İçeriğe geç

Enigma Kitap Alıntıları – Antoni Casas Ros

Antoni Casas Ros kitaplarından Enigma kitap alıntıları sizlerle…

Enigma Kitap Alıntıları

Önümde yeni bir yaşam vardı, ama rutinimden çıkmak için çabalamalıydım. Bu rutinin çimentosunun benim hıncımda yattığını anladım.
Kadınlar erkekler gibi değildir, her şekli sevebilirler. Tiksintiye daha az duyarlıdırlar. Onlar içeriden cezbedilirler, bir erkeğin özü onlara temas ettiğinde biçim ikincil olur. Hatta, ki benim için durum budur, senin biçimin senin iç güzelliğinin ifadesi olabilir. Erkekler için durum daha güçtür. Onlar korkar. Güzellik onlara öyle bir güven verir ki iç özün yokluğu onları itmez.
gerçekte birbirine benzer iki kitap yoktur, hatta önceden okunmuş bir kitap bile her yeni okumada bütünüyle yeni gelebilir.
okunmak, görülmek, işitilmek için ne yapmak gerek?
+hepimiz kurgusal kişileriz, ama kimse bunu anlamıyor. bizler, benliğimizin yarattığı kurgularız. daha önce hiç düşündün mü, bizler ölürken roman kahramanları neden asla gerçekten ölmez?
-hayır
+bütün sorun burada. var olma iddiasında bulunmak için birkaç gram sonsuzluk gerekir. ahab’ı düşün, okyanuslardan balinalar yok olduktan sonra da o burada olacak.
-şiirlerimi seviyor musun?
+onları okurken kendini tanrı yerine koyduğunu hissetmiştim. tanrı da biraz şiddete ihtiyaç duyar. belki de gezegenin cinayete, savaşa, açlığa gömülmesinin tek nedeni budur: tanrının hoşuna gitmek. hiç düşünmüş müydün bunu?
Kimileri adına layık bir yazar olabilmek için umutsuzluğu tanımak gerektiğini söyler.
Aslında, hep hayal ettiğim şey bu: Şairdense şiir olmak.
Eğer bir kitap bize önceden okunmuş duygusu veriyorsa, bu kötü edebiyattır.
Hasta bir organın kesilip alınmasını kolaylıkla kabul ederiz ama yaşamayı becerememek, korku, bütün organları uyuşturmaz mı?
Seninle doluyum, senin varlığına bulanmış bütün uzay titreşiyor ve bana senden söz ediyor. Senin müziğini seviyorum!
Ama kalp ve ruh tükendiğinde, yapacak ne kalır geriye?
ruhun en gizli köşelerini gecenin ortaya çıkarabileceğini kabul ediyordu.
Ben bir akvaryumum, camım düz ve parlak, suyum berrak. Hiçbir şey ve hiç kimse bana nüfuz edemeden sezgimin suyosunları sağa sola sallanıp duruyor. Bu camdan kafesin içinde aydınlık, şeffaflık varsa, tecrit, sessizlik ve ıstırap da var. Bazı yaralar asla kabuk bağlamıyor, özellikle de su ortamında.
Aklımda bir başka şiir, bir başka yaşam.
”İyimserlik ve neşe bir kaynaktan beslenmeye ihtiyaç duyar. ”
Aşk kuşkusuz bütün yanılsamaların en ciddisiydi; vazgeçemediğimiz, bizi içimizden kavrayan bir hastalık.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Sessizce oturduk. Bu yakınlık ender bulunur.
”Eğer bir kitap bize önceden okunmuş duygusu veriyorsa, bu kötü edebiyattır. ”
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
”Gerçekte birbirine benzer iki kitap yoktur, hatta önceden okunmuş bir kitap bile her yeni okumada bütünüyle yeni gelebilir. ”
‘İnsanlar birbiriyle konuşurken ne demek istediklerini asla söylemezler. Başka bir şey söylerler ve senden yalnızca ne demek istediklerini anlaman beklenir!’
En ufak vicdan azabı duymadan bir kez öldürürsen, ikinci kez de öldürebilirsin.
Bir teorisi var: Ona göre yazarlar ödlektir, kahramanlarını ya terk ederler ya da öldürürler, daha kötüsü, onlara belirsiz sonlar verirler.
Dünyamız öyle sinik ki uyum yönündeki en ufak atılım, en ufak idealizm saflık olarak görülüyor.
Kadınlar erkekler gibi değildir, her şekli sevebilirler. Tiksintiye daha az duyarlıdırlar. Onlar içeriden cezbedilirler, bir erkeğin özü onlara temas ettiğinde biçim ikincil olur.
Siyahı ilk kez rengin inkârı olarak değil, tersine, bütün renklerin ana yatağı olarak, göğün ve yeryüzü paletinin açınlayıcısı olarak gördüm.
Her minik olay, onu koşullayan yüz milyarlarca öngörülemez harekete bağlıdır.
Varlıklarla şeyler arasında bir hiyerarşi oluşturmayı reddetmiştim. Diğer yaratıklar karşısında bir üstünlüğümüz ya da hakkımız olduğu şeklindeki kuşkulu kavramı hiç paylaşmamıştım.
İnsanların tadamadıkları için uyumu icat etmiş oldukları fikrini seviyordum.
Beni nefrete onlar yöneltti. Soğuk ve kibirli dinleri yalnızca kan dökmekten anlıyor gibiydi.
Bizi almak için gelen ölüm, ruhumuza bulanmış bütün izleri birkaç saniyede siliyor olmalıydı. Yaşamanın son anlarıyla karşı karşıya kalmış o yüzlerde gerçek bir güzellik vardı.
Gece benim gölgem, şafak ise sessizliğe girişim.
Sorun herkes için aynı, ister şiir olsun, ister resim, sinema ya da müzik: Okunmak, görülmek, işitilmek için ne yapmak gerek?
Var olma iddiasında bulunmak için birkaç gram sonsuzluk gerekir.
Bir kitap canlı bir organizmadır; ihtiyaçları, düşleri, talepleri vardır.
Hepimiz sevinç peşindeydik; adına layık olmak için hiçbir şeye bağlı olmaması gereken bir sevinç. Gövdenin ya da düşüncenin sınırlamadığı hücresel bir sevinç; kapanmaz manzara deyişi gibi, kapanmaz bir sevinç.
Sanki sürekli bekliyor gibiydim. Ama başıma hiçbir şey gelmediğinden bu beklenti iyice tuhaftı.
‘Varlıklarla şeyler arasında bir hiyerarşi oluşturmayı reddetmiştim. Diğer yaratıklar karşısında bir üstünlüğümüz ya da hakkımız olduğu şeklindeki kuşkulu kavramı hiç paylaşmamıştım. Tersine, hepimizin, öncelik hakkı olmadan, değişimlerin inanılmaz inceliğine tabi halde evrende salındığımızı, evrenin her bir parçasının diğerine esrarengiz bir biçimde bağlı olduğunu ve bunların her birinin hiç durmadan değişen ve üzerinde hiç denetimimizin olmadığı bir dansa tabi olduğunu hep hissetmişimdir. Hem özgür hem birleşik olan her parçacık bütüne bağlanmıştır. Bu nedenle ne yazgıya ne de alın yazısına inanırım. Her minik olay, onu koşullayan yüz milyarlarca öngörülemez harekete bağlıdır. ‘
‘ İnsanlar ısdıraplarını unutmak için her şeyi yapar. Ben kendi ıstırabımın içine, her parçasının kendi işlevi, üslubu, özelliği olan geniş bir bina gibi yerleşiyorum. Kendi rahatsızlığıma ibadet ediyorum; üzerinde bir kırlangıç gibi durduğum gerçekliğin farklı bir açısında, yaşamdan kopuk hissetmeden her gün kurban ediyorum kendimi. ‘
Zamansal ardışıklık yalnızca kaygı ve korkuda olur. Bunların dışına çıkıldığında, uzay-zaman dinginleşir ve parlar; orada artık her şey sonsuza dek yansır, ne trajedi vardır ne ayrılık.
İnsanlar ıstıraplarını unutmak için her şeyi yapar. Ben kendi ıstırabımın içine, her parçasının kendi işlevi, üslubu, özelliği olan geniş bir bina gibi yerleşiyorum. Kendi rahatsızlığıma ibadet ediyorum; üzerinde bir kırlangıç gibi dönüp durduğum gerçekliğin farklı bir açısında, yaşamdan kopuk hissetmeden her gün kurban ediyorum kendimi.
“Hepimiz kurgusal kişileriz, ama kimse bunu anlamıyor. Bizler benliğimizin yarattığı kurgularız.
“Nasıl bir çılgınlığa kapılmıştık? Kendimizi aşma arayışında nereye kadar gidecektik?”
“İnsanlar, ıstıraplarını unutmak için her şeyi yapar.”
“Kendimi dünyayla gerçekten ilgili hissetmiyorum, ama dünyayı titizlikle gözlemlemek beni son derece ilgilendiriyor.”
“Zamanın içine kurulmak, şairlerin baş işidir.”
“Okunmak, görülmek, işitilmek için ne yapmak gerek?”
Belki de gezegeninin cinayete, savaşa, açlığa gömülmesinin tek nedeni budur: Tanrı’nın hoşuna gitmek.
Kimileri adına layık bir yazar olabilmek için umutsuzluğu tanımak gerektiğini söyler. Haksız da değiller, ama sanırım bugün sevinci tanımak umutsuzluğa kaçınılmaz bir renk katıyor. Bu kasvetli büyük bataklıkta bu gerilim, hatta bu kin vardı ve şimdi kıyılarında taze sazlar göğe yükseliyordu.
Zamanın içine kurulmak, şairlerin baş işidir.
Bizler yalnızca hayallere daldığımızda kurguyuz.
Yalnızlığının dibinde ışıltılar saçan bir tür merhem vardı ve beni yavaş yavaş şeylerin yüzeyine, görünür, dokunulur olana doğru çıkarıyordu.
Kendi ölümünün gürültüsünü, bütün ölülerin gürültüsünü işitmeni istemiştim, büyük sessizliğe baş döndürücü geçişi.
Bizler yalnızca bir görünüp bir yiten kişileriz, kaçaklarız, alevlerin cezbettiği ama bütünüyle yanmaktan kaçan pervaneleriz.
Aşk kuşkusuz bütün yanılsamaların en ciddisiydi; vazgeçemediğimiz, bizi içimizden kavrayan bir hastalık.
Hayatım mutlak bir karanlık.
Bir gün, ben bedenimle, tenimle, kanımla bir metin yazacağım.
Su bir ayna gibidir. Kendi canavarlarımızın diplerinde yüzdüğünü görürüz.
Eğer en biçimsiz bir şey diktatörse, her şeye rağmen ve bedeli ne olursa olsun güzelliğin ortaya çıkışından her birimiz kendimiz için ve herkes karşısında sorumluyuz.
Erkekteki yıkıcı güçten korkuyorum ve bu gücü sende, bedeninde, zihninde, şiirinde çok güçlü hissediyorum.
O kadim birleşmeyi yaşıyordum. Tenimin teni çok geçmeden uyanacak ve benden ayrılacaktı. Bütün aşk hikâyelerinin trajik yazgısına o da tabiydi. Bu an ölmek isterdim.
kimi zaman şiirlerim elimden kaçar, yara izleri görünür.
Başkalarında ışıldayan karanlık alevi görseydin korkardın!
Dünyamız öyle sinik ki uyum yönündeki en ufak atılım, en ufak idealizm saflık olarak görülüyor.
Kavramlara katılmak tam bir olgunlaşmamışlıktır!
Bütün izin silinene dek seni solumak istiyordum.
Bazı travmalardan ve bunlara bağlı suçluluk duygularından kurtulunamayacağı fikri, kendini kurtarmayı sağlayan cezaya yöneltiyor. Güçlü bir ceza dengeyi yeniden sağlıyor, özgürleştiriyor, çünkü suçlu nihayet diyetini ödediğini ve artık yaşayabileceğini düşünüyor.
Kadınlar erkekler gibi değildir, her şekli sevebilirler. Tiksintiye daha az duyarlıdırlar. Onlar içeriden cezbedilirler, bir erkeğin özü onlara temas ettiğinde biçim ikincil olur. Hatta, ki benim için durum budur, senin biçimin senin iç güzelliğinin ifadesi olabilir. Erkekler için durum daha güçtür. Onlar korkar. Güzellik onlara öyle bir güven verir ki iç özün yokluğu onları itmez.
Bizim meslekte ödemek, ölmek demekti.
Bizi almak için gelen ölüm, ruhumuza bulanmış bütün izleri birkaç saniyede siliyor olmalıydı.
Gece benim bölgem, şafak ise sessizliğe girişim.
Seninle doluyum, senin varlığına bulanmış bütün uzay titreşiyor ve bana senden söz ediyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir