İçeriğe geç

Ətriyyatçı Kitap Alıntıları – Patrick Süskind

Patrick Süskind kitaplarından Ətriyyatçı kitap alıntıları sizlerle…

Ətriyyatçı Kitap Alıntıları

Bugüne kadar hep, büzülüp uzaklaşması gereken şeyin genel olarak dünya olduğunu sanmıştı. Oysa dünya
değildi, insanlardı. Öyle görünüyordu ki dünyada, insanları boşalmış bir dünyada pekâlâ yaşanabilirdi.
Çünkü insanlar büyüğe karşı, korkunca, güzele karşı gözlerini yumabiliyor, ezgilere ya da gönül çelici sözlere kulaklarını tıkayabiliyorlardı. Ama kokudan kaçamıyorlardı. Çünkü koku, soluğun kardeşiydi. Onunla birlikte insanların içine giriyordu, yaşamak istiyorlarsa karşı duramıyorlardı. Hem de tam orta yerlerine gidiyordu koku, doğrudan kalplerine ve orada akla karayı ayırır gibi ayırıyordu ilgiyle aşağılamayı, iğrentiyle zevki, aşkla nefreti. Kokulara egemen olan, insanın kalbine egemen olurdu.
Kokulara egemen olan, insanın kalbine egemen olurdu.
Grenouille, bir kene kadar, kabuğundan çıkıp denizde çıplak etiyle dolaşan bir yengeç kadar duyarlıydı şimdi.
Bugüne kadar hep, büzülüp uzaklaşması gereken şeyin genel olarak dünya olduğunu sanmıştı. Oysa dünya değildi, insanlardı. Öyle görünüyordu ki dünyada, insanları boşalmış bir dünyada pekâlâ yaşanabilirdi.
Kokuların öyle bir inandırıcılığı vardır ki sözden, gözle görmekten, duygudan, iradeden daha güçlüdür. Savılıp atılamaz bu inandırıcılık, soluduğumuz havanın ciğerlerimize işleyişi gibi, o da içimize işler, doldurur bizi, hepten ele geçirir, çaresi yoktur.
Her sanatta ve her zanaatta yetenek hiçbir şey ifade etmez ama deneyim, alçakgönüllülükle, çalışkanlıkla elde edilmiş deneyim her şeydir.
Parfümcü demek yarı yarıya, mucizeler yaratan bir simyacı demekti…
Gerçekten kim olduğunu sonunda öğrenmiş gibiydi: düpedüz bir dehaydı; artık biliyordu ki, hayatının bir anlamı, bir hedefi, bir amacı vardı: kokular dünyasında devrim yapmak…
Grenouille’un bildiği bir şey varsa o da, bu kokuyu ele geçirmezse hayatının hiçbir anlamı kalmayacağıydı.
içim ölmüş benim, ölmek istiyorum, ne olur, yardım edin de öleyim.
İnsan nereye baksa bir telaştır gidiyordu.
..anlaşılan Tanrı vergisi aklın ışığının daha binlerce yıl yanması gerekecekti ilkel inancın son kalıntılarının da defedilebilmesi için.
..oysa insanın aklını kullanabilmesi için en başta iç güvenine, huzura ihtiyacı vardı.
Bu güne kadar hep, büzülüp uzaklaşması gereken şeyin genel olarak dünya olduğunu sanmıştı. Oysa dünya değil insanlardı.
Kendi içinde kuruyup gitmek ya da kendini aşağı bırakmak arasında bir seçim yapmak durumunda kalan kene Grenouille, ikincisini seçmişti, hem de bu düşüşün son düşüşü olacağını pek iyi bile bile .
Yol yordamla ilgili ayrıntıları zerre kadar sevmezdi, çünkü ayrıntı hep zorluk demekti, zorluklarsa iç huzurunun bir süre bozulması anlamına gelirdi ki, buna hiç mi hiç dayanamazdı.
Başından beri mendeburun tekiydi. Yaşamaya sırf inat, sırf kötülük olsun diye karar vermişti.
İçi öylesine iğrenmeyle , dünyadan ve kendi kendinden iğrenmeyle doluydu ki , ağlayamıyordu bile …
Ne varki bütün deha ürünleri yalnızca ışık
saçmıyor, gölge de yapıyor, insanlara yarar
yanında eziyet ve sefalet de getiriyor
Bir cennet huzuru içindeydi. Fransa’nın en kimsesiz dağının başında, yerin elli metre altında, kendi mezarında gibi yatıyordu. Ömründe kendini bu kadar güven içinde hissettiği olmamıştı, anasının karnında bile.

Sessiz sessiz ağlamaya başladı. Böylesi bir mutluluk için kime teşekkür edeceğini bilmiyordu.

. “İcatlara kuşkuyla bakardı, çünkü her icat, bir kuralın bozulması anlamına gelirdi.”
Yolu bulmak zor değildi. Zor olanı, o kapalı yer yılgısı yüklü düşün, ilerledikçe içinde bir sel dalgası gibi çırpınıp yükselen, daha daha yükselen anısına karşı savaşmaktı.
Birdenbire yalnızlık çöktü içine. Gözlerini kapadı. İç âleminin karanlık kapısı açıldı, içeri girdi.
Biliyordu, bu kadar çok güzelliği kaldıramazdı.
Uyumak başarının ruhunu tehlikeye atardı.
Yaklaşan günün, özgür olarak yaşadığı ilk günün taze kokusu. Bu koku ona o zaman özgürlük vaat etmişti.
…ruhunun ülkesini kaplayan gecenin içinden kalbine, evine indi.
“Biraz çekilip bu çalışma ile dolu geçen günün bitiminde kendime, kalbimin odacıklarında küçük bir şölen vereceğim.”
Ve soluğunun rüzgârını gönderdi ülkeye.
Bir cennet huzuru içindeydi.
İnzivayı seçen insanlar vardır , bilinir …..,
Kendilerini yalnızlıkla cezalandırıp günahlarının ceremesini çekerler .
…. artık herhangi bir yere gitmek değil , uzaklaşmak , insanlardan uzaklaşmak istiyordu , o kadar .
Kokusuyla algılanan dünya ile dilin yoksunluğu arasındaki bütün bu gülünç oransızlıklar…
Bugüne kadar hep , büzülüp uzaklaşması gereken şeyin dünya olduğunu sanmıştı . Oysa dünya değildi , insanlardı . Öyle görünüyordu ki dünyada , insanları boşalmış bir dünyada pekâlâ yaşanabilirdi …
Eriştiği mutluluğa hazır değildi. Güvensizliği uzun zaman yeni kazandığı bilgiye ayak diredi.
Olan yalnız dinginlikti, öyle denebilirse eğer..
Tabii gerçi o gün, önünde açık olan ikinci şıkkı seçip susabilir ve doğumla ölüm arasındaki yolu, hayat üzerinden dolaşmadan geçebilirdi.
Kokulara egemen olan, insanın kalbine egemen olurdu.
Bir kere, sadece bir kere kendi gerçek benliğiyle anlaşılıp başka bir insandan kendi tek gerçek duygusuna, nefretine bir yanıt almak istiyordu.
Bu zamanda hiç kimseye güvenip yaklaşmaya gelmiyordu aslında …
Onu elde etmeliydi, sırf sahibi olmak için değil, yüreğinin dinginliği aşkına.
Yol yordamla ilgili ayrıntıları zerre kadar sevmezdi; çünkü ayrıntı hep zorluk demekti; zorluklarsa iç huzurunun bir süre bozulması anlamına gelirdi ki, buna hiç mi hiç dayanamazdı.
Ultra posse nemo obligatur .

KİMSE GÜCÜNÜN SINIRLARINI AŞMAYA ZORLANAMAZ .

Bedeni için gereksindiği, en az ölçüde besinle giysiydi. Ruhu içinse hiçbir gereksinimi yoktu.
Kokusuz çocuk, utanmak bilmez bir açlıkla kokluyordu onu, evet buydu olan!
..gözlerinin ucundaysa gözyaşı damlacıkları birikiyordu.
Bugüne kadar hep, büzülüp uzaklaşması gereken şeyin genel olarak dünya olduğunu sanmıştı. Oysa dünya değildi, insanlardı.
Sanki kokulardan oluşan kendi kendine öğrendiği bir söz dağarcığı vardı da, onun, istediği kadar çok sayıda yeni yeni koku cümleleri kurması ne oldu nak veriyordu.
İnsanın felaketi , sessizce odasında , ait olduğu yer olan odasında oturmak istememesinden gelir ..
Öyle görünüyordu ki dünyada, insanları boşalmış bir dünyada pekala yaşanabilirdi.
Bugüne kadar hep, üzülüp uzaklaşması gereken şeyin genel olarak dünya olduğunu sanmıştı. Oysa dünya değildi, insanlardı.
….içim ölmüş benim , ölmek istiyorum , ne olur yardım edin de öleyim !!
Mutluluğun ne olduğunu şimdiye kadarki ömründe bilmemişti . Çok çok , seyrek olarak , belirsiz bir hoşnutluk duyduğu olmuştu …
Bugüne kadar hep, büzülüp uzaklaşması gereken şeyin genel olarak dünya olduğunu sanmıştı. Oysa dünya değildi, insanlardı. Öyle görünüyordu ki dünyada, insanları boşalmış bir dünyada pekala yaşanabilirdi.
Kokulara egemen olan, insanın kalbine
egemen olurdu.
…..hayatta kalabilmek için kendi kendini vazgeçilir kılmıştı , ta baştan beri ..
Bugüne kadar hep, büzülüp uzaklaşması gereken şeyin genel olarak dünya olduğunu sanmıştı. Oysa dünya değildi, insanlardı.
İçi öylesine iğrenmeyle, dünyadan ve kendi kendinden iğrenmeyle doluydu ki, ağlayamıyordu bile.
Kokuların öyle bir inandırıcılığı vardır ki, sözden, gözle görmekten, duygudan, iradeden daha güçlüdür.
Niyetlerini anladığı bir rakibine karşı üstün duruma geçerdi insan, artık onun çevirdiği dolaba kanmazdı.
Parfüm zaman içinde yaşar; gençliği, olgunluğu, yaşlılığı vardır. Ve ancak hayatının üç çağında da aynı hoş biçimde koku veriyorsa başarılı olmuş denebilir.
İnsanın aklını kullanabilmesi için en başta iç güvenine, huzura ihtiyacı vardı.
Dünyaya dışkısından başka bir şey verdiği yoktu; ne bir gülümseme, ne bir bağırış
Dirençli bir bakteri kadar inatçı, sessizce bir ağaçta bekleyip yıllar önce ele geçirdiği küçücük bir damla kanla geçinen kene kadar kanaatkârdı.
Paris her yıl on binin üstünde bulunmuş çocuk, piç, yetim üretiyordu. (yıl 1749)
Ama şimdi, sonunda, bu karanlık düşünceler bitmişti
Onu en çok rahatlatan şey insanlardan uzaklaşmak olmuştu
Onu elde etmeliydi, sırf sahibi olmak için değil, yüreğinin dinginliği aşkına.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir