İçeriğe geç

Emile Kitap Alıntıları – Jean-Jacques Rousseau

Jean-Jacques Rousseau kitaplarından Emile kitap alıntıları sizlerle…

Emile Kitap Alıntıları

Aile yaşamının çekiciliği ahlaksızlığa karşı panzehirdir.
Her şey, Yaratıcı’nın elinden çıktığında iyidir; insanoğlunun elinde bozulur. İnsanoğlu bir toprağı başka bir toprağın ürünlerini beslemeye, bir ağacı başka bir ağacın meyvelerini taşımaya zorlar; iklimleri, elementleri, mevsimleri birbirine karıştırır, karmakarışık yapar; köpeğini, atını, tutsağını sakatlar; her şeyi altüst eder, her şeyin biçimini değiştirir, biçimsizliği, aykırı yaratıkları sever; hiçbir şeyi, hatta insanı bile, doğanın yaptığı şekliyle istemez.
Uygar insan kölelik içinde doğar, yaşar ve ölür. Doğuşunda bir kundak içinde dirilir; öldüğünde bir tabutun içinde çivilenir; insan şeklini koruduğu sürece, kurumlarımız tarafından zincirlenir.
En çok yaşamış olan insan en çok yıl saymış olan değil, yaşamı en çok hissetmiş olandır. Yüz yaşında kendini gömdürüp de, daha doğar doğmaz ölmüş olanlar vardır.
Çocuklarınızın tüm hava koşullarına karşı dirençli olmalarını istiyorsanız yaz ve kış, gece ve gündüz başları açık olarak kalabilmelerini sağlayın.
En çok yaşamış olan insan en çok yıl saymış olan değil, yaşamı en çok hissetmiş olandır.
Her şey Yaratıcı’nın elinden çıktığında iyidir; insanoğlunun elinde bozulur.
Başkalarının kusurlarını büyük bir merakla araştırmak ve bulduğu zaman da keyiflenmek karakter zayıflığına işaret eder.
Başkalarının kusurlarını büyük bir merakla araştırmak ve bulduğu zaman da keyiflenmek karakter zayıflığına işaret eder.
Görünüşte özgür olmak kadar insanı esir yapan hiçbir şey yoktur.
Eğer siz, çocuğunuza sürekli olarak ne yapması gerektiğini söylerseniz onu ahmaklaştırırsınız.
Eğer siz, çocuğunuza sürekli olarak ne yapması gerektiğini söylerseniz onu ahmaklaştırırsınız.
İlk uzlaşmaların yasasını ve bunun benimsettiği zorunluluğu ortadan kaldırınız, insan topluluğunda her şey aldatıcı v e boş olur; sözünü yalnızca çıkarı için tutan kimse hiçbir söz vermemiş gibi olup hiç bağlı değildir ya da en fazla, sözünü tutmamak için uygun anı bekler.
Arzularımız geniştir, gücümüz ise neredeyse hiç yoktur. İnsan dilekleriyle bin türlü şeye bağlanır, ama kendisiyle hiçbir şeye bağlanmaz, hatta kendi yaşamına bile. İnsan bağlılıklarını çoğalttığı ölçüde üzüntülerini de çoğaltır.
Mutluluğa karşı duyulan büyük isteğin yol açtığı kaygı içinde, mutluluğu aramak için hiçbir şey yapmamak yerine, onu aramakla kendimizi aldatmayı yeğliyor ve onu tanıyabileceğimiz yerden çıkar çıkmaz da, bir daha oraya dönmeyi bilmiyoruz.
İnsanlar yaşamların kısa olduğunu söylüyorlar, oysa ben yaşamı kısaltmaya çalıştıklarını görüyorum. Yaşamı kullanmasını bilmedikleri için, zamanın çabuk geçmesinden yakınıyorlar, oysa ben zamanın onların diledikleri kadar yavaş geçtiğini görüyorum. Hep yöneldikleri konuyla uğraştıkları için, kendilerini zamandan ayıran mesafeyi görmek onları üzüyor. Biri yarını, bir başkası gelecek ayı, bir başkası da on yıl sonrasını yaşamak istiyor, hiç kimse bugünü yaşamak istemiyor. Hiç kimse şimdiki zamandan hoşnut değil, herkes bu zamanın çok yavaş geçtiğini düşünüyor. Zamanın çok çabuk geçtiğinden yakındıklarında, yalan söylüyorlar. Çünkü onu çabuklaştırma gücünü elde etmenin bedelini seve seve öderlerdi.
Doğal olarak insan pek düşünmez. Düşünmek insanın tüm diğerleri gibi, hatta onlardan daha güçlükle öğrendiği bir sanattır.
Herkes yalnızca kendini düşünür. Ama anneler..
Cehennemi başka bir dünyada aramaya ne gerek var ?
Cehennem zaten bu dünyada kötülerin yüreğindedir.
Çocuklar yalan söyleme alışkanlığını , büyüklerin yalan söylediğini hissettikten sonra kazanırlar .
Sevilmenin ne kadar tatlı olduğunu hisseden bir kimse , herkes tarafından sevilmek ister .
Herkes tarafından sevilmenin mümkün olmadığını anlayınca da insanlara karşı düşmanlık hisleriyle dolar .
Karanlık korkusundan kurtarmak
istediğiniz kişi ile tartışmayın, onu sık sık karanlık yerlere götürün. Hiçbir felsefi argümanın bu uygulamanın yerini tutmadığından emin olabilirsiniz; dam aktarıcılarının damlarda hiç başı dönmez, karanlıkta kalmaya alışmış bir kişinin de karanlıktan korktuğu hiç görülmez.
Cehennemi başka bir dünyada aramaya ne gerek var? Cehennem zaten bu dünyada kötülerin yüreğindedir. 
Yalnızca acı çekmek için var olmaktansa, var olmamak yeğdir.
Tam bir mutluluk dünyada yoktur, ama mutsuzlukların en büyüğü ve de her zaman kaçınılabilir olanı, insanın kendi hatası yüzünden mutsuz olmasıdır.
Aşkta her şey yalnızca yanılsamadır. Bunu itiraf ediyorum. Ama gerçek olan, aşkın bizi gerçek güzel için coşturduğu duygulardır. Aşk bu gerçek güzeli bize sevdirir. Bu güzel, sevilen nesnenin içinde değildir; yanılgılarımızın ürünüdür.
Kaprisler akıllıca idare edilmezlerse, usandırmaktan başka bir işe yaramazlar.
Bizim din dersi kitabında gördüğüm ilk soru şudur: Sizi kim yarattı ve dünyaya getirdi? Bu soruya küçük kız, bunun annesi olduğuna pekâlâ inandığı halde, duraksamadan Tanrı diye yanıt verir. Burada anladığı tek şey, anlamadığı bir soruya hiç anlamadığı bir yanıt vermiş olduğudur.
Platon, Devlet adlı kitabında erkeklere salık verdiği idmanları aynı şekilde kadınlara da salık veriyor. Ben de bu düşüncedeyim! Yönetiminden özel aileleri çıkarıp kadınları ne yapacağını bilemeyince, onları erkek yapmak zorunda kalıyor.
Çocuğa yaşına göre yararlı her şeyi öğretmeye çalışın, tüm zamanının zaten dolup taşmış olduğunu göreceksiniz. Çocuğa bugün uygun olan öğrenim yerine neden erişeceği pek de kesin olmayan bir yaşın öğrenimini yaptırmak istiyorsunuz?
Düşünmeyi öğrenebilmek için zihni­mizi ve hislerimizi yetiştirmemiz gerekir, onlardan en yüksek faydayı sağlamamız ise, vücudumuzun sağlam ve kuvvetli ol­masına bağlıdır.
Annesinin gözleri önünde, daima bir oda içinde yetiştirildi­ği için ağırlık ve dayanma gücünün ne olduğunu bilmeyen bir çocuğun büyük bir ağacı sökmeye yahut koca bir kayayı kal­dırmaya çabalaması sersemlik değil midir?
çocukların ilgi duyduğu şeyler ne kadar doğallıktan uzaklaşırsa o kadar sıkıcı görünür. Onları doğallıktan uzaklaş­tıran da sizin itaat ve emre dayalı kötü eğitiminizdir.
İnsanların hatalarını araştırmak alışkanlığı, aranan şey bu­lununca hazza dönüşür.
başkalarının kusurlarını büyük bir merakla araştırmak ve bulduğu zaman da keyiflenmek karakter zayıflığına işaret eder.
Çocuk sizi, kendisine itiraz etmeye hazırlanan ve her fırsatta yargılayacakmış gibi duran birisi olarak görmez­se, size güven duymaya başlar
Mutluluğumuzu arttırmak için çabalaya çabalaya onu mutsuzluğa dönüştürüyoruz.
.
Az bilen insanlar genellikle çok iyi konuşurlar, çok bilenler ise az konuşur.

.
Doğanın görkemi insanın kalbinde yaşar; görülmesi için hissedilmesi gerekir.

.
Çocukluk hakkında hiçbir şey bilmiyoruz; ve yanlış fikirlerimizle ne kadar ileri gidersek, o kadar yoldan saparız.

En bilge yazarlar, bir çocuğun neyi öğrenebileceğini sormadan, kendilerini bir erkeğin bilmesi gereken şeylere adarlar.

Erkek olmadan önce ne olduğunu düşünmeden hep çocuktaki adamı ararlar.

.
Yaradan’ın elinden çıkınca her şey güzeldir; her şey insanın elinde yozlaşıyor.

.
Zihin, yetileri gelişene kadar rahatsız edilmemelidir; çünkü o kör olduğu sürece, ona sunduğun meşaleyi göremez, ne de uçsuz bucaksız fikirler arasında aklın çok az çizdiği bir yolu izleyemez ki, en iyi gözler onu zar zor takip edebilir.

Bu nedenle, ilk yılların eğitimi yalnızca olumsuz olmalıdır. Erdem ve hakikati öğretmekten değil, kalbi kötülükten ve sapıklık ruhundan korumaktan ibarettir.

.
Her zorluk duygusu, ondan kaçma arzusundan ayrılamaz.

.
Hayatın belirli hallerine ait mutluluklar bize hitap ediyor.

Örneğin, kırsalda bir çobanın hayatını ele alalım. Bu iyi insanları bu kadar mutlu görmenin büyüsü kıskançlıkla zehirlenmiyor; onlarla gerçekten ilgileniyoruz.

Bu neden ? Çünkü bu huzur ve masumiyet durumuna inebileceğimizi ve aynı mutluluğun tadını çıkarabileceğimizi hissediyoruz.

.
Bir çocuk için uygun olan tek ahlaki ders hayatın her dönemi için en önemli ders şudur : Kimseyi incitmeyin.

Eğer siz, çocuğunuza sürekli olarak ne yapması gerekti­ğini söylerseniz onu ahmaklaştırırsınız.
Ben büyük kardeşinin sesli okuduğu kitapları gözleriyle takip ederek okumayı öğre­nen bir çocuk gördüm; çünkü çok istekliydi. Çocuğun bir ko­nuya karşı ilgisini uyandırmak onu gayesine taşımakta en etki­li yöntemdir.
Çocukların okumayı öğrenmeleri için yapılacak ilk şey, onlarda okumayı öğrenme arzusu uyandırmaktır. Çocuk okuma öğrenmeyi büyük bir şevkle öğrenmek istiyorsa her­hangi bir yöntemle öğrenecektir zaten.
Bütün çocuklara La Fontaine’in masalları belletiliyor; fakat onların bu masalların demek istediğini anladıklarını pek san­mıyorum. Diyelim ki anlıyorlar; ama bu daha fenadır. Çünkü hikayedeki ahlaki sonuçlar öyle karışık yollardan ortaya çıkı­yor ki, bu dolambaçlı yolu takip ederek sonuca ulaşmayı başa­ran çocuklar öğrendikleriyle fazilete değil kötülüğe yönlendi­rilmiş oluyorlar.
Hikayeler yetişkin insanlar için faydalıdır; fakat çocuklara açıktan açığa hakikati söylemek gerekir. Gerçekleri bir perde arkasına gizlerseniz, bir zaman sonra çocuklar acaba arkasın­da ne vardır diye kaldırıp bakmaya üşeneceklerdir.
Çocukların bilinçsizce ilgi duydukları ve zihinlerinde izler bırakan nesnelerden öncelikli olarak tanıması gerekenleri seç­mek, göstermek ve öğrenmesine lüzum olmayanları gizlemek, hafızalarının gelişimi için çok önemlidir ki bunu sağlayabilmek kaliteli bir eğitim yöntemi sayesinde başarılabilir.
Şayet çocukların zihinleri, yetişkin oluncaya değin, her tür izlenimi kolay kabul edebilsinler diye yumuşak yaratılmışsa bu, oraya kral isimleri, tarih rakamları, harita ve coğrafya ta­birleri nakşedilsin diye değildir; zira, oyun ve eğlencelerle ge­çirilmesi gereken masum çocukluk çağı için sıkıcı, yorucu ve bunaltıcı kelimelerdir bunlar.
Gelecekteki menfaatlerin­den, mutluluklarından, görecekleri hürmetten bahsetmek, ön­ceden görüp geleceği düşünmenin ne demek olduğunu bilme­yen çocuklar için hiçbir anlam ifade etmez. Bu nedenledir ki, çocuklara zorla, doğal şartlar dışında verilen bilgiler, zihinleri­ne tamamen yabancı ve tuhaf konular yerleştirir.
Çocuğa saygı duyun ve onun hakkında iyi ya da kötü yönde fikir yürütmekte acele etmeyin.
Şurasını iyi bilin ki, kötü eğitilmiş bir çocuk, hiç terbiye görmemiş bir çocuğa göre iyilikten daha uzak bulunur.
Aşırı çıkar amaçlı iyilikler daha az yaygın olsalardı, nankörlükler daha ender olurdu. Bize iyilik yapan herkesi severiz bu doğal bir duygudur. Nankörlük insanın yüreğinde değildir; ama çıkar oradadır; nankör minnettarların sayısı çıkarcı iyilikseverlerin sayısından daha azdır.
Balıkçı suya yem atarsa balık gelir ve güvensizlik duymadan yemin etrafında kalır; ama yemin içinde gizlenmiş iğneye takılınca, oltanın çekildiğini hissedip kaçmaya çalışır. Bu durumda balıkçı iyilikçi, balık nankör müdür?
“Her şey, yaratıcının elinden çıktığında iyidir.”
Çocuğu üzüntüden uzak tutmak yerine ona hissetmeyi öğretmeliyiz. Kimi anne-babalar yalnızca çocuklarını nasıl koruyacaklarını düşünüyorlar; oysa bu yeterli değildir, Ona kendisini nasıl koruyacağını, hayal kırıklıkları ve felaketler karşısında nasıl güçlü duracağını ve her türlü yaşam koşulunda nasıl hayatta kalacağını öğretmek gerekir.
Sıradanlıktan kaçınan ve kötülüklere karşı yavrusuna kol kanat geren şefkatli ve sağduyulu annelere sesleniyorum; ço­cuklarınızın eğitiminde en önemli görevi sizin üstlendiğiniz su götürmez. Eğer, Yaratıcı bu sorumluluğu babalara yüklemiş ol­saydı onlara süt de verirdi.
Yaratıcı’nın elinden çıkarken her şey iyidir; ama insan ne canlıların ne de eşyanın ilk haliyle kalmasına izin verir; her şe­yi değiştirmek ve dönüştürmek ister. Toprağa, ağaçlara, iklime ve mevsimlere müdahale etmekle kalmaz, kendi cinsini de şe­killendirmek, ona bir biçim vermek ister.
“Fikirlerimiz kağıt üzerinde hızla ilerler; ama uygulamaya gelince her­kes aynı hızı yakalayamaz. Fakat hedef, olgun insan olma yolunda yürümektir ve o noktaya ulaşacağımızdan hiç emin ola­masakta yürümekten vazgeçmemeliyiz.
Şu­rasını derhal tekrarlayayım ki; çocuğa hakim olabilmek için önce kendinize hakim olabilmeniz gerekir.
Yapılmaması gereken bir iş açıkça yapılmaya başlandığında, yapılması gerekenler de gizlenmeye başlar.
Ben Emilim’den şefkat eserleri bekleyeceğime, onun görebileceği şekil­ de bu işleri ben yaparım. Böylece davranışlarım, uzun nutuk­lardan daha etkili bir şekilde yerleşir zihnine.
Çocuklar iyi şeyleri de kötü şeyleri de önce taklit eder sonra özümserler.
Yaşlarına göre büyük laf­lar eden çocukların arada birkaç hikmetli söz söylemesine hayret etmemeli. Sürekli gelecek hakkında konuşan müneccimler için 4 . Henry şöyle demiş:
‘Öylesine yalan söylerler ki,
nihayet hakikati de söylemiş bulunurlar.’
O kadar budalaca sözler arasında birkaç da iyi söz bulunmasından ne çıkar? Çocukların zihnine en parlak fikirler, dillerine güzel kelimeler dü­şebilir; ellerinin altında en pahalı elmaslar bulunabileceği gi­ bi Bunlardan hiçbiri de onlara ait değildir.
çocuğa bir çocuk gibi davranmalı ve öyle yaşamalıdır.
Hem yaşamak yalnızca nefes almak değildir ki; işlemektir; uzuvlarımızı, kendimize özgü yanlarımızı, alışkanlıklarımızı, bize var olduğumuz hissini veren bütün donanımımızı kullanmaktır. En çok yaşayan insan en çok yıl saymış olan değil, hayatı en çok hissetmiş olandır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir