İçeriğe geç

Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nden Seçmeler Kitap Alıntıları – Evliya Çelebi

Evliya Çelebi kitaplarından Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nden Seçmeler kitap alıntıları sizlerle…

Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nden Seçmeler Kitap Alıntıları

Ee,dünya bu.Bir kararda durmuyor insanoğlu.Zaman oluyor,melekleri hayran ediyor.Gün geliyor,şeytan utanıyor ondan.
Laf aramızda bazıları desteksiz atıyordu.
Denizde çok kazanç vardır ama kurtuluş istiyorsan kıyıdadır.
•Şeyh Sadi
Hepimiz hayattan ümidi kesmiştik.
Su uyur,düşman uyumaz.Uyanık ol.
Sarıldık,kucaklaştik.içimin ateşinden iki gözüm yaşla doldu.
Esasen bu bir uyku ve hayaldir.
Urfa, ismi Roha ve Reha olarak anılan ve Semud kavminden Rohay adında hükümdar trafondan yapılan Urfa, eski şehirlerden birisidir.Sonra Nemrud, su ve havasından hoşlanıp ilahlık iddasında bulunurak iki yüz sene burada yaşadı.
Akşehir aslı Rum şehirlerindendir.Rum kayserinin “Sine” adlı kızı tarafından kurulmuştur.Bu nedenle Rum tarihinde Sinehisar olarak geçer.
“Kâfir de olsa zayıfa yardım et.”
..kötülüğe karşı iyilik etmek şanımızdır. Demişler ki; iyilik eyle suya sal, balık bilmezse Hâlık bilir.
Bir insan gerçekten Allah’ a teslim olursa, hiç ummadığı anda Allah ona yardım eder.
Her ne kadar İstanbul u Fatih Sultan Mehmet fethetti ama imar eden kanuni Süleyman Han dır.
Fatih in İstanbul u kuşatması sırasında islam askeri arasında 77 tane büyük evliya vardı. Bunlar
Ak Şemsettin , Sivaslı Kara Şemsettin , Molla Gürâni , Emir Buhari , Molla Fenari , Cebe Ali , Ensari dede , Molla Pulad , Aya Dede , Horos Dede, Hatablı Dede , Şeyh Zindani ve bu makule evliyalardı. Fatih bunlardan himmet rica etti ve İstanbul devletinin yarısı sizin yarısı islam gazilerinin ve dörtte biri benim olup ganimet malı ile her birinize birer zaviye , ocak ve imaret , mektep medrese ve darülhadisler yapayım . Diye söz verdi.
Kırım’da zengin bir tüccar cami yaptırmaya başlar. Binlerce kişi toplanır, yardım eder. O sırada inşaatın yanından bir ticaret kervanı geçer. Kervan on katar deve, misk ve amber yüklüdür. Kervan sahibi selam vermez.

– Ey kervan sahibi, nereden gelip nereye gidersiniz? Yükünüz nedir? Diye sorarlar. Ama kervan sahibi oralı değildir. Kasıla kasıla geçer gider.

Cami yaptıran tüccar kızar. Adamlarıyla kervanı çevirir. Adamları, develerin üzerindeki bütün yükü indirirler. Yükte ne kadar misk ve amber varsa, sahibinin gözünün önünde, hepsini çamura katarlar. İnşaatın harcını, su ile değil de misk ve amberle kararlar.

Kervancı ne yapacağını bilemez. Hayret içinde oradan oraya koşuşturmaya başlar. Konuşur ama kimseye dinletemez. Tüccar onu alıp evine götürür. Büyük bir ziyafet verir. Yemekten sonra develerine altın yükleyip:

– Var şimdi git can kardeşim. Ama selamı unutma! Der. Kendini de bir şey sanma.

Cami tamamlanır, ismini Amber-i Çin Camii koyarlar. Ne zaman ki yağmur yağsa, cami duvarları pek güzel kokar. Hatta ben, denemek için toprağından bir parça alıp ateşe koydum, hakikaten amber koktu

Fatih Sultan Mehmet Han, Mühasip Mahmut Paşa vasıtasıyla Giresun kalesini fethettirmiştir. Fatih, paşası Mahmut Bey’e; ” Bu gece kale altına giresun ” diye ferman vermiştir.Paşa da metrise girip kaleyi fethettiği için ‘ Giresun ‘ denmiştir.
Fatih büyük bir ordu ile karadan ve denizden Trabzon’ u kuşatıp 1461 yılında ve yetmiş gün süren kuşatmadan sonra Rumların elinden aldı. Suyunun ve havasının güzelliğinden hoşlanarak adına Tarab efzun ( eğlencesi fazla ) dedi.
Kâbe’nin altın oluklarını kendi elleriyle yapan Evliya Çelebi’nin babası Mehmed zıllî efendidir.
Oğul!
Sakın ola besmelesiz yemek yeme. Adam yoksul olur. Sırrın varsa en yakınına bile söyleme. İyi adını kötüye çıkarma. Kötüye yoldaş olma. Zararını çok çekersin. Sen daima ileri yürü! Gözüm benim, geri kalma. Ekili tarlaya basma. Dost payına göz dikme. Bir şey koymadığın yere el uzatma. İki kişi konuşurken dinleme. Ekmek ve tuz hakkını gözet. Davetsiz yere gitme. Gidersen, güvendiğin yere, dürüst kimseye git. Sır sakla. Topluluklardan duyduğun sözleri aklında tut. Evden söz taşıma. Dedikodu etme, ahlâklı ol. Herkesle iyi geçin. İnatçı ve kötü sözlü olma. Yaşlılara saygı göster. Senden büyüklerin önünde gitme. Her zaman temiz ol. Haram ve yasak olan şeylere yaklaşma. Beş vakit namazını bırakma. İlim ve erdeminle meşhur ol.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Doğru yolu elden bırakma.
Kinden, garezden uzak kal.
Tuz, ekmek hakkını gözle.
İyi dost ol.
Kötülerle arkadaş olma.
İyilerden iyilik öğren.
Paranı, düşünceni, mezhebini gizli tut
Bir insan gerçekten Allah’a teslim olursa, hiç ummadığı anda Allah ona yardım eder. Açsa doyurur, çıplaksa giydirir.
Denizde çok kazanç vardır ama kurtuluş istiyorsan kıyıdadır.

Şeyh Sadi

Nitekim büyüklerin dediği gibi “ Zeki insanlar aklını kullanan insanlardır ama daha zeki
insanlar başkalarının aklını kullananlardır”.
Kedinin biri bir damdan diğer dama sıçrarken arada donup kalmış, Sekiz ay sonra bahar gelince, don çözülünce miyavlayarak yere düşmüş.
Ayasofya’nın tamamen bitmesi 40 yıl sürer. Sonra içine ve dışına on iki bin kişi görevlendirilir.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Hz. Âdem’in dünyaya gelişinden sonra tarihsel olayları ilk kez kaydeden İdris Aleyhisselâm’dır. Sonraları bu işi Kıptîler yapmışlardır ki, bugün bile bütün olayları bir bir yazmaktadırlar. Kıptîlerden sonra Yunanlılar gelir ki, bunların en büyük tarihçisi Madyan oğlu Yanko’nun kardeşi Yanivan’dır. İsrailoğullarının Hicam adında tarihleri var ise de güvenilir değildir. Hind tarihleri, Çin Hakanı tarihi, Arap, Acem, Frenk, Latin tarihleri de vardır. En son tarih ise Rum tarihidir.
Karınca kanatlanınca ölümü yakındır.
Ee, dünya bu. Bir kararda durmuyor insanoğlu. Zaman oluyor, melekleri hayran ediyor. Gün geliyor, şeytan utanıyor ondan.
Öyle mi halim felek?
Dil bilmez felek,
Kestin can bahçesinden,
İki nihalim felek.
Lalanın dünyası ne?
Aldanma dünyasına,
Dünya benim diyenin,
Gittik dün o yasına.
Paranı, düşünceni, mezhebini gizli tut.
Vezirler ve bazı devlet büyükleri yalan da olsa hoş söyleyenlere, şakacılara, boşboğazlara özel ilgi gösterirler.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Denizde çok kazanç vardır ama kurtuluş istiyorsan kıyıdadır.
Bu fethin muvaffak olmamasına sebep etraftaki kurallardan yardım taburları gelerek binlerce Osmanlı askerinin şehit olmasından başka ,Budin veziri Karakaş Paşa’nın da şehit olması ve bu yüzden,askerin gözünün yılmasıdır.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Beyazid-i Veli hastalara deva ,dertlilere şifa,divanelerin ruhuna gıda olsun diye buraya bir saz ekibi tayin etmiş.Bunlar ,hastalara müzik dinletirler.
Ada 928 tarihinde Süleyman Han tarafından fethedilmistir.
Dostunun payına göz dikme. Sır sakla, her mecliste işittiğin sözleri aklında tut
Bütün müverrihler bu Sivas şehrine
Şehirlerin Anası demişlerdir. Cidden öyledir. Arabistan’da, Anadolu ve Karaman’da kıtlık
olsa bu şehrin tahılı her tarafı doyurur. İcabında Makedonya’yı bile bolluğa kavuşturur.
Osmanlı ülkesinde 3 Kars var.
Biri Erzurum Karsı,
biri Silifke Sancağı’nda
Karataşlık Karsı ki harab olmadadır.
Biri de bu Maraş Karsı’dır.
Cafer ve Türk şivesince de Cafer , Caber e değistirilerek Caber Kalesi dediler.

Ondan sonra Selçuk padişahları bu kaleyi kuşatıp 7 ay savaşarak inatçı Kürtler’in elinden
kahır ve cebirle zaptettiler. Sonra nice padişahların eline geçti

Bu kale dibinde Süleymanşah, ziyareti vardır.. Bu zat Osmanlı Hanedanı’nın ulu atalarından Ertuğrul Beğ’in babası Süleymanşah tır ki Mahan diyarından çıkarak Selçuk Hanedanı’na gelirken bu Caber Kalesi dibinde bütün tâbileriyle durmuş ve Süleymanşah’a yıkanmak gerektiğinde Fırat Irmağı içinde yıkanırken Tanrı’nın emriyle boğulup cesedi kale eteğinde bir tepe üzerine gömülmüştür. Şimdi de burası
herkesin ziyaretgâhıdır.*
Oradan oğlu Ertuğrul dosdoğru Sultan Alâaddin’e gelip Bolu Beği olmuştur.**
Ondan sonra oğlu Osmancık ilkönce Osmanlı Beği olmuştur. Tanrı, devletlerini zamanın sonuna kadar ebedî ede.
Amin ey Yardım Kılıcı Tanrı!

*Ertuğrul’un babasının ve dolayısıyle Osmanlı Hanedanı’nın eski atasının adının Süleymanşah olmadığı bugün kesin olarak anlaşılmıştır. Bu, aşağı yukarı Fatih çağınla yazılan Osmanlı tarihlerinde yer almış bir efsanedir Caber Kalesin’deki Süleymanşah bir mezar olmayıp Selçuklu Birinci Süleyman’ın makamıdır. Osmanlılar bunu sonradan
benimsemişlerdir. Ertuğrul’un babasının Gündüz Beğ olması kuvvetle muhtemeldir.

** Evliya Çelebi’nin başka kaynaklarda olmayan bu rivayeti. Osmanlılar’ın, ilkönce Bolu yöresindeki İlhanlı kumandanlarının maiyetinde olduğu hakkındaki nazariyeyi kuvvetlendiriyor.

Nuh tufanından sonra yapılan şehirlerin
biridir. Semûd kavminden Rûhây adlı bir padişahın yaptırmasıdır. Sonra,
Nemrud buranın havasından, suyundan hoşlanıp yaşadıkça Tanrılık iddiasında olarak
tamam 200 yıl bu şehirde yaşamış olup Hazreti İbrahim’i bu şehirde Nemrud ateşine
attırmıştır. Hazreti Isa buralar kayserin idaresinde iken seyahatle gelip bir kiliseye
inmiştir. Onun için buraya Mesih Diri derler. Hâlâ maruftur. Havariler burada İncil’i
gayet hazin bir sesle okumuşlardır. Onun için o makama Ruhâvî demişlerdir. Nihayet
Emeviler’den Muâviye Şam’da iken asker gönderip burayı Rumlar’dan alarak İslâm
ülkesine katmıştır. Sonra Abbâsiler’den Me’mûn buraya gelip İbrahim Halil makamını
mamur etmiştir.
Nice padişah eline geçtikten sonra 922 tarihinde Birinci Selim, Mısır’a
giderken burayı Tavâşi Sinan Paşa eliyle fethetti. Sonra Sultan Süleyman yazdırıp Rakka
Kalesi, Âmid hâkimi elinden alınarak bu Urfa Eyaleti’ne Beğlerbeğlik edilmiştir. Kalenin
asıl adı Urfa dır ama yakınında Rakka Kalesi olduğu için hâlâ Padişah Defterhânesi’nden
gelen emirlerde Rakka Eyaleti’ne mutasarrıf Vezirin filân Paşa dîye yazılır.
Osmanlı ülkesinde gezdiğimiz yerlerde 4 Ereğli vardır.
Biri Rumeli’de, İstanbul civarında, Silivri ile Tekirdağ arasında Tekirdağ Ereğlisi olup büyük limanlı, eski bir kaledir.
Biri Karadeniz kıyısında Bartın şehri ile Akçaşar arasında Bartın Ereğlisi dir.
Biri Saruhan Ereğlisi olup gitgide harab olmaktadır.
Bir de bu Karaman Ereğlisi olup günden güne mamur olmaktadır.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Şehrin kıble yönü dışındaki ovada Molla Şeyh Hoca Nasreddin gömülüdür. Kendisi
Akşehirlidir. Gazi Hüdavendigâr’a yetişip Yıldırım Han zamanında yaşamıştır.
Erdemli, hazırcevap, keramet sahibi, filozof, din ve dünya işlerinde doğru bir ulu can idi.
Temür’ün meclisinde bulunmuştur. Temür Han, onun sohbetinden hazzedip onun hatırı için Akşehir’i yağmadan bağışlamıştır. Herkesin dilinde bu hocanın öğüt ve latifeleri
darbımesel gibi kullanılmaktadır. Onlardan biri şudur:

Bir gün Temür, Hoca ile hamama gidip birer futa ile yıkanırlarken konuşma sırasında
Temür: Hoca Efendi! Ben ki cihangir bir şanlı padişahım, satılmaklığım lâzım gelirse beni
kaça alırsın der. Hoca: Kırk akçaya ancak alırdım cevabını verir. Temür: Behey
Hocam! Benim futam kırk akça eder der. Hoca: Ben de zaten kırk akçaya futayı
alıyorum. Yoksa senin gibi bir Moğol parçasını ne yapacağım? Bir mangır bile etmezsin
diyince Temür Han, hazırcevaplığından hazzaderek birkaç ihsanlarda bulunur. Daha nice yüz binlerce latifeleri var ki dillerde destandır. Yıldırım Han’ın ölümünden sonra Çelebi Sultan Mehmed çağında ölüp bu Akşehir dışındaki kubbe ve malûm türbesinde
gömülüdür. Dört tarafı parmaklıkla kuşatılmıştır. Tanrı’nın esirgenliği üzerine olsun.*

Gece yarısı göç boruları çalınıp bütün ağırlıklar gitti. Ben de hademelerimi gönderip bir
kölemle şehirden çıktım. Hoca Nasreddin’i kim ziyaret ederse hatırına letaifinden bazı
şeyler aklına gelip mutlaka güler derler, acaba doğru mudur diye anayolun sol tarafında
mezaristana sapıp kabrine at ile vardım. Bir kere:
Esselâmu aleyküm yâ ehli’l-kubûr
dedim. Hoca Nasreddin’in türbesi içinden:
ve aley-kümüsselâm ey cân-ı hümâm
diye bir ses gelince atım ürküp iki ayağı üzerine kalktı. Fırlayarak mezaristan içinde şaha kalkıp bir ayağı bir kabre girdi. Ben zavallı az kalsın kabir azabı çekeyazdım. Yine Hoca’nın türbesinden biri:
Ağa! Sadakanızı veriniz de güle güle gidiniz. Beri geliniz, beri
diye haykırdı. Meğer türbedarmış. Ben:
Bire herif! Ben kabirdekilere selâm verdim. Sen onlardan değilken niçin selâm aldın
diye birkaç akça sadaka verdim. Var, yardımcın Allah ola diye etti. Doğrusu şu hale ben de güle güle geçtim, gittim.

*Tabiî, bu hikâye tamamen hayalîdir. Aksak Temür kendisine böyle bir söz söyletmeyeceği gibi hiçbir Türk de devlet büyüklerine karşı bu şekilde konuşmamış, konuşmayı aklına getirmemiştir. Bundan başka Nasreddin Hoca’nın gerçekten yaşayıp yaşamadığı bile kesin olarak belli değildir. Akşehir’deki acayip türbe hiçbir şey ispat etmediği gibi onun Selçuklular’ın son çağında yaşadığını ileri sürenler de vardır. Temür’ün ünlü Osmanlı şairi Ahmedî ile nükteli konuşmaları hakkındaki söylentiler de tarih bakımından müsbet sayılamaz.-Atsız’ın notu-

Osmanlıların ulu atası olan Osman Gazi’nin babasıdır. Bunlar önce Mahan diyarından çıkıp
Selçukoğulları’ndan Sultan Alâaddin e 300 nefer maiyetle gelip birçok büyük savaşlarda
bulunarak yüz aklığı gösterince Alâaddin kendilerini boy beği edip davul ve sancak sahibi oldu. Ertuğrul Han* Bursa taraflarından geçip ta Kastamonu’ya varıncaya kadar kılıç
vurup Tanrı buyruğu ile hangi yana yöneldiyse muzaffer olup mal ve doyumluklarla
Sultan Alâaddin’e gelirdi. Sultan Alâaddin oğulsuz ölünce bütün Anadolu ileri gelenleri bu
Ertuğrul Han’ı beğ nasbettiler. Fakat daha sikke ve hutbe sahibi olmadan Lefke ve Söğüt
arasındaki büyük bir savaşta yaralanıp vasiyetiyle Osmancık’ı Anadolu’da davul ve
sancak sahibi beğ ettiler. Bu iş hicrî 699 yılında (= 28 Eylül 1299-15 Eylül 1300) olmuştu.
Ola Osman terkibi buna ebcedle tarih düşmüştür.
İlk cuma hutbesini Osman adına Dursun Vahih adlı zat okudu. Osman Gazi Ede Balı
adlı evliyanın kızını alıp Orhan Beğ ondan doğdu. Ede Balı seyid olup Osmanlı Hanedanı
anaları tarafından seyidlerdendir.**

*Ertuğrul’dan han olarak bahsetmesi bir tezattır. Osmanlı kaynaklarında Ertuğrul’dan han diye bahsedildiği hemen hemen görülmemiştir.
**Ede Balı halis bir Türk olup seyidlikle falan ilgisi yoktur. Bu efsane, Osmanlı Hanedanını Peygambere bağlamak için uydurulmuştur.

Şems-i Tebrîzî bekâr olarak Konya’ya gelip
Mevlânâ Hazretlerini irşad etmiş, sonra Mevlânâ oğullarından biri Şems’in kellesini
kestikten sonra kellesini eline alıp mesafeler aşarak Hoy şehrine gelmiştir, şimdi Hoy’da
yatar derler. Şems böyle bekâr olarak erken göçmüştür.
”Beraber olduğun, tanıştığın kişilerden asla bir şey isteme. Buna riayet etmezsen seni küçük görürler, itibarını kaybedersin.”
Uyanık ol!
İlim ve erdem sahibi ol!
‘’Ancak, yediklerinin içtiklerinin helal olması konusunda dikkatlidir. Domuz eti yemez ama deve, yaban mandası, keklik, turaç, sülün, ahu, yılan balığı gibi etleri yediğini belirtir. Sudan’da zürafa kebabı ikram edildiğinde ‘’İnşallah helaldir’’ diyerek yemiş ve çok beğenmiştir.’
‘’Ben arabaya binmem. Biz Osmanlıyız. Bizim adetimiz küheylanlara binip, cirit oynayıp gazaya gitmektir. Bizim İstanbul’da böyle arabalara avratlar biner. Bize lazım değildir.’’
Evliya Çelebi Seyahatname’sinde; Bosna halkının nitelik ve güzelliklerini anlata anlata bitiremez. Bosna’nın doğası kadar insanların boyu posu, yüz güzellikleri de dünyayı gezen seyyahı büyülemiştir.
Ekili tarlaya basma!
Allah’a şükretmek için 10 hatim indirdim. Çocukluğumdan bu ana kadar toplam 1060 hatim indirmiştim.
Bir devrişe “Nereden geliyorsun?” Demişler. Derviş “Kar rahmetinden geliyorum” demiş. “Bu nasıl bir duyarsız” demişler. Derviş de “Soğuktan , ‘ere zulum’ olan Erzurum’dur” demiş. “Orada yaz olduğuna rast geldin mi?” demişler. Derviş de ” Vallahi! 11 ay 29 gün orada kaldım. Halk hep yaz gelecek dedi. Ben görmedim” demiş.
Kötüye yoldaş olma!
Bu balık, (kış mevsiminin 50 günlük bir bölümü) çıktığı için, hamsi balığı derler. Kaynak: Evliya Çelebi’nin Rize ve Trabzon izlenimleri
Fatih Sultan Mehmet Han, Trabzon’u 1455 senesinde fethetti. Su ve havasının güzelliğini beğenerek adına ” Tarb-ı Etsun ” dedi. Bu şehrin diğer adı da Batumzir ( Aşağı Batum ). Bir adı da Lezki şehridir. Bazıları da Tarb-ı Efsun derler Ama halkı, Trabzon ismini tercih etmişlerdir.
Denizde çok kazanç vardır ama kurtuluş istiyorsan kıyıdadır.
Selçuklular’dan Kılıç Arslan’ın bu kaleyi yaptığı söylenir. Suyu ve havası güzel olduğundan Kılıç Arslan, oğlu Yakub Mirza yi ve yüzlerce sair çorlu* hastaları bu şehre gönderip sağlığa kavuşturduğu için adına Çorum denmiştir.

* Çor Türkçe bir kelime olup illet , hastalık mânâsındadır. Çorak kelimesi de bu köktendir

Bu (Şebin) Karahisar’ın sarp dağlarında kaplan, tavşan, yaban koyunu, yaban sığını, zerduva,
sansar, sırtlan, kurt, andık kurdu, karakurt, tilki, çakal gayet çoktur.
Bir kere Karadeniz’den çıkıp yağma için bu dağlara tırmanan Rus Kazakları’nı kaplan ve kurtlar parçalamış.
Mendeburlar av alayım derken yırtıcı hayvanlara av olmaktan can
kurtaramamıştırlar diye anlatırlar.
Osmanlı Hanedanı’nın atalarıyla birlikte Mâhân diyarından gelen Akkoyunlular bu şehirde yurt tutmuşlardır.
Yaylağa çıkıp gezinirken madenleri
bulup bay* oldukları için bu şehre Bay Yurt demişler, sonra değiştirilerek Bayburd
denmiştir.

* Bay , Orkun yazıtlarında bile geçen çok eski bir Türkçe kelime olup zengin demektir.

Niksar’ın doğrusu Nîk Hisar yani İyi Hisar olup kısaltılarak söylenen ve kabul olunan yanlışı Niksar dır.
Bütün Bektaşiler halk arasında itibarsızdır ve kötü sayılırlar. Lâkin bu Koyun Baba dervişleri koyun ve kuzu gibi meler, yumuşak huylu, uysal, yalnız yasayan, Tanrı’yı bilir, Ehli Sünnet’ten daha dindar adamlardır. Sözün kısası, gerçi seyahatimiz çok değildir ama Anadolu’da ve Arabistan’da böyle bir tekke yoktur derler.
Soğuk anıldığı zaman Erzurum soğuğu’ beni Gerede’de bulun, demiş diye bir darbımesel söylerler
Sabanca Gölü kıyısınca Ağaç Denizi içinden giderek uçsuz bucaksız ormanları ibret gözüyle seyrettik.*

*Bugün bu ormanlar yoktur.

Bir dervişin hayır duası berekâtı ile bir beyaz ve has ekmek, somun pişirir ki
Sabanca Somunu adıyla her tarafta şöhret bulmuştur. Kırk gün bile dursa kuruyup küflenip lezzeti değişmek ihtimali yoktur. O kadar meşhurdur ki birini ılgarla taze taze Acem Şahı’na götürmüşler, o da beğenmiş. Bu kadar lezzetli ve has ekmek olmasını bazıları
suyundandır derler.
Gebze , gel bize den bozmadır
Kul tedbir alır, Tanrı kader yazar
Bütün eski Osmanlı kaynaklarında olduğu gibi bu kitapta da Rus yerine Moskof yazılıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir