Mustafa İslamoğlu kitaplarından Esma-i Hüsna 2. Cilt kitap alıntıları sizlerle…
Esma-i Hüsna 2. Cilt Kitap Alıntıları
Ya Ğâlib, Ya Allah!
Hakikat galiptir, ona galip gelecek yoktur!
Bizi batıla hasım, hakka hısım eyle!
Kulun gücünün bittiği yerde Allah’ın yardımı başlar;
Bizi eşsiz yardımına muhatap eyle!
Hakikat galiptir, ona galip gelecek yoktur!
Bizi batıla hasım, hakka hısım eyle!
Kulun gücünün bittiği yerde Allah’ın yardımı başlar;
Bizi eşsiz yardımına muhatap eyle!
Âmîn!
Hak ehli zafer odaklı değil sefer odaklı yaşar. Sonuç odaklı değil, emek odaklı çalışır. Hak ehli bilir ve inanır ki, yolun hak yolu olduktan sonra Davud ve Süleyman gibi sultan olmak da, Zekeriyya ve Yahya gibi kurban olmak da birdir. İlkini galibiyet, ikincisini mağlubiyet gibi görmek, tek dünyalıların bakışıdır.
S1670
S1670
İnsanın kendisini zorlayan bir şeye karşı direnmesi, maddi gücünden çok manevi gücüyle alakalıdır. Zira direnmeyi sağlayan güç kas ve lifin gücü değil, irade ve aklın gücüdür. İrade ve akla bu gücü sağlayan da iman ve ilimdir.
Eğer müminler hakikat-adalet-merhamet-ehliyet-meşveret ehli bir cemaat olurlarsa, bir kişi yirmi kişiye bedel olan organize ve disiplinli bir toplum haline gelirler. Aksi halde güçleri 1’e20’den 1’e 2’ye düşer.
Zalimin galibiyeti zulümdür, adilin galibiyeti adalettir. Haklının galibiyeti hakkı yüceltir, haksızın galibiyeti zulmü kabartır.
Ğâlib, daima yenen, asla yenilmez olan, eşsiz ve benzersiz mutlak galip olan özne demektir.
S1664
S1664
Namaz, insanın gücünü artıran manevi bir takviyedir.
Mümin, namaz sayesinde kazandığı güçle, hayat denizinde kopan fırtınalara karşı mücadele azmi kazanır. Bu azim sayesinde, hayat gemisini sahil-i selamete çıkarır.
Mümin, namaz sayesinde kazandığı güçle, hayat denizinde kopan fırtınalara karşı mücadele azmi kazanır. Bu azim sayesinde, hayat gemisini sahil-i selamete çıkarır.
Sabır, insanın nefsini dizginlemesi , yani direniştir. Yılgınlık, korkaklık, çöküntü ve dert yanmanın zıddıdır.
S1661
S1661
Erdem ve takvada birbirinizle dayanışma içinde olun, günahkarca kötülük ve düşmanlıkta değil; artık Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: Çünkü Allah’ın cezası pek çetindir. (Maide (5:2)
Allah Rasulü Fatiha 5. ayetle şöyle dua yaparak amel etmiştir. Allah’ım! Sana şükretmek ve Sana kulluk etmek hususunda bana yardım et!
S1660
S1660
Mecîd olan Allah’ın tecellilerinden biri de, vahiyle inşa olmuş mü’minlerin şan ve şerefini yüceltmesidir.
İbrahimi iman, şerefi ırktan, soydan, boydan, atadan ve ecdattan alan bir iman değildir.
S1640
S1640
Olmak sahici bir duruş, görünmek sahte bir duruştur. Olmak hakikattir, görünmek imajdır. Olmak olgunlaşmakla ilgilidir, görünmek ise gösterişle ilgilidir. Mesela temiz olmakla temiz görünmek arasında mahiyet farkı vardır.
El-Mecîd, çok şanlı, eşsiz benzersiz ve şeref sahibi, özünde şerefli, işinde mükemmel, lûtfunda cömert, kereminde sınırsız, şanı pek yüce olan mutlak ve sonsuz özne demektir.
S1636
S1636
Temyize dayalı İslam aklı, seçip ayırmayan, süpürüp alan veya atan her türlü toptancı yaklaşımı dışlar.
S1633
S1633
İnsan bir kez güce tapınmaya görsün, bu tapınmanın onu ne derekelere düşüreceğini, yine Nietzsche’nin şu sözlerinde tüm çıplaklığıyla görürüz:
Başkalarının ıstırap çektiğini görmek, kendini iyi hissettirir; başkalarına ıstırap çektirmek daha da iyi hissettirir: Zulüm olmazsa şenlik olmaz.
Başkalarının ıstırap çektiğini görmek, kendini iyi hissettirir; başkalarına ıstırap çektirmek daha da iyi hissettirir: Zulüm olmazsa şenlik olmaz.
Thomas Hobbes Bilginin amacı güçtür der. Gücü kutsayan bu yaklaşıma karşı İslam bilginin amacını hikmet olarak koyar.
S1624
S1624
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Güç sarhoşluğu, sarhoşlukların en tehlikelisidir.
Kul bu dünyada, ilahi davete icabet edip etmemekte hürdür. Bu dünya imtihan dünyasıdır. İlahi davete icabet etmeyenler, bu tercihlerinin hesabını ahirette vereceklerdir.
Allah irade verdiği kullarını mecbur değil mesul tutarak davet eder. Allah’ın kullarını kendi lehlerine olan amellere davet etmesi, O’nun Mucîb isminin tecellisidir.
S1616
S1616
Erkek olsun kadın olsun, çaba gösteren hiç kimsenin çabasını boşa çıkarmayacağım; sizler karşılıklı birbirinizi tamamlayan parçalarsınız. Kötülükten ve kötülük diyarından hicret edenlere, yurtlarından sürülenlere, yolunda eziyet çekenlere, savaşanlara ve öldürülenlere gelince: Onların kötülüklerini mutlaka örteceğim ve elbet onları Allah’tan bir ödül olarak zemininden ırmaklar çağlayan cennetlere sokacağım; zira ödüllerin en güzeli Allah katındadır. (Ali İmran 3:195)
Mucîb olan Allah dualara icabet eder. Fakat dualar ilahi icabet yasasına uygun edilmelidir. Nedir o ilahi icabet yasası?
Elinden geleni yapmak, tüm çabasını ortaya koymak, artık elden gelen bir şey kalmadığında o elleri Allah’a açmaktır.
Elinden geleni yapmak, tüm çabasını ortaya koymak, artık elden gelen bir şey kalmadığında o elleri Allah’a açmaktır.
Belayı ufukta görseniz dahi, Allah’ın kapısından umut kesmeyiniz!
İnsan bittim ya Rab! deyince, Rabbinden Yettim kulum! cevabını alır. Tıpkı şu ayette buyurulduğu gibi:
(Allah) değilse kimdir dua ettiğinde darda kalanın yardımına yetişecek olan ve sıkıntıyı giderecek olan? (Neml 27:62)
S1614
(Allah) değilse kimdir dua ettiğinde darda kalanın yardımına yetişecek olan ve sıkıntıyı giderecek olan? (Neml 27:62)
S1614
Kulun Allah’tan istediklerinden çıkarı olan taraf sadece kuldur. Fakat Allah’ın kulundan istediklerinden çıkarı olan da yine kuldur.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Eğer bir insan dua ediyor da onun duası Allah katında kabul görmüyorsa, NAZARİ ÇERÇEVE’de dile getirildiği gibi, ya niyetinde bir problem, ya Allah ile ilişkisinde bir problem, ya da talebinde bir problem vardır.
S1613
S1613
Elinden geleni yapmayanın, ellerini açmaya hakkı yoktur. İnsan bir şeyi Allah’tan ister de o konuda elinden geleni yapmazsa, isteğinde samimi değil demektir.
El-Mucîb, dualara icabet eden, çağrılara cevap veren, dileyeni/dilediğini arzusuna ulaştıran mutlak ve sonsuz, eşsiz ve benzersiz özne demektir.
S1606
S1606
Ya Karîb, Ya Allah!
Kendi gurbetinde yaşayan beni,
Sensizliğe mahkûm etme ya Rabbi!
Yanılıp yenilerek terk etsem de kendimi,
Kerem et, Sen beni terk etme ya Rabbi!
Kendi gurbetinde yaşayan beni,
Sensizliğe mahkûm etme ya Rabbi!
Yanılıp yenilerek terk etsem de kendimi,
Kerem et, Sen beni terk etme ya Rabbi!
Âmîn!
Kur’an’da Karîb isminin geldiği ilk ayet, Tevbe bağlamında gelir. Bununla zımnen vurgulanan, Allah’a tevbe ederken aracılar koymayın! uyarısıdır. Hıristiyanlar bunu yaptığı için, Allah’ın yerine papazı, Allah’a tevbenin yerine papaza günah çıkarmayı koymuşlardır.
S1599
S1599
Manevi olan, maddi olandan daima daha büyüktür, daha güçlüdür, daha etkilidir, daha kalıcıdır, daha değerlidir. Ruh manevi, beden maddidir. İman manevi, kas gücü maddidir. Akıl manevi, beyin maddidir. Can manevi, ceset maddidir. İrade manevi, organ maddidir.
Allah’a yaklaşmak, zaman ve mekânda sabit veya hareketli bir cisme yaklaşmak gibi değildir. İnsan Allah’a takva, iman ve salih amel ile yaklaşır. Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir buyuran Allah’tır (57:4)
S1595
S1595
Kişiyi Allah’a yaklaştıran her şey kurban’dır.
El-Karîb, çok yakın, yakınlıkta sınır tanımayan, yakın olma eyleminde eşsiz benzersiz olan özne demektir.
S1594
S1594
Allah insana akıl, irade ve vicdanı emanet etmiş ve bunları korumayı da insana bırakmıştır.
Hafîz olan Allah insana sınırlar koyar. Allah’ın koyduğu sınırlar, insanı kendi ayartıcı benliğinin ve içgüdülerinin şerrinden korumak içindir.
S1590
Hafîz olan Allah insana sınırlar koyar. Allah’ın koyduğu sınırlar, insanı kendi ayartıcı benliğinin ve içgüdülerinin şerrinden korumak içindir.
S1590
Allah’ın her emir ve yasağının ardında yatan hikmet insanın korunmasıdır. Böylece Allah insanı, sadece başkalarının şerrinden değil, kendi güdülerinin şerrinden de korumuş olur.
S1587
S1587
Allah’ın koruduğu dünyayı, kendisine emanet edilen insan da korumalıdır. Böyle yapmazsa emanete ihanet etmiş olur. Ayetin dediği gibi, kendi elleriyle yaptığı, gelip kendini bulur. Kur’an şöyle der: İnsanların yaptıkları yüzünden, karada ve denizde fesat çıktı. (30:41)
Gezegenlerin dizilişindeki hassaslık, yörüngelerinin asla tesadüfün eseri olmadığını göstermektedir.
Güneş ile Dünya arasındaki hassas mesafe sayesinde dünyada hayat mümkün olabilmiştir.
S.1584
Güneş ile Dünya arasındaki hassas mesafe sayesinde dünyada hayat mümkün olabilmiştir.
S.1584
O’nun sonsuz kudret ve otoritesi gökleri ve yeri kaplamıştır; üstelik onları görüp gözetmek O’na güç gelmez: zira yüce ve azametli olan yalnızca O’dur. (Bakara 2:255)
Kâinatın akıl almaz düzeni, Hafîz ismi sayesinde korunur. Bu düzeni sağlayan kozmik yasaları, Hafîz olan Allah koymuştur.
İnsan Allah dışındaki her hangi bir varlığın kendisini her türlü kötülüğe karşı koruduğuna inanırsa, o varlığı Allah’a şirk koşmuş olur. Zira bu vasfa sahip olan sadece Allah’tır.
S.1582
S.1582
Gücü kuvveti yerinde, makam ve mevki sahibi, kudretiyle milyonları titreten nice kibirli ve küstah insanı yere sermeye bir tek mikrop yeter. O mikrop ki, onu çıplak gözle görmek için 30.000 kat büyütmek gerek.
Allah’ı Mevlâ edinmek, O’nu koruyucu dost, yoldaş ve sırdaş edinmektir. Zira O, en iyi ve en güzel Mevlâ’dır.
Kulluk edeceği tanrıyı seçme ya da Allah’a ait bir niteliği başka bir varlığa verme yetkisini kendisine tanıyan bir akıl, gerçekte kendisini tanrılaştırmıştır. İnsanın Tanrısını ya da onun yetki ve sınırlarını kendisinin belirleyeceğini düşünmesi, sahte tanrılara kul köle olmasından daha vahim bir sapmadir.
S.1569
S.1569
İnsan sırrını Allah’a açıyorsa, bu duanın en rafine halidir. Tevbe ve istiğfar, sırrı Allah’la paylaşmanın bir çeşididir.
O kulunu yalnızca dışarıdan gelecek zararlara karşı korumaz, aynı zamanda insanın kendi kendisine vereceği zararlardan da korur.
Allah mü’minin velisidir, mümin Allah’ın velisidir. Yani Velî Kur’an’da hem Allah, hem de insan için kullanılmıştır (10:62). Fakat Mevlâ sadece Allah için kullanılmıştır. AllahMevlâ’nızdır(3:50).
S.1564
S.1564
El-Mevlâ; dost olanı koruyup kollayan, kendisine dayanılan, yardımı eşsiz benzersiz olan, dostluğu insanı bir zırh gibi kuşatan mutlak ve sadık dost anlamına gelir.
Allah mustaz’afların (zayıf bırakılmışların) müstekbirlere (kibirlilere) galip gelmesini murad etmişti. Fakat sünnetullah gereği, Allah’ın bu muradı insanın da muradı olmalıydı ki gerçekleşsin.
S.1560
S.1560
Sosyolojik bir gerçektir ki, bir sonraki medeniyet bir önceki medeniyetin mirası üstüne yükselir.
İstanbul’un fethinin önemi, bir imparatorluk başkentinin savaşla ele geçirilmesinden değil, bir medeniyetin mirasına sahip çıkılmasından kaynaklanmaktadır.
S.1559
İstanbul’un fethinin önemi, bir imparatorluk başkentinin savaşla ele geçirilmesinden değil, bir medeniyetin mirasına sahip çıkılmasından kaynaklanmaktadır.
S.1559
Görevi Kabe’yi korumak olanların Kabe’yi yıkması, ebabil kuşlarının, Fil Ordusu dururken Kabe’yi taşlaması kadar vahim bir durumdur.
İşgalci Fill Ordusu egemen gücün her çağda görülen örneğidir. En iri hayvan olan fil büyük ama haksız olanı, ebabil ise küçük ama haklı olanı temsil eder. Allah, tek ve gerçek büyüktür. Güce tapınan her ahlaksız güç er geç gazaba uğrar.
S.1547
S.1547
İnsan parçayı bütün zannederse, bütünü gözden kaçırır. Bütünü gözden kaçıran, parçayı bütün sanır. Parçayı bütün sanan, olan bitenin hakikatini kavrayamaz.
S.1545
S.1545
Nebi, haberin öne çıktığı bir terim; rasul, habercinin öne çıktığı bir terimdir. Birincide vurgu haberin kendisine, ikincide ise haberi taşıyanadır.
S.1543
S.1543
(Ey insan!) Görmez misin ki, gökten su indiren Allah’tır? Ki bu sayede yeryüzü yeşillenmektedir. Çünkü Allah dilediği şeyi cömertçe lütfeder, (nankörün nankörlüğünden) haberdar olur. (Hac 22:63)
Latîf olan Allah’ın lûtfunun büyüklüğünü, sadece yeryüzüne inen yağış açısından aldığımızda bile, ilahi lûtfun büyüklüğü karşısında insanın nutku tutulmaktadır.
Latîf olan Allah’ın lûtfunun büyüklüğünü, sadece yeryüzüne inen yağış açısından aldığımızda bile, ilahi lûtfun büyüklüğü karşısında insanın nutku tutulmaktadır.
Değişme yeteneğini kaybeden, yaşarken ölmüş demektir. Zira öğrenemeyen değişmez. Gerçek ölüm, öğrenememektir.
S.1524
S.1524
Şunu unutmamak lazım ki; iyi adam kötü rüya görür, kötü adam iyi rüya görür. Eğer insanların karnesi gördükleri rüyalara bakılarak tutulsaydı, bu karne âlemin en aldatıcı karnesi olurdu.
S.1521
S.1521
Peygamberlerin dışında kalan herkes, ilmi, irfanı, ihsanı, ihlâsı, takvası ve zühdü ne olursa olsun, rüyasını bir bilgi kaynağı ve bir delil olarak takdim edemez.
Ya Ber, Ya Allah!
İyilik yapıp bunun ödülünü Senden bekleriz,
Bilmeyiz ki, bu da Senin bize iyiliğindir.
İyiliğini üstümüzden çekme, sonra neyleriz?
Eksiğiz, noksanız, kuluz, bizi affınla sevindir!
İyilik yapıp bunun ödülünü Senden bekleriz,
Bilmeyiz ki, bu da Senin bize iyiliğindir.
İyiliğini üstümüzden çekme, sonra neyleriz?
Eksiğiz, noksanız, kuluz, bizi affınla sevindir!
Âmîn!
Hiç kimse insana, Allah kadar iyilik yapamaz. Şu halde insan da hiç kimseye Allah’a yaptığı nankörlük kadar nankörlük yapamaz. Allah şöyle emreder: Allah’ın sana iyilik ettiği gibi, sen de iyilik et! (28:77) İnsanın iyilik yapması, Allah’ın kendisine ettiği iyiliğe bir mukabeledir.
Yaptığını düşündüğün her iyilik, aslında senin başkalarına değil, Allah’ın sana yaptığı bir iyiliktir. O halde iyilik yaptığın için şükretmelisin.
Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe fazilete ulaşamazsınız; zaten ne infak ederseniz edin, kesinlikle Allah onu ayrıntısıyla bilir. (Ali İmran 3:92)
Birr, Kur’ani bir kavramdır. Su katılmamış, saf iyiliği ve erdemi ifade eder. Birr anlamındaki bir iyilik, fıtrat üzerinde yükselen bir iyiliktir. Zira insan fıtratı iyidir ve iyiliği sever.
Birr, iyiliğin tamamını kuşatan hayır manasına gelir.
S.1506
S.1506
El-Ber; eşsiz iyi, sonsuz iyilik sahibi, vaat ettiği iyiliği hep tutan, sonsuz ve mutlak erdemin eşsiz ve benzersiz kaynağı olan özne demektir.
İnsanoğlunun öldükten sonra hesap vermek üzere yeniden dirilişi el-Kaim olan Allah’ın tecellisi olan muazzam bir kıyamdır.
S.1503
S.1503
Namazın hakkı bazen yanlış ve yamuk niyetler yüzünden, bazen gösterişçi dindarlık yüzünden, bazen ruhunun öldürülüp sadece şekline bağlı kalınmak suretiyle yenmektedir.
S.1501
S.1501
Kıyam cansızları temsil eden dağları, rüku hayvanlar dünyasını, secde bitkiler dünyasını temsil eder. Dağlar insanın elementer yanını, hayvanlar güdüsel yanını, bitkiler ise kimyasal yanını temsil eder.
Namaz ibadettir, kulluktur, ilahi davete icabettir, Allah’ın emrine inkıyattır. Bütün bunlar doğrudur. Fakat namaz, aynı zamanda harekettir. Namaz kılmak, harekete geçmektir.
S.1500
S.1500
Allah insanları yaptıklarına bakarak yönetir, çekip çevirir, gözetir. Kaim isminin nasıl tecelli edeceğini, kulun tercihi ve yaptıkları belirler.
S.1497
S.1497
El-Kaim, Hay ve Kayyum olan Allah’ın, mecazi anlamda sürekli kıyamda olduğunu ifade eder.
S.1495
S.1495
Namaz ikame edildiği zaman, kıymet kazanmış ve kılana kıymet katmış olur. İşte namazın ikamesi budur.
Namaz kılma emri ile gelen ekame fiili, değerini koruyarak ve hakkını vererek kılmayı ifade eder.
S.1494
Namaz kılma emri ile gelen ekame fiili, değerini koruyarak ve hakkını vererek kılmayı ifade eder.
S.1494
Allah zatıyla ulaşılamaz ve aşkındır, sıfatıyla ise insana şah damarından yakındır.
S.1488
S.1488
El-Muteal, aşkın varlık, mutlak ve sonsuz ulu, yüceliğinin sınırı bulunmayan, her türlü sınır ve kayıttan münezzeh olan yüce ve ulvi özne manasına gelir.