İçeriğe geç

Elli Parça Kitap Alıntıları – Murathan Mungan

Murathan Mungan kitaplarından Elli Parça kitap alıntıları sizlerle…

Elli Parça Kitap Alıntıları

Uzun zamandır yaşadığı hiçbir anı aceleye getirmemeyi öğrenmişti gene öyle yaptı yaşadığı anı derinleştirdi, uzattı, tadına vardı. Ne tuhaf ! İnsanoğlunun yaşamda en geç keşfettiği şey şimdiki zamandı. İnsan içinde yaşadığı anı derinleştirmeyi zamanla yani zamanı azaldıkça öğreniyordu.
“Şimdisi aynı olmayanlar geçmişi aynı hatırlamaz ki,
Niye anlamıyorsun?
Geçtiğimiz yollarda aynı hesabı ödememişiz hayata, bizi birleştiren hiçbir şey yok.
Bir zamanlar var sandığımız yanıltıcı ortaklıktan başka..”
“Ne tuhaf! İnsanoğlunun yaşamda en geç keşfettiği şey, şimdiki zamandı. İnsan içinde yaşadığı anı derinleştirmeyi zamanla, yani zamanı azaldıkça öğreniyordu.”
Yanılmanın,aldanmanin,hayal kırıklıklarının insanı zenginleştiren yanlarıyla yetinmeyi,içini korumanın pahasını ödemeyi öğrendim.
Baksan, anlasan
Görsen beni, bir tanısan
Ufak bir işaretin yeter her şeyi başlatmaya Oysa geçip gidiyorsun yanımdan,
Kayıp yıldızlar gibi ışığım ulaşamıyor sana
Biliyorum, aynı karanlıktayız ikimiz, aynı boşlukta
Biliyorum, çelik bir yelekle koruyorsun kalbini
Yüzündeki kalın bulut göstermiyor içini Ne yapsam boşuna, beni fark etmiyorsun Kelimeler yanıp sönen yıldızlar gibi dilimin ucunda
Belki bir gün onları sana vermeye vaktim olur
Yol alırken aynı karanlıkta
Biliyorum, bana ihtiyacın var, tam aradığın sevgiliyim ben
Ama bunları söylememe izin vermiyorsun Görmüyorsun beni, fark etmiyorsun, Yanımdan geçip gidiyorsun her seferinde Yanımdan geçip gidiyorsun.
Hepimiz hayatımızın sahnelerini bekleriz. Bir gün kendimiz olacağımız, kendimizi gerçekleştirebileceğimiz, kaderimizin yolunda bizi bekleyen o müthiş sahneleri O günün geleceği ümidiyle o sahnenin kapısının önünde bekler dururuz. Hayatın en önemli teması bekleyiş’tir. Elimizde bir anahtar cümle vardır. Neyi, nasıl açacağını bilmediğimiz bir anahtar cümle. Dilimizin kilidinde bekleyen cümle.

Çoğu kez sonunda kendimizi oynamakla yetinmek zorunda kalırız. Bir zamanlarki kendimizin yorgun düşmüş bir gölgesi olarak çoktan ayağa düşmüş kendi hayatımızın üstünde ayak sürürüz. Olmak ya da olmamak bir şey ifade etmez olur artık.

Yalnızca zaman değil, sanat da bir oyundur.
İnsanlarda bekleyen cümleler önemlidir. O cümleler görünmezler. Orada dururlar, dipte, gölgede, derinde. Kımıltısız, sakin bir bekleyiş içinde. Sonra bir gün, bir büyük cümleyle çağrıldıklarında, içinde bekledikleri gövdeyle birlikte çağrıldıkları yere giderler. Her beden, birey değildir. Kitle böyle oluşur. Tek tek her bedenin içinde birike birike
Hangi nedenle olursa olsun, hepimiz yakalanmaktan korkarız. Öznesi ve nesnesi ne olursa olsun, yakalanmak korkusu en saf, en dip korkularımızdan biridir. Sonsuz hir suçluluk içinde bekleyen içimizi kışkırtır.
Herkesin içindeki kişisel morgda bekleyen birkaç ölü vardır. Hangisinin günün birinde geri döneceğini bilemezsiniz. Hem unutmayın bazı roller güçlerini yaşayan ölülerden alırlar.
asla parayla satın alınamayan
sabit denklem
para= uğruna vazgeçtiğimiz toplam zaman
para kimsenin geleceği değildir
para geçmiştir,yalnızca geçmiş
tükettikçe geçmiş olan şimdiki zaman
ne kadar gündelik
ne kadar gözönünde de olsa
para bütünüyle anlaşılmaz bir şeydir.
zamanla markalaşan fikirler
eklenirler karşı çıktıları
gerçekliğe
sistemleştikçe
bazı yalnızlıklar haysiyettir
her şey para tarafından çürütülürken
ilkin kendiyle başaçıkabilir insan
sonra dünyaya katlandığı yerden
incelir
gündüzün ışığından
kaçırdıklarını
geceye saklar insan
karşılaşmak istemez
içinde yaşayan başkalarıyla
aracısız ve doğrudan
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
bakıyor şimdi derinden derine
gözlerinin ermediği kadar
dibe
görebilmek için
Kelimeler dünyayı değiştirir. Kelimelere emanet edilen dünya değişir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Oysa hayat sayfaların ucuna sürülmüş zehirli kimyayla ilerler. Her sayfa sahibini zehirler. Kimse sayfanın sonuna kadar gidemez.
Eskiden aşıklar koyunlarında saklamak ve kalplerinin üzerinde taşımak üzere sevgililerinin suretini çizdirirlermiş.
Yanılmanın,aldanmanin,hayal kırıklıklarının insanı zenginleştiren yanlarıyla yetinmeyi,içini korumanın pahasını ödemeyi öğrendim.
Kalbim siz konusu olduğunda,hep başkaları hakli çıkmıştır zaten.
Kalbine güvenmeyi erken yaşta öğrenen herkes gibi,paylaşmaya açıktım, öyleydim,öyle kaldım. Belki de bu yüzden kalbim bu kadar kırıldı.
Başka biri olmak,büyümektir.
Düşlerin gerçek,hayallerin mümkün olabileceğine, tüm bir geleceğe inandırıyordu.
Hayatım boyunca hep bir gece önce gördüğüm,yaşadığım bir şeyi,ertesi gün bulamamanin korkusunu yaşadım.
Galiba gelecekten korkuyordum.
Yazmak için,çok derinden hatırlamak gerekir. Hatırlamaksa yaşatmaktır,uzun uzun yaşatmak
Hep insanların kendine acımasını istedi annem;galiba hayatta en çok bunu istedi;sevgilerinden de,saygılarından da çok bunu istedi: Ona acımalarını !
Annem ne zaman ağlasa,ben de ağlıyordum.
Çocukluğunu hatırlamak insanları yumuşatır.
Iyi sanatın,Iyi şiirin bir yardımı da buydu insana. Sizi sahip olmadığınız zamanlara taşır; yalnız geçmişe değil,geleceğe de
Insan,yalnızca giderken değil,dönerken de kaçabilirdi.
Öyle ya da böyle, hepimiz şu yerküreye atılmış varlıklarız.
Bazı mahcubiyetler, gecikmiş olduklarından,sahiplerini daha da mahcup ederler.
Doğa hiç bıkkınlık vermiyor hiç usandırmıyor, her seferinde şaşırtmayı sürdürüyor.
Ne tuhaf! Insanoğlunun yaşamda en geç keşfettiği şey,şimdiki zamandı.
İyi şiir, doğa gibidir, derdi ilk ustası, En çok kullanılan kelimelerle bile şaşırtmayı başarır.
Doğaya ilişkin, kanıksadığımızı sandığımız en tanıdık imgeler bile, her an yepyeni bir mucizeyle yenilenebilir; yepyeni bir görünüş, derinlik ve anlam kazanır, her şey birdenbire dünyanın yaratıldığı ilk günkü kadar taze ve kullanılmamış oluverirdi. Doğa hiç bıkkınlık vermiyor, hiç usandırmıyor, her seferinde şaşırtmayı sürdürüyordu.
Nesneler de gizlenir, esinler de. Kelimelerin yalnızca bir anlamı vardır gündelikte. Oysa, dünyanın uykulu olduğu saatlerde, dünya ya da doğa da nesneler de kendilerini daha çabuk rle verirler. Zamanın daha som, günün daha zayıf olduğu saatleri kullanan dünyayla sözleşmek için. Sözcüklerin ilk günkü anıları, en iyi öyle anımsanır, öyle anlaşırlar.
Kuşanmayı, saklanmayı, sakınmayı, korunmayı, geri çekilmeyi öğrendikçe Dışımızı çevreleyen surlar başkalarını aldatmak ya da uzak tutmak içindi.
Ne tuhaf! İnsanoğlunun yaşamda en geç keşfettiği şey, şimdiki zamandı. İnsan içinde yaşadığı anı derinleştirmeyi zamanla, yani zamanı azaldıkça öğreniyordu.
Ne tuhaf! İnsanoğlunun insanoğlunun yaşamda en geç keşfettiği şey, şimdiki zamandı. İnsan içinde yaşadığı ânı derinleştirmeyi zamanla, yani zamanı azaldıkça öğreniyordu.
Bazı gecelerin sabahı yoktur.
Yalnızca karanlık olarak kalırlar..
Hayata geç kalmıştır
kendine geç kalan.
Geleceği yoktur bazı kalplerin
Aşk uğramaz onlara bir daha
Tek bir hatırayla yaşlanırlar.
Bazı gecelerin sabahı yoktur.
Yalnızca karanlık olarak kalırlar..
bazı geceler,
bazı insanlar,
bazı yerlerde,
sahiden karşılaşırlar.

bazı insanlar,
bazı aşklar,
bazı şarkılar,
bu yüzden unutulmazlar.

Ne tuhaf! İnsanoğlunun yaşamda en geç keşfettiği şey, şimdiki zamandı. İnsan içinde yaşadığı anı derinleştirmeyi zamanla, zamanı azaldıkça öğreniyordu.
Bildiğim, toprağın değil dilin vatan olduğudur; insanları kardeş eden dildir. Kan bağı aldatır. Çünkü bağ çözüldüğünde geriye kan kalır.
geleceği yoktur bazı kalplerin
aşk uğramaz onlara bir daha
tek bir hatıra ile yaşlanırlar
Modern bir destan yaratmaz her epik uzatma
Yeni bir görme eşiği için yeniden keşfetmek gerekir perspektifi
Doruğu çöken ve eğrisi yükselen parça başı rönesansta
Tarih sakatlanır itirafa zorlandıkça
Kaos bağışıklıktır çoğu zaman
Çünkü yüzleşmeden aşılmaz hiçbir tarih
Alt yazı geçerken dilsiz coğrafya
Dünyanın bütün Kürdistanlarında
İçinde birkaç şey birden ölür.
Hemen her sabah beni görmekten sıkılmış olabilirdi. Beni görmenin yanı sıra benim ısrarlarımdan da usanmış olabilirdi. Ama
ben ona hiçbir şey yapmasam bile, benim varlığımdan gene de rahatsızlık duyacaktı. Çünkü benim varlığımda onu tehdit eden, ona
kendi suçluluğunu anımsatan çok güçlü bir şey vardı. ( ) Ama ne yazık ki ikimiz de yapayalnızdık. Birbirimize Yardım
edemeyecek kadar yapayalnız. O kadar çok kendimize itilmiştik ki
Ölüm bile bizi birleştiremiyordu.
( ) Ben de kendimi kendim gibi hissetmiyorum, diye ekliyor. Bir başkasıymışım gibi. Üstelik kim olduğunu bilmediğim bir başkasıymışım gibi.
Herkes bir diğerinin yalnızlığını kelimelerin aynasında görüyor.
Benden beklenen imgeler arasında kaldı benliğimin herbir parçası. Şimdi ise tam olarak hatırlamakta güçlük çektiğim kendimi oynamam isteniyor. Bir tür kendi kendimin dublörü olmam.
Kendi kendiyle konuşuyor. Zamanla konuşmaya çalışan bir boşluk gibi. Hiçbir yanıt beklemeden ve kendi sesinin izlerine basarak kendi içinde ilerlemeye çalışan kayıp bir ruh gibi
Insanın kendini beklerken geçen her an, ertelenmiş olanı kendinden uzaklaştırır. Bekleme, gecikme. Duralama, derinleşme. Erteleme, gecikme. Ta ki sonunda birileri bir şeylere karar verene kadar. Başkalarının verdiği karar, bizim hayatımız olacak. Bir film seti hazırlanır gibi, hayat hazırlanıyor.
Benim yeniden ben olmam için üzerimden hiç zaman geçmemiş olması gerek.
Hayatın en önemli teması bekleyiş’tir. Elimizde bir anahtar cümle vardır. Neyi, nasıl açacağını bilmediğimiz bir anahtar cümle. Dilimizin kilidinde bekleyen cümle.
Gecikiyoruz. Biri, sağduyunun sesi gibi sordu: Nereye gecikiyoruz?
Kendi çocukluğunu kaybetmiş insanların günün birinde çocuk sahibi olmasının, onları ana baba yapmaya yetmediğini gördüğü birçok örnek tanımış, bilmişti.
Içindeki öksüzlüğü hiçbir şey gidermiyordu.
Geçmişin ne kadarını anlatırsak kurtulabiliriz ondan, bilmiyorum.
Ölerek birbirimize dönüşüyoruz, hepsi bu.
Ne tuhaf! İnsanoğlunun yaşamda en geç keşfettiği şey, şimdiki zamandı. İnsan içinde yaşadığı ânı derinleştirmeyi zamanla, yani zamanı azaldıkça öğreniyordu.
Işığı kendi zamanını ışıtmaya yetmeyenlerin gelecekten teselli umması beyhudedir; zamanın tartısında ağırlık ölçüsü sandığımız şeyler, zamanın umurunda olmayabilir.
Gelecek, yalnızca kendine gülümser; şimdiden geleceğe rezervasyon yaptıranlara, yaptırdığını sananlara değil. Gelecek , ümidimiz, sanımız olabilir, ama gerçeğimiz olamaz.
Zaman yalnızca bizim dışımızda geçen bir şey değildir. İçimizden geçen zamanı da tartmayı bilmek gerek.
Her dönem , kendi zamanının gözleriyle bakar, okur, yazar.
O zamanki gözlerinizden bazıları aynı kalır, bazıları değişir. Şimdiki gözlerimiz geçmişin kümülatif bir toplamı değildir; şiddetle anımsadıklarından, hiç unutmamaya yemin ettiklerinden, bakışların arkasına saklanmışlardan oluşmaz yalnızca; vazgeçtiklerinden, unutmak istediklerinden, kendine yabancı anılardan da oluşur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir