İçeriğe geç

Esir Şehrin Mahpusu Kitap Alıntıları – Kemal Tahir

Kemal Tahir kitaplarından Esir Şehrin Mahpusu kitap alıntıları sizlerle…

Esir Şehrin Mahpusu Kitap Alıntıları

Ulan sizde hiç utanma yok mudur? Aslanın adı çıkmış, çakallar baş kesmede.
Fukaraların da içinde eli açık, kıyamet gibidir.
Anadolu hakkında hiçbir fikri olmamasına gittikçe daha çok üzülüyor, bu bilgisizliğinden gitgide daha çok utanıyordu. Hemen Avrupa’yı, bütün Amerika’yı, Afrika’nın yarısını, hemen hemen bütün Uzak Şark’ı dolaşmış bir Türk olarak Anadolu’yu tanımamak düpedüz ayıptı.
Candarmalarla korunan kat kat duvarları, gardiyan ceplerindeki kocaman anahtarlarla kilitli sayısız demir kapıları aşıp karısı Nermin’in, kızı Ayşe’nin hayalleri, anıları bile kendisine ulaşamıyordu. İçine düştüğü yalnızlığın ne benzeri vardı ne de boğuşmak için tutulacak bir yanı
“Bana sakın kızmayın Nermin! Suç benim değil. Başka türlü davranılabilirdi sanmayın. Bir kere daha söylemiştim. Hatırlarsınız. Vallahi bugün iki yol yoktur.”
Halk deyip geçiyoruz. ‘Halk’ dediğimiz şey, sanki bir kalıptan çıkıyormuş gibi Halkları meydana getiren kişilerin ruhlarındaki ayrıntıları tanımak lazım.Bu da ancak halkın çeşitli grupları içinde yaşamakla elde edilebilir.
Korkunç bir mağaranın karanlık boşluğunu dinler gibi yüreğine kulak verdi. Şaşılacak şey! Tedirginlik ruhunda değil, etinde kemiğindeydi.
Bazı bazı düşünüyorum da … insanları yargılamak işini üstlerine alanlar, ne ağır sorumluluk yükleniyorlar.
.
“Dünyanın bütün kadınları güven ister,”
.
Bu dünya da ne olduklarını bilmeden neleri arzuluyoruz budala gibi
Bakarsan, azıcık doğru gibi Ama nice doğru görünenler yanlış çıkmadı mı? Bence insan en çok görünüşe aldanıyor. Doğru sandığınız yerde yanılıyorsunuz.
.
Yüreğini apansız yaşama sevinci kavradı, derisini ürperterek bütün gövdesine yayıldı. Yaşama sevinci fukara, aptal bir sevinçti ama, hiçbir engelin durduramadığı kadar güçlüydü.
.
Kendi değerimizdekilerin yada kendimizden üstün olanların pisliğini neden pislik saymıyoruz? Biz ancak kendimizden aşağıda gördüklerimizin pisliklerinden iğreniyoruz. Bizim pislik anlayışımız , biraz şey … yani biraz daha pis
“Sevgililerimize karşı hep tetikte dururuz. Güçsüz yanlarımızı onlardan hep saklamaya çalışırız. Kızın başka! Kızına karşı kendini bırakabilirsin.”
Mahpusluk, insanoğlunun bulduğu dört başı denk namussuzlukların en rezili…Mahpusluk ilk dakikasında insanın ruhunu alçaltan birşey…
Hayal kurmak, insanoğlunun insan olarak yaşamaya başladı başlayalı bulduklarından bir bakıma en yücelticisi, en büyüğü, bir bakıma da en alçaltıcısı, en değersizi…
Bence bu dünyada kadın milletinin yüzde doksan dokuzu güvenden başka hiçbir şey istemiyor. Aşk maşk, para mara, güzellik müzellik hep laf Kadın kısmı yalnız güvenlik arar. Güven dediğimiz meret de lafla olmuyor.
Hakçası biz ilk seçimde ağalardan, şeyhlerden hiçbir zorluk görmedik. Şeyhler baş müritlerini, ağalar konak imamlarını gönderdiler. Bunlar da bütün köylüler adına sandıklara oyları doldurdu.
“Evet, bizim memleketin idealistleri çok acıklı insanlar ”
Her şeyden korkardık. Vakitsiz horoz ötse Gece sakız çiğneyen olsa Hep korkardık. Aydınlıktan, karanlıktan korkardık. Şimdiyse hiçbir şeyden korkmaz oldum. Bu sefer de bu kadar korkusuz olmaktan korkuyorum galiba
Hayal kurmak, insanoğlunun insan olarak yaşamaya başladı başlayalı bulduklarından bir bakıma en yücelticisi, en büyüğü, bir bakıma da en alçaltıcısı, en değersizi
Nice doğru bilinenler yanlış çıkmadı mı?
Bence insan en çok görünüşe aldanıyor.
Doğru sandığınız yerde yanılıyorsunuz.
Okumuşluğun var mı senin?”
“Var, evet.”
“Bak ne iyiymiş ‘iyiymiş’ dedimse, okumuşluk iki yüzlü kılıçtır. Çeviremedin mi, senin elindeyken gelir boynunu alır.
Gizlilik, alçaklıkları, yalancıliklari, korkaklıkları, kahramanlıklardan daha kolay örtüyor. Gizli işlerde, olup bitenleri günü gününe izleyemeyeceğiniz için, namussuzlar, namusluları kolayca lekeleyebiliyorlar.
Ayaklarındaki pisliği yüzlerine sürerek temizlenen kara sinekler gibi.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Bazı insanlar, sevdiklerini, belli bir çevreyle beraber değerlendirirler. Başka bir çevrede onları hemen yadırgarlar!
Dünyada senden başka hiçbir şey kalmadı mı, sen de kalmamış oluyorsun!
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Köprüyü geçene kadar ayıya neden dayı diyorsunuz? Köprünün başını ayı tutmuş gibi geliyor. “Ayıyı tepeleyip geçmek zor! Dayı deyip sıyrılmak kolay,’ diyorsunuz. Girdiğiniz yolda köprü bir tane olsa, belki haklısınız! Girdiğiniz yol: politika Durmadan köprü geçeceksiniz. Güç yetirebileceğinize aklınız varsa, ilk köprüde ayıya dayı demezdiniz! Daha birinci köprüde, kolaya kaçtığınızı gören namuslu insanlar sizi bırakacak. Tevfik Fikret’ten kopup Ali Kemal’le kalıyorsunuz! Ayıların arasına büsbütün güçsüz giriyorsunuz. Her köprüyü geçtikçe, arkanızda ayıların tuttuğu köprüler bırakmaktasınız. Peki biraz ilerde, dört yanınızı çepeçevre kuşatan ayıların istediklerini nasıl yapmamazlık edebileceksiniz? Bir zaman sonra artık paralanmayı göze almanın bile faydası kalmayacak. Köprüyü geçene kadar ауıya dayı demek, ayılara yem olmayı başından kabullenmek demektir.”
Bazı insanlar, sevdiklerini, belli bir çevreyle beraber değerlendirirler. Başka bir çevrede onları hemen yadırgarlar!
Yaşama sevinci dediğimiz duygu ne garip çıkıp gittikten sonra insanın içinde, utanca benzeyen buruk bir şey bırakıyor, bütün yalınkat sevinçler gibi
Güven verici, dinlendirici yalnızlık İçindeki karanlık mağarada umutsuzluğun aç bir ayı gibi homurdanarak uyandığını sana duyurmayan bir yalnızlık.
Çoğu zaman, kuşkularımıza doğru yaşıyoruz. Korkularımızın çoğu, kuruntularımızdan geliyor. Yaşamanın temposunu hızlandırmaya çabalamasak saçma korkularımızın çoğundan kurtuluruz!
Dünyada senden başka hiçbir şey kalmadı mı, sen de kalmamış oluyorsun!
Bir milletin dış düşmanlarla çarpışması bazı işleri kolaylaştırıyor. Toplumun her katından insanlar bir araya geliyorlar. İç kötülüklerle uğraşırken durum böyle değil Var gücümüzle yaptığımız bir iş üstündeyken aramızdaki din, bilgi, zanaat ayrıntıları işlemiyor. Varılacak yere birlikte varıldıktan sonra durumun birden çetinleşmesi de bundan
İhsan, cezaevleri için, Burası çıplak adamlar ülkesi,” demişti. Buradaki çıplaklık, üst başla ilgili değil, insanların içyüzleriyle ilgili Dışarda insanı insandan saklayan çeşitli perdeler, peçeler, maskeler, burada birkaç güne varmadan sıyrılıp düşüyor. Bir araya kapatılmış olmak hiçbirimizde, olduğumuzdan başka türlü görünebilmek gücü bırakmıyor. Kendilerini olduklarından başka türlü göstermeye çabalayanlar ancak bir iki hafta dayanabiliyorlar. Dışarda da bu böyle ama, ne sizin beni araştırmaya vaktiniz var ne de benim sizi.”
Hepsinin kendi dertleriyle baş başa oldukları, kalabalıkta tek tek yaşadıkları belliydi. Dışarda da bunun böyle olup olmadığını düşündü. Galiba dışarda da, hele milletlerin milletçe acı çektikleri sıralarda, insanlar hem yapayalnızdılar hem de öteki yalnızlar tarafından sürekli olarak itilip kakılıyorlardı. Böyle zamanlarda insan yüreğini, aklını, hatta şuuraltını birileri hep gözetliyor gibi tedirginlik duyar. Bir çeşit çıplak kalmanın utancıyla bunalır. Acaba hepimizi olduğumuzdan biraz daha aptal, biraz daha hırçın yapan, yaşadığımız bu karanlık günler mi?
Kendi değerimizdekilerin ya da kendimizden üstün olanların pisliğini neden pislik saymıyoruz? Biz ancak kendimizden aşağı gördüklerimizin pisliklerinden iğreniyoruz. Bizim pislik anlayışımız, biraz şey Yani biraz daha pis.
Şu anda yalnız kalmaktan başka bir şey istemiyordu. Bu isteğinde yanılıp yanılmadığını araştırdı. Yalnızlık istiyordu ama, dönemeçleri zaman zaman Bekirağa Bölüğü’ndeki gibi bir başka yılgınlığa çıkan yalnızlığı değil! Güven verici, dinlendirici yalnızlık İçindeki karanlık mağarada umutsuzluğun aç bir ayı gibi homurdanarak uyandığını sana duyurmayan bir yalnızlık.
Kamil Bey, gazeteyi gönülsüz gönülsüz alıp yatağın önüne oturdu. Ne zaman bu pis gazeteyi okumak zorunda kalsa, ellerinin kirlendiği duygusuna kapılıyordu. Sanki kağıdı pisliktendi. Bu pislik, Türkçeye işleyerek insanın beyninin içini bile kirletiyordu.
Memleketin çeşitli çevrelerinden çeşitli insanları tanımak ne büyük bir kazanç olur. ‘Halk’ deyip geçiyoruz. ‘Halk’ dediğimiz şey, sanki bir kalıptan çıkıyormuş gibi Halkları meydana getiren kişilerin ruhlarındaki ayrıntıları tanımak lazım. Bu da ancak halkın çeşitli grupları arasında yaşamakla elde edilebilir.
Araba bayram kalabalığı yüzünden bir türlü hızlanamıyordu. Düşman ayağı altına düşmüş bir şehrin bayrama hazırlanması Kamil Bey’e birden dokundu. Bu da herhalde bir çeşit şartlı refleks olmalı Anadolu’da bir cephe var Avrupa’dan gelen haberlere göre düşman cepheye top, silah, cephane yığmaktaymış. Öyleyken bu insanlar nasıl bu kadar kaygısız?
Mahpusluk bir çeşit hastalıktı. “Önce kendine karşı güçsüz oluyorsun. Hiç kimseden hiçbir şey beklemediğin halde insanlardan korkuyorsun! Evet, mahpusluk, insanoğlunun bulduğu dört başı denk namussuzlukların en rezili Mahpusluk ilk dakikasında insanın ruhunu alçaltan bir şey O kadar ki, ayrıca ete kemiğe, akla mideye yapılan işkenceler, bunun alçaltıcılığını artıramıyor, araya bir boğuşma soktuğundan bir bakıma azaltıyor bile.”
“Çoğu zaman, kuşkularımıza doğru yaşıyoruz. Korkularımızın çoğu, kuruntularımızdan geliyor. Yaşamanın temposunu hızlandırmaya çabalamasak saçma korkularımızın çoğundan kurtuluruz!
İnsanları yargılamak işini üstlerine alanlar, ne ağır sorumluluk yükleniyorlar.
Yaşama sevinci dediğimiz duygu ne garip Çıkıp gittikten sonra insanın içinde, utanca benzeyen buruk bir şey bırakıyor, bütün yalınkat sevinçler gibi
Korkularımızın çoğu, kuruntularımızdan geliyor.
Hayal kurmak, insanoğlunun insan olarak yaşamaya başladı başlayalı bulduklarından bir bakıma en yücelticisi, en büyüğü, bir bakıma da en alçaltıcısı, en değersizi
Güven verici, dinlendirici yalnızlık Içindeki karanlık mağarada umutsuzluğun aç bir ayı gibi homurdanarak uyandığını sana duyurmayan bir yalnızlık.
‘Halk’ deyip geçiyoruz. ‘Halk’ dediğimiz şey, sanki bir kalıptan çıkıyormuş gibi
Halkları meydana getiren kişilerin ruhlarındaki ayrıntıları tanımak lazım Bu da ancak halkın çeşitli grupları içinde yaşamakla elde edilebilir.
Çoğu zaman, kuşkularımıza doğru yaşıyoruz. Korkularımızın çoğu, kuruntularımızdan geliyor. Yaşamanın temposunu hızlandırmaya çabalamasak saçma korkularımızın çoğundan kurtuluruz!
Köprüyü geçene kadar ayıya dayı derler sözü, su katılmamış bir Osmanlı sözüdür. Osmanlıların, tarihleri boyunca iki karışlık köprüleri bile neden geçememiş olduklarını bundan daha iyi anlatan bir başka söz yoktur. Osmanlı, hiçbir zaman ayılara dayı demeden köprü geçmeyi göze alamadı. Bugün bile, İstanbul’un politikacıları Ankara’yı, ayılara dayı demediği için yadırgıyorlar.
Bence insan en çok görünüşe aldanıyor. Doğru sandığınız yerde yanılıyorsunuz.
Çoğu zaman, kuşkularımıza doğru yaşıyoruz. Korkularımızın çoğu, kuruntularımızdan geliyor. Yaşamın temposunu hızlandırmaya çabalamasak saçma korkularımızın çoğundan kurtuluruz!
Ölümde yaşamayı arıyorum, mahpuslukta hürlüğü
Kancıklıktan mertliği bekliyorum, sağlığı hastalıktan
Olabilmezlerden umuyorum
Olabilirlerin benden esirgediğini.
Yaşama sevinci dediğimiz duygu ne garip
Görüşmeye gittikleri günlerden birinde İhsan, cezaevleri için Burası çıplak adamlar ülkesi demişti. Buradaki çıplaklık, üstle başla ilgili değil; insanların iç yüzleri ile ilgili Dışarıda insanı insandan saklayan çeşitli perdeler, peçeler, maskeler burada birkaç güne varmadan sıyrılıp düşüyor.
İçine düştüğü yalnızlığın ne benzeri vardı ne de boğuşmak için tutulacak bir yanı
‘Halk’ deyip geçiyoruz. ‘Halk’ dediğimiz şey, sanki bir kalıptan çıkıyormuş gibi Halkları meydana getiren kişilerin ruhlarındaki ayrıntıları tanımak lazım Bu da ancak halkın çeşitli grupları içinde yaşamakla elde edilebilir.
Çoğu zaman, kuşkularımıza doğru yaşıyoruz. Korkularımızın çoğu, kuruntularımızdan geliyor. Yaşamanın temposunu hızlandırmaya çabalamasak saçma korkularımızın çoğundan kurtuluruz.
Çoğu zaman, kuşkularımıza doğru yaşıyoruz. Korkularımızın çoğu, kuruntularımızdan geliyor. Yaşamanın temposunu hızlandırmaya çabalamasak saçma korkularımızın çoğundan kurtuluruz.
İnsanların aptallıklarına da sınır yok!
On adım gittin de ayak izlerin silindi mi, yeniden kendine dönüyorsun! Hiç adımını atmamış gibi. –

– Dünyada senden başka hiçbir şey kalmadı mı, sen de kalmamış oluyorsun!

“Bana sorarsan kamil bey bu dünyada kadın milletinin yüzde doksan dokuzu güvenden başka hiçbir şey istemiyor “
Kaç dakikadır hiçbir şey düşünmedim. Hiçbir şey düşünmemek, insanın elinde mi?
İhsan, cezaevleri için, “Burası çıplak adamlar ülkesi,”demişti. Buradaki çıplaklık, üst başla ilgili değil, insanların içyüzleriyle ilgili Dışarda insanı insandan saklayan çeşitli perdeler, peçeler, maskeler, burada birkaç güne varmadan sıyrılıp düşüyor.
Kendi değerimizdekilerin ya da kendimizden üstün olanların pisliğini neden pislik saymıyoruz? Biz ancak kendimizden aşağı gördüklerimizin pisliklerinden iğreniyoruz.
Gâvurları bir çeşit, bizim islam gâvurlarımız bir çeşit
Sisli bir denizde, aykırı yönlere giden iki tekne gibi, bir daha, kıyamete kadar karşılaşmamak üzere ayrılıyor gibiyiz!
İstibdadı anlatıyorum, hürriyeti anlatıyorum, Meşrutiyet’i anlatıyorum. Aklım şu kadarına iyice erdi ki, biz bu millete bunları öğretmezsek işler yeniden sarpa saracak Hürriyet düzeni bu vatanda temelleşmezse bize kurtuluş yok
Bence insan en çok görünüşe aldanıyor. Doğru sandığınız yerde yanılıyorsunuz.
Evet, bu dünyanın yuvarlaklığına aklım yattı. Yuvarlak Yuvarlak olduğundan dönek Dönek olduğundan cıvık
Politikaya temiz iş diyen kim yahu?
Bizim İslam gavurlarımız bir çeşit
Dünyada çiçek sevmeyen insan var mıdır? Ben otları, ağaçları da severim. Otlar yabani ama, olsun, severim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir