İçeriğe geç

Endülüslü Dost Kitap Alıntıları – Alexander Söderberg

Alexander Söderberg kitaplarından Endülüslü Dost kitap alıntıları sizlerle…

Endülüslü Dost Kitap Alıntıları

” Gerçek bir katliam Yavaş yavaş ilerleme kaydettiğimi hissedebiliyorum Genelde bu hep böyle yapılır , ilerleme kaydettiğini hissederek ”
Mesajın bir yerinde : Kendimi bir süreliğine uzaklara gitmek zorunda hissediyorum. Zorunda diye düşündü. Ben de bazı şeyleri yapmak zorundayım , dedi. Herkes aynı durumda.
Her şey değişiyordu , her zaman ve evrenin her yerinde. Kimse , hatta o bile , değişimden kendini koruyamazdı. Aynı anda öfkeli , sıcak , boş ve heyecanlı olduğunu duyumsadı. Tüm bunlar ona çok doğal geliyordu.
İçinde hiçbir şey olmayan koskoca bir hiçbir şey.
İnsanlar kendince bir düzeni olan bir kaosun içinde oradan oraya koşturuyordu. Yolculuğu sona ermek üzereydi , ama öyle hissetmiyordu. Aksine , her şeyin daha yeni başladığına , büyük bir şeylerin yaklaşmakta olduğuna dair içinden bir türlü atamadığı bir hisse kapılmıştı.
Gerçeklerden yararlanarak yalan söylemek çok kolaydı. Gerçek en iyi yalandı.
Ama Lars Vinge için dünyada mizahın kırıntısı bile kalmamıştı.
Bu tehlikeli bir girişim olmuştu ; Gunilla ve diğerlerine çok fazla yaklaşmıştı , ama zaten yaptığı her şey artık çok riskliydi , hatta gün ışığında yüzünü göstermek bile.
Kendi içinde mutlak bir sessizlik anı yaşıyordu. Bir süreliğine gözleri etrafındaki hiçbir şeyi göremedi. Sonra tekrar dünyaya döndü.
” Çok tuhaf bir adamsın. Herkesi kendin kadar aptal mı sanıyorsun? ”
” Peki , sen nasılsın baba? ”
Adalberto hemen cevap vermedi , soru onu huzursuz etmiş gibiydi.
” Hak ettiğimden daha iyi değilim ” dedi sessizce.
Mikhail Volvo’lardan , sarışın insanlardan ve görünüşteki toplumsal refahtan sıkılmıştı-İsveç’in kendisinden sıkılmıştı.
Darbe almıştı , gergindi-ve kuşatılmıştı. Son zamanlarda yalnızca bunları hissediyordu.
” Buralarda işe yarayan hiçbir şey yok. Her şey statik! ”
Zaman yavaş akıyordu. sanki zamanın kendisi bile onların acı çekmesini ister gibiydi , ya da onlara bir şans tanımak istiyor gibi.
” Ben bir gazeteciyim. ”
” Evet , biliyorum. ”
” Bir gazeteci olarak idari yetki suistimallerini haber yapmak benim sorumluluğum. ”
Gunilla bir kaşını kaldırdı.
” Tanrım bu kulağa çok asilce geliyor. ”
Sara derin bir nefes aldı.
” Ne yaptığınızı biliyorum. İnsanları dinliyorsunuz , tehdit ediyorsunuz ve takip ediyorsunuz. ”
” Şimdi neyi kastettiğinizi anladığımdan hiç emin değilim , ” dedi Gunilla.
” Kimsenin bir şey fark etmemesi gerekiyordu. En azından plan buydu. ”
” Ama? ”
” Ama planlar nadiren istediğimiz şekilde gider. ”
” Yani? ”
Bundan sonra hangi tarafı seçeceğinin tamamen kendisine bağlı olduğu fikri onu vurdu. Zamanın onun önünde uzandığını gördü , bundan sonra ne yapması gerektiği , neyi yapmakla yükümlü olduğu kafasında açık bir biçimde belirdi.
” Hiçbir şeye anlam veremiyorum , bir çıkış yolu göremiyorum. Olaya nasıl bakarsam bakayım en sonunda birileri zarar görüyor ve böyle olmasını istemiyorum. Ben bir şey yapmadım , kimseyi feda etmek istemiyorum. ”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bu mayın tarlasından geçmek gibi , yaptığın en küçük yanlışlıkta ”
” Kes şunu. ”
” Hayır , Sophie , sen kes şunu. Bunun ne olduğunu sanıyorsun? Her şeyin olmasını istediğin şekilde olduğu kendine ait bir gerçeklik yaratamazsın. ”
Yalnızca , o ve elektrikli süpürge , yaşlı , evli bir çift gibi evin içinde dolanıyorlardı.
Biraz sükunet arıyordu ve ara sıra aradığını temizlik yapmakta bulabiliyordu.
” Ne dedin? ”
” Arabadaki polis yüzüme vurdu. ”
Bir anda gözü bir şey görmez oldu , içinde bir şeyler , renkli bir kıvılcım gibi parıldamaya başladı. Kıvılcım gittikçe büyüyüp kendini hissettirmeye , etrafını yakmaya , çatırdamaya , basınç uygulayarak içinde büyümeye başladı. En sonunda devasa , korkunç bir öfkeye dönüştü. Kaygıları yüzünden duyduğu öfkeye benzemiyordu bu. Vücudunun her bir zerresini dolduran , yayılıp onu geçiren bir hınç duygusuydu bu.
Erik içinde yaşadığı dünyayı her geçen gün daha da az anlayabildiğine dair kalıcı bir hisse kapıldı.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bazı insanlar korkuyla karşılaşınca boğulacak gibi oluyordu.
” Ben havaalanına sürülmüş eski bir acil müdahale polisiyim. Bu kayıp eşya bürosuna sürülmekle aynı şey. Kariyerim mahvolmuştu , altmış beş yaşına gelene kadar havaalanında çürümem , sonra da boktan bir apartman dairesinde ölene kadar içmem gerekiyordu. ”
” Gunilla şu anda çok fazla risk alıyor. ”
” Bana ne yaptığını biliyor gibi geldi , ” dedi Hasse sandalyesine yaslanarak
Anders omuz silkti. ” Elbette , ama ne yaptığımızın farkındasın değil mi? ”
” Ne? ”
” Onun kurduğu ekibin bir şekli yok , daha büyük bir örgütün içindeki bir gölge gibi çalışıyoruz. Onun da istediği tam olarak buydu Burada sıradan bir iş yapmıyoruz. Yaptıklarımız genelde adli ararşinin sınırlarında oluyor. Bir yolunu bulmuş , sonuçlara ulaşmak için canı ne istiyorsa onu yapıyor. Ve bir gün , yukarıdakilerden birisi bu durumdan sıkılacak.
Jens Gamla stan boyunca yürüyüp olan her şeyi etraflıca düşünmeye başladı , halledilmesi gereken en acil ve en önemli olaylara bir , başka zamana bırakabilecek , aciliyeti olmayan meselelere on numarasını vererek önceliklerini bir ile on arasında sıralamaya çalıştı. Çok fazla bir ve iki vardı , ama onları kendi aralarında sıralayamıyordu.
Jens yüzünü ellerinin içine aldı. Çok yorgundu. Bankta arkasına yaslandı ve işlerin eskiden oldukları gibi olmalarını diledi. O zamanlar her şey daha kolaydı , duygularını daha kolay içine atabiliyordu , umursamamak daha kolay geliyordu Muhtemelen bu yüzden herkes her şeyin eskiden daha iyi olduğunu söyleyip duruyordu , çünkü gitgide yaşlanıyorlardı ve geçmişin baskınlarıyla başa çıkmak zor gelmeye başlıyordu. Bastırılan ya da görmezden gelinen her şey er ya da geç bir yolunu bulup gün yüzüne çıkıyordu.
Sinirleri eskisi gibi çalışmıyordu. Bunun sebebinin stres mi , ilerleyen yaşı mı , yoksa yetişkin yaşamı boyunca ateşle oynadığını ve bu kez yanmak üzere olduğunu fark etmesi mi olduğunu bilmiyordu.
Son zamanlarda işler beklediği şekilde gitmiyordu , hayal edemeyeceği kadar yorulmuştu ve iradesi çözülmeye başlamıştı. Gözlerini kapattı. Çeyrek saat sonra tekrar uyandı. Ama uyuyarak geçirdiği onbeş dakika ona saatler gibi gelmişti.
” Ben kötü biri değilim , ” dedi adam birdenbire.
Kadın ona cevap vermeyip işine devam etti , ilk defa adamın sesinde bir tür umutsuzluk seziliyordu. Çok fazla değildi , ama yine de vardı , bir odayı dolduran hava gibi. sanki paniğini kontrol altında tutmaya çalışıyordu.
Sorular gittikçe çoğalıyordu , ama cevapları yoktu. Yazdı , düşündü , biraz daha yazdı , sayfa iyice karıştı , çok fazla yazı ve çok fazla soru işareti vardı.
Yorgunluğu onu bir tür zihinsel uyanıklığa sürüklemişti.
Kendini hiçbir düşüncenin ya da duygunun bulunmadığı bir boşlukta buldu. Sonra boşluğun bir yerlerinde bir çatlak oluştu. İçine korku dolmaya başladı. Güçlülerin insafına kalmış olduğu , çaresiz olduğu hissi onu ele geçirdi. Korku büyüyüp içine yayıldı , yavrusunu korumaya gücü yetmeyeceğine dair anaç bir korku. Sonra bu his , aniden ve tamamen ortadan kayboldu. Boşluk geri döndü , hislerini devre dışı bırakıp trafikte ilerlemeye devam etti. Sonra içinde başka bir his boy gösterdi. Öfke. Tıplı yıkılan bir barajdan suların taşması gibi , korkunç bir öfke bütün vücudunu ele geçirip onu kırılma noktasına kadar sürükledi.
Kara delik küçülüp yok oldu ve hayat tekrar çekilir hale geldi.
Birkaç saat geçmişti ve boşluk hissi büyüyerek Lars’ın evrenindeki tüm ışığı yutan bir kara deliğe dönüşmüştü.
Alarmın sesi , bir hava taarruzunu haber veren bir sirenin sesi gibi gelmişti.
” Basit denklemleri çözmeye çalışırız , işleri karmaşık hale getirmeyi sevmeyiz. Eğer işini iyi yaparsan ödüllendirilirsin. ”
Gerçekçi bir yalan söylemek kendini yalanın gerçek olduğuna inandırma meselesiydi , bunu bir kez başardıktan sonra söylediğin yalan olmazdı ve yalanının açığa çıkarabilecek hiçbir belirsizliğe yer kalmazdı.
O akşam neler olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Yalnızca kadını Haga yakınlarında gözden kaybettiğini belli belirsiz bir şekilde hatırlıyordu , sonrası tamamen bomboştu. Sonra neler olduğunu eve nasıl döndüğünü yalnızca Tanrı bilirdi ve gidip O’na soramazdı ; araları pek iyi değildi.
” Bu olaylar hakkındaki görüşün nedir? ” diye sordu Thierry.
” İlk başta bunu bir tesadüf olarak görmeye çalışıyordum ama şimdi tesadüften çok yazgımmış gibi duruyor. ”
” Peki sen kimsin Jens? ”
Jens’in cevap için çok fazla düşünmesine gerek yoktu.
” Kendisiyle hiçbir ilgisi bulunmayan olayların ortasında kalmış biriyim yalnızca. ”
Guzman’ın adamları korkak mıydı , yoksa sert mi , bunu çözemedi ama her seferinde ilk ateş eden onlar olmuştu.
Bunu unutmayacaktı.
Kendini uzun yıllardır hissetmediği bir biçimde suçlu hissetti.
” Hayır , bırak bir başarısızlıkla daha geri dönsünler. ”
” Üzgünüm ama bana şimdiye kadar duyduğum en kötü teklifi yapıyorsunuz. ”
” Bu bir teklif değil. ”
Sağduyusu ona eve dönmesini ve bu olaya karışmamasını söylerdi , ama sağduyusu onu terk edeli çok oluyordu. ”
” Sağı solu belli olmayan adamlarla uğraşıyoruz , ama sen zaten bunu biliyorsun. ”
Bedeni kendi öyküsünü açık bir biçimde anlatıyordu : bir dolu yara izi , dört kurşun yarası , şarapnel yaralanmalarının izleri vücuduna eşit bir biçimde dağılıyordu , bazıları kasıtlı yapılmıştı , bazıları ise kazara olmuştu ama vücudundaki her yara güçlü bir anıyı da beraberinde taşıyordu. Bu anlardan bazılarını unutmayı dilerdi ama işler böyle yürümüyordu , onları gittiği her yere taşımak zorundaydı . Ne zaman vücuduna baksa , ister istemez , gerçekte nasıl bir insan olduğunu görüyordu.
Yaptıklarının doğruluğu ya da yanlışlığı hakkında hiç düşünmüyordu , kanlı ve anlamsız savaşlarda cephede savaşan aktif bir asker olarak geçirdiği yıllar ona gerçek dünyada doğru ya da yanlış diye olmadığını göstermişti. Var olan tek şey sonuçlardı ve eğer bunun farkına varabildiysen hayat daha kontrol edilebilir bir hal alıyordu.
Nedeni kavranamaz bir şekilde , kendini biraz daha özgür , biraz daha güçlü hissediyordu. Normalde susmak bilmeden daima kendini sorgulayan iç sesi bile biraz daha sessizdi.
Artık burası başka bir yerdi , gerçek bir aidiyet hissetmediği bir yer.
Sabah kahvesini titreyen ellerle içti , kendini toparlamaya ve kim olduğunu hatırlamaya çalışıyordu. Hiçbir şey bulamadı , kafası bomboştu , her şey gitmişti.
Örtüyü kafasına çekip tekrar uyumaya çalıştı ancak ruhunun derinliklerinde dolaşan karıncalar buna izin vermedi.
Düşünce silsilesinin bozulması çok uzun sürmedi. Savlar zinciri aklına normalde geldiği gibi bir türlü gelmiyordu.
Şans , yazgı , minnettarlık , pişmanlık , suçluluk ve nefret gibi düşünceler belli bir yere varmadan kafasının içinde uçuşuyordu.
Aklını yoran soru kendi kendine cevabını bulmuştu , savaşacaktı. Artık geri dönüş yoktu. Jens bekledi , kendi kalp atışından başka hiçbir ses duyulmuyordu. Hareket etmeliydi ama ayağa kalkmaktan fazlasını yapamadı.
Saklanmak veya ortaya çıkıp savaşmak konusunda kendi kendine tartışıyordu.
Bir kez daha , ani ve yoğun kaçıp gitme arzusuyla doldu , çocukluğundan hatırladığı bir panik hissiydi bu-koşma dürtüsü.
Bir kez daha , ani ve yoğun bir kaçıp gitme arzusuyla doldu , çocukluğundan hatırladığı bir panik hissiydi bu-koşma dürtüsü.
Tekrar olmayan şeylerin sesini duymaya başlamıştı. Yaklaşan birisi , bir fısıltı , ayak sesleri , rüzgarın uğultusu
Her şey asırlar önce olup bitmiş gibi hissediyordu ama aslında yalnızca birkaç dakika geçmişti. Uzun , çetin , esnek lanet dakikalar. Dakikalardan nefret ediyordu. Çünkü böyle şeyler daima dakikalar içinde gerçekleşirdi.
Bu haddinden fazla büyümüş dünyaya girerlerken Jens kendini küçücük hissetti.
Zaman esneyip yavaşlamıştı-sanki her şey bir anlığına durmuş gibiydi.
Gemiden kaçma şansı olmayacaktı. Oysa aynı manzarayı ikinci kez gördüğü zaman yaptığı şey buydu.
” Zaman akıp gidiyor , ” dedi yalnızca.
Yalnızlık basit ve tekdüzeydi. Kadının iyi tanıdığı bir histi , kendisini şimdiye kadar bir sonsuzluk boyunca onu içine saklamıştı. Ne zaman birisi ona yakınlaşıp kendisini hapsettiği bu yalnızlığın katı ya da mutlak olmadığını söylese , geri bir adım atar ve uzaklaşırdı
” Hayatının bazı dönemleri birbirine karışmış , iç içe geçmiş gibi görünür. ”
” Yorgun görünüyorsun. ”
Sophie bir havluyu katladı. ” Bir kadına nasıl iltitaf edeceğini çok iyi biliyorsun. ”
Ama yalnızca orada oturdu , çoktan belirlenmiş olayların akışını değiştirmeye çalışmanın ne kadar anlamsız olacağının farkındaydı.
Güneş ışınları ağaçların yaprakları arsından süzülerek , manzaraya sarımsı bir parlaklık katıyordu. Bütün bunların neredeyse acı verecek kadar güzel olduğunu düşündü.
Bu ülkede tam olarak adını koyamadığı hastalıklı bir şeyler vardı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir