Emile Zola kitaplarından Emek (2 Cilt Takım) kitap alıntıları sizlerle…
Emek (2 Cilt Takım) Kitap Alıntıları
, havadan kazançlarıyla yoksulları sömüremeyecekleri gün toplum çatırdayacak, yıkılacaktı.
Benciliklerin yarattığı bu anlaşmazlık içinde, adaletsizliğe dayanan bir toplum durumunun bu müthiş zulmü içinde, insan insanı onun yüzünden, kurt gibi parçalıyordu.
Emek, artık, sağlık ve neşe haline gelecek, yarınki gün doğacaktı.
Devinen bir kişilik karşısında, hiçbir şey dayanamaz, dağlar devrilir, denizlerin suyu çekilir.
Tek gerçek emektedir, emek ne biçimi verirse, dünya, günün birinde o biçim olacaktır.
Tutkular ölümsüz istekli, dünyayı yerinden oynatan biricik enerjiydi, her yaratığa devinme gücünü veren bir iç istenç ve güç kaynağıydı
Ah kardeşlik bağı olan iyilik, mutluluğun biricik yapıcısı sevecenlik, dünyayı kurtaracak, yeniden kuracak olan aşk!
Adam sen de! Ancak zenginin malını çalarlar.
Çaba ve savaşımla kurtulacağız.
Ütopik değildi bizim emeğimiz
Savaşlar için harcanan muazzam paralar, faydasız memurlara, yargıçlara, jandarmaya verilen bütün paralar, beşeri servetin ne korkunç bir israfıdır!
Tek gerçek emektedir. Dünya bir gün emeğin ona verdiği şekle girecektir.
Bugün, sefillerin imdadına koşmaktan, yeryüzünde bir parçacık adalet dağıtmaktan, hakları biraz olsun geri vermekten başka ödev yoktur.
Bazılarının adaletsiz sefaleti, öbürlerinin zehirleyici zenginliği. İyi değerlendirilmeyen, hor görülen, haksız şekilde dağıtılan emek, soyluluk, sağlık, kişinin bizzat mutluluğu olacak yerde artık sadece bir işkence ve bir utançtı.
Toprak onu işleyenlerin olmalı, onu yeniden sevmeleri ve bereketlendirmeleri için toprak herkesin olmalı.
Emek, emek! Ona bu dünyada soylu, düzenleyici mutlak kudret, hükümdarlık durumunu geri vermek, bütün insanların hakkı olan mutluluğu en sonunda gerçekleştirerek yeryüzü zenginliklerinin haklı bir şekilde dağıtılması için, gerçek ve dürüstlük doğal yasasına uygun olarak onu kim kalkındıracak, kim onu örgütleyecek!
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ah! Emeğin bu sefaleti, ezici, adaletsiz çalışmanın, onca zorlukla kazanılan, açlığın çekiştiği ekmeğin kurta çevirdiği insanoğlu!
Öteden beri, insan bir tek şey uğrunda, mutluluk uğrunda savaşmışlar, her dinin, her hükümetin temeli budur.
Ölüm iyi ve zorunlu bir şeydir, üzülmeyin. Ölen başkalarının varlığında yaşar, ölmezliğe erer.
Göreceksiniz, göreceksiniz, hem öleceğimi size haber vereceğim dostlarım: ‘hoşça kalın, günlük işlerimi bitirdim, uyumaya gidiyorum’ diyeceğim.
Eğer soluk almak, yemek, uyumak, özetle yaşamak bir kölelikse çalışmak köleliktir. Medemki yaşıyorsun elbette çalışacaksın
Sen bilirsin ama, gene de kibar baylar değilsiniz, mademki hala çalışıyorsunuz, hepiniz zavallı insanlarsınız.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Evet, yarın sabah görüşürüz, eğer bu cenabet dünya geceleyin yıkılmazsa.
Yardımseverlikleri, yalancı, fesatçı, adaletsizlik illetiyle kemirilmiş burjuva toplumu kurtaramamıştı. Onun can çekişmesini, din örtüsüyle boş yere örtmüştü
bir mucize göstersin diye Tanrı’ya yalvarıyorum Gerekli görürse, kesinlikle gösterecektir.
İnsanlık, çok uzun zamanlar yalnız kanlı savaşlarda kullanılmak üzere kılıçlar yapmış, arkasından son boğuşmalar döneminde toplar, mermiler yapmıştı; şimdi, barış kazanıldığı için aynı demirle kardeşlik, adalet ve mutluluk binasını kuruyordu.
İnsan hiç ağlamamalı, hep şarkı söylemeli.
kendilerini saman çöpü gibi süpürdüğünü anlıyorlardı. Bükemediğin eli öpersin olur biter.
Evlendirin; eğer onlar aileleriyle böyle çekişmeye, bütün engelleri aşmaya yönelten büyük bir aşkla birbirlerini seviyorlarsa evlendirin. Mutluluğu ancak sevgi sağlar.
Babam sizler kadar budala değil, olmayacak duaya amin demiyor. Para paradır, paran oldu mu efendisin, sözün kısası bu!
Sen o kadar mutluysan, Tanrı versin! Ben mutlu değilim.
Yüreğinizi hesapsız harcayabilirsiniz.
Bu öyle bir sevgiydi ki, yüreğinde iki sayfa arasına konulup unutulduktan sonra gene bulunan anı çiçeklerinin kokusunu koruyordu.
başkasının elinden çalınan nimet, çalanı öldürürdü.
Herkes kendi yaşamını kazanmalı, zevkini, ancak zekâsına ve elinin emeğine borçlu olmalıydı.
Doktor, sevgili hastamızda zekâ yok olmuş mu dersiniz? Sizin düşüncenizce, anlıyor mu, düşünüyor mu?
ölümden sonra bir diriliş karşısında gibiyim. Yüreğim daralıyor, bu olayda, olağanüstü bir şeyler olduğunu sezdiren mucizevi bir işaret görür gibi oluyorum.
Çok eski dönemden kalma, insanın insanı sömürmesi.
Bilirsin ki seni severim, sen üzülmeyesin diye her türlü özveriye hazırım. Ama, umarım ki, sende benim gibi davranmaya bakarsın
Arkadan gelenler öndekileri itip yürütür, dünya hep değişir!.. Dünyanın sonu değil, bu dünyanın sonu derseniz o başka.
Rahip Male devam etti:
Ama burada ,sizin okullarınızda verilen o ahlak bozucu öğrenimden daha da fazla ,hiçbir zaman bağışlayamayacağım bir şey var ,o da şudur: Tanrıyı kapı dışarı ettiniz, yeni şehrinizin ortasında , onca güzel ve yararlı yapılarınızın arasına bir kilise inşa etmeyi isteyerek unuttunuz. Tanrı ‘sız yaşayabileceğinizi mi iddia ediyorsunuz yoksa siz? Bu ana kadar hiçbir devlet ondan vazgeçemedi. İnsanların hükümetine daima bir din gerekti.
Luc Karşılık verdi:
Benim hiçbir şey iddia ettiğim yok. Her insan kendi inancında özgürdür ve eğer bir kilise inşa edilmediyse ,bunun da sebebi henüz hiçbirimizin ona ihtiyaç duymamış olmamızdır. Âmâ onu dolduracak müminlerin bulunacağı gün pekala bir kilise kurulabilir. Hoşlandığı bir zevkin tadını çıkarmak bir kısım vatandaşın bir araya gelmesi daima imkan dahilindedir. Bir din gerekliliğine gelince ,insanları yönetmek istendiği zaman bu gerçekten de pek yerindedir. Ama, biz onları yönetmek istemiyoruz ki ,aksine, özgür Belde de özgür olarak yaşamalarını istiyoruz.
Ama burada ,sizin okullarınızda verilen o ahlak bozucu öğrenimden daha da fazla ,hiçbir zaman bağışlayamayacağım bir şey var ,o da şudur: Tanrıyı kapı dışarı ettiniz, yeni şehrinizin ortasında , onca güzel ve yararlı yapılarınızın arasına bir kilise inşa etmeyi isteyerek unuttunuz. Tanrı ‘sız yaşayabileceğinizi mi iddia ediyorsunuz yoksa siz? Bu ana kadar hiçbir devlet ondan vazgeçemedi. İnsanların hükümetine daima bir din gerekti.
Luc Karşılık verdi:
Benim hiçbir şey iddia ettiğim yok. Her insan kendi inancında özgürdür ve eğer bir kilise inşa edilmediyse ,bunun da sebebi henüz hiçbirimizin ona ihtiyaç duymamış olmamızdır. Âmâ onu dolduracak müminlerin bulunacağı gün pekala bir kilise kurulabilir. Hoşlandığı bir zevkin tadını çıkarmak bir kısım vatandaşın bir araya gelmesi daima imkan dahilindedir. Bir din gerekliliğine gelince ,insanları yönetmek istendiği zaman bu gerçekten de pek yerindedir. Ama, biz onları yönetmek istemiyoruz ki ,aksine, özgür Belde de özgür olarak yaşamalarını istiyoruz.
Benim derdim bana yetiyor, rahat bırakın beni!
Bana ihtiyacın olduğu gün sana geleceğim, bir engel olmaktan çok bir yardımcı olabileceğim gün
Sevilmeyi istemeksizin sevmek gerekir, çünkü yapıt, ancak başkalarına karşı sevgi beslemekle var olmaya başlayabilir.
Ben korkağın biriyim, umutsuzluğa düştüğüm için kendimden utanıyorum.
İnsan, emeğe inancını katarsa yenilmez duruma gelir.
İlk yürünen yol kaç kez gerekiyorsa o kadar kez yürünür. Engeller, yollardaki duraklamalardan, çaresi olmayan güçlüklerden başka bir şey değildir
Oo. işin içinde bir kız oldu muydu, sonu kesinlikle dargınlık, baygınlıktır
Babam nasıl yaşadıysa ben de öyle yaşadım, size düşen de benim yaşadığım gibi yaşamak.
Bunlarda sevgi yok, sevgi olsaydı her şey bereketlenirdi.
Kadın acı çektiği sürece dünya kurtulamayacaktı.
Verilen karar adil olursa, severek adaletten yana çıkarım.
Sonunda üstün gelecek olan şey, yalnız sevgiydi, kadındı, çocuktu.
Bütün ömrümce beklemek gerekse, yemin ederim ki bekleyeceğim.
Hep öfkeli, hiçbir şeyden hoşnutluk duymaz bir insan olduğu için, kendi yaşamını da başkalarının yaşamını da öyle zehirliyordu ki, hiç kimseyi mutlu etmeyi başaramıyordu.
Kadın ile erkeği, ta çocuklukta birbirinden ayırmak, başka başka biçimlerde, birbirinin cahili olarak büyütüp okutmak, onları birbirine düşman etmek, elbet çekiciliklerini üsteleyerek fesata götürüp kışkırtmak demek, sonsuz bir anlaşmazlık içinde, erkeği saldırgan, kadını çekingen yapmak değil miydi? Barış ancak, birbirini tanıyan, yaşamı aynı kaynaklardan öğrenmiş olan, onu, yaşanması gerektiği gibi mantıklı, sağlıklı yaşamak için birlikte yola çıkan iki arkadaşa, ortak yararın gözüktüğü anda doğacaktı.
Bu demektir ki, çalışma, beden yorgunluğu, yalnız yaptığınız iş hoşumuza gitmediği zaman bir yük olur.
Öğretmenlerin, enerjileri uyandırmaktan başka ödevi yoktur. O, yalnız sorular sormaya özendirerek, onun kişiliğini geliştirerek yeteneğini belirtmekle yükümlü bir birey enerjisi profesörüdür. İnsanda ölçüsüz, doymaz bir öğrenme, bilme arzusu vardır ki, cezaya ya da ödüle gerek duyulmadan, öğrenimin biricik özendirme aracı olmalıdır.
yüksek sosyetesi bana dehşet veriyor, öyle ki, kapımı sıkı sıkıya kapatıyorum, onu öfkelendirmek, tehlikeli bir deli gibi ayrı kalmak pek hoşuma gidiyor.
Düşünce bir devrimdir, hem yeryüzünde etki yapabilen en verimli devinimdir.
günde iki saat çalışmak yeter, dünyaya egemen oluruz.
Fırsat hayal edenlere verilir. Mucizelerse ona inanlara.
Bir gün gelecek dünya yalnız, özgür ve neşeli insanlarla dolu olacak
Saygı gösterilmesi gereken şeye, saygı göstermek için, yumruğu güçlü, sağlam bir hükümete ihtiyacımız var.
İnsan hem çalışıp hem de mutlu olabilir, çünkü neşe, sağlık, kusursuz hayat çalışmakta bulunur. Çalışmak, sadece, yaşamaktır. Çalışmayı, emeği bir lanet haline getirmek için ve onun cennetinin mutluluğunu ebedi tembellikte görmek, ona bağlamak için bir ve ölüm dini gerekti Emek bizim efendimiz değildir, o bizim göğsümüzün soluğu, damarlarımızın kanı, tek sevme, doğurma, ölümsüz beşeriyet olma sebebimizdir.
Bir işçi hiçbir zaman bir burjuva olamaz, hâlâ çalışmaya devam ediyorsa, demek ki henüz bir servet sahibi olamamış.
Para paradır, insanın parası olunca, her şeyin efendisi olur, İşte bu kadar!
Azizim, herkes bütün gün çalışma ile sersemleşmek için yaratılmamıştır. Hem de parası olanların, üstün bir yaşantının eğlencelerinin tadını çıkarmaları haklarıdır.
Çünkü birbirlerini sevmiyorlar! Sevişselerdi, her şey tohumlanır güneşin altındaki herşey yeşerir ve zafere ulaşırdı!
Emek! Emek! Bundan başka güç yoktur. İnsan inancını emeğe bağlarsa yenilmez hale gelir. Sonra da bir dünya yaratmak o kadar büyük bir şeydir ki: Her sabah yeniden işe başlamak, anıtın daha önce konulan taşlarını bir taş daha eklemek, hiç telaş etmeden, elde bulunan fizik ve entelektüel enerjileri gerektiği şekilde kullanarak, hayatın izin verdiği ölçüde onu yükseltmek. Bugünkü emeğimiz sayesinde onu biz meydana getirdiğimize göre, yarından niçin şüphe edelim? Emeğimizin, tohumladığı her şey bize yarın verir Ah! Yaşantım, tek yaşama sebebim olan kutsal emek, yaratıcı ve kurtarıcı emek!
Takdir edersiniz ki, zafere kesin olarak inanıldığı bir anda böylece bir başarısızlığa çarpmak bir hayli can sıkıcıdır.