de ışık hızında hareket eden bir kuvvettir.
Newton’un görüşü şöyledir: Uzay ve zaman sınırsız, mutlak ve doğrusaldır. Nesneler uzayda hareket ederler ve zaman içinde davranış sergilerler ve bu ikisi birbirinden net bir şekilde ayrılabilir. Kütle ve enerji de elbette birbirinden farklıdır, tıpkı taş ile suyun birbirinden farklı olması gibi. Kütle içkindir ve değişmez, ama bir şeyin enerjisi değişebilir. Kütleçekimi uzay boşluğunun üzerinde bir anda etkin olan bir kuvvettir. Kütle, kütleçekimine ne kadar kuvvet uygulayacağını söyler ve buna karşılık kuvvet de kütleye nasıl hareket edeceğini söyler.
Ay acayip bir gök cismidir. Güneş Sistemi’ndeki en büyük dördüncü uydu, bağlı olduğu gezegenin boyutlarına oranla ise en büyük uydudur. Manyetik alanı yoktur ve yoğunluk ölçümleri küçük bir metalik çekirdeğe sahip olduğunu ortaya koymuştur. Güneş Sistemi’ndeki herhangi bir büyük gök cismi oluşurken demir ve nikel gibi ağır elementler eriyik magmaya batıp merkeze düşer. Her nedense ay kocaman bir kaya olarak kalmıştır.
Uzayın genişliğine ve ışık hızının sonlu oluşuna dayanarak, geçmişi görmek için uzaya bakmanız yeter. Işık Dünya’yı bir anda, Güneş sistemini ise 2 saatte kat eder, ama en yakın galaksiden bize ulaşması milyonlarca, en uzak galaksiden bize ulaşması ise milyarlarca yıl alır. Astronomlar eski ışığı yakalamak, yıldızların ve galaksilerin oluşumunu görmek ve erken evrenin bilinmedik koşullarına dikkatle bakmak için teleskobu kullanarak oturdukları yerde zamanda yolculuk eden gezginlerdir.
Evrenin ayrı ayrı tüm öğeleri (her bir insan, her bir gezegen, her bir yıldız ve her bir galaksi) vaktiyle büyük patlama esnasında birbirine sıkıca bağlıydı.
Büyük aşama ise Samanyolu dediğimiz yıldızlar topluluğu ve görünür evrene saçılmış benzer yüz milyarlarca galaksidir. Tıpkı Samanyolu’nda veya Dünya dediğimiz doğurgan gezegeni meydana getiren süreçlerde olduğu gibi, muhtemelen bu galaksilerin her birinde de yaşanabilir milyonlarca dünya bulunmakta ve sayısız biyolojik deney gerçekleşmektedir. Uzayın muazzam genişliği başka dünyaları keşfetmeye ve yalnız olup olmadığımızı anlamaya çalışan bizlere meydan okumaktadır.
Dünya diğer gezegenlerle birlikte Güneş’i de oluşturan bir gaz bulutunun yoğunlaşmasından doğmuştur. Köklerimizin hikayesi, bizi oluşturan atomların 4,5 milyar yıldan daha uzun bir süre önce, şiddetli nükleer tepkimelerle birleşmesinin ve pek çok yıldız kuşağının çekirdeğinden geçerek günümüze ulaşmasının öyküsüdür.
George Lemaître’in böyle tereddütleri yoktu. Kendisi genel görelilik kuramına başvurarak genişleyen evren için gerçekçi bir model sunan ilk bilimadamıdır. Nitekim şöyle demiştir: Evrime ilişkin bir patlama kuramımız olmalı. Patlama sona erdi ve geriye dumanı kaldı. Kozmoloji patlamanın görkemini resmetmeye çalışmalı." Lemaître "zamanı geriye sarmanın" bizi geçmişte daha küçük, daha sıcak ve daha yoğun olan bir evrene götüreceğim biliyordu. Ve "ilk atom" ve "dünü olmayan gün" dediği özelliklere sahip bir başlangıç halini hayal ediyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir