İçeriğe geç

Eşekarısı Fabrikası Kitap Alıntıları – Iain M. Banks

Iain M. Banks kitaplarından Eşekarısı Fabrikası kitap alıntıları sizlerle…

Eşekarısı Fabrikası Kitap Alıntıları

Toplumun yaşadığı yerlerden kendimi soyutlamam gerektiğine inanarak hayatı ve diğerlerini çok ciddiye aldığımı fark ettim. Cinayetlerle sanki cinsiyetimi kanıtlıyor, doğum yapmış gibi hissediyordum. Fabrika, hayatı inşa etme çabamdı, diğer türlü olmasını istemediğim ilişkiyi değiştirme çabamdı.
Bana öyle geliyordu ki, hâlâ da öyle gelir, erkekler bunun için yaratılmış. Her iki cinsiyetin de özellikle iyi olduğu tek bir şey var. Kadınların doğum yapabilmesi ve erkeklerin öldürebilmesi. Biz – ben kendimi şerefli bir erkek olarak görüyorum – daha sertiz. Vururuz, iteriz, zorlarız ve ele geçiririz. Bu cinsel terminolojiye fiziksel olarak uzak kalmış olmam beni yolumdan alıkoyamaz. Çünkü onu iliklerimde, hadım edilmemiş genlerimde hissediyorum.
Kendime ve dünyaya bunu bir borç bildiğim için küçük Esmerelda’yı öldürdüm. Neticede iki erkek çocuğu haklamış biri olarak kadınları istisna tutuyormuşum gibi görünmek istemedim.
Onu öldürdüğümde Paul beş yaşındaydı, bense sekiz. Blyth’ı bir engerek yardımıyla devreden çıkardığım zamanın üzerinden iki yıl geçmişti ki Paul’den kurtulmak için bir fırsat yakaladım.
Başka ne yiyebilirim ki? Tadı da harika, Frankie oğlum, ben kendime kırlarda, ormanda saklanacak yer buluyorum, bol bol yürüyorum ve arabalara otostop çekip bir kasabaya geldiğimde inip gözüme kestirdiğim etli butlu bir köpek bularak ona dostuymuşum gibi davranıyorum, sonra da onu çalılıklara götürüp öldürüyorum ve afiyetle yiyorum. Bu kadar basit işte. Açık havada hayatımı yaşıyorum.

Onları pişiriyorsun, değil mi?

Elbette pişiriyorum, dedi Eric kızgın bir ses tonuyla. Sen beni ne sanıyorsun?

Sığınağın içine şöyle bir bakındım. Kesilmiş martı, tavşan, karga, fare, baykuş, köstebek ve kertenkele kafaları tam karşımda duruyordu. İki duvar arasında bir köşeden diğerine gerdirilmiş siyah ipin üzerinde kurumaya bırakılmışlardı. Hemen arkalarındaki duvarda ağır hareketlerle dönen zayıf gölgeler oluşturuyorlardı. Duvar dipleri boyunca ahşap ya da kaidelerin veya denizin teslim ettiği şişeler ya da teneke kutuların üzerindeki kafatası koleksiyonum adeta beni gözleriyle süzüyordu. Atların, köpeklerin, kuşların, balıkların ve koçların sarı kafa kemikleri Kiminin gagası açık, kiminin kapalı, dişleri pençe gibi kasılmış halde çıkıntı gibi duran yüzlerini Yaşlı Saul’e dönmüşlerdi.
Yaşlı Saul’ün kafatasının içindeki mumu yaktım. Derenin çok ötesindeki çamurda ölümle tanışmış olan o küçük yaratıkları öldüren şey o içi boş, sararmakta olan kemik küresi olmuştu. Eskiden köpeğin beyninin olduğu yerde duman çıkararak dalgalanan alevi izledim ve gözlerimi kapattım.
Silahı o yöne doğrulttuğun anda bütün gücü elinde hissedersin, tek bir parmak hareketiyle bu güç salıverilmeyi bekler. Bir sapan ise son ana kadar seninle birliktedir, ellerinin arasında o da gergin bir şekilde bekler. Seninle beraber nefes alır, seninle beraber hareket eder.
Anlıyorum ki suyu asla gerçek anlamda yenemezsin, çünkü sonunda kazanan o oluyor; sızıyor, süzülüyor, dolduruyor, çukur açıyor ve üstten akarak yoluna devam ediyor. Senin tek yapabileceğin onu başka bir yere yönlendirmek veya bir süreliğine akışını durdurmak, yani onu gerçekte yapmak istemediği bir şey yapması konusunda ikna etmek.
Ben kendimi ailedeki tek katil biliyordum. Ama Eric efendi, daha nefes bile almadan annesini öldürerek beni solladı. Kasıtlı değildi belki kabul ediyorum, ama sonuçta size bir şeyi yaptıran her zaman düşünce değildir.
Umarım Tanrı’nın yarattığı o şeyleri öldürmüyorsundur.

Ona bir bakış atıp omuz silktim. Elbette onları öldürüyordum.

Diggs birazdan kasabaya vardığında köpekleri ateşe veren deli çocuğun artık serbest kaldığını söylemek zorunda hissedecek miydi kendini?
“Toplumun yaşadığı yerlerden kendimi soyutlamam gerektiğine inanarak hayatı ve diğerlerini çok ciddiye aldığımı fark ettim.”
Onlar aptallıklarından böyle değillerdi; bizim gücümüz, açgözlülüğümüz ve egolarımız yüzünden böylelerdi.
Belki gerçekten delidir. Belki ben de deliyimdir. Herkes deli olabilir.
İnsanların yeni hükümetlere oy verirken bunu aslında onların politikalarını destekledikleri için değil, bir değişiklik arayışında oldukları için yaptıklarını düşünüyorum. Her nasılsa bu yeni gelenlerin işleri yoluna koyacağına dair bir inanç hakim. Pekala, insanların aptal olduğunu söyleyebiliriz.
“İki cinsiyet de kendilerine göre birer işi çok iyi yapıyorlardı: Kadınlar doğuruyor, erkeklerse öldürüyordu
Kendi yaralarımı iyileştirmek için onlarınkini deştim; o sırada tam olarak idrak edemediğim ama bir şekilde masum bir öfkeyle adaletten uzak, telafisi olmayan bir kayıpmış gibi hissettiren hadımlığımın acısını çıkardım onlardan.
Hayatımızda her şey sembollerden oluşuyor. Yaptığımız her şey aslınsa biraz bir şeyler söyleyebileceğimiz bir kalıba göre işliyor.
Galiba başkalarına kötülük etmiş kimselere karşı yapılan misillemeler insanlara kendilerini iyi hissettiriyor.
Çocukları gerçek insanlar olarak görmüyorum, çünkü onlar küçük erkekler ya da küçük kadınlar değil, sadece bir gün böyle olması (muhtemelen) beklenen türler. Bilhassa yaşı küçük olanlar toplumun ve anne-babalarının sinsi ve şeytani etkilerine maruz kalmadan evvel cinsiyetsizdirler ve dolayısıyla dört dörtlük sevgi görürler.
Ben kendime ufukları sınırlıyorsam bu yine kendi iyiliğim için; korktuğum ve rahatlığımı, güvenliğimi düşündüğüm için. Daha hiçbir şeye zarar verme şansı elde edemediğim bir yaşta dünya bana çok zalimce davrandığı için.
İnsanın kimi zaman kendisini çekip çıkarması ve biraz dışardan olan biteni izlemesi iyi oluyor.
Belki de normal olmaya çalışmaktan bıktı ve bunun yerine delirmiş numarası yapıyor.
Birkaç tane güçlü kadın olmalı, karakter olarak erkeklerden daha erkek.
Gezegenin ne kadar büyük ve benim görebildiğim kısmının ne kadar küçük olduğunun farkındayım.
Evet? dedim nefes nefese.
Hayır.
Ne? dedim kaşlarımı çatarak.
Hayır, dedi hattın diğer ucundaki ses.
Ha? dedim.
Sen ‘evet’ dedin. Ben de ‘hayır’ diyorum.
Ölmek nasıl bir duygu diye merak ettim.
Ben çok kiloluyum. Bunda benim bir suçum yok. Dert değil. Ancak istediğim gibi göründüğümü de söyleyemem. Tombulum işte.
Blyth’ı öldürdükten iki yıl sonra küçük kardeşim Paul’ü öldürdüm, ama Blyth’ın ölümü ile karşılaştırılınca daha mühim, daha farklı sebeplerim vardı. Bir yıl sonra da birdenbire gelen bir istekle aynı şeyi Esmeralde için yaptım.
Şu ana kadar ki skorum üç. Yıllardır kimseyi öldürmedim, böyle de bir niyetim yok.
Öyle bir dönem geldi ve geçti.
Bir keresinde saatin bakır tonlarındaki her iki ziline birden birer eşekarısı bağlamıştım, sabahları saat çaldığında o küçük çekiç her ikisini de ezerek öldürüyordu.
Ve ben de alarm çalmadan uyanıp onları izliyordum.
Söylesene nasılsın?
İyiyim. Ya sen?
Delirdim, nasıl olayım? dedi kızgın bir ses tonuyla.
Ben en azından kendimi iyi hissettiğim zamanlarda içiyordum, bir kriz anıyla baş etmek için deli gibi ihtiyacım olduğunda değil.
Hayatımız simge. Her şeyi az da olsa söz sahibi olduğumuz belli bir plana göre yapıyoruz. Güçlüler kendi planlarını yapıp diğer insanlarınkini de kendilerininkine uyduruyor, zayıfların takip edeceği yol önceden belirlenmiş. Zayıfların, şanssızların ve aptalların.
”Uyumak zorunda değilsin. Senin üzerinde egemenlik kurmak için söyledikleri bir şey bu. Kimse uyumak zorunda değildir, küçükken uyumayı öğretirler sana. Gerçekten de kararlıysan bunu aşabilirsin. ”
“İki cinsiyet de kendilerine göre birer işi çok iyi yapıyorlardı: Kadınlar doğuruyor, erkeklerse öldürüyordu.”
Sık sık bir devlet olduğumu düşünürdüm; bir ülke ya da en azından bir şehir. Düşünceler, eylemler arasında değişen hislerim ülkelerin uyguladığı değişik politikalara benziyormuş gibi gelirdi. İnsanların yeni bir hükümete politikasını beğendikleri için değil, sadece değişiklik istedikleri için oy verdiklerini düşünmüşümdür hep. Nedense yeni gelenlerin her şeyi düzelteceğini düşünürler. Tamam, insanlar aptal; ama bu durum ruh halinden, kaprislerden ve içinde bulundukları havadan kaynaklanıyor, düşünülüp taşınılmış fikirlerden değil. Benim zihnimde de aynı şeylerin etkili olduğunu düşünürdüm.
Ben ona bakarken onun bana bakmaması bana kendimi iyi hissettiriyordu. O anın farkındaydım, bilincim açıktı ama onunki değil.
Cidden aptal oldukları için koyunları nasıl aşağıladığımı hatırlıyorum. Onları sürekli yerken görüyordum. Sürekli yiyorlar başka hiçbir şey yapmıyor gibiydiler. Köpeklerin tüm bu yün kırpıntılarından daha akıllı olduklarını düşünürdüm. Onları kovalar ve koşturduklarını gördüğümde de gülerdim, saçma sapan durumlarda nasıl tepki verdiklerini izlerdim. Pirzola olmayı kesinlikle hak ettiklerini ya da yün makinelerinin onlar için en iyi şey olduğunu düşünürdüm. Gerçekte koyunların neyi temsil ettiğini nihayet anladığımda yıllar geçmiş ve bu geçen zaman uzun ve yavaş bir süreç olarak hafızamda kalmıştı. Onlar aptallıklarından böyle değillerdi; bizim gücümüz, açgözlülüğümüz ve egolarımız yüzünden böylelerdi.
“Bazen düşüncelerimle hislerimin birbiriyle çeliştiği zamanlar oluyor, bu yüzden kafamın içinde pek çok insan olduğuna karar verdim.”
Eğer gerçekten birbirimize o müthiş hidrojen ve nötron bombalarını atacak kadar acımasız ve kötü davranıyorsak o zaman uzaya gidip başka ırklara da korkunç şeyler yapmaya başlamadan önce kendimizi yeryüzünden silsek iyi olur.
Güçlüler kendi kalıplarına göre hareket edip diğer insanları kontrol altına aldıkça, zayıflar da önceden çizilmiş bir yolu izliyorlar. Zayıflar, şanssızlar ve aptallar.
Hepimiz kendi Fabrikamızda bir koridora girdiğimize, kaderimizin belirlendiğine (düş veya kâbus, yavan veya ilginç, iyi veya kötü) inanabiliriz; ama bir kelime, bir bakış, bir boşluk; her şey onu tamamıyla değiştirebilir ve mermer sarayımız bir lağıma, fare deliğimiz altın bir salona dönüşüverir. Varacağımız nokta aynıdır, ama hepimizin yolculuğu -seçsek de seçmesek de- farklıdır ve biz yaşayıp büyüdükçe değişir.
Kendime ve dünyaya bunu bir borç bildiğim için küçük Esmeralda’yı öldürdüm. Neticede iki erkek çocuğu haklamış biri olarak kadınları istisna tutuyormuşum gibi görünmek istemedim.
Şu ana kadarki skorum, üç. Yıllardır kimseyi öldürmedim, böyle bir niyetim de yok.
Öyle bir dönem geldi ve geçti.
Denizden, dünyayı çalkantılarla çevreleyen o büyük su merceğinden benim payıma düşen hafif kırışık bir çöl, dümdüz bir tuz gölü. Oysa başka yerlerde, güçlü rüzgarlar altında kabarıyor deniz, kendi üzerine katlanıyor, sertleşen rüzgarda küçük tepeler oluşturuyor, en sonunda başı karlı dağlara dönüşüyor fırtınada.
Eric böyle korkunç sözler söylememem gerektiğini savunuyordu.Tanrı buna izin vermiş olamazdı.Ben, inandığım Tanrı’nın izin vermiş olabileceğini söyledim.
“İyiyim. Ya sen?”

“Delirdim, nasıl olayım?”

Hayatımız simge. Her şeyi az da olsa söz sahibi olduğumuz belli bir plana göre yapıyoruz. Güçlüler kendi planlarını yapıp diğer insanlarınkini de kendilerininkine uyduruyor, zayıfların takip edecekleri yol önceden belirlenmiş.
Çocuklar da muhtemelen yetişkinler kadar şiddet düşüncesine yatkınlar; sadece bunları koyabilecekleri sofistike bir ahlaki çeeceveleri yok o kadar. Aslında düşünüyorum da, bence yetişkinlerinde yok.
Çocukları gerçek insanlar olarak görmüyorum , çünkü onlar küçük erkekler ya da küçük kadınlar değil, sadece bir gün böyle olması (muhtemelen) beklenen türler. Bilhassa yaşı küçük olanlar toplumun ve anne-babalarının sinsi ve şeytani etkilerine maruz kalmadan evvel cinsiyetsizdirler ve dolayısıyla dört dörtlük sevgi görürler ..
“İki cinsiyet de kendilerine göre birer işi çok iyi yapıyorlardı: Kadınlar doğuruyor, erkeklerse öldürüyordu.”
Her iki cinsiyetin de özellikle iyi olduğu tek bir şey var. Kadınların doğum yapabilmesi ve erkeklerin öldürebilmesi.
Galiba başkalarına kötülük etmiş kimselere yapılan misillemeler insanlara kendilerini iyi hissettiriyor. Mesela ölüm cezasını sizi rahatlatacağı için istersiniz, caydırıcı ya da o tarz bir şey olduğundan değil.
Anloyorum ki suyu asla gerçek anlamda yenemezsin, çünkü sonunda kazanan o oluyor; sızıyor, süzülüyor, dolduruyor, çukur açıyor ve üstten akarak yoluna devam ediyor. Senin tek yapabileceğin onu başka bir yere yönlendirmek veya bir süreliğine akışını durdurmak, yani onu gerçekte yapmak istemediği bir şeyi yapması konusunda ikna etmek. Eğer suyun gitmek istediği yer ile senin gitmek istediğin yer arasında bir orta yol bulunabiliyorsa işte gerçek keyif budur.
Size bir şeyi yaptıran her zaman düşünce değildir.
Varacağımız nokta aynıdır, ama hepimizin yolculuğu -seçsek de seçmesek de- farklıdır ve biz yaşayıp büyüdükçe değişir.
Hayatımız simge. Her şeyi az da olsa söz sahibi olduğumuz belli bir plana göre yapıyoruz. Güçlüler kendi planlarını yapıp diğer insanlarınkini de kendilerininkine uyduruyor, zayıfların takip edecekleri yol önceden belirlenmiş. Zayıfların, şanssızların ve aptalların.
İnsanların yeni bir hükümete politikasını beğendikleri için değil, sadece değişiklik istedikleri için oy verdiklerini düşünmüşümdür hep. Nedense yeni gelenlerin her şeyi düzelteceğini düşünürler. Tamam, insanlar aptal; ama bu durum ruh halinden, kaprislerden ve içinde bulundukları havadan kaynaklanıyor, düşünülüp taşınılmış fikirlerden değil.
Hem zaten bütün güç, bütün para onlarda. İnsanlara ne isterlerse yaptırıyorlar. Onlar için ölenler, onlar için çalışanlar, onların iktidarda kalmasını sağlayanlar, ödedikleri vergilerle onlara oyuncaklar alanlar, sığınaklarına ve tünellerine saklanmalarını, bütün önemli savaşlarda onların sağ çıkmalarını sağlayanlar var.
Bunlar benim itiraflarım,hayallerim,umutlarım,korkularım ve nefretlerimdi.

Ben olmak istediğim kişiyim ve nasıl hissediyorsam öyleyim.

‘ONU İZLEYEREK ELİME BİR ŞEY GEÇTİĞİ YOKTU,SADECE HOŞUMA GİDİYORDU ONU İZLEMEK,O KADAR.BEN ONA BAKARKEN ONUN BANA BAKMAMASI BANA KENDİMİ İYİ HİSSETTİRİYORDU.’
ölüm hep heyecan vermiştir bana, insana ne kadar canlı olduğunu hatırlatır, ne kadar kırılgan ama şimdilik şanslı olduğunu.
tüfeği kullanmayı sevmiyorum, benim için biraz fazla hatasız. sapan insanın içinde olan bir şey, insanın onunla tek vücut olması gerekiyor.
aslında nasıl olmam gerektiğini düşündüm:
uzun ince bir adam.
suya karşı asla zafer kazanılamayacağını fark ettim; hep o kazanıyor, sızıyor, süzülüyor, dolduruyor, çukur açıyor ve üsten aşıp gidiyor. aslında tek yapabileceğin onun yolunu değiştirmek ya da akışını bir süreliğine durdurmak; aslında yapmak istemediği bir şeyi yapmaya onu ikna etmek.
Hayatımız simge. Her şeyi az da olsa söz sahibi olduğumuz belli bir plana göre yapıyoruz. Güçlüler kendi planlarını yapıp diğer insanlarınkini de kendilerininkine uyduruyor, zayıfların takip edecekleri yol önceden belirlenmiş. Zayıfların,şanssızların ve aptalların
Gerçekte koyunların neyi temsil ettiğini nihayet anladığında yıllar geçmiş ve bu geçen zaman uzun ve yavaş bir süreç olarak hafızamda kalmıştı. Onlar aptallıklarından böyle değillerdi; bizim gücümüz, açgözlülüğümüz ve egolarımız yüzünden böylelerdi.
Onları biz bu hale getiriyorduk, ataları gibi vahşi doğada kalacak kadar akıllı olmalarına mani olup onları yumuşak başlı, korkak, aptal, lezzetli, yün üreticilerine dönüştürüyorduk. Onların akıllı olmalarını istemiyorduk
Aynı prensip t(avuklar, inekler ve açlığımızı giderdiğimiz diğer hayvanlar için de geçerliydi. Aç ellerdeydiler. Zaman zaman kadınlara da aynı şeylerin olmuş olabileceğini düşünürüm
Sanırım kötülük yapanlarla sadece uzaktan ya da dolaylı olarak ilişkili kişilere misilleme yapılması öç alan kişilerin kendilerini iyi hissetmelerini sağlıyor. Ölüm cezası gibi, insan ölüm cezasını da kendini rahatlattığı için istiyor, yoksa caydırıcı olduğundan filan değil.
Çocuklara özgü masumiyetin,çoğu insanın hayal ettiği gibi olmadığı konusuna dikkat çekmeye çalıştım.çocuklar da muhtemelen yetişkinler kadar şiddet düşüncesine yatkinlar,sadece bunları koyabilecekleri sofistike bir ahlak çerçeveleri yok o kadar!!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir