Fakir Baykurt’un kitaplarından Eşekli Kütüphaneci Kitap Alıntıları sizlerle.
Eşekli Kütüphaneci Kitap Alıntıları
Ben kitaplarımdan ayrılınca nasıl yaşarım?
Beyim diyor, bizim yolumuz, köprümüz, çeşmemiz yok; kitaplığı ne yapacağız? Anlatıyorum ona: Eğer kitaplığınız olursa, yolunuz, çeşmeniz, köprünüz de olur.
Cahilliği yok edecek ilaç bilim değil mi? Evet,bilim. İşte o da kitapların içindedir. Cahilliği ancak okumakla yenebiliriz.
Sen beni sevmesen, elini nasıl tutardım?
Bizim halkımız çok yüzyıl öncelerinden beri uyur. Çok kötü biçimde afyonlanmış gibi uyur.
Kitaplara yapılan kıyım halka yapılan kötülüktür bence…
Barış her zaman savaştan iyidir… kutsal olan savaş değil, barıştır.
Türkiye’ye özgü acı bir durumdur. Aydınlık düşmanları hâlâ güçlü. Dostları ise çok dağınık.
Ben Ürgüp’ten ayrılırsam yaşayamam. Senden ayrılırsam hiç yaşayamam!
Seviyoooom, seviyoooom! Komşular sakın duyduk duymadık demeyin, ben işte bu kızı seviyoooom!
Beyim diyor, bizim yolumuz, köprümüz, çeşmemiz yok; kitaplığı ne yapacağız? Anlatıyorum ona: Eğer kitaplığınız olursa, yolunuz, çeşmeniz, köprünüz de olur!
Köye kitaplık açmak, çöle çeşme götürmek gibidir.
Eskiden cahillik fazlaydı; şimdi daha fazla.
Bilmezliğin tarlasına bir küçük kültür fidanı diktim.
Halkın karanlıkta kalmasını isteyenler, araç olarak dini her zaman, her işe kattılar.
Eğer geleceği kurtarmak istiyorsak, kitapları asıl çocuklara okutacağız.
Gönlün sığdığı yere köy sığar!
Köylere kitap götürmek, çöle su götürmek gibidir!
Karanlığı okuyup öğrenmekle, kafayı ışıklandırmakla yenebiliriz.
Bilmezliğin tarlasına bir küçük kültür fidanı diktim.
Yenilik getirmek ne zor imiş bizim Türkiye’ye? Işık getirmek ne zor imiş?
Elimin altındaki kitapları ışık topları gibi, karanlığın, hem de karanlıkçıların üstüne fırlatıp fırlatıp atasım geliyor.
Eskiden cahillik fazlaydı ;şimdi daha fazla. Gittikçe de artıyor. Bu nedenle bize yeni kitaplar gerekir.
Sık sık Fatih’in ünlü sözünü düşünüyorum. “Bir şehir kurmanın olmazsa olmaz üç yapısı vardır: Kitaplık, kanalizasyon, hamam.”
… halkımızın üstünde öyle bir karanlık var ki, yırtılacak gibi değil!
Önce biraz sen ol, biz senin yanında yetişelim, sonra bizim olmamıza sıra gelsin!
Kitap sevgisi diye bir sevgi vardır sanırım. Ana sevgisi, kardeş sevgisi, yâr sevgisi gibi bir sevgi.
Gönül dediğin bir sırça saraydır. Bir kez kırıldı mı, yapılmaz artık!
Beyim diyor, bizim yolumuz, köprümüz, çeşmemiz yok; kitaplığı ne yapacağız? Anlatıyorum ona: Eğer kitaplığınız olursa, yolunuz, çeşmeniz, köprünüz de olur!
Ben kitaplıklarımdan ayrılınca nasıl yaşarım?
Vaktiyle söyleyen ne güzel söylemiş: ‘Gönül dediğin bir sırça saraydır. Bir kez kırıldı mı, yapılmaz artık!’
Öyle dalmış ki
Yüzyıllar süren uykusuna
Uyandırmazsan uyanacak değil.
Yüzyıllar süren uykusuna
Uyandırmazsan uyanacak değil.
Eğer geleceği kurtarmak istiyorsak, kitapları asıl çocuklara okutacağız.
Devletimiz ancak bütçesini gerekli gereksiz işlere saçıp savurmayı biliyor.
Kitap sevgisi diye bir sevgi vardır sanırım. Ana sevgisi, kardeş sevgisi, yar sevgisi gibi bir sevgi. Bu sevgi insanın içinde doğuştan mıdır? Yoksa sonradan mı uyanır? Bunu bilmiyorum. Daha doğrusu, ben şöyle inanıyorum : Kitap sevgisi de bütün öbür sevgiler gibi doğuştan vardır; ama uyuyordur. Onun, zamanı gelince uyandırılması gerekir.
Halkın karanlıkta kalmasını isteyenler, araç olarak dini her zaman, her işe kattılar.
Millet kahvelere kapanıp çat çut kağıt oynamayı kitap okumaktan çok seviyor. Kadınlar da köylerde köşe başında, şehirlerde kabul günlerinde konuş ha konuş, çatlat ha çatlat…
Kadını erkeğin arkasına atan, onunla bir mecliste oturamayan, bir çatı altında kadın erkek birlikte bulunmak gerekince araya perde geren toplum hiç çağın toplumu olabilir mi?
Ama çocuklar her türlü insanla bağlantı kurabilmek için sevimli küçük köprülerdir.
Babama Eşekli Kütüphaneci derler. Ürgüp’ün içindeki kitaplığı yönetirken otuzdan fazla köyün halkına eşekle kitap taşıdığı için ona bu adı taktılar. Emekli olduğu halde hâlâ bu adla çağrılır. Bütün köylere tek tek gidip, yetişkinlere, çocuklara kitap verdi. Millet kitap okusun, kadınlar da kitap okusun diye yıllarca çırpındı babam.
Cahilliği yok edecek ilaç bilim değil mi? Evet, bilim. İşte o da kitapların içindedir. Cahilliği ancak okumakla yenebiliriz. Karanlığı okuyup öğrenmekle, kafayı ışıklandırmakla yenebiliriz.
Barış her zaman savaştan iyidir. Eskilerin dediği gibi, kutsal olan savaş değil, barıştır. Bu görüş bizim devlet felsefemizdir. Yurtta barış, dünyada barış ilkesi bize rahmetli Atatürk’ten kalmıştır. Bunu nasıl yok sayarız?
Bir toplumun en büyük yerleşiminden en küçük yerleşimine kadar her yerinde kitaplıklar varsa, halk kitap okuyorsa, o toplum her işine yetip artacak parayı bulabilir. Akıl uyanmayınca kafa çalışır mı? Kafa çalışmayınca para kazanılır mı? Aklı uyandıracak olan da kitap, kitaplıktır.
Bir tas sıcak süttür barış ve uyanan bir çocuğun gözlerinin önüne tutulan bir kitaptır.