İçeriğe geç

Empati Kitap Alıntıları – Monika Hein

Monika Hein kitaplarından Empati kitap alıntıları sizlerle…

Empati Kitap Alıntıları

Birini sevmek, kendi benliğimizden bir payı biz’e akıtmak demektir.
Birini sevmek, kendimizi de aynı şekilde sevmek demektir
Birini sevmek, ilişkiyi besleyip ona iyi bakmak demektir.
Ne istediğimizi, nasıl hissettiğimizi, neden kırgın olduğumuzu söylemek zorundayız. Aksi durumda çevremizin bize empatik davranma şansı bile yoktur.
Herkesin zihinsel özgürlüğe sahip olma ihtiyacı vardır.
Sizinle aynı şekilde düşünen ve davranan bir eşe sahip olma şansına eriştiğinizde, bu gerçek anlamda mutlu bir birliktelik için son derece güçlü bir temel oluşturur.
Haksız yere çoğunlukla karşımızdaki kişinin de bizimle ayni sevgi dilini konuştuğunu varsaydığımızdan, bu durum çokça yanlış anlaşılmalara yol açar. Buradaki anahtar kelime: içsel haritamızdır. Bazen içsel haritamızı terk etmekte ve karşı tarafın haritasını anlamaya çalışmakta çok fazla zorlanırız.
Bir insan ne kadar yabancı olursa olsun, davranışları ne kadar anlaşılmaz olursa olsun, pnu buna itenleri anlama ve hissetme imkânımız her şeye rağmen, bir yere kadar da olsa, her zaman vardır.
Okumak, kahramanlardan ve serüvenlerden oluşan bambaşka bir dünyaya, başkalarının duygu ve düşüncelerine dalmamıza olanak sağlar ve aynı zamanda üslubumuzu ve kelime hazinemizi geliştirir.
Empati kurarak dinlemek, karşı tarafın söylemek istediklerini gerçek anlamda dinlemek demektir.
Hepimiz hatalar yaparız çünkü insanız. Bu hataları gereğinden fazla önemsemek, bizi sert ve kindar yapar.
Kendimizi yeniden değerli varlıklar olarak görebilmeniz için,hepimiz kendimizi de affetmeyi öğrenmek zorundayız.
Başka bir kişiye ve fikirlerine tam anlamıyla açık olmak, gerçekten çok güçlü bir eylemdir. Hayatla ilgili düşüncelerimize ve fikirlerimize yapışık olmadığımız ve başka kişiler ve düşünceleriyle büyümeye açık olduğumuz anlamına gelir. Artık değerlerimizin bile, hem kendimiz hem de başka kişiler tarafından sorgulanmasına izin verebildiğimiz bir tutumdur.
Zihinsel kalıplardan ve otomatikleşmiş şeylerden vazgeçmeye hazırım.
Sessizlik ruhumu sakinleştirir ve içsel olarak nefes almamı sağlar.
Düşünceler bir boğa kadar güçlüdür ve düşünülmek isterler. Ve zihinsel olarak o kadar çok düşününce, genellikle uydurmaya başlarız. Sonunda düşündüklerimizin çoğunun gerçeklikle hiçbir alakası kalmaz.
Sessiz bir ara vermek, cesaret işidir.
Ancak konfor alanımızın dışına çıkarak kendimizi ve kalp gözümüzü açarsak, dünyanın ne kadar büyük, harika ve heyecan verici bir yer olduğunu ve daha öğrenecek ne kadar çok şeyimizin olduğunu fark edebiliriz.
Konfor alanı, kendimizi iyi hissettiğimiz ve risk almak zorunda kalmadığımız bir alanı ifade eder.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Bazen olayları fazla konuşarak çözmeye çalışırken, işin tadını kaçırma tehlikesi oluşur. Bir şey söylememek de bir çözümdür.
İnsanların sözlerinden çok endişe duyuyorum. Her şeyi çok açık söylüyorlar.
Bize yabancı olan şey, ille yanlış olmak zorunda değildir. Sadece farklıdır.
Tüm insanlar eşittir. Yargılamak her türlü duygudaşlığı ve empatiyi olumsuz etkiler.
Ne zaman bir kimseyi yargılamaya, değerlendirmeye veya özelliklerine ve hatta kendimizin belirlediği kıstaslara göre ölçmeye kalksak, o insanı kötüleyerek kendimizi üstün görürüz. Onu kendi normlarımıza göre sınıflandırarak bir çekmeceye koyar ve öylece orada bırakırız.
Ve kendi yeteneklerimize ne kadar güvenirsek, işlerin iyi gitme ihtimali de o kadar artar.
Hayat sana her şeyi veriyor fakat sen sürekli sahip olmadıklarını düşünüyorsun.
Pek çok ego, mutluluğu sadece kendileri için arar. Pek çok kişi, kendisini geri kalan herkesten soyutluyor. Herkes kendi çıkmazında.
Bitmek tükenmek bilmeyen bir arayış, daha mutlu olmamızı sağlamaz
Mutluluk nedir ki? Sürekli bir hal midir? Gelecekte bir hedef midir? Ulaşılmak istenen midir? Ulaşılan mıdır? Nedir tam olarak? İnsanları mutlu eden nedir? Sözde mutluluğun odak noktasındaki kimdir? Kendimiz miyiz, başkaları mı? Gelecek midir, şu an mıdır?
Gerçekten değerlerinize uygun şeyler yapıp yapmadığınızı sorgulayın. Yoksa para, şöhret ve onaylanma arzunuz, bazı değerlerinizi unutmanıza mı yol açıyor?
Benlik, dışarıya karşı sürekli gergin bir duruş sergilerken, kendisini sürekli yeniden tanımlama gereği duyar ve zamanımızın beklentilerine cevap vermek zorundadır. Bu hiç de kolay değildir.
İyilikle doldurduğumuz her an, dünyamıza bir armağandır
Herkesin bir işe yaradığı duygusuna ihtiyacı vardır. Kimse kendisini işe yaramaz ve önemsiz hissetmek istemez.
Ego büyüdükçe ve dengesini kaybettikçe, empati kurmamız zorlaşır.
Bir kişinin duygularını paylaşırız, kendisini ve ihtiyaçlarını gittikçe daha iyi tanırız, ilişkilerimizi derinleştirir ve ona daha yakın oluruz. Ancak her türlü empatik ilişkinin temel koşulu, her zaman kendimize karşı hissettiğimiz özdeğer duygusu olmalıdır.
Bizi tereddütte bırakan ve dışarıya karşı kararsız görünmemize sebep olan şey, çelişkili dürtülerimizdir.
Hangi dürtüye izin verirsek, ruh halimiz ona göre değişir ve vücut dilimiz de buna eşlik eder.
Toplumsal normlara uymamız önemlidir, aksi halde toplumsal bir yaşam mümkün değildir.
Beni telaşlandırıp seni telaşlandırmayan şeyler, beni otomatik olarak aptal, panikçi veya korkak yapmaz.
Başkası için iyi olacağını düşündüğümüz her şey doğru olmak zorunda değildir!
İnsanlar ruhlarının sözde derinlikleri içerisinde, kendi kendileriyle kaynaşıp gidiyorlar. Bunun sonucunda kişilerin bakış açısı daralıyor ve sadece kocaman BEN’e odaklanıyor.
İç huzur, kendi kendimizi hissettiğimizde, kendimizle duygudaş olabildiğimizde ve kendimize şefkatle yaklaştığımızda oluşur.
Dünyayı şu anda düşündüğümün yarısı kadar bile düşünmediğim zamanları ben de bazen özlüyorum. O zaman hayat kesinlikle daha kolaydı.
Elbette konfor alanında kalmak, sorgulamamak ve hiçbir şeyi değiştirmemek en kolayıdır.
Günümüzde tüketim, her zaman herhangi bir şekilde bir varlığa zarar vermek, insanları ve hayvanları sömürmek veya çevremizi yıpratmakla bağlantılıdır.
Şiddetsiz iletişim yöntemine göre, duyguların kaynağı insanların ihtiyaçlarıdır. Basitçe söylemek gerekirse: İhtiyaçlarımız giderilmezse, olumsuz duygular oluşur. İhtiyaçlarımız giderilirse, içimizi güven duygusu gibi hoş duygular kaplar.
Zira ancak kendimiz iyi olursak, gerçek anlamda başkalarına da yardımcı olabiliriz.
Başka bir kişinin yaşanmışlıklarına tamamıyla dalmak ne yaparsan yap mümkün değildir.
Dikkatlice baktığımızda, kıskançlıkla, hasetle ve gıptayla tepki göstermeden, başkalarıyla birliktelik gerçek anlamda sevinme özelliğimizin noksan olduğunu itiraf etmek zorundayız.
Bir kimseyi incitmeyi istemek yanlıştır, bu empati değildir.
Benciliz. Gittikçe daha da bencilleşiyoruz.
Bize, yoğun bir şekilde hayattaki ana hedefimizin zengin, ince, genç, ünlü, güvende olmak ve eğlenmek olduğunu söyleyen bir toplumda yaşıyoruz, bencil dürtüleri fazla ön plana çıkartan bir medeniyette.
Çoğunlukla her şeyin tam da kendi düşündüğümüz gibi yürümesini isteriz.
Ego üzerimizdeki yönetimi ne kadar ele alırsak, yüreğimizi açıp empati kurmamız o kadar zorlaşır.
Empatinin zıddı varsa o da haklı olmaya çalışmaktır.
Gerçek şu ki, dünyadaki acıların bizi her an etkilemesine izin vermemiz, hayattan zevk almamızı ve günlük hayatımızı sürdürmemizi imkânsız hale getirirdi.
Toplumsal ve siyasal ilişkilere baktığımızda, şu aralar empati konusunda kıtlık yaşıyor gibiyiz. Dünya bir karmaşa içerisinde imha ediliyor, içte ve dışta duvarlar örülüyor ve bizler birbirimizden ayrışarak biz ve diğerleri ne dönüşüyoruz. Kimse diğerlerinin duygularıyla pek ilgilenmiyor.
Empati zahmetlidir, zordur ve bazen de yorucudur.
Haklı olmaya çalışmaktan, kendimizi ön plana çıkarmak için birbirimizi kötülemekten, doğru ve yanlışa inanmaktan vazgeçmemiz gerekmektedir.
Başkaları hakkında kötü düşünmek ve onları yargılamak, iç huzurumuzun olmadığı anlamına gelir.
Bilimsel araştırmalara göre, zihnimizden günde 60.000 düşünce geçer. Bunların;

%3’ü yapıcı ve faydalı düşünceler
%25’i yıkıcı ve zararlı düşünceler
%72 #8242; ruhumuza etki eden, geçici ve önemsiz düşüncelerdir.

Fikirler, kendi benliğimize ilişkin farkındalığımız doğrultusunda akıllıca bir karar vermek için kullanılmıyor ve bağımsız hale geliyorsa, zaman kaybından başka bir şey değildir.
Kendi ihtiyaçlarımı, karşımdaki kişinin ihtiyaçları kadar karşılayabiliyor muyum? sorusunu gönül rahatlığı ile EVET diye cevaplıyorsak, muhtemelen sorunsuz bir ilişkimiz vardır.
Kazanmak için tartışıyorsak, o artık bir tartışma değildir.
Duygusal olarak sarsıntı geçirdiğimiz dönemlerde, IQ’muz sıfıra yakın bir seviyeye düşme eğilimindedir.
Başkalarının sorunları bize, o an su yüzüne çıkan ve dertleşme gereği duyduğumuz kendi sıkıntılarımızı hatırlatır.
Başkalarında en sinir olduğumuz şey, kendimizle ilgili sevmediğimiz yanlarımızdır.
Başkalarıyla iletişim halindeyken, bizim için gerçekten önemli olanları fark ederiz.
Empati kurarken bir varlığa karşı duygudaşlık hissetmeli ancak onun incinmesinden veya yaralanmasından sorumlu olanı yargılamamalıyız.
Önce kendi ışığını yak, sonra başkalarına ışıklarını yakmalarında yardım etmeye çalış.

Buda

Günümüzde tüketim, her zaman herhangi bir şekilde bir varlığa zarar vermek, insanları ve hayvanları sömürmek veya çevremizi yıpratmalla bağlantılıdır.
Akıllıca kullanılmadığında empati hiçbir işe yaramaz.
Müzakere yerine suçlamak ve açıklama yerine şikayet etmek sadece yanlış anlamalara ve ilişkilerin zayıflamasına yol açar.
Biz sadece başkalarının değişimini fark eder, kendi değişimimizi fark etmeyiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir