İçeriğe geç

Elbette Allahuekber Kitap Alıntıları – Nureddin Yıldız

Nureddin Yıldız kitaplarından Elbette Allahuekber kitap alıntıları sizlerle…

Elbette Allahuekber Kitap Alıntıları

Allah, en büyük ise O’nun en büyük olması mü’minin imanından ameline kadar her tavrına yansıyor olmalıdır.
Endişeye gerek yok, Rabb’imiz Allah’tır.O bize yeter, ne güzel bir vekil ne güzel bir yardımcıdır O. Bir hissedebilsek bunu!
O’nun takdiri en güzel, en mükemmeldir.
Kim ne derse desin ne yasaklanırsa yasaklansın nihai söz ve karar budur:Allahuekber!
Gök cisimlerinden en küçük canlının hücresine kadar her yerde yazılı fiilî kural budur: Allahuekber!
Son yirmi yılda dünya siyasetinin gündemindeki Müslüman kemirme operasyonları laikliğin gerçek kimliğini tanımaya yeterlidir.
Laiklik bizden değildir, içimizden geliştirilmemiştir. Gitgide yaygın bir kabul görmesi de bu sonucu değiştirmeyecektir. Yapılabilecek bir referandumda yüzde yüz gibi bir rakamla benimsenmiş olsa bile laiklik Müslüman’ın akidesi açısından yabancıdır.
Cihadın mantığı, nefis esaretinden kurtulma üzerine kuruludur. İşi ve sözüyle o mantığa ters düşenin cihat iddiası tutarlı bir iddia olamaz.
Kabul edildikten sonra İslâm’ın beğeniye sunulmuş bir bölümü yoktur. Ya iman edilip teslim olunur ya da dışında kalınır bir kurallar bütünüdür İslâm.
Müslüman, teslim olmuş insandır. Teslim olan itaat eder, şekillenir; şekil vermez.
Kur’an, okunmak ve amel edilmek için bilinsin.
Allah galiptir şüphesiz, tek galip de O’dur. Biz, Galib’in yanında olduğumuzu belgelemeye mecburuz.
İslâm indiği gibidir; Müslüman da ilk Müslümanlar gibidir.
Hicretin birinci senesindeki İslam ve Müslüman karakteri, kıyamete kadar makbul Müslüman karakteridir.
Medine’deki İslâm, İstanbul’daki İslâm olmadıkça İstanbul’da İslâm yok demektir.
İslâm, şekil almak için gelmemiştir; onun karakterinde şekil vermek vardır.
Ümmet’im için en çok korktuğum, her dil bilen müfanıktır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Nifak, İslâm’ın zayıf düştüğü dönemlerde yoktur. Küfür; diklenmeye cüret edemediği zamanlar, içten kemiren bir düşmana dönüşmeyi tercih eder.
Günübirlik düşünüp yaşayan bir ümmet değiliz.
Fani bir âlemde ebedîlik mücadelesi veriyoruz.
En hassas terazi Allah korkusudur.
Mü’min insanın kalbi en hassas ölçü birimidir.
Yoklar listesinin karşısında müthiş bir varlık sergileyerek imanlarını ispat ettiler.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ümmet olarak dünyaya açılmakla yükümlüyüz.
Büyük davaların küçük planları olamaz.
Davası ağır olanın sıkıntıları da ağır olacaktır elbette.
Kılıcıyla kazanmadığını şiiriyle kazandı.
Elbette ve elbette Allah galiptir. O’nun nûrunu söndürmek isteyenlerin yapabileceği bir şey yoktur, rollerini oynayıp gideceklerdir.
Şeytan ne kadar eski ve köklü ise İslâm da o kadar istikrarlı ve üstündür.
Ne insanlık bu oyunu ilk defa görüyor ne de İslam bu tür saldırılarla yeni karşılaşıyor.
Laiklik bizden değildir, içimizden getirilmemiştir. Gitgide yaygın bir kabul görmesi de bu sonucu değiştirmeyecektir.
Bedir ve Uhud ile sınırlı değiliz. Günümüz Uhud günü, meydanımız Bedir meydanıdır.
Cihat savaştan ibaret değildir. Savaş, cihadın en küçük bölümünü temsil eder.
Kadının tesettürdeki ihtişamı, bilhassa genç kızların Allah’ın emirlerine uymadaki ciddiyetleri kendi başına bir cihat örneği olarak önemli bir yer tutmaktadır.
Kadının, meydanlarda dövüşmekten daha zor ve daha önemli olan nesil yetiştirmeyi becermesi kadın için mühim bir cihat olarak yeterlidir.
Cihat; Allah’ın adını, dinini üstün tutmaktır. Allah’a iman eden herkes de iman ettiği Rabb’inin adını üstün tutmaya, o uğurda çalışmaya mecburdur. Akıl da bunu emreder din de.
Dünü, bugünü ve yarını yaratan Allah’tır. Allah ise yarattıkları üzerinde hükümrandır. O’nun dilemesi dışında hiçbir şeyin olması mümkün değildir. Bugüne kadar böyle olmuştur, bundan sonra da böyle olacaktır.
Allah, kendisine iman eden mü’min kullarını mahcup etmeyecek ve iman en üstün olacaktır.
Mü’min, Rabb’ine teslim olmuş ve O’nun yolunda kaderin her cilvesine razı olan insandır. Allahuekber’in huzurunda teslim olmak budur.
Allah, Gevşemeyin, üzülmeyin diyorsa şeytan da Bırakın, yıkılın, dağılın, ağlayın diyecektir.
Mü’min bunu bilir, bu tuzağı tanır.
Allah vaadinden caymaz fakat insanların çoğu bilmezler. Onlar, dünya hayatının görünen yüzünü bilirler. Ahiretten ise onlar tamamen gafildirler.
İşi Allah’a havale edip çalışmak esastır. Bunu yapabilenler kazananlar olacaktır.
Zamanı takdir eden ancak onu yaratandır.
Evet, dava Allah’ın davasıdır. Din Allah’ın dinidir. Mü’minler ise Allah’ın dinine hizmet etmek için seçilmiş kullardır. Bu seçilmişliklerinin hakkını vermeleri ya da verememeleri, imtihan sonucu olarak karşılarına çıkacaktır.
(İslam dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya işte, Allah onlardan razı olmuştur; onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlara içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamışdır. İşte, bu büyük kurtuluştur.
Şüphesiz ki peygamberlerimize ve iman edenlere, dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.
Meydanlardaki cihat kadar, meydanlara gidecek mücahitlerin nefis terbiyesi görmeleri de bir cihat olacaktır. O kadar ki nefsine hâkimiyette sorun yaşayan bir mü’minin nefsi ile yapacağı cihat, yer yer meydanda yapacağı bir nafile ya da kifaî farzdan daha önemli ve etkili olabilir.
Elindeki tespihle Lailaheillellah diyen bir mü’min, imanın gereklerinden birini yapmaktadır.
Hayatını Allah’a teslim eden bir mü’min için boş vakit olmamalıdır. Dinlenmeyi bile ibadetleştirebilen mü’min, kendisine vadedileni bekler. Gününü değerlendirmeyen, yapabileceğinin altındaki işlerle vakit öldüren kişi zarardadır.
Allah’ın imtihanını Ebu Cehil’le sınırlı görmek yanlıştır. Ebu Cehil bir imtihandır elbette ama nimetler de imtihandır. Belalarla nimetleri aynı gözle görmek gerekiyor. Hiçbiri hesapsız değildir boşuna değildir.
Resûllah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: Malınızla, canınızla, ve dilinizle müşriklerle cihat edin.
Yaşadığımız çağın sorunları olarak sürekli, düşmanlarımızın üzerimizdeki silahlı baskınlarını görmekle hata ediyoruz. Evet, topraklarımızı işgal edip altındaki madenlere göz dikmeleri, bize yapılmış bir düşmanlıktır. Bu düşmanlıkla da mücadele edilmelidir. Bu nedenle uğradığımız zarar büyüktür. Bir de bize ait değerlerimizin yıpranması vardır ortada. Haramların dün çirkinken bugün sıradanlaşması ürkütücüdür. Başta faiz olmak üzere haramların sofralarımızın peyniri/zeytini gibi sıradanlaşmasını bir afet olarak görmeye mecbur değil miyiz? Bizim soframızda da haram bulunuyor olduktan sonra dünya hayatının ne anlamı kalacaktır?
Mü’min bir insan olarak nerede bulunuyorsak orada ancak sabırla yol alabileceğimiz bir imtihan sürecinden geçiyoruz demektir. Bizim, sabrı sadece sıkıntılı durumlara sıkıştırmış olmamız sonucu değiştirmez. En keyifli zannettiğimiz anlarımızda bile sabrın neresinde olduğumuzu düşünmeye mecburuz; sabır, sızlayan yaramızı yok saymak, ölen yakınımızı unutmak değildir. Sabır, bizi hayata salanın üzerimizdeki murakabesini unutmamak ve bizden bekleneni en iyi şekilde yerine getirmek için direnmenin adıdır. Bu anlamda sabır, büyük bir hazine durumundadır.
Allah Teâlâ, kulunun samimi niyetlerine ve fedakârlıklarına bakmaktadır. Bütün insanlığı kuşatacak projelerle yatağına yığılan ve insanlığın küfür bataklığı içinde yüzmesine karşı yatağında boğulacak gibi sıkıntılar çeken ve insanlığın durumunu dert edinen mü’min, hiçbir şey yapamayan binlerce peygamber gibidir. Binlerce peygamber bizim ölçülerimizle hiçbir şey yapamadan gittiler. Allah’ın nazarında ise “yapmaları gerekenleri hakkıyla yapıp” gittiler. Allah Teâlâ onları bu dairede değerlendirdiği için gemisine yüz kişiyi bile alamayan Nuh aleyhisselamı, önümüze insan nevinin ilk beşinde bulunan bir seviyede koydu.
İslam, Allah’a teslim olmak ve teslim etmektir. İnsan, Allah’a teslim olup Müslüman olurken kendisine ait ne varsa onları da yeryüzündeki her şeyi de O’nun hükmüne teslim etmeyi kabul etmiş demektir. Kendi gemisini kurtaran kaptan safsatası, kapitalist anlayışın zihinlere yerleştirdiği fasit bir idraktir. Mü’min, kendi gemisi kadar içinde bulunduğu dünya gemisini de kurtarma amacı taşıyan insandır.
Zaman ve çalışma planı olarak kademelendirme ye dikkat edilmesi şarttır. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Mekke’deki çalışmasında önce yakın akrabasını, ardından geniş akraba ve yöre insanını, onların ardından da bütün insanlığı ilgi alanına alan bir plan üzerinden gittiğini ve bu planın en az üç yıllık bir başlama ve yerleşme süreci olduğunu bütün siret kaynaklarından izleyebiliriz.
Bugün yaşadığımız hayatın akışı içinde başımıza gelen en ağır musibetlerden biri, Allah’ın yardımından umutsuz oluşumuzdur. Bunun en derin nedeni, akidemizdeki saflığın zarar görmüş olmasıdır şüphesiz. Kur’an ayetlerini sıradan bir kitap gibi okumanın neticesi budur. Allah ile konuşur gibi okuyanla okumak için okuyan arasında muhakkak bir fark olacaktır. Dünyevileşip her şeyi dünya hayatına endeksleyerek yaşama hastalığı da bunun ikinci nedeni olmuştur.
Allah, en büyük ise O’nun en büyük olması mü’minin imanından ameline kadar her tavrına yansıyor olmalıdır. En büyük olan Allah’ın emirlerine itaat, yasaklarından kaçınma, o en büyüklüğün gerektirdiği şekilde olmalıdır. En büyük olan Allah’ın vaatleri ve kullarına tehdit olarak zikrettiği azabı, sıradan bir vaat veya tehdit olarak görülemez.
Bugün keşke çocuklarımızı Kur’an rahlesininin önüne oturtup onlara imanın şartlarını saydırmadan önce imanın ne olduğunu öğretebilse idik. İmanın şartları keşke sayılan altı madde değil de kanda dolaşan hücreler olsaydı, keşke! O zaman memur olamayanın aç kalacağı, diploması olmayanın sefil olacağı vehminden kurtulurduk. O zaman mü’min erkekler, tesettürlü\ahlaklı mü’mine genç kızlar, hiçbir ek destek aramadan evlenme teklifi yapabilirlerdi. Tıpkı, ezber bildiği sureyi evlilik teminatı olarak kullanan adamlar gibi!
Kim Allahuekber! diyebiliyorsa o; haramlardan kaçar, helalin peşinde olur. O, cihat edebilir. İnfak edebilmek de onun işidir. Onun kalbi merhametle yüklüdür. O ümitvardır. O, cennetleri gözünde tüttürebilir. Ezan onu camiye çeker. O, şeytandan ve adamlarından korkmaz. O, medeniyetler arasında kaybolup gitmez.
Meselenin, evlerimizin duvarlarına Esmâ-yi Hüsnâ levhası asmakla aşılamayacağını, asıl noktanın o levhadaki isimlerin idraklere nakşedilmesi olduğunu anlamış olacağız.
Minarelerden defalarca yükselen ezanlardaki Allahuekber’in anlamını kavramanın bize kazandıracağı şuura her zamankinden fazla muhtaç bulunuyoruz.
Müslüman olmak, kayıtsız ve şartsız her şeye teslim olmaktır.
Endişeye gerek yok, Rabb’imiz Allah’tır. O bize yeter, ne güzel bir vekil ne güzel bir yardımcıdır O. Bir hissedebilsek bunu!
Yere batırma, açlık suzluk ve sıkıntılı bir hayat azap çeşitlerindendir. Korkulu bir hayat, düşman tasallutu, ölümlerin çoğalması azap çeşitleri arasındadır. Bu Ümmet adına Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin korktuğu azap çeşitlerinden biri de budur.
Dönüşüm de azap çeşitlerinden biri olarak uygulanmıştır. İsrailoğulları maymun ve domuza çevrilmiştir Yaygın hastalıklar azap çeşitlerindendir
Sadece Firavunoğulları ile sınırlı bir kural değildir. Firavunlaşan kim ise ona uygulanacak olan kural budur. Bir toplum, Firavunlaşmaya doğru meylettiğinde başına gelecek akibet budur: Nimet gidecek, nimetin yerine azap gelecektir.
بسم الله الرحمن الرحيم
Meleklerin, kâfirlerin yüzlerine ve enselerine
vurarak canlarını alışlarını ve: Tadın şimdi yangın azabını!’ deyişlerini bir görseydin!
Bu, kendi ellerinizle yapıp ettiklerinizin karşılığıdır. Yoksa Allah kullarına asla zulmetmez!
Tıpkı, Allah’ın ayetlerini tanımayıp inkâr ettikleri için günahları sebebiyle Allah’ın kıskıvrak yakaladığı Firavunoğullarıyla onlardan öncekilerin durumları gibi ki Allah, hiç şüphe siz gücü sonsuz, azabı dayanılmazdır!
Bunun sebebi şudur:
Eğer bir toplum kendi durumunu bozup değiştirmezse Allah onlara verdiği nimeti değiştirmez. Allah her şeyi hakkıyla duyan ve bilendir.
Tıpkı Rablerinin ayetlerini yalan saydıkları için günahları sebebiyle helak ettiğimiz ve suda boğduğumuz Firavunoğullarıyla onlardan öncekilerin durumları gibi ki helak edilen o toplumların hepsi de zalim idiler.
(Enfal suresi 50,51,52,53,54)
بسم الله الرحمن الرحيم
Onları devamlı olarak önlerinden ve arkalarından Allah’ın emriyle takip edip denetleyen izleyici melekler vardır.
Bir toplum kendi durumunu değiştirmedikçe şüphesiz Allah onların durumunu değiştirmez.
Ve eğer Allah Bir toplumu işledikleri sebebiyle helak dileyecek olursa onu onlardan kimse uzaklaştıramaz ve onlar için Allah’tan başka bir koruyucu yoktur
(R’ad süresi 11.)
Çocuklar için Kur’an hikâyeleri” olarak kaleme alınan eserler bu açıdan sakıncalıdır. Kur’an, çocuk-büyük herkesin kitabıdır. İçinden bir veya birkaç ayet, çocuklara tahsis edilebilir nitelikte görülemez. Bilakis Kur’an, mükellef insanlara hitap ettiğine göre ayetlerinden biri veya bir süresini çocuklar düzeyinde görmek en azından Kur’an’ımızı anlayamamaktır
Kuşların yok ettiği filler diye özetlenebilecek bir senaryoya kaydırılmış Fil suresi, indiriliş maksadı yakalanamamış demektir. Kuşların yok ettiği filler yerine, Allah’ın kudreti önünde zorluk yoktur. Gözümüzde büyüttüklerimizi çok basit zannedilen şeylerle dize getirmek Allah için kolaydır. mesajı alınamadıkça bu sure gerçekten okunmuyor demektir.
Kulların görmediğini Allah görüyor ve yaratıyordu. O’nun için olmaz yoktur Mülk O’nundur O her işinde mutlak galiptir
Medine İslam Devleti’nin merkezi olarak yahudilerden arındırıldı. Onların bulunacağı ortam insanlığın umudu olarak yeşerecek çiçeğe uygun bir ortam olmazdı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir