Ahmet Ümit kitaplarından Elveda Güzel Vatanım kitap alıntıları sizlerle…
Elveda Güzel Vatanım Kitap Alıntıları
Mümkünse bu dünyada mağlup olmayacaksın Ester Zayıf düşmeyeceksin, tökezlesen de yıkılmayacaksın, yıkılırsan kimse kaldırmaz seni düştüğün yerden. Çiğnenip gidersin çizmelerin altında
Evet, o zaman yaşlanmıştım işte. Çünkü anneler ölmeden çocuklar büyümezdi.
Eğer kendimizi bağışlama kabiliyetimiz olmasaydı, varlığımızı sürdüremezdik.
Tarih, kimilerine karşı sevgiyle yaklaşırken, kimilerine karşı acımasız davranıyordu.
Herkesin aynı yalana inanıyor olması onu hakikat yapmaz.
Mustafa Kemal’den bahsediyorum, evet Reisicumhurdan.
Eğer kendimizi bağışlama kabiliyetimiz olmasaydı, varlığımızı sürdüremezdik.
Hayatın en güzel bencilliğidir aşk.
Devletin derinlikleri, toprağın derinliklerinden daha karanlıktır.
Kendimizi çok mühim zannediyoruz ama değiliz, hiç değiliz.
Ve zalim olarak yaşamaktansa, mazlum olarak ölmenin daha şerefli olduğunun farkındaydım.
“Onu bilir, onu söylerim. Başka şehirler tehlikelidir, hele büyük şehirler çok tehlikelidir. Kalabalıklar, ışıklar, şatafat, ne akıl bırakır insanda ne fikir Ne sadakat kalır ne vefa ”
Ah, bu aptal insanlar, ah, bu aymaz insanlar. Mahvedecekler hem kendilerini hem dünyayı
Sadece acıyla değil, derin bir pişmanlıkla yanıyordu yüreğim
Hayatın en güzel bencilliğidir aşk.
İnsan, tarihin rüzgarı karşısında, okyanusa düşmüş bir ceviz kabuğu gibidir. Ne kadar şuurlu davranmaya çalışırsa çalışsın, kaderi dalgarın insafına kalmıştır.
İnsanın en zayıf anı, kendini en güçlü hissettiği andır.
Benimkisi bir tür kendini bulma, bir tür içe dönüş, tefekkür. Fırtınalı okyanuslardan kurtulup, ölü bir denizde batmayı bekleyen yelkenli gibi çaresiz, öylece kalakalmışken, insan daha iyi değerlendiriyor kendini.
Mazi sadece bir hatıralar toplamı değildir, aksine hep bugünle beslenen ve son nefesimize kadar bizi terk etmeyecek olan hayatımızın ta kendisidir.
Şaşırtıcı, evet, ama söz konusu insan ruhuysa her türlü karmaşaya hazır olmak gerekir.
Tutarsızlığıma, ruhumun oradan oraya savrulmasına bakıp kız-mışsındır. Haksızsın diyemeyeceğim, sadece beni kolayca yargılamamanı, kendini yerime koyup öyle karar vermeni rica edeceğim. O zaman beni anlayacaksın, sadece beni değil, kendini de, insanlığı da Evet, insanlığı da, çünkü biz o büyük kitleden bağımsız değiliz. îyi ya da kötü, korkak veya cesur, iradeli yahut kaypak, velhasıl ötekilerde ne varsa, bizde de aynısı var. Kendimizi çok mühim zannediyoruz ama değiliz, hiç değiliz. Hepimiz etten kemikten müteşekkil, dayanıksız varlıklarız. Ve eğer kendimizi bağışlama kabiliyetimiz olmasaydı, varlığımızı sürdüremezdik.
însan kendine bunu niye yapar. Gençlikten, tecrübesizlikten, kendimizi tanımadığımızdan. Peki, yaşlanınca tanır mıyız kendimizi? Ne istediğimizi bilir miyiz artılj? Zihnimiz bu muammayı çözebilir mi? însan kendini, kendine izah edebilir mi? Evet, belki Belki ama sadece bir anlığına, belki bir süreliğine, ardından yeni bir olayın sarsıntısıyla ruhsal düzenimiz altüst olur, resim tümüyle değişir ve biz kim olduğumuzu unuturuz yine.
Hangi ipe tutunsam elimde kalıyordu, hangi sokağa girsem kör bir duvar çıkıyordu karşıma. Sanki melun bir el tek tek kapatıyordu bütün kapıları yüzüme.
Demek ki sadece seçimlerimiz değil, raslantılar da belirliyormuş insanın hayatını
Zira,sadece sana yazmak ihtiyacı ayakta tutuyor beni.
kader karşısında hep acze düşermiş insan.
Herkesin aynı yalana inanıyor olması, onu hakikat yapmaz.
Belki aşk değil.. Tamamlanmamışlık hissi..
Mazi sadece bir hatıralar toplamı değildir, aksine hep bugünle beslenen ve son nefesimize kadar bizi terk etmeyecek olan hayatımızın ta kendisidir. Biliyorum, geçmişi olmayan insanların, ne bugünleri ne de istikballeri olur ama bazen keşke böyle bir mazim olmasaydı diyorum. Keşke bütün bu acıları çekmemiş, keşke böylesi bir hayatı yaşamamış olsaydım.
Ölüm, şehirlerimizi kaybetmekle başlar…
Annemizin şefkati, babamızın saçına düşen ak, ilk aşkımız, doğan çocuğumuz, dedelerimizin mezarlarıdır vatan dediğimiz şey.
Kendimizi çok mühim zannediyoruz ama değiliz, hiç değiliz.
Sensizliğin, sürekli seni hatırlatmasından bahsediyorum. Korkunçtu.
Geçmedi, çoğu zaman unuttum ama geçmedi.
“İnsanın en zayıf anı, kendini en güçlü hissettiği andır
Sadece sana yazmak ihtiyacı ayakta tutuyor beni..
Mesele aklın kabul ettiğini, kalbe anlatmaktı. İşte onu beceremiyordum.
‘Lüzümsuz merhametin yol açtığı felaketlerde acı çeken masumların çığlıklarını duymak istemiyorum artık.’
Hep bu ılık yorganın altında yatsam, hep bu odada kalsam, kimse bana dokunmasa, ben kimseden korunmak mecburiyetinde olmasam, bütün belalardan uzak dursam… Elbette olmayacak haylâllerdi bunlar, elbette bırakmayacaktı peşimi hayat.
Mesele aklın kabul ettiğini, kalbe anlatmaktı.
Ama haklısın de-nizsiz şehirlerde yaşamak zor.” Ellerimi yana açarak, denizin kokusunu derin derin içime çektim. “Şu mis gibi havayı nerede bulacağız?”
“İnsanoğlu, dünyanın en büyük muammasıdır. ”
Herkesin aynı yalana inanıyor olması, onu hakikat yapmaz.
İnsan, tarihin rüzgarı karşısında, okyanusa düşmüş bir ceviz kabuğu gibidir.Ne kadar şuurlu davranmaya çalışırsa çalışsın, kaderi dalgaların insafına kalmıştır.
Sahi neydi vatan? Bir toprak parçası mı, uçsuz bucaksız denizler, derin göller, yalçın dağlar, verimli ovalar, yemyeşil ormanlar, kalabalık şehirler, tenha köyler mi? Şimdi farkına varıyorum ki, benim için bir tek vatan varmış, o da sensin Seni kaybettigim anda vatanımı da yitirmeye başlamıştım. Evet ağır ağır ölüyorum
Biteviye hayal kırıklığına uğrayınca, umut etmeye korkuyor insan.
Herkesin aynı yalana inanıyor olması, onu hakikat yapmaz.
Bu devirde şerefli kalmanın bir tek yolu var; o da ölmek.
Tarih kimilerine karşı sevgiyle yaklaşırken, kimilerine karşı acımasız davranıyordu. Kimilerini bizden koparırken kimilerini birleştiriyordu.
İnsan ruhu, henüz keşfedilmemiş kapkaranlık bir coğrafyadır. Korkuyla cesaret, nefretle sevgi, mantıkla delilik hepsi bir zihnin içinde hapsedilmiştir.
Sözlerinden cok gözlerinin derinliklerine kadar sinen o kaygı etkilemişti beni.
Hayatın en güzel bencilliğidir aşk.
Yazmak Kelimeleri ardı ardına sıralarken seni düşünmek. Bütün incelikleri, bütün zalimlikleri, çirkinlikleri ve güzellikleriyle maziyi yazmak Hatırlamak değil, adeta tekrar yaşamak. Sana yazmamın bana armağan ettiği mucize buydu işte: Göremediklerimi, dokunamadıklarımı, söyleyemediklerimi, adeta yaşıyormuş gibi hissedebilmek
İnsanın en zayıf anı, kendini en güçlü hissettiği andır.
Ahlaktan yoksun bir iktidar makamı, ya hırsız yapar insanı ya soysuz.
“Yorgunum Mehmed, sadece yorgunum Senin gibi, hepimiz gibi, koca bir imparatorluktan bakiye kalan herkes gibi çok yorgunum. Kılımı kıpırdatmadan yüz yıl uyusam bile dinlenemeyecek kadar yorgun ”
Zamanı gelmiş fikirlerden daha güçlü hiçbir şey yoktur.
Hayatın en güzel bencilliğidir aşk.
Ne kadar ilerici fikirleri savunsalar da mesele kadınlara geldiğinde, ölmüş dedelerimizle aynı tepkiyi verme hazırdı hepsi
Demek ki sadece seçimlerimiz değil, rastlantilar da belirliyormuş insanın hayatını
Evet nasıl ki o koca vafan parça parça dağıldıysa, fikirlerim, ideallerim, bütün hayatum gözlerimin önünde eriyor. Yok, endişelenme, henüz bedenim yerli yerknde, ne var ki ruhum epeydir can çekişiyor.
Kendimizi çok mühim zannediyoruz ama değiliz, hiç değiliz
Zalim olarak yaşamaktansa mazlum olarak ölmenin daha şerefli olduğunun farkindayim.
Zalimin en büyük başarısı, zulüm ettiklerini kendine benzetmesidir.
Annemizin şefkati, babamızın saçlarına düşen ak, ilk aşkımız, doğan çocuğumuz, dedelerimizin mezarlarıdır vatan Vatanı olmayan insanın hayatı da olmaz.
Çünkü yaşadığım o yirmi yıllık fırtınalı hayat bana şu hakikati öğretti: Devletin derinlikleri, toprağın derinliklerinden daha karanlıktır.
Osmanlı Devleti’ne artık hasta adam demiyorlar, canlı cenaze diyorlar.