İçeriğe geç

Erzurum Yolculuğu Kitap Alıntıları – Aleksandr Puşkin

Aleksandr Puşkin kitaplarından Erzurum Yolculuğu kitap alıntıları sizlerle…

Erzurum Yolculuğu Kitap Alıntıları

Bir gezgin, Asya şehirlerinden yalnızca Erzurum’un saat kulesinin bulunduğunu ama onun da bozuk olduğunu yazmış. Padişahın başlattığı yenilik akımı henüz Erzurum’a ulaşmamış. Buranın ordusu hâlâ o renkli Doğu giysileri içinde. Erzurum’la Kostantinopolis arasındaki çekişme, tıpkı Kazan’la Moskova arasindakine benziyor.
“Yolculuk çocukluğumdan beri düşlerimin sevgili bir konusuydu.”
İnsanlar ün karşısında eğilirler sadece. İçlerinde herhangi bir atış bölümüne kumanda etmemiş ikinci bir Napolyon, ya da Moskova Telgraf’ta tek satır yayınlamamış ikinci bir Descartes bulunabileceğini kabul etmezler. Bizdeki bu ün tapıcılığının nedeni, bencilliğimizdir belki de. Ün karşısında eğilmekle, biz de ona bir katkıda bulunmuş oluruz çünkü.
Allah’ın merhametine sınır konulamayacağına göre, bugün mutsuz olan şeytan yarın bağışlanabilirmiş.
Heyhat! Yıllar uçup gidiyordu
Bizdeki bu ün tapınıcılığının nedeni, bencilliğimizdir belki de. Ün karşılığında eğilmekle, biz de ona bir katkıda bulunmuş oluruz çünkü.
Değerini anlayan sadece birkaç dostuydu. İnsanlar ün karşısında eğilirler sadece.
Gürcü kocakarılarından daha çirkin bir varlık düşünemezsiniz. Cadıdan farkları yok.
Bundan böyle insanları, kafalarındaki papağa, ya da tırnaklarındaki kınaya bakarak yargılamayacağım.
Karadenizin doğu kıyılarını ele geçirerek Çerkezlerin Türklerle ticaret yapmasına engel olabilir, böylece de onları bize yakınlaşmaya zorlayabiliriz belki. Zenginlik karşısında gözleri kamaşır da, yola gelirler bakarsınız.
İşsizlikten ne kadar sıkıldığı hemen belli oluyordu.
Ertesi gün Pekin’de birlikte ben de ordugaha gittim. Vebalılar vardı burada. Çatıdan bir hasta çıkarıp getirdiler. Yüzü sapsarıydı. Sarhoş gibi sallanıyordu. Bir başka hasta kendinden geçmiş yatıyordu. Vebalayı gözden geçirip zavallı adama çabuk iyi olacağı ümidini verirken iki Türk ilgimi çekti:
Bunlar hastanın koluna giriyor, onu soyuyor, elleriyle vücudunu yokluyorlardı. Adam veba değilde nezleydi sanki.
“Ortak kaygılarımız bizi birbirimize yaklaştırmıştı.”
Bir gezgin, Asya kentleri içinde sadece Erzurum’da bir saat kulesi bulunduğunu, onun da saatinin işlemediğini yazar.
Bugün Asya yoksulluğundan, Asya ilkelliğinden söz edilebilir ancak.Şaşaa, hiç kuşkusuz, Avrupa’nın sahip olduğu bir şeydir artık.
Erzurum’da bir hasta bir kaşık ravent bulamadığı için ölebilir. Oysa kentte çuval çuval ravent vardır.
Bir şairle karşılaşmak her zaman hayırlıdır. Şair, dervişin kardeşidir. Onun ne vatani vardır, ne de dünya nimetlerinde gözü. Biz zavallılar iktidar ve para peşinde koşarken; o, yeryüzünün hükümdarlarlarıyla aynı sırada durur ve herkes onun karşısında saygıyla eğilir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Hasankale Erzurum’un anahtarı sayılıyor.
Yenilenme ve yaşam ümidiyle onun doruğuna yanaşan Nuh’un gemisini, biri idamın öteki barışın simgeleri olarak uçup gelen kuzgunla güvercini gördüm.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bizdeki bu ün tapınıcılığının nedeni bencilliğimizdir belki de. Karşısında eğilmekle biz de ona bir katkıda bulunmuş oluruz çünkü.
Geceler sıcak!
Yıldızlar yabancı!..
Şarap tüketimi o kadar fazla ki, hani su olmazsa fark etmeyecek.
Gürcü türküleri çok güzel. Bir tanesini Sözcü sözcüğüne çevirdiler bana. Sanırım yakınlarda yazılmış bir türkü bu. Doğuya özgü bir çeşit anlamsızlık var sözlerinde. Ama özgür bir şiirsellik taşıması da bundan.
“Bundan böyle insanları kafalarındaki papağa ya da tırnaklarındaki kınaya bakarak yargılamayacağım.”
Türk tutsaklar yol yapımında çalışıyorlardı. Yiyeceklerden yakındılar. Kara Rus ekmeğine alışamıyorlarmış. Bana dostum Şeremetev’in Paris dönüşü söylediği sözü anımsattı bu:
‘Paris yaşanılacak yer değil arkadaş. Yiyecek bir şey yok. Kara ekmek bulamıyorsun.’
Hançer ve kılıç bedenlerinin ayrılmaz bir parçası olmuş. Bir Çerkez çocuğu daha konuşmayı öğrenmeden bu silahları kullanmayı Öğrenir. Adam öldürmek basit bir beden hareketi demektir onlar için.
“İnsan ve para harcamada daha tutumlu davranabilirdi.”
Hasankale ılıcasını ziyaret ettim. İçinde demirli kükürtlü maden suyu kaynağı bulunan yuvarlak bir taş yapıydı bu.
Bir şairle karşılaşmak her zaman hayırlıdır. Şair, dervişin kardeşidir. Onun ne vatanı vardır, ne de dünya nimetlerinde gözü. Biz zavallılar şan, iktidar ve para peşinde koşarken; o, yeryüzünün hükümdarlarıyla aynı sırada durur ve herkes onun karşısında eğilir.
Ararat(Ağrı Dağı)
Koğuştan taze sabah havasına çıktım. Güneş doğuyordu. Dupduru gökyüzünde iki başlı, karlı bir dağ parlıyordu. Gerinirken; Ne dağı bu ? diye sordum. Ararat dediler. Seslerin etkisi ne kadar güçlü! Var gücümle baktım bu efsanevi dağa. Yenilenme ve yaşam ümidiyle onun doruğuna yanaşan Nuh’un gemisinin, biri idamın öteki barışın simgeleri olarak uçup gelen kuzgunla güvercini gördüm.
İnsanlar ün karşısında eğilirler sadece. İçlerinde herhangi bir atış bölümüne kumanda etmemiş ikinci bir Napolyon, ya da Moskova Telgraf’ta tek satır yayınlamamış ikinci bir Descartes bulunabileceğini kabul etmezler. Bizdeki bu ün tapınıcılığının nedeni, bencilliğimizdir belki de. Ün karşısında eğilmekle, biz de ona bir katkıda bulunmuş oluruz çünkü.
Fakat tembel insanlarız bizler. Canlı sözcükler yerine ölü harfler kullanmak, okuma yazma bilmeyen kimselere dilsiz kitaplar yollamak daha kolayımıza geliyor.
Şerefli insanların kimseden gizlisi saklısı olmazmış. Varsın, yolculuk yaptıklarını herkes işitsinmiş
Canlı sözcükler yerine ölü harfler kullanmak, okuma yazma bilmeyen kimselere dilsiz kitap yollamak daha kolayımıza geliyor.
Saraya dönünce nöbetçi Konovitsın’dan Erzurum’da veba salgının patlak verdiğini öğrendim.Aklıma hemen karantinanın ne kadar korkunç olduğu geldi ve aynı gün içerisinde,hiç vakit kaybetmeden ordudan ayrılmaya karar verdim.Veba fikri insanın içine titreten,rahatsız edici bir duygunun uyanmasına sebep oluyor.
Mübarek vakit,bir şairle karşılaştığımız vakittir Şairler,dervişlerin kardeşidir.Ne vatanlarında ne de dünya malındadır gözleri.Bizim gibi zavallılar şan,güç ve para peşinde koşarken; onları yeryüzünün hükümdarlarıyla yan yana otururlar ve huzurlarına çıkanlar hürmetle önlerinde eğilir.
İnsanlar yalnızca başarıyı önemserler.
Canlı sözcükler yerine ölü harfler kullanmak okuma yazma bilmeyen kimselere dilsiz kitap yollamak daha kolayımıza geliyor
Canlılar ayakkabısız edebilir ama ölüler tabutsuz yaşayamaz
Bıyıklarını makasla düzeltmek Yezidiler’e yasaktır,
onları tabii halde büyümeye bırakmak zorundadırlar ;
bundan ötürü aralarında öyleleri var ki, ağızları nerdeyse görünmeyecek.
Yezidilerin birinci ilkesi şeytanın dostluğunu sağlamak, onu savunmak için silaha sarılmak. Bundan ötürü, yalnız onun adını anmaktan değil, ahenkçe bu ada
yaklaşan bir deyim kullanmaktan bile çekinirler. Örne­ğin, bayağı dilde nehire şatt deniyor, ama bu sözcüğün,ahenk bakımından, şeytanın adıyla hafif bir ilişiklisi olduğu için Yezidler nehire ave mazen , yani büyük su derler.
Peygamberlerinin ölümünden sonra müslümanlar
arasında Mezopotamya’da ortaya çıkan bir çok mezhepler arasında, bütün öbür mezheplerce Yezidi kadar nefret edileni yoktur.
Bir şairle karşılaşmakta hayır
var. Şair dervişin kardeşidir. Onun ne vatanı var, ne
dünya nimetlerinde gözü. Oysa ki biz zavallılar şan ve şöhreti, iktidarı hazineleri düşünürken o yeryüzünün
hakimleriyle bir sırada durur, önünde eğilirler.
Yezidilerin şeytana taptıkları söylentisinin boş bir masal olduğunu, tek bir tanrıya inandıklarını söyledi. Onların inancına göre şeytana lanet
okumak gerçekten de yakışıksız, bayağı bir şeydir, çünkü o (şeytan) şimdi zavallıdır, ama zamanla bağışlanabilir, Allahın merhametine sınır konmaz.
Ne yazık! hey Posthume
, Posthume,
Yıllar uçup gidiyor. ..
Yolculuk çocukluğumdan beri düşlerimin sevgili bir konusuydu.
* ARARAT *
İnsanlar yalnız şan
ve şöhrete inanırlar.
Yezidilerin birinci ilkesi şeytanın dostluğunu sağlamak, onu savunmak için silaha sarılmak. Bundan ötürü, yalnız onun adını anmaktan değil, ahenkçe bu ada
yaklaşan bir deyim kullanmaktan bile çekinirler. Örne­ğin, bayağı dilde nehire şatt deniyor, ama bu sözcüğün,ahenk bakımından, şeytanın adıyla hafif bir ilişiklisi olduğu için Yezidler nehire ave mazen , yani büyük su derler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir